Duru havaalanında heyecanla bekliyordu. Fotoğraf makinesi boynunda asılı Toprak'ın dönüşünün ilk karesini yakalamak için sabırsızdı. Yıllardır onu görmemişti. Telefonda yaptıkları kısa sohbetlerin haricinde onunla hiçbir iletişime geçmemişti. Annesi ve babası defalarca Toprak’ı ziyarete giderken o hep bir bahane bulmuş ve evde kalmıştı. Bütün o yıllara rağmen şuan burada olması belki yersizdi ama dayanamamıştı. Sonunda dönüyordu Toprak. Başka hiçbir şeyin önemi yoktu.
Yerinde duramayarak olduğu yerde kıpırdanıyor, iki eliyle kavradığı fotoğraf makinesini hazır tutuyordu. Uçağın indiğini biliyordu. Toprak'ın önündeki kapılardan çıkması an meselesiydi. Ve beklediği an geldi. Toprak'ın yüzü görüş alanına girdiğinde onun gülümsediğini görünce otomatikman kendisi de gülümsemişti. Gözleri buluştuğunda son yaşananlar ikisi içinde unutulmuştu.
Duru fotoğraf çekmeyi de unuturken “Toprak” diye bağırarak ona doğru koşmaya başladı. Son hız Toprak'ın kucağına atladığında aralarında sıkışan fotoğraf makinesi ikisinin de canını acıtmıştı. Yine de birbirlerine sıkıca sarılırlarken Duru "Çok özledim seni" diye fısıldadı. Gözlerin nemlenirken geri çekildiğinde Toprak'ın gözlerindeki mesafeli bakışlar kollarını onun boynundan çözmesine sebep olmuştu.
Geri çekildiğinde Duru yanlarında duran sarışın kızı fark etti. Ela gözlü ince uzun bir kızdı. Dikkat çekici bir güzelliği vardı. Duru'ya çekingen bir gülümsemeyle bakan kız elini uzatarak "Merhaba ben Helin" dedi.
Duru kafası karışmış halde "Duru" diyerek elini uzattığında Toprak kızın omzuna elini atarak "Nişanlımla tanış kardeşim" dedi.
Duru'nun uzattığı eli anında yanına geri düşerken gözleri Toprak'ın gözleriyle buluştu. Toprak ona gülümsemeyle bakmaya çalışırken Duru'nun nefesi göğsünde sıkışmıştı. Ağzını açıp nefes almaya çalıştı ancak başaramadı. Duru gözlerinin karamaya başlamasıyla elini cebine atmaya çalıştı ancak titreyen ellerinden ilacına ulaşamadı. Toprak ondan önce davranırken bir kolunu Duru'nun beline sarıp düşmesini engelleyerek diğer eliyle cebinde taşıdığı ilacı çıkarıp Duru'nun ağzına tutmuştu. Yılların alışkanlığıyla cebinden ayırmadığı ilaç yıllar sonra ilk defa işe yaramıştı.
Duru’nun göğsü içine çekti nefesle şişti. Yerde Toprak’ın kollarında yatıyordu. Neler olduğunu anlamaya çalışan meraklı bir kalabalığı başlarına toplamışlardı. Toprak kafasını kaldırıp “Sorun yok ufak bir astım krizi. Lütfen hava alması için geri çekilir misiniz?” dediğinde kalabalık anlayışla dağılmaya başladı.
Gözleri tekrar Duru’yu bulduğunda göğsündeki sıcaklık tüm vücuduna yayıldı. Ona bakan mavi gözler kızarmıştı. Toprak bir insan duygularını gözlerinden bu kadar net nasıl aktarabilir diye düşünmeden edemedi. Duru’nun yaşadığı acıyı kendi yaşıyormuş gibi hissediyordu. Duru nefes almaya çalışırken dudakları ayrıktı. Donmuş bir vaziyette ona bakıyordu. Yıllar sonra özlediği mavi gözleri bu kadar yakından görmek tüm kontrolünü altüst ediyordu.
Helin “Toprak, o iyi mi?” dediğinde Toprak kafasını sallayarak onayladı. Helin’in sesiyle Duru kalkmak için hareketlendiğinde Toprak ona yardım etti.
Ayağa kalktıklarında sessiz bir bakışma daha yaşandı aralarında. Sonra Duru, Helin’e baktı ve hiçbir şey demeden arkasını dönüp hızla uzaklaşmaya başladı.
Toprak arkasından “Duru” diye bağırırken Helin “Sen peşinden git valizleri ben alırım” dediğinde Toprak beklemedi.
Duru insanların arasından hızla geçmeye çalışıyordu. Yeni bir astım krizi atlattığı için istediği kadar hızlı hareket edemiyordu. Sıcak gözyaşları gözlerinden sızarken nefes almaya çalışıyor biran önce arabasına ulaşmak istiyordu. Sonunda kalabalığı aştı ve otoparka doğru koşmaya başladı. Arabasını bıraktığı yer çokta uzak değildi.
Arabası görüş alanına girdiğinde biraz daha hızlanmaya çalıştı. Aniden kolundan çekilmesiyle arkaya dönerken siyah saçları savrulmuştu.
Toprak, Duru’nun kolundan tutup kendine çevirdi. Dengesini kaybettiğinde düşmemesi için beline sarılıp diğer eliyle ensesini kavradı. Duru’nun kesik nefes alışının sesini duyduğunda “Sakin ol güzelim” diye fısıldadı.
Duru gözlerini kapatıp nefes alışverişlerine odaklanmaya çalıştı. Her nefesinde burnuna dolan Toprak’ın kokusu işini kolaylaştırmıyordu. Hele boynunun yan tarafını okşayan parmak nefesini sekteye uğratmaya yetiyordu.
Gözünden sızan yaşlara engel olamadı. Toprak, Duru’nun şakağından aşağı kayan gözyaşını izlerken döndüğüne lanet etti. Islak yanaklarına kaydı gözleri. Bütün bunlar onun yüzündendi. Aralık pembe dudaklara baktığında küfretti. Gözlerini kapatıp dişlerini kırmak istercesine çenesini sıkarken “Duru” diye fısıldadı.
Duru gözlerini araladığında Toprak’ın yeşil gözleri onu inceliyordu. Göz göze geldiklerinde yutkunarak “Bunu bana niye yapıyorsun Toprak” dedi. Toprak gözlerini sımsıkı yumdu. “Yapma Duru, daha geleli kaç dakika oldu. Yapma” derken acı çekiyordu. O sıra çalan Toprak’ın telefonu bu garip andan onları sıyırmıştı.
Duru kendini toparlayarak ondan uzaklaştı. Toprak gözlerini açmış Duru’ya bakıyordu. Duru eliyle gözyaşlarını kurulayıp derin birkaç nefes daha çekti içine. Toprak telefonunu cevaplarken gözlerini ondan ayırmıyordu. “Efendim Helin” dediğinde Duru arkasını dönüp ağır adımlarla arabasına yöneldi.
“Çıkış kapısının karşısından ilerle, bizi görürsün” diyen Toprak’ın sesi hemen arkasındaydı. Duru şoför tarafına ilerledi. Kapıyı açıp hala boynunda asılı olan makineyi koltuğa attıktan sonra Toprak’a baktı.
Toprak yolcu tarafında kalmış elleri cebinde ona bakıyordu. Duru’nun kendini toparladığını fark etmişti. Gözleri kırmızı Ferrari’ye kayarken “Güzel araba” dedi.
Duru gülümsedi. “Babamın mezuniyet hediyesi” dediğinde Toprak da güldü. Bora Balkan en iyi mezuniyet hediyelerini vermesini her zaman bilirdi.
Valiz tekerleklerinin çıkardığı ses duyulduğunda Duru, Toprak’ın arkasından iki büyük valizle yaklaşan Helin’i gördü. Toprak da arkasına dönerken Helin “Toprak bana yardım etmeyi düşünüyor musun?” diye öfkeyle bağırdı.
Toprak onun yanına giderken güldü. Helin’in çektiği valizleri almak istediğinde Helin “Birini alsan yeter” dedi.
Duru arabanın önünde bagaj alanını açıp onların gelmesini bekledi. Kıza çok fazla bakamamaya çalışsa da merakına yenik düşerek onu kaçamak bakışlarla incelemişti. Toprak’tan yardım istemeden kendi valizini kaldırıp bagaja koyduğunda kol kasları şişti. Duru onun düzenli olarak spor yaptığını anladı. Kız valizi yerleştirdikten sonra doğrulup Duru’ya baktı. Duru gözlerini kaçırmaya çalışırken “Tekrar merhaba” diyerek elini uzatmıştı.
Duru uzatılan eli sıkıp hemen bırakırken “Merhaba” diye mırıldandı. Toprak da geri çekilip bagajın kapağını kapattığında Duru sürücü tarafına ilerledi. Toprak ile Helin de arabaya bindiklerinde otoparktan çıktılar.
Yol boyunca arabada gergin bir sessizlik vardı. Duru arada bir arkada oturan kızla dikiz aynasından göz göze geliyordu. Yanında oturan Toprak ikide bir kıpırdanıyor, bir şey söyleyecek gibi olup vazgeçiyordu.
Eve ulaştıklarında Duru onları beklemeden içeri geçti. Toprak valizleri indirirken yanına gelen Helin “Seni öldüreceğim” diye dişlerinin arasından tısladı. Toprak “Lütfen Helin” derken sessizce yalvarmıştı. Yanlarına gelen koruma valizlerine yardım ederken birlikte eve doğru ilerlediler.
Eva kapıda onları karşıladığında Helin gülümseyerek ona sarılmıştı. Duru içeriden kızla samimi bir şekilde konuşan annesini duydukça biraz daha ihanete uğramış hissediyordu. Demek ki annesi de biliyordu. Büyük ihtimal babasının da haberi vardı. Duru kollarını göğsünde kavuşturmuş arka bahçeye bakan camların önünde dururken öfke ve hayal kırıklığıyla doluydu.
Sonunda içeri girdiklerinde annesinin kıza sarılmış halini görünce dişlerini sıktı. Arkalarından gelen Toprak ile bakıştılar. Toprak hemen gözlerini kaçırırken Eva “Aç olmalısınız. Sizin için yemek hazırlattırayım” dedi.
Helin “Ah Bora amcamın yemeklerini özledim” dediğinde Duru daha fazla dayanamayarak “Anne siz bu durumu ne zamandır biliyordunuz?” diye bağırdı.
Üç çift göz ona şaşkınlıkla bakarken Toprak sıkıntıyla yüzünü sıvazladı. Helin, Toprak’a gözlerini kısarak bakarken Eva şaşkınca “Hangi durumu kızım?” dedi.
Duru, Helin’e doğru elini sallarken “Toprak’ın nişanını” dediğinde Eva’nın mavi gözleri irice açılmıştı. Bakışları hemen Toprak ve Helin arasında gidip gelirken “Çocuklar” dediğinde Toprak aceleyle “Yeni aldığımız bir karar anne” dedi.
Eva bakışlarını Helin de sabitlerken kız “Evet yeni bir karar” dedi. “Ah” diyen Eva ne diyeceğini bilemeyerek bir süre ikiliye baktıktan sonra gülümseyip “Tebrikler” dedi. İkisine de sarılıp öperken Duru artık sınırlarını zorlamıştı.
Koşar adım merdivenleri çıkarken Eva arkasından “Duru yemek yemeyecek misin?” diye bağırdı. “Aç değilim anne” diye karşılık verirken sesinin normal çıkması için büyük çaba harcamıştı.
Odasına giderken gözü Toprak’ın odasına takıldı. Artık orada Helin ile birlikte mi kalacaklardı? Duru’nun kalbi bu düşünceyle sıkıştı. Odasına gidip kapısını çarparak kapattıktan sonra hıçkırarak sırtını kapıya yaslayıp yere çökmüştü. Dizlerini göğsüne çekip gözyaşlarını serbest bıraktı.
Telefonu çaldığında dakikalardır yerde oturmuş ağlıyordu. Ekranda Demir ile ikisinin resmini gördüğünde “Demir” diye hıçkırarak açtı telefonu.
“Duru, ne oldu?” diyen Demir endişeyle bağırırken Duru “Çok, çok kötüyüm. Çok canım acıyor” demekten başka bir şey söyleyemedi. “Neredesin sen?” diyen Demir evden çıkmak üzereydi. Duru “Evdeyim” dediğinde “Geliyorum” diyerek kapattı telefonu.
Duru telefonu kapattıktan sonra ayağa kalkıp yatağına ilerledi. Yatağa uzanıp artık çoğu yeri sökülmüş olan tavşanına sarılırken sakinleşmeye çalışıyordu.
Demir korkuyla zile bastı. Kapının açılmasını beklerken yerinde duramıyordu. Kapının kilitli olmadığını biliyordu ama yine de birilerinin kapıyı açmasını bekliyordu. Kapı açıldığında karşısında gördüğü kişiyle biran durdu. Duru’nun ağlayan sesini duyduğunda bugün onun döneceğini unutmuştu. Geldiği ilk dakikadan Duru’yu üzmeyi başarmıştı.
Toprak karşısındaki tanımadığı kişiye çatık kaşlarla bakarken “Sen kimsin?” diye sordu. Demir soruyu duymazlıktan gelip onu iterek içeri girdi. Yumruğunu yüzüne patlatmak istese de kendine engel oldu.
Toprak onu görmezlikten gelip iterek içeri giren adamın peşinden “Nereye gittiğini sanıyorsun sen?” diye bağırırken Demir içeri girmişti.
Eva arkasını dönüp baktığında Demir’i görünce Helin ile oturduğu yerden ayağa kalktı. “Demir hoş geldin” diyerek gülümsediğinde Demir salondaki yabancı kıza baktı. Sonra arkasındaki Toprak’a baktı ve Duru’yu üzen şeyi anladı.
“Merhaba Eva teyze” derken sakindi. Toprak “Anne sen bunu tanıyor musun?” diyerek onu işaret ettiğinde sinsi bir gülümsemeyle elini uzatıp “Ben Demir, Duru’nun erkek arkadaşıyım” dedi.
Toprak belli belirsiz irkildi. Demir’in elini sıkarken gerilmişti. İkisi de ellerine gereğinden fazla güç uygulayarak tokalaştı.
Demir tekrar Eva’ya dönerken “Duru odasında mı?” diye sordu. “Evet az önce çıkmıştı” cevabını aldığında merdivenlere yönelmişti ki Toprak “Nereye gidiyorsun sen?” diye sordu.
Demir ilk merdivenden dönüp ona baktı. “Sevgilimin yanına gidiyorum” dediğinde Toprak “Sen bekle ben Duru’yu çağırırım” dedi. Demir burnundan derin bir nefes alırken “Onunla yalnız konuşmalıyım” dedi.
“O zaman mutfakta konuşursunuz. Odasına çıkmanı istemiyorum”
Eva ikili arasındaki garip konuşmayı izlerken müdahale ederek “Oğlum sorun yok. Demir daha önce de evimize geldi. Duru ile odasında konuşabilirler” dedi.
Toprak öfkeyle annesine dönerken “Babamın bundan haberi var mı?” diye sordu. Demir artık öfkeden ellerini yumruk olmuştu. Bu adi herifi yumruklamamak için kendini zor tutuyordu.
Eva gülümseyerek “Tabi ki var. Demir haftada bir akşam yemeklerinde bize katılır” dedikten sonra Demir’e bakıp “Bu akşam da yemeğe kalmanı isterim Demir. Toprak’ın dönüşünü ve nişanını kutlayacağız” dedi.
Demir, Eva’nın son sözleriyle durumu daha net anladı. Gülümsemeye çalışarak “Eva teyze üzgünüm ama bu akşam biz Duru ile dışarı çıkacaktık” dedi. Şimdi Eva da bu durumdan memnun kalmamıştı.
“Uzun zaman sonra ailemiz tekrar bir arada. Eminim bu akşamı erteleyebilirsiniz” diyen Eva’nın cümlesinin ardından Duru’nun ayak sesleri merdivende duyulmuştu. Demir arkasını dönüp baktığında Duru aşağı inerken “Üzgünüm anne Kaan amca bizi bekliyor. Toprak artık burada olduğuna göre daha çok akşam yemeklerinde bir araya geliriz” dedi. Aşağıdan sesler duyduğunda elini yüzünü yıkayıp koridora çıkmıştı. Koridordan konuşulanları dinlerken Demir’in onun için yaptığı planı anladığında artık inmesi gerekiyordu.
Demir’in yanına geldiğinde elini tutarak “Gidelim mi?” dediğinde Eva “Duru eminim Kaan bu gecelik yemeği ertelemenize bir şey demez” diye itiraz etti.
Duru annesine bakarken Toprak’ın gözleri Demir ile Duru’nun birleşen ellerindeydi. “Anne lütfen. Bu gece de beni beklemeyin” diyen Duru, Demir’i arkasından çekerek kapıya ilerlemişti.
Kapıdan çıkarken arkalarından Toprak’ın “Gece de beni beklemeyin de ne demek?” diye bağırdığını duydu. Annesinin yatıştırıcı sesi duyulurken Duru koşar adım Demir’i çekerek otoparka ilerliyordu.
Demir’in motoruna ulaştıklarında Demir kaskı takmasına yardım etti. Kendi kaskını da taktıktan sonra büyük çete motorunun direksiyonuna geçip çalıştırdı. Duru arkasına oturup beline sıkıca sarılırken egzozdan yükselen gürültü otoparkta yankılandı.
Toprak uzaklaşan motorun arkasından bakarken göğsü öfkeyle haykırmak isteyerek şişti. Yumruklarını sıkıp derin derin solurken bedeni titriyordu. Uzun süre orada öylece dikildikten sonra arkasını dönüp eve gitti. Annesi ile Helin ortada görünmüyordu. Hızla odasına çıktı. Kapıyı arkasından çarparak odasına girdi. Kapı sesi tüm evde yankılanırken yatağının üstünde oturan Helin’i gördü.
Helin ayağa kalkıp yanına geldiğinde sağ yumruğu güçlü bir şekilde çenesine inmişti. Toprak yerinden milim kıpırdamazken başı hafif sağa kaydı. Helin bileğini tutarak “Aşağılık herif!” diye bağırıp uzaklaştı. Toprak çenesini ovarken “Bunu hak ettim” diye mırıldandı.
Helin bir hışımla ona dönerken “Daha fazlasını hak ettin pislik” dedi. Toprak iç çekti. Ağır adımlarla gidip kendini yatağına attı. Bedenini sırt üstü yatağa atıp kollarını da başının üstünde kaldırmıştı. Gözlerini kapatıp Duru’nun motorun arkasında uzaklaşan görüntüsünü düşündü. Lanet olsun sevgilisi vardı!
Helin üstüne çıktığında Toprak gözlerini aralayıp “Helin şuan seninle uğraşamam” dedi. Helin tehditkâr bir şekilde üstüne eğildi. Bir elini boynuna attığında Toprak ses çıkarmadı. “Üvey kardeşine âşıksın” dediğinde de sesini çıkarmadan Helin’in gözlerine bakmaya devam etti.
Helin kafasını iki yana sallayıp “Aptal herif!” diye bağırdıktan sonra onun üstünden inip yan tarafına oturdu. Toprak’a sırtını dönüştü. Toprak doğrulurken Helin “Gelir gelmez kızın ağzına sıçtın” dedi.
Toprak sinirli bir gülüşle “Bir sevgilisi varmış Helin. Kim kimin ağzına sıçmış” diye homurdandı. Helin onun kafasına vurup “Sende nişanlısın ya saman kafa” dedi.
Toprak utanarak başını eğdi. “Üzgünüm. Senide bulaştırmak istemezdim ama gördüğün gibi bunu yapmak zorundaydım.”
“İnsan en azından önceden haber verirdi salak”
“Böyle bir şey yapmayı planlamadım tamam mı? Duru’yu görünce ve ben onun gözlerine bakınca, sonra sen yanımda olunca her şey biranda gelişti” Toprak o an yaşadıklarını saçma bir cümleyle açıklamaya çalıştı. Duru’nun gözlerindeki o saf sevgiyi gördüğü an eli ayağı birbirine karışmıştı. Onu sıkıca sarıp kendine saklamak isteği ile kendinden uzaklaştırma isteği arasında kalmıştı. Sonunda babası gözünün önüne geldiğinde biranda aklına gelen şeyi yapmıştı. Her şey o kadar ani gelişmişti ki sonrasında ipin ucunu kaçırmıştı.
“Tebrik ederim eline yüzüne bulaştırdın. Bu arada nişan davetiyemizi de bana postalarsın artık. Annen yüzük sorduğunda uydurduğun yalanda harikaydı. Uçakta evlilik teklifi ettim anne.” Son cümlede Toprak’ı taklit eden Helin öfkeyle konuşuyordu.
“Eğer bana bir yüzük almaya kalkarsan onu senin kıçına sokarım” diyen Helin’in sözleri sinirini dağıtıp onu güldürdü. İtalya’ya gittikten bir ay sonra tanışmıştı Helin ile. O sıra Helin kalacak yer arıyordu ve Toprak onu evine almıştı. Sonrasında da Helin kiranın yarısını karşılama şartıyla ona ev arkadaşlığını teklif ettiğinde Toprak itiraz etmemişti. Kira parasını almak istemese de Helin bunu kabul etmemişti. Dört yıldır birlikte yaşıyorlardı ve çok iyi dost olmuşlardı.
Helin “Şimdi ne bok yiyeceksin” dediğinde Toprak “Bilmiyorum” dedi. Helin kolunu onun omzuna atarken “Ben sana söyleyeyim fena sıçtın” dedi.
Toprak ne yapacağını kara kara düşünürken Berfin biten nöbetinin ardından rapor vermek için şirkete geçmişti. O kadar yorgundu ki gözünü zor açık tutuyordu. Şirkete girdiğinde merdivenleri koşar adım çıktı. Üçüncü kattaki onun için ayrılan odaya gitmek için dönmüştü ki sert bir bedene çarptı. “Yavaş!” diye bağırarak geri çekilip önüne çıkan bedenin sahibine öfkeyle baktı.
Gördüğü yüzle gözlerini birkaç kere kırpıştırdı. Çoktan uyumuş rüya gördüğün sanırken burnuna dolan koku onun gerçek olduğunu gösteriyordu. Rüyalar böyle güzel kokmazdı değil mi?
“Efe” diye mırıldanırken gözlerine yaş doldu. Ne yaptığını düşünmeden kendini onun boynuna atıp sıkıca sarıldı. Berfin hem ağlayıp hem kahkaha atarken “Döndün” diye bağırdı.
Efe tepkisiz kalabilmek için çok çabaladı. İki eli tüm ağırlığıyla bedeninin yanında sarkarken gözlerini kapatıp Berfin’in saçlarından yükselen kokusunu içine çekti. Onu hala seviyor olmaktan nefret ediyordu. Hiçbir şey ona olan sevgisini unutturamamıştı. Berfin alnını onun boynuna yasladığında Efe kollarını onun beline doladı. Kısa bir an elleri sırtını okşamış sonrasında belini kavrayarak sertçe onu kendinden uzaklaştırmıştı.
Berfin adeta geriye doğru itildiğinde sarsıldı. Gözlerini kaldırıp Efe’ye bakınca ona bakan soğuk gözleri gördüğünde yutkundu. Berfin yine de gülümsemesini bozmadan “Seni gördüğüme sevindim” dedi.
Efe ona küçümseyici bir bakış attıktan sonra “Ben aynı şeyleri söyleyemeyeceğim” dedi. Sesinde duygudan eser yoktu. Berfin bir adım geri attı. Gülümsemesi donarken bu sözleri hak ettiği için sesini çıkarmadı.
“Ben- ben” diye kekeledikten sonra devamını getiremedi. Efe de getirmesini beklemedi. “Babamla görüşmem lazım” diyerek Berfin’i önünden itip uzaklaştı. Berfin kısa bir an orada dikildikten sonra odasına ilerledi. İçeri girdiği an gözleri dolarken kahkaha attı. Hem hüzünlü hem sevinçliydi. Yıllar Efe’nin öfkesini hiç azaltmamıştı anlaşılan. Hala gittiği günkü kadar ondan nefret ediyordu. Ama yine de gelmişti. Berfin onu bir daha göremeyeceğini düşünürken şimdi Efe buradaydı.
Efe’nin buradan döndüğünü anladığında tekrar kahkaha attı. Bu koridorda onun odasından başka bir şey yoktu. Odasına gelmişti. Onun burada olmadığını biliyor olmalıydı. Girişteki kıza sorması yeterdi. O zaman odasında ne yapıyordu. Berfin etrafa göz attı. Odasında her şey bıraktığı gibi görünüyordu ama emin değildi. Gözü masanın üstünde duran fotoğrafa takıldı. Efe, Toprak ve onun olduğu fotoğrafta kısa boylu olan Efe ortalarında durmuş Toprak ile Berfin kollarını onun omuzlarına atmıştı. Üçünün de yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
Berfin fotoğrafın duruşunu inceledi. Bıraktığı gibi görünüyordu ama emin olamadı. Efe burada ne yapmıştı? Onu özlediği için mi buraya gelmişti?
Hemen bilgisayarının başına geçti. Gözlerinde uykudan eser kalmamıştı. Neşeyle parlıyordu. Raporunu hızla yazarken acele etti. Biran önce Patronun yanına çıkmalıydı.