İyi okumalar bebişler💞🐣
3 ay sonra.
Birbirinin aynısı olan 90 gün
geçirmiştim. Günler birbirini tekrarlıyordu sanki. Midem fazlasıyla bulanıyordu ve başımda ağrıyordu. Birde halsiz hissediyordum. Bugün asla yapmak istemediğim o şeyi yapacaktım.
Hamile olmaktan fazlasıyla korkuyordum. Çünkü bebeğin babasını tanımıyordum bile. Zor bir durum olurdi benim için. Eczaneden hamilelik testi almıştım. Testi yapıp çizgilerin çıkmasını bekledim.
Tek çizgi olduğunu görünce mutlulukla zıplamaya başladım. Ama teste tekrar bakınca ikinci çizgiyi fark etmem ile dünyam başıma yıkılmış gibi oldu. Ne yapacaktım şimdi? Bir bebeğe bakabilecek bir sorumluluğu nasıl alacaktım?
Hemen whatsappa girip Yağmurdan abisinin numarasını atmasını istedim. Çok şükür hemen atmıştı. Numarayı hızla ararken babası olduğu için bebeği aldıracaksak bu kararı beraber almak daha iyi olurdu. Ben tek başıma karar verecek kadar olgun hissetmiyordum. Hele başka bir canlının kalbine son verecek kadar gaddar olamazdım.
Telefonu 2. çalışta açtı.
" Ben Özge, beni hatırladığını varsayıyorum. Buluşmamız gerekiyor." dedim bir solukta konuşurken.
" Hatırlıyorum da neden buluşuyoruz ki?" dedi tabi adam benden nefret ediyordu. Normaldi yani bu ses tonu.
" Önemli birşey nerede buluşacağımıza karar verip bana konum atarsın." dedim ve telefonu yüzüne kapattım.
Dolaba gidip kendime göre birşeyler aradım. Toprak tonlarında giyinme kararı almıştım. Giyindikten sonra banyoda dişlerimi fırçaladım ve açık kumral saçlarımı at kuyruğu yaptım. Dudaklarımı böğürtlen aromalı lipbalm ile nemlendirdim. Böğürtlene garip bir şekilde bağımlıydım. Yüzümde herhangi bir sivilce yoktu ama nefret ettiğim çillerim hiç güzel durmuyordu. Maviyle yeşil karışımı turuaza kayan gözlerim çok yorgun görünüyordu. Evden dışarı çıkıp anahtarı cebime atıp ve telefonumu elime aldım ve bakmaya başladım.
Asansöre binip aşağı indiğimde otoparka inmiştim. Arabama binip yola koyuldum. Çok geçmeden konumu atınca, konumun olduğu yere doğru ilerledim. Konum mütevazı bir kafeye çıkıyordu. Kafeden içeri girince onu pencere kenarında ki masada gördüm ve masaya doğru yürüdüm. Ben geldiğimde ayağa kalktı ve elini uzattı. Elini tuttum ve tokalaşınca geri çektim. Karşısındaki sandalyeye yerleştim.
" Ne içersin?" dediğinde yüzümü buruşturdum.
" Bir şey içmek istemiyorum sadece çok önemli bir şey söylemek istiyorum." dediğimde çantama yöneldim. Çantamda ki çift çizgi olan testi masaya koydum.
Şok olmuş bir şekilde testi eline aldı. " Bu.. bu yani sen hamile misin?" dediğinde hiçbir şey diyememiştim. Boğazımda sert bir yumru kalıyordu artık. Konuşmayacak kadar yorgun hissediyordum. Gözlerim kontrolsüz bir şekilde dolarken ona bakmamaya özen gösterdim.
" B- ben hamile kalmamak için ertesi gün hapı almıştım ama işe yaramamış." dedim sesim titrerken. Sanki herşeyin sorumlusu sadece ben mişim gibi hissediyordum.
" Özür dilerim gerçekten bunu yapmak istemiyordum." derken gözlerimden akan damlalara bu sefer engel olamadım.
" Dur dur sakın ağlama." dedikten sonra peçete uzatmıştı. Ben ise peçeteyi almaya tenezzül etmemiştim. Gözlerimdeki damlaları serbest bıraktım.
" Ben bir bebek katili olmak istemiyorum ama tek başıma bu sorumluluğu alamam." dedim çaresiz kalmıştım. Bakmak istesem bile bakabileceğimi sanmıyordum anne olmaya hazır değildim. Hem anne olmaya hazır değildim hem de masum bir bebeğin canını almaya hazır değildim.
" Yani eğer bu bizim çocuğumuz ise söz veriyorum tek başına olmazsın. Ben olacağım yanında. Baba olmaya hazır değilim evet sende anne olmaya hazır değilsin, ama masum bir can için katlanmalıyız. Ona konforlu bir hayat sunmak için elimizden ne geliyorsa yaparız." dediğinde elindeki peçeteyle gözlerimi sildi. Sanırım bana acıyordu. Ve bana acıdığı için vicdan azabı çekiyordu.
" Bana acımanı istemiyorum." dedim sesim titrerken. " Ben aldırmayı düşünüyorum." dedim ve ekledim.
" Özür dilerim yapmak zorundayım, bizim bir geleceğimiz olamaz zaten ve ben bebeğiminde benim gibi babasız büyümesini istemiyorum. Ben babasız büyüdüm bunun nasıl ağır bir durum olduğunu biliyorum. Annem beni istememiş babam da yokmuş zaten. Bana ömrüm boyunca ne muamelesi yaptılar tahmin edebilirsin, aynı şeyi bir canın daha yaşamasına izin veremem." dedim ağlamaya devam ederken.
" Kendi bebeğime sahip çıkmayacak kadar iğrenç bir adam değilim. Bu bebek sadece senin bebeğin değil ki benim de bebeğim." dediğinde gözlerimi devirdim. Ne olacaktı yani? Nasıl bir hayat bekliyordu ki bizi?
" Sonra ne olacak? Sırf bebek için evlenecek misin benimle? Bebek doğunca ne olacak bebek için bana katlanacak mısın? Hayır yorulacaksın, sıkılacaksın, belki nefret bile edeceksin benden. Ben senin için hiç bir zaman eş olmayacağım. Hiçbir zaman birbirimize ait olmayacağız. Aynı evde yaşayan iki yabancı olacağız. Seninde, benimde özel hayatım kalmayacak. Sonra bıkacaksın benden, belki beni aldatacaksın. Ya da sürekli kavga ettiğimiz bir ortamda büyüyecek bir çocuk olacak ortada. Annesi ve babası kavga eden çocuklar düzgün bir psikolojide büyümez ki." dedim o kabul etse bile ben edemezdim. Çünkü tanımadığım birini hayatımın merkezine koyamazdım.
" Bebek biraz büyünce ayrılırız. Sende de kalır bende de. Biz de en azından iki arkadaş olarak kalırız. Ne babasız ne annesiz kalır. İkimizde ona sevgimizi hissettiririz. Boşanınca seninde benimde özel hayatlarımıza ikimizde karışmayız zaten." dediğinde gayet ciddiydi. Çantamı aldım ve ayağa kalktım. Hamilelik testi onda kalsa bir şey olmazdı. Masaya para bıraktı ve benim yanımda yürümeye başladı.
" Hastaneye gidelim, belki bu test
yanlıştır?" dedi ve beraber kafeden çıktık.
" Tamam sen önden git ben peşinden gelirim." dedim. Ben kendi arabama o da kendi arabasına bindi. Ard arda giden arabalarımızın hastaneye gitmesi 20 dakika almıştı. Arabaları otoparka park edince ikimizde yan yana yürüdük. Asansör çağırmak için aynı anda düğmeye dokunca sıcak eli elime değdi. Elleri fazlasıyla sıcaktı. Benim elim ise fazlasıyla üşüyordu.
Asansör geldiğinde beraber asansöre bindik. Asansör çok büyük değildi o yüzden fazlasıyla iç içeydik. Erkeksi kokusu hindistan ceviziyle harmanlanmış gibiydi. Çok güzel bir kokuydu. Hani bazı kokular olurdu ya koklamaya doyamadığımız ha işte bu da öyle bir kokuydu. İnsan bir kere koklayınca kendini çekemiyordu.
Asansörden indiğimizde danışma bölümünden randevu aldık ve hızlıca doktorun odasına yöneldik. Sıra bize geldiğinde kapıyı çalıp içeri girdik. İçeri girdiğimiz de doktor uzanmamı söyledi. Gösterdiği hastane yatağının üzerine uzandım. Ateş Karan ise yanımda duruyordu.
" Karnınızı açın lütfen." diyen kadın doktorun komutuyla karnımı açtım.
Ateş Karan ise rahatsız olmamı istemediği için karnımı açınca arkasını döndü. Kadın doktor karnıma bir jel sürdükten sonra makineyi karnımda gezdirmeye başladı. Ultrasondan gösterilen görüntüye bakarken hiçbir şey anlamıyordum.
" Yaklaşık 12 haftalık hamilesiniz." dedi ve gülümseyerek ekledi. " Babası bebeğinize sende bakmak ister misin?" dediğinde Karanla benim bebeğim, Karan benim bebeğimin babasıydı yani. Çok garip geliyordu.
Yönünü bize döndüğünde ultrason görüntüsüne odaklanırken tüm gerginliğe rağmen yüzünde minik bir gülümseme oluştu. İşte o gülümseme benim için herşeyi anlamlandıran nokta olmuştu. Bebeği aldırmayacaktım.
Doktor karnıma sürdüğü jeli peçeteyle sildi ve karnımı kapattı.
" Hayırlı olsun, bebeğiniz gayet sağlıklı görünür." dedi gülümseyerek doktor.
" Teşekkür ederiz." dedi Karan. Odadan çıktığımız da duygularım öyle uyuşmuştu ki ne yapacağımı bilmiyordum.
Tekrar asansöre binince yeniden kokusu burnuma doldu. Yine nefesi tenimdeydi. Ona bu kadar yakın olunca gıdıklanma hissi yaşıyordum.
" Ne yapacağız şimdi?" dedim düz bir
sesle.
" Evleneceğiz." dediğinde onun için ne kadar kolay olduğunu fark ettim.
" Bu kadar basit mi?" dedim soru sorarcasına bu muydu yani gerçekten?
" Burası Mardin küçük bir yer. Burada herkes birbirini tanır ve herşey çok çabuk duyulur. Eğer bu olay duyulursa, sana yapacakları iğrenç muamelelere izin veremem. Kendi bebeğime sahip çıkmayacak kadar aciz bir adam değilim." dediğinde sesi kendinden emindi.
" Seni ailem ile tanıştıracağım. Ne kadar çabuk olursa o kadar iyi olur. 2 hafta içinde hallolacak bir mesele." kafamı anlıyorum anlamında salladım.
" Benim ailem yok. Ali var çocukluk arkadaşım. Deniz doktor var-" dedim ama Deniz doktoru nasıl tanımlıyacağımı bilmiyordum. Flört mü diyecektim adama?
" Denizde arkadaşım zaten, birde Yağmur var, senin kardeşin benim bestim, yurt dışında okuyan Bahar, Yağız ve Ege var onlarda kardeşim gibi. Onlarla birlikte büyüdük." dedim aslında kimsem yok gibiydi. " Seni Ali ile tanıştırayım bir gün." dedim gülümseyerek.
" Deniz öylesine bir arkadaşın mı?" dedi ne kadar da dikkatliydi.
" Senin hayatında biri varmıydı? Benim yüzümden özel hayatından muaf kalacaksın sonuçta. Eğer öyle biri varsa şimdiden vazgeçelim." dedim konuyu değiştirirken.
" Öyle biri olsada olmasada senin yanında olmak zorundayım. Bir hata yaptıysak eğer yaptığımız hatanın arkasında durmak zorundayız." dediğinde bana mecburiyet ve hata olarak bakması beni incitmişti. Hayatı boyunca zorunluluğu olacaktım ve bu hiç değişmeyecekti. Fakat o da benim mecburiyetim oluyordu.
" Anlıyorum." dediğimde asansör çoktan durmuştu. Asansörden inince ben kendime arabama yönelirken kolumda sıcak elini hissettim. Ben durunca rahatsız olmamam için elini çekti ve " Seni bizimkiler ile tanıştırayım. Benim arabamla gel, senin arabanı evine gönderirim." dediğinde başım ile onayladım.
Arabasına bindiğimizde arabasına bile kendi kokusu sinmişti.
3 saat sonra.
Fazla gösterişli, 4 katlı bir villaya gelmiştik. Yani burası onların eviydi. Böyle ev mi olurdu lan? Hastane'den bile büyüktü.
Arabayı park edip evin kapısına ulaşmak için uzun bir patikada yürüdükten sonra evin kapısına ulaştık.
" Elini tutabilir miyim?" dediğinde daha inandırıcı olması için öyle dediğini biliyordum ama kafamı hayır anlamadın salladım. Kapıyı çaldığımızda sanırım hizmetli kadın kapıyı açtı. Bizi içeri yöneldirdiğinde Karanın damarlı elini tuttum. O da benim elimi kavrarken halinden memnun olmuş gibi görünüyordu.
Giyimlerinden ve pahalı koltuklarda oturmalarından anlıyordum ki salonda oturan bu kişiler Karanın anne ve babasıydı.
Beni görünce ayağa kalkan ikili çok sevimli gözüküyordu. Karanın elini istemeye istemeye bırakınca, bize gülümseyerek bakan Karanın annesini inceledim. Siyah saçları ve ela gözleriyle fazlasıyla genç gözüküyordu. Karanın babası da kahverengi gözleri ve kumral saçlarıyla 40 yaşında duruyordu.
" Ablan ve abin mi?" dedim Karan'a dönerken.
" Hayır annem ve babam." dedi ve ekledi. " Anne ve baba sizi müstakbel gelininiz ile tanıştırayım." dediğinde çok mutlu görünüyordu.
" Annem, Ebru Soylu." dedi Karan.
" Siz çok genç gözüküyorsunuz Ebru
hanım." dedim Karanın annesine bakarken. Yanıma gelip sarıldı ve yanağıma minik bir öpücük kondurdu gülümseyerek.
" Teşekkür ederim." dedi gülümseyerek. Çok tatlı bir kadındı.
" Babam, Yılmaz Soylu." dediğinde kafamı salladım.
Elini uzattığında elini tutup tokalaştım.
" Memnun oldum Yılmaz bey." dedim.
" Sağol kızım ama bana bey demek yerine en azından amca falan desen öyle resmi resmi olmaz bu iş." dediğinde gülümsedim.
" Peki Yılmaz amca." dedim mutlulukla.
Karan bana koltuğu gösterince oturdum o da yanıma oturdu.
" Biz evlilik kararı aldık, bu işi daha fazla uzatmak istemiyoruz çünkü." dedi Karan son derece ciddi bir ses tonuyla.
" Neden bu kadar hızlı? Aceleniz mi var çocuğum?" dedi Ebru hanım.
" Biri alırda götürür gibi hissediyorum. Tüy kadar hafif bir rüzgar da savrulup gidecekmiş gibi hissediyorum. Ben onu kendime saklamak istiyorum anne." dediğinde gözlerime baktı. Oyununu güzel oynuyordu. Ama ben yemezdim.
" Seni yıllar sonra ilk kez bizimle tanıştıracak kadar önem verdiğin biri oldu eğer bizimle tanıştırmayı göze alabiliyorsan gerçekten eminsin. Sen eminsen bizede arkanda durmak düşer oğlum." dedi Karanın babası. Ne kadar güzel bir babaydı.
" Kızım sen kimlerdensin ne iş yapıyorsun?" dediğinde gülümseyerek cevap verdim.
" Polisim. İstanbul'dan geldim. Geleli bir sene oldu ve ailem vefat etti." dediğimde gözlerim yeri bulmuştu.
" Ama artık bir ailen var. Biz varız." dedi Ebru hanım. Ben ise teşekkür edercesine kafamı salladım.
2 saat sonra.
Karanın ailesiyle iyi anlaştıktan sonra sıra Ali ve Yağmura anlatmaktaydı. Ali'yi aradım ve " Alo Ali kanka seni biriyle tanıştıracağım, biz benim evime geçiyoruz sende eve gel. Yağmuruda getir." dedim ve konuşmasına izin vermeden telefonu yüzüne kapattım.
Benim evime gidiyorduk. Yaklaşık 20 dakika sonra evimin olduğu apartmana geldik. Arabadan inip apartmana giriş yaparak asansöre bindiğimizde yine dip dibeydik. Yine aşık olunacak kadar güzel olan kokusu burnuma dolmuştu. Asansör durunca indik ben ise çantam da anahtar ararken ayağım yerde ki fayansın çıkıntılı noktasına takıldı ve dengemi kaybettim. Düşmeyi beklerken belime satılan el ile düşmedim. Beni tutmuştu.
" Karnında bebek olan bir kadın için fazla dikkatsiz değil misin?" dediğinde gözlerimi devirdim.
" Alt tarafı bir ayağım takıldı. Ne abarttın sende. Benim polis olduğumu ve her gün çatışmalara falan girdiğimi bilmiyorsun herhalde." dedim umursamazca omuz silkerken kapıyı açtım. Ve benim ardımdan içeri girdi. Evim beyaz ve gri tonlarının uyumuyla harmanlanmış sade ve şık bir evdi. 3+1 bana fazla fazla yetiyordu. Yatak odam, giyinme odam, misafir odam, Amerikan mutfağı, ebeveyn banyosu ve misafir banyosu vardı. Fazla titizdim evim asla dağınık olmazdı. Her zaman temiz kokmasına dikkat ederdim. Evime girince burnuma ferah çiçek kokularının dolmasıyla gülümsedim. Aşırı huzurlu bir kokuydu.
" Karnında benim bebeğim varken mesleğine ara vermek zorundasın biliyorsun değil mi? İkinizin de sağlığı için böyle olmalı." dediğinde dudağımı büzdüm.
" Biliyorum belli bir süre mesleğime ara vermem gerekiyor." dedim ona oturması için koltuğu gösterirken. Bir şey demeden oturdu ve " Senin ve bebeğin sağlığı her şeyden önemli biliyorsun değil mi? dedi ama ben artık ne yapacağımı bilmiyordum.
" Ben kahve yapayım. Sade mi içersin? Şekerli mi?" dedim merakla ona bakarken.
" Sade olsun." dediğinde tamam anlamında kafamı salladım ve mutfağa yöneldim. Salon ile mutfak birleşikti zaten. Ben kahveleri kahve makinesine koyarken fincanları çıkarmak için en üst rafa ulaşmam gerekiyordu. En üst rafa ulaşmak demek ise 2 metrelik bir uzunluk gerektiyordu. En ferah olsun diye evin yüksekliğinin fazla olmasını istemiştim ama şimdide ayağıma dolanıyordu.
Sandalye alırken Karan bana bakıyordu. Sandalyeyi tezgahın önüne koydum ve tam çıkacakken Karanın erkeksi sesi " Dur bir yerini inciteceksin ben alırım." dedi ve yanıma gelerek sandalyeyi eski yerine götürdü kendisi de dolaba kolunu uzattığında alabiliyordu. Ben tezgah ile onun arasında kalmıştım çekilsem veya hareket etsem ona sürtünecektim ve bu hem beni hemde onu zor durumda bırakacaktı.
İki tane kupa bardak aldı ve tezgahın üzerine koydu. İki koluda tezgaha tutunmuştu ve şuan tam anlamıyla onun ve tezgahın arasındaydım.
" Cüce misin sen? Sen bu boyla nasıl polis oldun merak ediyorum." dediğinde sinirli gözlerimi ona diktim.
" 1.68 kısa değil." dedim sinirle homurdanırken.
" 1.94 boyundaki birine göre cüce gibi." dediğinde gözlerimi devirdim.
" Uff salak mısın cemile?" dedim ses tonumu ayarlamaya çalışırken.
" Seni sinirlendirmek çok basit." dediğinde sırıtıyordu.
" Bence aklını deniyorsun sen. Bir gün elimde kalırsın." dedim dudaklarımı ısırırken.
" Kadın olmasan yapacağımı bilirdim ben sana." dediğinde sesinden fazlasıyla ürkmüştüm.
" Yap hadi sıkıyorsa." dediğimde gözlerinden ateş fışkırıyordu.
" Sınırlarını zorluyorsun." dediğinde gözlerime öyle bir baktı ki ne diyeceğimi bilemedim.
" Zorlamıyorum!" dedim sinirle.
" Zorluyorsun!"
" Zorlamıyorum!"
"Zorluyorsun!"
" Zorlamıyorum!" dediğimde burun burunaydık. Yine o koku her yanımı sarmıştı. Başım hafif hafif dönerken diyecek tek bir şeyim yoktu. " Sınırlarını zorlarsan olacaklardan ben sorumlu olmam." dediğinde dudaklarımız arasında bir santimlik boşluğu da doldurdu ve dudakları dudaklarımı sardı. Sıcacık dudakları benim soğuk dudaklarımla buluşunca yine o uyuşma hissi olumuştu.
Onu ittirmiyordum ama karşılıkta vermiyordum. O ise dudaklarımı aralamam için dudağımı ısırdı ve dudaklarımı aralayıp daha derin öptü. Zilin sesiyle ayrıldık.
" Hassiktir. Zamanlamanızı sikeyim." dediğinde şok içinde ona baktım.
" Uslu bir kız olursan bir daha bu tekrarlanmaz. Seni arzuladığım için değil seni öpmem hoşuna gitmediği için öptüm sakın umutlanma." dediğinde onu hırsla ittirdim. Boş boş konuşuyordu gerizekalı aptal, şerefsiz ve beni deniyordu.
Kapıyı açtığımda Ali ve Yağmur gelmişti.
" Abicim sende mi burdaydın?" dedi Yağmur mutlulukla abisinin yanında giderken.
" Buradayım." dedi Karan küfür eder gibi konuşuyordu.
" Gelin koltuklara geçin size anlatacağım çok şey var." dediğimde Ali ve Yağmur koltuklara oturdu.
Karan direkt konuya girdi ve pat diye. " Biz evlenme kararı aldık." dediğinde ikiside şok olmuştu.
" Neden lan?" dedi Ali her zamanki patavazlığıyla.
" Hayırlı olsunda ikiniz de bu kadar önemli bir kararı bu kadar az bir süre de verecek kadar aklı başında değil gibi gözükmüyorsunuz." dediğinde Yağmura hak verdim.
" Ben hamileyim." dediğimde ikinci bir şok ile kalakaldılar.
" Ne ara lan?" dedi Ali.
" Düğün gecesi ikimizde içmiştik sonra işte. İsteğimiz dışında olan oldu. Sonra ise hamile olduğumu öğrendim." dediğimde gözlerim yeri boyladı.
" Ne ara amına koyayım yaa?" dedi Ali.
" Sözlerine dikkat et." dedi Karan Ali'ye sinirle bakarken.
En sonunda sorulacak tüm soruları sorduktan sonra ikna oldular ve gittiler. Sonunda yanlız kalmıştım. Hemen pijamalarımı giyip bu yorucu günü atlatmak için uykuya daldım.
2 hafta sonra. Düğün günü.
Sarı saçlarımı açtıkta bıraktık. Hafif dalgalı olan sarı saçlarım hoş duruyordu. Makyajımı sade tutmalarını istedim. Abartı olan hiçbir şeyi sevmezdim. Bana bir yandan makyaj yapılırken Yağmurada makyaj yapılıyordu. Yağmur kendine lila rengi harika bir elbise seçmişti.
Düğüne malesef çok önemli bir eğitimde oldukları için gelmeyecek olan Yağız Bahar ve Ege'nin yokluğu beni ister istemez üzmüştü.
Ebru hanım da saçını yapıyordu. Mürdüm tonlarında güzel bir elbise giymişti ve fiziği harika olduğu için çok yakışmıştı. Şuan her şey iyi gidiyor gibiydi.
Saçıma taktıkları tacı istemiyordun ama Ebru hanımı da kırmak istemiyordum o yüzden tacı takmalarına izin verdim.
Sonra gelinliğimi giyinmek için kabine girdim. Gelinliğin içine iç çamaşırı giyilmediği için bedenime hızla geçirdim. Ama fermuarı çekemiyordum.
" Yağmur bana yardımcı olur musun?" dediğimde arkam kapıya dönüktü. Ve kapı açıldığında içeri giren kişi Karandı ayak seslerinden tanımıştım onu.
" Benim yardım etmemi ister misin?" dediğinde olur anlamında kafamı salladım. Sıcak elleri sırtıma dokunduğunda benim tenim her zamanki gibi buz gibiydi. Fermuarı çekince ona döndüm.
Beni baştan aşağı süzdü. Yüzüme birkaç saniye baktı ama sonra hiçbir şey demeden odadab çıktı. Ne bekliyordum güzel olduğumu söylemesini mi?
O odadan çıktıktan 5 dakika sonra bende odadan çıktım. " Çok güzel olmuşsun bebeğim." dedi Yağmur bana sarılırken. Bende ona sarıldım. Ondan ayrılınca Ebru hanımada sarıldım.
Ali'ye bakarken neredeyse ağlayacaktım. Ben asla evlenmem diyenlerdendim ve 40 yaşına kadar bekar kalma sözümüz vardı. Ona hızla sarıldım, hem abim, hem kardeşim, hemde herşeyimdi. Kimsem yokken o vardı yanımda. Bana yanlız olduğumu hissettirmeyen en önemli kişiydi Ali.
" Prenses gibi olmuşsun. Benim
prensesim." dediğinde daha çok sarıldım ona. Kardeşim olsa ancak bu kadar sevebilirdim onu.
" Öhm, öhm." diyen Karan ayrılmamızı işaret eder gibi öksürüyordu.
İnadına Ali'nin yanağına minik bir öpücük kondurdum. Ali ile ayrıldığımız da tam olarak Karanın karşısında durdum. Elini uzattığında elini tutup benimle birlikte yürümesine izin verdim. Arabaya bindiğimizde düğünün olacağı yere doğru ilerledik.
1 saat sonra.
Mekana geldiğimizde resmi nikah kıyıldı ve ilk dans başladı. İlk dansta elleri belimdeydi, benimde kollarım onun boynuna sarılıydı.
" Ne konuşmamız gerekiyor?" dedim kulağına fısıldayarak.
" Bilmiyorum ama mutlu görünmeniz gerekiyor." dediğinde gülümseyerek kulağına birşeyler söylüyormuş gibi yaptım.
İkimizde kavga haricinde birbirimize çok soğuktuk. Ama sanki kavga ederken kaynaşıyor gibiydik.
İlk dans bittikten hemen sonra bir sürü oynama faslı oldu. Ama sonunda takı törenide bitince kurtulmuştuk. Artık eve gidip uyuyabilirdim.
Biz Karanın arabasına bindik. Yaklaşık 30 dakika sonra Karanların büyük villasına adım attık. Burada ailecek yaşayacaktık. Benim için sıkıntı yoktu. Villadan içeri girdik ve merdivenleri tırmanıp odamıza ilerledik. Odaya girdiğimde herşey siyahtı ama fazlasıyla ferahtı da. Odaya ilk girdiğinizde sizi koyu yeşil koltuklar karşılıyordu. Kapı bölümünden geçince yatak odası vardı. Yatak odasının hemen arkasında giyinme odası vardı. Yatak odasındaki kapıda banyoya açılıyordu. Sadece banyo benim eski evim kadardı.
Giyinme odasına giriş yaptığımda kapısının olmaması beni bir miktar üzmüştü ama neyse. Benim kıyafet yerimdeki kıyafetlerin hiçbiri benim değildi ama şuan için giyecek başka birşeyim yoktu.
Buradaki geceliklerin hepsi dantelliydi ve her yerini belli edecek türdendi. En kapalısı olan beyaz renkli olanıydı ve bende onu seçtim. Bu da satendi ama en azından diğer seçeneklerden iyiydi. Çekmecede fantezi iç çamaşırları görmem ile kızarıyordum resmen. Bunları elime çekmeceyi hızla kapattım. Elim tahmin ettiğim gibi fermuara ulaşamıyordu.
" Karan bir dakika gelir misin?" dediğimde Karan hemen gelmişti.
" Gelinliğimin fermuarına kolum yetmiyor, onu açar mısın?" dediğimde sıcak eli yine sırtıma dokundu. Fermuarı yavaşça açtı ve tamamen bitince odadan çıktı. Sanırım duşa girmişti çünkü banyodan su sesleri geliyordu. Bende her ihtimale karşı hızla geceliği üzerime geçirdim. Ama iç çamaşırı giymeyi unuttuğum için göğüslerim fazla belirgindi. Yatağa oturduğum da biraz telefona bakmaya başladım. Ben telefonda oyalanırken o banyodan belinde sadece havluyla çıkınca şok oldum. Bu kadar harika olmasını beklemiyordum doğrusu.
Yutkundum bu neydi böyle? Nasıl bir taştı mübarek?