Çarpışma...

1894 Kelimeler
Bir başkasını çok fazla düşünen kimse, kendi hayatını unutur. Bu yazılı olmayan bir kuraldır. Başkalarının iyiliğ için sürekli çabalayan kişi, kendisini kötü yaşam koşullarında bulmaktan kurtaramaz. Ya da kötülüğe bulaşmaktan. Steven de diğer bir çok insan gibi bu hatayı yapanlardandı. Bundan tam 4 yıl önce tanıştığı Nancy, onu aciz ve korunmaya muhtaç olduğuna inandırmış ve Steven ona karşı olan hislerinden dolayı ondaki asıl kötülüğü görememişti. Faturalarını ödemiş, para için bulaştığı pisliklerden kurtarmış ve ona nihayet aşkını gösterdiğinde ise çok güzel giden bir ilişkiye başlamışlardı. Nancy de diğer normal insanlar gibi işinde gücünde bir insana dönüşmüştü artık. Aldığı hukuk eğitimini doğru değerlendirmek için yardım almış ve ünlü bir hukuk bürosunun mali suçlar departmanında stajyer olarak çalışmaya başlamıştı. Bir süre sonra, yani ilişkileri resmiyet kazandıktan yaklaşık 6 ay sonra bir gece ofiste sabahlaması gerektiğini söyleyen genç kadından bir daha haber alınamamıştı. Steven o günlerdeki çaresizliğini hatırladıkça sinir krizinin eşiğine geliyordu. Bütün adli mercilere başvurmuş, kayıp şahıs duyurusu ülkenin bütün eyaletlerine ulaştırılmış ama aylarca Nancy'e ait bir ize rastlanmamıştı. Taa ki Nancy'nin özel eşyalarını ofisten almak için gittiği güne kadar. Steven Nancy'nin masasındaki eşyaları bir kutuya doldururken masadaki sabit telefon aralıksız çalmaya başlamıştı. Baştan bir raslantı olduğunu düşünse de , dördüncü çalıştan sonra telefondaki kişiye Nanncy'e artık ulaşmasının mümkün olmadığını söylemek için ahizeyi kaldırdı. Ama telefonun ucunda ağlamaklı ve korkmuş bir sesle konuşan kişi Nancy'den başkası değildi. Bir müddet duyduğu sese inanamayan Steven hemen konuşmaya başladığında ise Nancy'nin kesik kesik anlatmaya çalıştığı şeyle donup kalmıştı. "Steven sevgilim bana yardım etmen lazım. Meksika'dayım. Bir organ mafyasının elinde rehin tutuluyorum. Bana bir takım ilaçlar veriyorlar. Kan değerlerim uygun seviyeye geldikten sonra sanırım beni bir donör olarak kullanacaklar. Steven çok az kaldı hissediyorum. Doktor dedikleri adam artık daha sık gelmeye başladı yanıma. Sana yerimi tam olarak söyleyemem ama sınıra çok yakın bir yerde olduğumuzdan eminim. Bu numarayı araştırmalarını söyle. Telefonu almam çok zor oldu, yakalanmadan yerine koymak zorundayım. Seni seviyorum." Bu konuşma yaşandıktan sonra her şey daha da ilginç bir hal almaya başlamıştı. Nancy neden onun telefonu yerine iş yerindeki dahili numarayı aramıştı? O saatte onun orada olacağını nereden biliyordu? Ve en önemlisi gizli aldım dediği telefonun sahip olduğu kullan at hattı. Polise göre bütün bunlar büyük bir oyunun parçasıydı ama Steven onlar kadar kapsamlı düşünecek durumda değildi. Onun bir tek amacı vardı o da; bir an önce gidip Nancy'i olduğu yerden almak. Düşüneden yaptığı hareketler onun bu günkü muhatapları ile yüz göz olmasına sebep olmuştu. Büyük bir komploya kurban gittiğini öğrenene kadar ise artık yapabileceği bir şey yoktu. Çünkü pisliğe gırtlağına kadar batmıştı. ****** Diğer asansörün önünde bekleyen kadına baktı ve onun herhangi bir soru sormadan arkasını dönüp gitmesini umdu. Çünkü adamlar onu tanıdığını fark ederse başı büyük belaya girebilirdi. Mahi sanki hareketlerinden anlamış gibi tanımamazlığa geldi ve açılan asansör kapısından girerek gözden kayboldu. İçten içe dikkat çekmediğini düşünmek istiyordu ancak; az önce konuşan adam bütün temennilerini sarsacak sözleri sıraladı. "Bu güzel kadınla hem iş arkadşı hem de komşu olmak senin gibi bir adam için bile oldukça büyük bir şans Stefano. Nancy hayatını yaşamaya devam ettiğini duyunca yıkılacak." "Ne sitiyorsunuz benden açık konuşun. Hem hangi akla hizmet buraya kadar gelebilirsiniz? Ya birilerinin dikkatini çektiyse?" " Sorumu geçiştirme Stefano. Bu Türk kızıyla ne kadar yakınsın?" " Daha bugün tanıştık. Bizim hastanede işe balayan yeni doktor. Hem sen Türk olduğunu nereden biliyorsun?" " Ah Stefano. Benim ne kadar titiz çalıştığımı hala öğrenemedin. Elbetteki çabalarımızla ölen profesörün ailesini araştıracaktık. O kızın burada işe başlaması sence tesadüf mü? Babasının ölüm sebebini araştırmak için gelmiş olabileceği hiç aklına gelmedi mi?" " İyi de bunu gizlemedi ki. Benden operasyon kayıtlarını istedi. Zaten operaslyonda elimizden geleni yaptığımız açıkça belli oluyor. " Eminim sen de bir aptal gibi vermeyi kabul etmişsindir. Her neyse dostum. Umalım da bir açığını yakalamasın. Onu sürekli gözünün önünde tut ve iyice güvenini kazan. Bir sonraki konuşmamız bir ay sonra. Senin için elimde yeni bir iş var." " Bir daha yapmayacağımı söylemiştim. " " Öyle bir konuşma geçti aramızda evet. Ama ben sana kabul ettiğime dair bir şey söylemedim. Bu işten ancak ameliyat yapamayacak duruma geldiğinde kurtulursun. Şansını zorlama." " Gerekirse sağ elimi keserim Sergio. Ama yine de o pis işi bir daha yapmam." " Ah dostum hep hayal dünyasında yaşıyorsun. Aldığın nefesten bile haberim varken, böyle bir işe kalkışabileceğini sanman ne kadar komik. Şimdi git ve benden haber bekle." **** Ucuz bir Hollywood prodüksiyonundan fırlamışcasına otoparkta beliren ve yeraltı mahlukları gibi davranan adamlar kimdi bilmiyordu genç kadın. Fakat o ukalanın bu adamlardan haz etmediği belli diye düşündü. Arkasını dönüp onu orada öylece bırakmak bir ara vicdanını sızlatsa da daha şimdiden, hiç tanımadığım biri yüzünden başını belaya sokmak istememişti. Duşa kafa dağıtmak ve yorgunluğunu atmak için giren Mahi; suyun altında geçirdiği süre boyunca bugün yaşananları bir türlü aklından çıkaramamıştı. Duştan çıktıktan sonra binanın girişinde bulunan restorandan hafif bir şeyler söyleyip yemeye karar verdi. Sabit telefonun yanındaki rehberde aradığını bulması uzun sürmemişti. Her ne kadar son aylarda iştahı eskisi gibi olmasa da ayakta kalmak için yemek zorunda olduğunun bilincindeydi. Zorlu geçen eğitimi süresince oldukça düzensiz bir hal alan yeme alışkanlığını bir türlü istediği düzene oturtamamıştı. Bu da midesindeki bazı rahatsızlıklara sebep olmuş ve ara ara onu zor durumda bırakmıştı. Ertesi gün gireceği iki operasyondan biri 50'li yaşlarının sonunda bir erkek, diğeri ise 16 yaşında bir genç kıza aitti. Erkek hastanın işi nispeten daha kolaydı. Genç kızın doğuştan gelen bir kalp yetmezliği vardı ve kapakçık onarımını da kapsayan zor bir operasyondu. Belki de şansı yaver gider de yaşarsa, nakil listesine ilk sıralardan girebilecekti. Hastaları ile her zaman yakın ilişkiler kurardı. Milliyetinin verdiği sevecenlikten değildi yakınlık. Yaratılıştan gelen eşsiz bir empati yeteneği vardı. Aileleri her zaman açık bir dille yanıtlar ve elinden geldiğince akıllarında soru işareti kalmaması için uğraşırdı. Dünyaya geldiği günden itibaren bu hastalığın pençesinde olan Dennise ve ailesinin artık güzel haberler duyma vakti gelmiş diye düşündü. Hasarlı kalbe ait üç boyutlu MR görüntülerini ve olası yaklaşımları tek tek inceledi. Ve şansa bakın ki babasının ismi benzer bir ameliyatla birlikte anılıyordu. Onun metodlarını anlattığı açıklamayı okuduğunda hem başaracağına ilişkin inancı hem de Dennise'i kurtaracağına dair olan umudu artmıştı. Bir süre daha çalıştıktan sonra uyumaya karar verdi ve gece rutinlerini hallederek yatağına girdi. Genç kadın, sadece ay ışığının aydınlattığı bir orman yolunda, onu takip eden bir gölgeden kaçıyordu. Ne kadar hızlanırsa hızlansın bir türlü gölgeden uzaklaşamıyor ve giderek gücünün tükendiğini hissediyordu. Nefes nefese bir açıklığın ortasında durduğunda ise bütün yolların simsiyah vahşi köpeklerini dizginlemeye çalışan siyah giyimli adamlar tarafından kesildiğini gördü. Hepsi işaret parmaklarını ona doğrultup göğsünde bir noktayı işaret ediyordu. Başını biraz eğip hedefteki noktaya baktığında ise şeffaf bir göğüs kafesinin içinde, bütün ihtişamıyla devinen kalbini gördü. Besbelli kalbini yerinden sökmek için gelmişerdi ve kaçacak hiçbir yeri kalmamıştı... Uykusundan sıçrayarak uyandığı ilk anda zaman mekan ayrımına varmak için etrafını tanımaya çalıştı. Aynı rüyasındaki gibi nefes nefeseydi ve kalbi normalden daha hızlı atıyordu. Boğazındaki kuruluk ise neredeyse canını yakacak seviyedeydi. Baş ucundaki anne yadigarı kol saatine baktığında ise uyanması gereken saatten yarım saat önce kalktığını fark etti. Hem rüyanın etkisinden kurtulmak hem de daha dinç hissetmek için kendisine sert bir kahve yaptı. Gün beklediğinden de erken ve zor başlamıştı. Yaratıcıya olan inancı diğer insanlara göre belki daha zayıftı ama o, kendince yüzsüzlük ederek bu zor günde onun yanında olmasını diledi. Hava dünkünden daha kasvetliydi. Akşamdan beri aralıksız devam eden yağmur, yer yer su birikintilerine sebep olmuştu ve bu durum elektrikli bisikleti için pek de iç açıcı değildi. Sabahın erken saatleri olması sebebiyle kolaylıkla taksi bulacağını düşünerek ana caddeye doğru yürüdü. Daha şimdiden önünden geçen iki taksinin de dolu oluşu, onun ümit ettiğinin aksine, şehrin daha erken uyandığının kanıtıydı. Henüz vaktinin olmasına güvenerek bistronun tentesinin altında bir süre daha beklemeye karar verdi. Geçen zamanda mekanı, dizaynını, görebildiği kadarıyla menüsünü tek tek incelenmişti. Bir süre sonra tanıdık siyah arabanın yansımasını gördü camekanda. Arkasını dönmese de bu kişinin Steven olduğunu biliyordu. Bu durumu şans mı yoksa şanssızlık mı diye değerlendirmek in çok erken olduğuna kanaat getirdi ve sessiz adımlarla yolcu tarafına ilerleyip yerine yerleşti. " Sana borcum giderek katlanıyor." " Sizin oralarda bir şey yaparken mutlaka karşılık mı beklenir?" " Asla beklenmez. Ama nedense senin karşılığında bir şey isteyeceğin hissine kapıldım." " Yanlış alarm Maey. Benim için mantıklı bir hareketten başka bir şey değil. Sonuçta aynı yere giden iki insan aynı aracı kullanarak, hava kirliliğine engel oluyor. Olaya daha rasyonel bakıyorum anlayacağın. Altında başka anlamlar arayarak zihnini meşgul etme. Aklını yoracağın daha önemli konular var. Bu arada Denisse'in ameliyatı öne alındı. Gece pek parlak geçmemiş." " Nasıl yani? Ben en son kontrol ettiğimde her şey yolundaydı, ne olmuş olabilir ki?" " Bilmiyorum. Bunu hastaneye gitmeden öğrenemeyiz. Biz yine de her an hazır olalım. İkinci operasyon odasını çoktan hazırlattım bile. Denisse'nin de vital bulguları yarım saatte bir kontrol ediliyor, beslenme geceden kesildi, kan seyrelticileri de öyle. Kan ihtiyacına karşı takviyeleri de ayarladım. Bize sadece hata yapmamak kalıyor. Ne dersin başarabilecek miyiz?" "Başarmak zorundayız." Başını onaylar bir şekilde sallayan adam, sıkışan trafiğe bakıp sıkıntılı bir iç çekti. Her şey şimdiden tersine gitmeye başlamıştı. Dün otoparkta karşılaştığı adamlar ve ondan istedikleri şey yüzünden uykuları kaçmış ve kendisini bu günkü operasyonlar için yeterince hazırlayamamıştı. Tek temennisi yanındaki kadının işinin ehli olması yönündeydi. Bütün sorumluluğu ona bırakmasa da yükünün çoğunu alacağına dair umudu canlı tutmaya çabalıyordu. Özellikle genç hayatları kurtarmayı, bu güne kadar işlemek zorunda olduğu günahlara bir kefaret olarak görüyordu. En az Mahi kadar endişeliydi genç kız için. Bugün bütün dikkatini ona ikinci bir şans vermek üzere toplayacaktı. Hastaneye vardıklarında göğüs cerrahisi katında hummalı bir koşuşturmaca olduğunu gördüler. Birbirlerine dönen bakışları, korktukları şeyin başlarına gelme olasılığındandı. Ancak; yanıldıklarını çok geçmeden anladılar. 1013 numaralı odanın önündeki hareketlilik adımlarını ister istemez oraya yöneltmişti. Steven hemşirelerden birini durdurup neler olduğunu sorarken, Mahi odanın girişinde durmuş, çevresinde ona yardımcı olmaya çalışanlara kök söktüren adamı seyrediyordu. 30'lu yaşlarının başında, yapılı vücuduna rağmen karşı çıkışları güçsüz ve her hareketiyle onu daha da nefessiz bırakır haldeydi. Burun deliklerindeki oksijen kanülünden haz etmese de onsuz yapamayacağının bilincinde bir çaresizlikteydi. Mahi olup biteni seyre öyle dalmıştı ki, adamın hareketlerinin anıdan duruşunu ve bakışlarını kendine çevirişini fark etmedi. Onu kendine getiren Steven'in yanında hissettiği varlığıydı. " Kistik fibrozis. Tedaviyi reddediyor. Nakil listesinde ama böyle davranmaya devam ederse listeden çıkarılması an meselesi. Tanıyor musun onu? Neden sana böyle bakıyor?" " Nasıl bakıyor?" "Sen iyi misin?" "Ah iyim pardon. Neden böyle davrandığını anlamaya çalışıyordum. Sanırım o da benim neden ona dik dik baktığımı merak ediyor. Kimin hastasıymış peki öğrenebildin mi?" " Danovan'ın hastası ama o da bu durumdan pek memnun değil." " Zor biri olduğu her halinden belli." " Neyse bizim şimdi daha önemli işimiz var. Dennise'i kontrol etmemiz gerekiyor. Ben üzerimi değiştirmeye gidiyorum, sen gelmiyor musun?" Evet bir de bu problem vardı. Soyunma odaları ortaktı ve kadınlarla erkeklerin bölümü sadece bir buzlu cam ile ayrılıyordu. Türkiye'de ki gibi mahremiyete önem veren ayrı alanlar oluşturulmamıştı. Steven ile bir cam parçasının iki farklı tarafında aynı anda soyunup giyinmek onu garip bir şekilde heyecanlandırmıştı. Odadan girerken bilerek bir takım sesler çıkarmış ve onun olası pervasız hallerine karşı basit bir uyarı göndermişti. Kendi tarafına geçtiğinde ise bedenini özenle en kuytuya saklamış ve acele ile üzerini değiştirmişti. Amacı bir an önce bu odadan dışarı çıkmak ve bir an önce işinin başına dönmekti. Ve elbette bu garip histen bir an önce sıyrılmak. Ama işler pek de umduğu gibi gitmedi. Bölmenin arkasından saçlarını toplayarak çıkmaya çalışırken çıplak bir bedenle çarpıştı. O beden onu düşmemesi için öyle sarmıştı ki bir an nefes alamadığını hissetti. Elleri saçında öylece kalmıştı. Ne Steven onu bırakıyor ne de o bu durumdan kurtulmak için bir şey yapabiliyordu...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE