9- ~KORKU~

1749 Kelimeler
Acılarımız da gözyaşı dökerler. ~Vergilius~ __________________? Gözlerimi usulca açtığımda beyaz tavanı gördüm. Neredeydim ben? Gözlerimi tavandan ayırıp etrafı süzdüğümde odamda, yatağım da uzanıyordum. Yalnızdım. Nolmuştu bana, nasıl buraya gelmiştim? Kalkmaya çalıştım. Ama ellerimin acısı durmamı sağladı. Gözlerimi ellerime çevirdiğimde iki elimde sargı bezleriyle sarılmış sızlıyordu. O an her şeyi hatırladım. Tuğçe ellerime sıcak suyu boca etmişti. Peki ben buraya nasıl gelmiştim? Odanın kapısı açıldı. Bu Ali'ydi. Uyandığımı görüp yanıma geldi. Yatağımın kenarına usulca oturup, sağ elini kaldırıp saçlarıma koydu. Yavaşça okşaması mayışmamı sağladı. "İyi misin, ellerin acıyor mu?" Cevap verecektim ki odamın kapısı tekrardan açıldı. Üzerinde dizlerine kadar uzanan, kol kaslarını kaplamakta zorlanan beyaz gömlekli; kumral saçlı, genç, pürüsüz yüzlü bir adam girdi. "Efsun uyanmışsın." Başımı hafiçe salladım. Bakışlarım ise mavi gözlerindeydi. Bu evde neden herkesin gözleri mavi? Yürüyüp yanıma geldiğinde ali saçlarımı okşayan elini usulca çekti. Ali'nin sorduğu soruyu bu kez de o bana yöneltmişti. "Nasılsın, ellerin acıyor mu?" "Evet, sızlıyor." gözlerim tekrar dolmuştu. "Ağrı kesici yapmıştım. Etkisi azalıyor olmalı, bir kez daha yaparım" Başımı salladım. Ali gözlerini gözlerimden ayırmıyor, öylece beni izliyordu. Doktor olduğunu bildiğim adam elindeki siyah çantasından iğne ve küçük, içinde beyaz sıvı olan bir şişe çıkarmıştı. Yanıma yaklaşıp kolumdan tuttu. "Bir haftaya sargılarını çıkarırız ama her gün pansuman yapılmalı. Ben her sabah gelir yaparım. Sen de iş falan asla yapmamalısın. mümkün olduğunca yataktan çıkma bile. Tamam mı?" İğneden korkmazdım. O yüzden hafif acısından yüzümü ekşitip cevap vermiştim "Tamam ama ev işleri nolucak? Ali "sen bunları kafana takma, Efsun. Dinlen sadece." Başımı usulca salladım. "Tamam o zaman ben çıkıyorum sende iyice dinlen. İyi geceler" "İyi geceler. Ellerim için teşekkür ederim, doktor bey." "Rica ederim. Ayrıca bana alp demen yeterli. Tekrar iyi geceler" Kapıya yürüyüp dışarı çıkmıştı. Ali'yle tekrar yalnız kalmıştık. Neden gözlerini benden hiç ayırmadan bakıyor? Anlayamıyordum. Hem benim üzerimi değiştimem lazımdı. Ellerim bu haldeyken nasıl yapacaktım. "Şeyy... benim üzerim nolucak? Böyle yatamam..?" Mırın kırın ederek söylemiş, gözlerimi maviliklerine dikmiştim. "Tuğçe'yi çağıracağım. O değiştirmende yardımcı olur. Sen sakın kıpırdama, bekle!" "Tamam." ardından vücudumu bir kez süzüp yataktan kalktı. Arkasına bakmadan dışarı çıkmıştı. Odada tekrardan yalnız kalmıştım. Ellerimin acısının, alp'in yaptığı ağrı kesici iğne sayesinde azaldığını hissediyor gibiydim. Etkisini gösteriyor olmalı. Aniden kapım açılınca ürktüm. Gözlerim kapıya çevrildiğinde, gelenin Tuğçe olduğunu fark ettim. Ellerime sıcak suyu kesinlikle bilerekten döktü. Aksi takdir de bunun yanlışlıkla yapabileceğini sanmıyorum. Bardağı doldururken yavaşça değil, bir anda eğdiğinden kapağı açılmış ve ellerim kaynar sudan nasibini almıştı. Yanıma yaklaşıp karşımda durmuştu. "İyi misin efsun?" Bana endişeli olduğunu gösterirmişçesine üzgün suratına bürünmüştü. Kanmayacaktım. Bilerek yapmıştı. Buna adım kadar eminim. Cevap vermedim. İki yüzlülük yapıp bir de nasıl olduğumu soruyor! Üzerime eğilip parmakları üzerimdeki kısa hırkamın düğmelerini buldu. Yavaşça açarken ben iki yüzlü olan yüzünü izliyordum. Bir insan nasıl bu kadar kalpsiz, vicdansız olabilirdi. Yüzüne baktığınızda böyle kötü bir şey yapacak birine benzemediğini söyleyebilirdiniz. Ama unutmayın! Birçok insan gerçek yaşamlarında bir maskenin altında yaşar. İç dünyalarını göstermekten sakınırlar. Tuğçe de maskesini kullanmaktan çekinmeyen bazı insanlardandı. İşte. Hırkamı yavaşça üzerimden ve Yaktığı ellerimden büyük bir özenle çıkarmış, kenara koymuştu. Daha fazla susamadım. "Bilerek yaptın değil mi?" "Neyi?" "Bilmiyor ayaklarına yatma! Ellerimi bilerek yaktın Tuğçe!" "Şuan saçmaladığının farkında mısın sen? Böyle bir şeyi benden nasıl beklersin ya!" "Tuğçe! Gözlerimin içerisine bakarak yalan söylemeyi kes artık! Bilerekten yaptın. Bardağı doldurmadan önce bir kaç saniye bekleyip yapıp yapmamak arasında düşündün sen!" "Öyle bir şey düşünmedim, ben cani değilim!" "Hah! Değil misin? Bana yalan söyleme, iki yüzlüsün sen! Geçen gün Ali'ye kahve götürürken zorla almıştın benden gidip Ali bey'e işimin olduğunu söyledin! Neden yalan söylüyorsun hala!" "Evet bilerek yaptım! İçin rahatladı mı? Sinirliydim anlıyor musun? Tutamadım Kendimi!" "Neden ya neden?" "Seni ilgilendirmez!" Güldüm. Sinirlerimi alt üst etmişti. Karşıma geçmiş seni ilgilendirmez diyor ya! "Ellerimi yaktın sen! Farkında mısın?" "Evet yaptım! Bu bir hataydı. Bu yüzden unut gitsin anladın mı? Bana daha fazla yaklaşmış, başımı yatak başlığına yaslamama neden olmuştu. "Eğer unutmak istemiyorsan sana unutturmayı bilirim ben! Hiçkimseye bir şey söylemeyeceksin! Yoksa seni mahvederim Efsun. anladın mı? Çeneni kapat, uslu uslu geçinip git!" Onu çok sinilendirmiştim. Gözlerinden ateş çıkıyormuş gibiydi. Yüz kasları gerilmiş, dişlerini sıkıyordu. Kimdi bu, ilk geldiğimde ki Tuğçe nerdeydi? O iyi niyetli, bana dostmuşçasına davranan Tuğçe nerdeydi, kimdi bu? Aniden sargıda olan sol elimi tutup diğer boştaki eliyle de ağzımı kapatmıştı. Tuttuğu elimi sıkıyor canım yanıyordu. Ellerim suyu döktüğü anda ki gibi sızlıyordu. "Efsun, sakın Efsun! Birine bir şey anlatırsan seni mahvetmekle kalmaz öldürürüm! Ali'ye suyun yanlışlıkla eline döküldüğünü söyleceksin! Anladın mı beni? Çok korkuyordum. Karşımdaki insanın gözü dönmüş haldeydi. Hayatımda yağmurdan kurtuldum diye sevinirken doluya tutulduğumu yeni farkettim. Elimin acısına daha fazla dayanamayıp başımı onaylarcasına hızla salladım. Kendimi bildim bileli pasif bir insan olmuştum. Hayatım boyunca cesaretli olmaya karşın adım atamamış, hep söz dinleyen taraftan yana olmuştum. Bu cesaretsizliğim, ürkekliğim başıma iş açmaktan başka hiçbir işime yaramıyordu. Bu karşımdaki kişi benim gözümde artık arkadaşım değil, caninin teki olacaktı. Ellerini vücudumdan yavaşça aşağı indirip pantolunumun üzerinde durdu. "Aferin Efsun, aferin!" Pantolunumu vücudumdan hızlıca çıkardı. Yatağın üzerindeki hırkamı ve pantolunumu alıp kalktı. Banyoya ilerleyip girdi. Ellerim sargı da olsa bile titrediğini hissediyordum. Bakışlarım siyah iç çamaşırıma ve çıplak bacaklarıma kaydı. Bacaklarım da titriyordu. İyi değildim. Kendimi iyi hissederken aslında hiç iyi değilmişim. Ağlıyordum. Burnumu çektim. Yaşadıklarım hiç kolay atlatabileceğim şeyler değildi. Rahat olacağım bir iş buldum derken beni kötü, pis çamurlarla dolu, içine çeken bir bataklıkta olduğumu yeni farkediyordum. Banyonun kapanma sesini duyduğumda ürkek bakışlarım oraya döndü. Tuğçe giyinme dolabıma gidip içerisinden gece giydiğim kırmızı şortumu alıp yanıma geldi. Ürküyordum. Karşımdaki insan normal değildi. Bu benim daha çok endişelenmeme neden oluyordu. Gözleri üzerimi süzüp bacaklarımda durdu. Elleri bacaklarıma gitti. Aldığı şortumu bacaklarımdan tek tek geçirip üzerime geçirdi. "Burada bir bakıcılık yapmadığım kalmıştı, onu da yaptırdın!" Ürktüm. Ellerimi ve bacaklarımı kendime çektim. "Yat zıbar! Şu çeneni de kapalı tut!" Örtümü sertçe üzerime atıp odanın kapısına ilerleyip çıktı. Gözyaşlarım öncekinden daha çok akıyorlardı. Suçum neydi benim, Bunları hakedecek napmıştım? Tanrım... Yatağımda penceremin tarafına döndüm. Gökyüzünde parıldayan yıldızları izlerken durmaksızın gözyaşlarım yanağımdan süzülüyor, ağlamaya devam ediyordum. Yanlış karar mı vermiştim? Bu evde tutsak gibi yaşayarak mutlu olamayacağımı biliyordum. Ama neden acı çekmek zorunda bırakılıyordum? Şu koskocaman dünya benim için neden bir yuva işlevi görmüyordu? Acı vermekten başka bir işlevi yok muydu? Gözyaşları içinde güneşin doğuşunu görmüştüm. Gözlerim daha fazla uykuya direnememiş, uykunun kollarına hapsolmuştum. Gözlerimi açtığımda güneşin ışıklarından acıyan bakışlarımı odanın diğer tarafına çevirdiğimde donup kaldım. Yavuz'u elleri cebinde, ayakta öylece durmuş beni izlerken buldum. Biraz ürkmüştüm. Ama hemen toparladım. "Günaydın Efsun." Tarazlı sesimle "Günaydın." Kendimi doğrultmak için sol dirseğimi yatağa yaslayıp kalkmak istedim. Tam kalkıyordum ki yatağa elimi değdirdiğim için acımış, öylece dirseğime yaslanarak durmak zorunda kalmıştım. Kolumda bir el hissetiğimde bakışlarım Yavuz'a dönmüştü. Yaslanmadığım kolumu tutup beni doğrultu. Yavaşça geri gidip yatak başlığına sırtımı dayadım. Yavuz üzerimdeki örtüyü çıplak kalan bacaklarımın üzerini örttü. Doğrulup tekrar ellerini cebine koymuş, beni izlemeye devam ediyordu. "Teşekkür ederim." Başını sallamakla yetindi. "Nasıl hissediyorsun, ağrın var mı?" "Hayır, iyiyim. Ellerim hafif sızlıyor o kadar." "Gece ellerin çok mu acıyordu?" "Hayır, Doktor ağrı kesici vermişti. Pek hissetmedim." "Peki neden göz altların şişmiş Efsun, neden ağladın?" Ne demeliydim. Tuğçe'nin dün gece beni tehdit edip aşağılamasından ağladım desem... hoş inanmazlardı ki "Hayır ağlamadım. Sadece dün gece uyku tutmadı. Uyuyamadım ondan olmalı" Gerçeği söylemek istesem bile cesaret edip söyleyemezdim ki. "Bu söylediklerine inanmadım." İtiraz edecektim ki kapının açılması ile sözlerimi söyleyemedim. Tuğçe elinde kahvaltı tepsisiyle içeri girmişti. Gözleri Yavuz'u karşısında görünce irkildi ama bozuntuya vermeden; "Günaydın efsun'um. Sana kahvaltı hazırladım." Tuğçe elindeki tepsiyle yanıma oturmuş, pot kırmamam için sert bakışlarıyla bana bakıyordu. Yavuz'un bir şey anlamaması için oyununu devam ettirdim. "Günaydın, teşekkür ederim." Yüzüme hafif bir gülümseme koydum. Yumuşayan yüz kasları sinsice gülümsedi. "İyi misin tatlım? Gerçekten yanlışlıkla döktüm. Nasıl oldu anlamadım bile. Affet beni, lütfen." Gözleri dolmuş yanağından bir damla yaş düşecekken elinin tersiyle sildi. Oyunculuğu akıl alır gibi değildi. Bu davranışları benim daha çok endişelenmeme neden oluyordu. Tuğçe çok zekiydi. İnsan sarrafı olan ben ilk geldiğimde gerçek yüzünü bu yüzden görememişim. Ona ayak uydurmaya çalıştım yoksa başbaşa kaldığımız an da tırnaklarını çıkaracağını biliyordum. "Özür dileme Tuğçe. Biliyorum bilerek yapmadın. Afedip affetmemem gibi bir şey söz konusu bile değil. Üzülme, lütfen" "Bana inandığın için teşekkür ederim." Hafif gözlerine bakarak gülümsemekle yetindim. Yavuz yüzünü göremediği için yüz ifadelerini göremiyordu. Tuğçe bundan faydalanıp sinsice göz kırpmıştı. "Sen iyileşene kadar sana bir bebek gibi bakacağım. Çünkü hatamı ancak böyle telafi edebilirim." Dün gece bana bakıcılık yaptığından yakınan o değil miydi? "Teşekkür ederim." Yavuz gözlerini dikmiş bizi izlerken telefon zil sesi duyuldu. Yavuz elini cebindeki telefonla birlikte çıkarıp yanıtladı. Adımları kapıya ilerleyip dışarı çıktı. Tuğçe ise sinirle çatalı peynire batırıp dudaklarıma uzattı. "Ye şunu hadi!" Ağzımı açtığım an peyniri ağzıma tıkmıştı. Bana yedirirken söyleniyordu. "Ev işleri yetmezmiş gibi bir de senle uğraşıyorum! "Çabuk iyileş! Sargılar çıktı mı hemen işe koyulacaksın, anladın mı?" Çatalın ucunu boğazıma yaklaştırmış tehditlerini savuruyordu. Başımı geriye yatağa yasladım. "Tamam." "Yeter bu kadar yediğin" Çatalı tepsinin üzerine koyup ayağa kalktı. "Aferin iyi iş çıkardın." Yüzüne gülümseme ekleyip dışarı çıktı. "Daha fazla nasıl dayanacağım?" Mırıldanırken yorgun gözlerimi dinlendirmek amacıyla kapadım. Kapının kapanma sesini duyduğumda gözlerimi açtım. "Merhaba Efsun. Nasılsın?" Dün gece ellerim için gelen Doktor Alp'ti. "İyiyim teşekkür ederim." Yanıma gelip yatağımın ucunda oturdu. "Ellerine pansuman yapacağım. Biraz acıyacak ama dayanmanı istiyorum. Olur mu?" 'Tamam' dercesine başımı usulca salladım. Elleri sargıyı açmak için yavaşça elimi tuttuğunda kapı tekrar açıldı. Ali'nin gözleri beni bulduktan sonra Alp'in tuttuğu elerimde takılı kaldı mavilikleri. "Napıyorsun alp?" "Sargıyı değiştireceğim Ali." bir yandan ellerimdeki sargıları çözerken konuşuyordu. Ali bir kaç adımda yanımıza gelmişti bile. Nedense Alp'in gerildiğini hissettim. Öyle ki ellerimi tutan ellerinin titrediğini gördüm. Bakışlarım Ali'ye döndüğünde bana değil Alp'e gözlerini dikmişti. Dişlerini sıktığını gerilen yüz kaslarından anlamıştım. Ama neden sinirliydi. Hem de hiç bir şey yokken. Alp ellerimdeki sargıyı yavaşça açarken son sargı bölümüne geldiği için canım yanıyordu. İstemsizce gözümden bir damla yaş süzülüp atletime ilerleyip kaybolmuştu. Ellerimdeki tüm sargıyı çıkardığında gözlerim istemsizce ellerimi taradı. Ellerimin üzerinde küçük, beyaz, şişik baloncuklar oluşmuş, ellerim morarmıştı. Daha fazla bakamadım. Gözlerimi kapadım. Bunu yapmamla Gözlerimde biriken göz yaşlarımın daha fazla akmasına neden olmuştum. "Alp!" Gözlerim Ali'nin alp demesiyle hemen açıldı. Alp öyle korktu ki ellerini ellerimden hızlıca çekmişti. Korktuğu her halinden belli olan, endişeli bakışlarını Ali'ye çevirmişti. "Ee..ffendim abi." "Düzgün yapsana şunu! Canını yakıyorsun!" "Abi elimden geleni yapıyorum ama bu kadarı oluyor." "Kalk! Ben yaparım." Alp oturduğu yatağımdan kalkıp yana çekildi. Ali yatağıma oturup bana baktı. Ardından gözleri ellerimi odağına almıştı. Yavaşça, açıtmamaya dikkat ederek ellerimi tuttu. Ali'nin ellerimi tutmasıyla bütün acılarım adeta silinmişti. Pürüzsüz, beyaz teni, hafif kırmızıya çalan dudakları, uzun kirpiklerini gözlerim için eşsiz bir mazaraydı. Çok yakışıklıydı. Saatlerce izleyebilirdim. Mavi boncuk gözleri ellerimi dikkatlice izliyor, ellerimin her tarafına acıtmamak istercesine pamuktaki tendürüyodu sürüyordu. Elleri, ellerimi tuttuğu an da acılarımın kaybolduğunu bilmezcesine. Ben Estella
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE