BUZ SIRTINDA

1264 Kelimeler
Ziyan edilmiş ruhların, gölgesi düşüyordu buzun üstüne. Kan, buz pistini kızıla boğmuştu. Onun kanı... "Baba!" Kendi çığlığımda boğulurken, nefesim kesilene kadar ağladığım geceyi çok net hatırlıyordum. Ölene dek unutmayacağım kadar net. Koyu kırmızı ruju dudaklarıma taşırmadan sürdüm. Bu gece taşlar yerinden oynayacaktı ve taşları bu kez ben dağıtacaktım. "Asu hanım, hazırsanız amcanız sizi salonda bekliyor." Omzumun üzerinden yardımcımız Beyza'ya baktım. İnci kolyemi boynuma takıp, aynadaki görüntüme baktım. "Geliyorum. Şoföre söyle arabayı hazırlasın." deyip çıkması için başımla işaret verdim. Siyah ince askılı, uzun bir elbise giymiştim. Siyah eldivenim, inci kolye ve küpelerim birbirini tamamlıyordu. Beyaz kürkümü omuzlarıma koyup, küçük siyah el çantamı aldım ve odadan çıktım. Topuklu ayakkabılarım yerde çıkardığı tok ses hoşuma gidiyordu. Merdivenleri inip, büyük salona girdim. Sina Alâ, arkası bana dönük koltukta oturuyordu. "Amca." dememle geldiğimi farketmişti. Ayağa kalkıp, karşıma geçti. "Çok güzel olmuşsun, zor bir gece olacak hazır mısın?" diye sordu. Endişeli görünüyordu benim için. "Ben iki senedir bu anı bekliyorum amca. Babamı benden alan herkese, bunun bedelini ödeteceğim." dedim sertçe. Babamı kaybettikten sonra içimdeki ateş sönmemiş, gün geçtikçe harlanmıştı. Ateş artık içimde yanmıyordu, ben ateş olmuştum ve yandığım kadar yakacaktım. "İşte benim güçlü yiğenim!" Amcam yanağımı okşadı gururla. "Şimdi çıkmam gerek amca. Döndüğümde durum değerlendirmesi yaparız. Almam gereken bir koltuk var." Dudağının kenarı yukarıya kıvrıldı. Hakkım olanı almaya gidiyordum. Babam örgüt üyesiydi ve masadaki koltuğu benim hakkımdı. Babamın tek çocuğu ve yegâne varisi bendim. Masaya oturmak istememin tek sebebi intikamdı. Babamın katili o masadan biriydi. Uzun zamandır adamın peşindeydik ama elimizdeki tek ipucu adamın örgütten biri olduğuydu. "Kılıç Alpkutay'a dikkat et!" Salondan çıkarken amcam arkamdan seslenmişti. Kılıç. Kılıç Alpkutay. Örgütün lideri ve eski nişanlım. Omuzlarımı dikleştirdim. Bu gecenin en zor kısmı, Kılıç ile iki sene sonra yüzleşecek olmamdı. Onunla son anım zihnime üşüştü. Yutkundum. "Düşünme Asu, sen onu unuttun." diye kendimi telkin ettim. Bahçeye çıktım. Şoför arabanın önünde beni bekliyordu. Beni görünce ceketinin düğmesini ilikledi ve arka kapıyı açtı. Arabaya binip, kürkü yanıma bıraktım. Çok gergindim. Arabanın camını açıp, içeriye serin rüzgarı davet ettim. Çantamdan sigara paketini çıkartıp, sigarayı dudaklarımın arasına koydum. Zippoyla ucunu ateşe verdim. Sigaranın ucu ateşle küle dönerken, zehirli dumanı ciğerlerime çektim. Sigara bitmiş, yol bitmemişti. Yeni bi' sigara daha yaktım. Sakinleşmem gerekiyordu. Kılıç, kapanan bir kitaptı. Son sayfasın ateşe vermiş, kitabı yakmıştım. Araba durunca, sigaranın izmaritini arabadaki kristal küllükte söndürdüm. Şoförüm Yaman inip, kapımı açtı. Kürkümü omuzuma atıp, arabadan indim. Başımı dikleştirdim. Kurtlar masasına gelmiştim, hata yapma lüksüm yoktu. Yaman'ın telefonu çaldı. Yutkunup telefonu açtı. Karşı tarafı dinledikten sonra çekinerek telefonu bana uzattı. "Ulaz bey sizinle konuşmak istiyorum efendim." Ulaz güvenlik şefimdi. Tüm güvenlik sistemi onun sorumluluğundaydı. Bunların yanı sıra en büyük destekçim ve yakın arkadaşımdı. Ulaz ile babam öldükten sonra kötü bir haldeyken tanışmıştım. Gece kulübünde barmendi ve biraz sohbet etmiştik. O gece kendimden geçene kadar içmiştim. Bana asılan bir sarhoş adam vardı. Ben lavaboya gidince, peşimden gelmiş ve bana saldırmaya kalkmıştı. Ansızın Ulaz yetişmişti neyse ki. Ulaz, adamı öldüresiye dövmüştü. Sonrasında ben ayılana kadar başımdan ayrılmamıştı. Barda sabaha kadar konuşmuştuk. Yaptığı kesin kahve zihnimi toparlamıştı ama o gece Ulaz olmasaydı, ne halde olurdum bilmiyorum. Telefonu alıp kulağıma götürdüm. "Efendim Ulaz?" diye sordum. "O telefon neden kapalı Asu?" Sinirliydi. Alt dudağımı dişledim. "Farketmemiştim. Biraz gerginim davet yüzünden. Sorun ne?" Davetin yaptığı büyük otelin önündeydim. Davete gelen şık giyimli kadın ve erkekler otele giriyordu. "Sorun yok sadece sesini duymak istedim. İyisin değil mi?" Derin bir nefes aldım. İyiyim değil mi? "İyi olacağım Ulaz." dedim. "Tamam ben eve geçiyorum yarın gelirim sizin eve. İyi şanslar." dedi. "Görüşürüz yarın Ulaz." Telefonu kapatıp Yaman'a verdim. Görkemli otele ilk doğru kendinden emin adımlarla yürüdüm. Otele girince lobideki takım elbisesi korumalar listeden adımı kontrol etti. "Üzgünüm hanımefendi ama listede Asu diye bir isim yok." diyen korumaya kaşlarımı çattım. Üzerine doğru bir adım attım. "Tekrar kontrol et." adam gözlerini devirdi. Davet örgütün geleneksel güz davetiydi. Masa üyeleri ve örgüt üyeleri aileleriyle davet edilir, üyeler gece toplantı yaparken aileleri partide kaliteli vakit geçirirdi. "Listede yoksunuz." diye tekrar etti. Aklıma gelenle gözlerimi devirdim. "Asuman Kayra ismini kontrol et." Adam burnundan soluyarak listeye baktı tekrar. Gözleri kocaman açıldı aniden. "Kusura bakmayın Asuman hanım, isminiz varmış." dedi mahçupça. Konuşacağım sırada koşarak yanımıza başka bir koruma geldi. Çınar, Kılıç'ın adamlarındandı. "Hoşgeldin yenge." deyip beni içeriye almayan korumaya döndü. "Niye bekletiyorsunuz lan Asu hanımı?" dedi sertçe ve gülerek yine bana döndü. "Yenge yok Çınar" diye uyardım tek kaşımı kaldırıp. Gülümseyip eliyle yolu gösterdi. "Tamam sen nasıl istersen yenge." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Çınar, aynı Çınar'dı. Asansöre kadar eşlik etti Çınar bana. Asansöre binip, eksi bir tuşuna bastım. Buraya gelmem herkese süpriz olacaktı. Özellikle de Kılıç Alpkutay'a. Babam öldükten sonra sırra kadem basmıştım. Ortadan kaybolmuştum. Kimseyle görüşmemiştim. Herkes beni yurtdışında sanıyordu. Bugün beni gören herkes şok olacaktı. Değişmiştim. Buz pateni şampiyonu, neşeli hayat dolu kız gitmiş yerine güçlü, soğuk ve acımasız mafyanın varisi gelmişti. Asansör durunca, yüzüme sahte ama inandırıcı bir gülümseme kondurdum. Asansörden çıktım. Yüksek tavanlı, büyük salonun duvarlarında antika tablolar asılıydı. Çıplak zeminin üzerine kokteyl masaları yerleştirilmiş, köşede orkestra ekibi klasik müzik çalıyordu. Çello ve kemanın oluşturduğu nota dingindi. Kokteyl masalarının etrafında ayakta duran, şık giyimli insanlar şampanyalarını sohbet ederek yudumluyorlardı. Onunla göz göze gelince nefesim kesildi. En baştaki masada duruyordu. Elindeki kadehten viski yudumluyordu. Beni görünce vücudu gerilmişti. Gelmemi beklemiyordu ama beni o davet etmişti. Babam öldükten sonra her ay yapılan davetlere bana davetiye yollamıştı ama ben hiç birine gitmemiştim. Düzeltiyorum. Şu ana kadar gitmemiştim. Başımla nazikçe selam verdim. Özellikle göz süzmüştüm. Onunla derdim yoktu ama masadaki koltuğumu almak istiyorsam onunla şimdilik iyi geçinmem gerekiyordu. Mecburen. Başımı dikleştirdim ve göz temasını kestim. Beni gören bir kaç kişi fısıldaşmaya başlamıştı. Beni cemiyetten herkes tanıyordu çünkü hem babam masada sözü geçen bir üyeydi hem de bir zamanlar lider Kılıç Alpkutay'ın müstakbel karısıydım. Üzerimdeki kürkü, görevlilerden biri gelip omuzlarımdan aldı. Topuklu ayakkabılarımın yerde çıkardığı ses eşliğinde yürüdüm. Boş masalardan birine geçtim. Kılıç, gözünü bir an olsun üzerimden ayırmamıştı. Yanındaki adamlara bir şeyler söyledi ve masadan kadehini alıp, masadan ayrıldı. Sakin ol Asu. Buraya geliyordu. Gelip, tam karşımda durdu. "Hoş geldin Asuman." Adımı uzatarak büyük bir özlemle zikretmişti. Sesinin titrediğine yemin edebilirdim. Ellerimin titrediği belli olmasın diye, el çantamı sıktım masanın üzerinde. "Hoş buldum Kılıç. Davetin için teşekkür ederim." dedim mesafeli bir şekilde. Garson gelip, tek elinde tuttuğu içki tepsisini uzattı. "İstemiyorum." deyip reddettim. Kılıç'ın dudağının kenarı kıvrıldı. Hafif gülümsedi. "Sadece kırmızı şarap." dedi bana bakarak. "Unutmamışsın." dedim. Kırmızı şarap dışında içki içmezdim. Kılıç, içki masasının yanındaki garsonlardan birine bakıp, elini kaldırdı ve parmaklarını şıklattı. Garson, kadehe yeni açtığı şişeden kırmızı şarap doldurdu. Tepsiye koyup, masamıza geldi. Kadehi alıp, küçük bir yudum aldım. "Güzel jest ama geleceğimden nasıl emin olup, ayarladın bunu?" diye sordum merakla. Gerçekten merakımı cezbetmişti. Kılıç, gözlerini kaçırdı. "Emin değildim. Hatta gelmeyeceğini düşünüyordum ama olurda gelirsin diye her davete kırmızı şarap getirtiyorum ama o şişe başkası için asla açılmıyordu." dedi dürüstçe. Kirpiklerimi kırpıştırdım. Başka yöne çevirdim kafamı. Yutkundum. "Anladım." diye mırıldandım. Kadehi masaya bırakıp, çantamı elime aldım. "İzninle biraz hava alacağım." dedim ve cevabını beklemeden ona arkamı döndüm. Kalbim hızlanmıştı ve bu kokutucu geliyordu. Ona yeniden karşı yenilmekten korkuyordum. Asansöre binip, son kata bastım. Teras kaçıncı katta bilmiyordum ve hava almam gerekiyordu. Çatı katına gelince asansörden indim. Sarı saçımı omzumdan geriye attım. Rüzgar vardı. Hava kapalıydı ve sonbahar geldiğini belli ediyordu. Kürkümü almadığım için kendime söylenerek, çantamdan sigara paketimi çıkarttım. Sigarayı yakıp derin bir nefes çektim. Otel yüksekti ve buradan bakınca şehrin ışıkları küçük görünüyordu. İçinde kaybolduğumuz şehir, minicik görünüyordu buradan. Sigaranın yarısına gelmiştim ve üşümüştüm ama soğuk iyi geliyor, dağılan direncimi toparlıyordu. Omzuma konulan ceketle, sıcak bedenimi sarmaladı ve tanıdık koku ciğerlerime karıştı. "Kılıç..." diye mırıldandım. Arkamdan bana sarıldı sıkıca. Başını boynuma gömdü. Derin bir nefes alıp, kokumu soludu. "Çok özledim." dedi boğuk çıkan sesiyle.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE