22.BÖLÜM “ZAMAN”

2890 Kelimeler
"Bilmiyorum. Korktum sadece," diyen Ece'yi duyduğumda gülümsedim. Tüm gece odada kilitli kalmışlardı. "Merak etme. Artık yanınızda olacağım," dedi Selim'de. Bir süre sustuklarında artık konuşmalarına başka bir şeye gerek kalmadığına kanaat getirdim ve anahtarı kilide sokup kapının kilidini açtım. Aşağı indim ve koltuğa bıraktığım Deniz'i aldım. "Halacım. Gel bakalım. Yemek yiyelim," diyerek mutfağa geçtim. Kucağımdaki Deniz'e sebzeli omlet yaptığım sırada Selim ve Ece mutfağa girdi. "Günaydın," dedi Ece gülümseyerek. Aynı şekilde Selim'de, "Günaydın." dediğinde ben de gülümsedim ve ikisini inceledim. Deniz'i Ece'nin kucağına verip onlara döndüm. "Size tek bir soru sorucam. Evet ya da hayırlık cevabı olan tek kolay soru." dediğim sırada ikiside merakla bana bakmaya başladı. "Çarşafı değiştirdiniz mi?" Ece utançla başını yere eğerken, Selim bana gülüyordu. Ne diyebilirim ki? Fazla arsız bir kızdım. "Değiştirdim." dedi Selim düz bir sesle hiç utanmadan. Gülümseyerek göz kırptığım sırada o da bana göz kırptı. "Eee kızım seni çok üzdü mü?" dedi Ece, Deniz'le oynarken. "Yoo. Beraber yattık uyuduk. Gıkı çıkmadı." dedim. Ece şaşkınlıkla bana döndü. "Gerçekten mi?" "Hayır. Allah size sabır versin." Sonrası çok hızlı gelişti. Güldük. Oturduk. Kahvaltı ettik ve eve gittiler. Ece zaten yalnız yaşıyormuş ve beraber yaşama kararı aldılar. Onları odaya kilitlememin her şeyi bu kadar yola koyacağını tahmin etmemiştim. Salonda ayaklarımı uzatıp televizyon izlerken bir anda karşıma bira reklamı çıktı. Ah hayır! Bunu aşeriyor olamam. Hayır. "Hadi ama ufaklık. Canının çekeceği başka bir şey bulamadın mı?" dediğimde sanki o beni sınar gibi bana bunun hayalini kurdurmaya başladı. "Hayır dedim. Alkol yok!" Dakikalarca başka şeyler hayal ettim. Başka yiyecekler. Başka içecekler. Ama oğlum resmen bana bira diye bağırıyordu. "Pekala." dedim ve telefonumu elime alıp Mark'ı aradım. "Efendim yeğenimizin annesi?" diyerek telefonu açtığında gülümsedim. "Sorma Mark. Ben çok kötüyüm." dediğimde bir anda telaşlandı ve, "Noldu? Bebek iyi mi?" dedi. "Evet. Ama ben kötüyüm. Bu çocuk bira istiyor. Ne alaka ya? Bira ne? Başka şey isteyemiyor mu? Yarım saattir yemek fotoğraflarına bakıyorum. Ama yok." dediğimde güldüğünü işittim. "Alyssa. Duydun mu sevgilim? Bebeğimiz bira istiyormuş. Dolunay yine aşeriyor." dediğinde Alyssa'nın da yanında olduğunu anladım. "Gözünüzü seveyim alıp gelin." dediğim sırada, "Saçmalama oğlum. Ne birası?" dedi Mark. Bu tepkisi kaşlarımı çatmama sebep olurken cevap verdim. "Beynin varsa alkolsüz alman gerektiğini bilirsin. Alkolsüz alacaksınız." "Öyle desene kızım ya," dedi gülerek. "Tamam. Biz alıp geliriz. Son dört ayın kaldı bak. İstediğin gibi köle olarak kullan bizi. Doğumdan sonra ne yaparsan yap." Güldüm ve veda etmeden telefonu kapatıp koltukta uzandım. "Geliyor bebeğim. Ne yapıp edip istediğini yaptırıyorsun değil mi?" dediğimde gözlerimin kapandığını hissettim ve çok arzuladığım uykuyla güzel bir randevuya çıktım. Güzel uykumdan ise kapının açılma sesiyle uyandım. Alyssa ve Mark elinde poşetlerle eve giriyordu. Zorlukla kalktım ve onlara baktım. "Uyandırdık mı?" dedi Alyssa. Kafamı salladığımda kaşlarını çatıp cevap verdi. "Sen hem bizden sipariş istiyorsun. Hemde uyuyorsun. Pes. Alkolsüz bira bulana kadar canımız çıktı be." Bu tepkisine güldüm ve arkama yaslandım. Cevap verecek halim yoktu. Hâlâ uyku mahmuruydum. Birkaç dakika sonra ellerinde biralarla geldiler. Mark elindeki farklı etiketi olan birayı bana uzattığında alıp yudumlamaya başladım. Elim karnımı okşadığında, "İstediğin oldu mu?" dedim gülerek. "Dolunay hâlâ inanamıyorum anne olacağına.(!)" dedi Alyssa. Güldüm ve, "Bende." dedim. Garip geliyordu. Hiç düşünmediğim bir anda hayatıma girmiş ve hayatımın merkezi olmuştu bu oğlan. Saatlerce oturduk ve sohbet ettik. Biralarımızı yudumladık. Alkolsüz içmeme rağmen oğlum tatmin olmuşçasına uykuya dalmıştı. Kıpırdamıyordu. Alyssa ve Mark'ın da gitmesiyle, ben saatlerdir kavuşmayı beklediğim yatağıma hiç çıkarmadığım pijamalarımla girdim ve yorganıma sarıldım. Adım adım doğuma yaklaşıyordum ve beni çok heyecanlandırıyordu. Zaman gittikçe azalıyordu. Onunla iç içe geçireceğim gün sayısı azalıyor, ona gittikçe alışıyordum. Karnımda olmaması nasıl hissettirecekti bilmiyorum. Lütfen oğlum diye geçiriyordum her zaman içimden. Lütfen sağlıklı gel bebeğim. ? (1 ay sonra) Günler günleri, haftalar haftaları kovalarken bebeğim çoktan altı aylık olmuştu bile. Doğuma son üç ayım kalırken, yorgunluktan hareket bile edemez hale geliyordum. Bu gidişle dokuzuncu ayım nasıl olacaktı acaba? Gerçekten hiçbir fikrim yok. Bana kalırsa daha fazla uyuyabilirdim. Fakat bugün Selim ve Ece tekrardan evleniyordu. Şahitlerden biri de ben olduğum için mecburi kalkıp hazırlanıyordum. Yatağımdan kalktım ve dolabımdan mavi omuzları düşük uzun kollu ve eteği bilek üstü olan elbisemi aldım. Düğün için özel olarak almıştım. Aslında beyazını alacaktım. Ta ki Ece gelip bana, 'Beyaz giyme toz olur." diyene kadar. Uğursuzlukmuş. Gelinliği damadın görmemesini duymuştum. Ama beyaz giymemeyi duymamıştım. Daha sonra ise taba rengi süet, önden bağcıklı, ince topuklu ve burnu açık ayakkabılarımı giydim. Tabi karnımdan sebep giyerken baya zorlanmıştım. Aslında topuklu ayakkabı giymezdim ama düğün için giyiyordum. Şansım varki bugün ödemlerim biraz daha azalmıştı. Tek yapmam gereken birkaç saat onlarla durmak, evet demek ve sonrasında eve dönmek. Aynamın karşısına geçtim ve makyaj yapmaya başladım. Uykusuz gibi duran ölü suratıma kapatıcı ve fondöten uyguladıktan sonra, elmacık kemiklerimi biraz belirginleştirmek adına bronzer ve allıkta sürdüm. Göz kapaklarıma nar çiçeği farımı sürüp, kirpiklerimi belirginleştirecek şekilde rimel sürdüm. Dudaklarıma ise kırmızı bir ruj sürdüm ve makyajımı bitirdim. Makyaj masamdan kalkıp parfümümüde sıktım ve dolabıma ilerledim. Dolabımdan ayakkabımla aynı olan çantamıda aldıktan sonra dikkatlice merdivenlerden indim. Her ne kadar topuklu ayakkabı giymeye alışık olsam bile ultra dikkatli olmam gerekiyordu. Telefonumu, cüzdanımı, ev anahtarımı ve araba anahtarımı alıp çantama koyduktan sonra portmantodan siyah, kışlık kabanımı aldım ve belini bağladım. Kapüşonu olan kabanımın kapüşonunu kapattım ve çantamı aldıktan sonra evden dışarı çıktım. Çiseleyen yağmuru durup hissetmeyi çok isterdim. Fakat yetişmem gereken bir düğün vardı. Olabilecek en hızlı şekilde arabama bindim ve çalıştırdıktan sonra yağmurlu yolda ilerlemeye başladım arabamla. Tam o sırada çalan şarkıyla gülmeme engel olamadım. Tam gidiyordu gerçekten. Sancak-Yağmur Gülümseyerek sesi nerdeyse sonuna kadar açtım ve bir yandan şarkıya eşlik etmeye başladım. İçimi söndüren yağmur Gözyaşımı bastıran yağmur Her gece sesimi duyan yağmur Bana direndi aniden Birisi uyudu göğsümde Hiç ölmedim böyle ömrümde Sanki gözün hep üstümde Neden? neden? Yağmur. Aklım Yağız'ı ilk gördüğüm ana gitti bir anda ben daha ne olduğunu çözemeden. (Aylar önce) "Dolunay. Yağmur yağıyor. Seni de atalım mı?" dedi Simge. Kafamı ona çevirdim ve kafamı iki yana salladım. Arabam tamirdeydi ve beni bu yüzden bırakmak istiyorlardı. "Biraz. Yürümek istiyorum galiba," dediğimde bana 'emin misin' bakışları atmaya başladı arabadaki diğer üç kişi. Başımı salladığım sırada omuz silkip gaza bastılar ve gittiler. Ortalama bir haftadır bu şirketteydim ve yeni yeni birileriyle tanışıyordum. Patron ise iş gezisindeydi ve ondan haberim yoktu. Ben ise şirket kapısının yağmur gelmeyen kısmından çıktım ve önce elimi uzattım yağmura. Yağmur elimi dokunduğu anda gözlerimi kapattım ve hissettim. Sesi ve dokunuşu. Sevdiğim adamın sesini ve dokunuşunu hissediyor gibiydim. Çok tuhaf ve hoştu. Cenk bile beni bu kadar rahatlatamıyordu. Gülümsediğim sırada bir ses duydum, "Yağmuru hissedebiliyor musun?" "Evet. Herkes hissedemez yağmuru." "Haklısın. Yağmuru doğru hissetmek zordur. Bakmak ve görmek arasındaki fark gibi. Gördüğünü sanarsın ama sadece bakıyorsundur. Hissettiğini zannedersin ama hissettiğin tek şey yağmurun seni ıslatmasıdır," dediğinde gülümseyerek onu izledim. Cümlenin aynısını daha önce kurduğumu yemin edebilirdim. Bakışlarımı hızlıca yağan yağmura çevirdim. "Biliyor musun? Cümlenin aynısını daha önce kurduğuma yemin edebilirim. Aynısını düşünüyorum. Benim için sessizlikteki yağmur..." derken sözümü kesmesiyle tekrar ona çevirdim. "Sevdiğinin sesi, dokunuşu gibi. Öyle huzurlu. Öyle altında durulası." "Tanışıyor olabilir miyiz?" dedim gülerek. "Şu an tanışıyor olabiliriz. Yağız Keskin." diyerek elini bana uzattığı sırada gözlerim büyüdü. "Ah! Siz. Patronsunuz. Şey. Ben. Özür dilerim. Bilmiyordum. Bilseydim gerçekten böyle konuşmazdım." dediğim sırada gülmeye başladı. "Artık adını öğrenebilir miyim?" "Şey. Iıı. Tabii. Dolunay. Dolunay Yıldız." dedim telaşla ve uzattığı elini tuttum. Bu telaşlı halime gülerken ben salaklığıma lanet ediyordum. Salak Dolunay! Salak. Sen neden tanımadığın adama böyle şeyler söylüyorsun sen? Allahta cezanı böyle verir işte. "Ben. Ben gideyim o zaman," dedim ve yağmurun altına girdim. Yürüdüğüm sırada, "Seni bırakmamı ister misin?" diye seslendi arkamdan. Durdum ve arkamı dönüp, "Sağ olun yürümek istiyorum." dedim. Aslında evet diyebilirdim. Ama çok utanıyordum. Arkamdan geldi ve omzuma dokundu. "Ya tamam. Bilmiyordun patron olduğumu. Bir anda konuştun. Ama yağmur hızlanacak gibi görünüyor. Seni bırakmama izin ver." dediğinde istemeden kafamı salladım. Sırtımdaki eliyle beni yönlendirirken yakımdaki arabaya gelene kadar çoktan sırılsıklam olmuştuk. Arabaya binip yola sessizce hiç konuşmadan devam ettik. Nereden bilecektim ki o adamın hayatımdaki en büyük köklü değişimin sebebi olacağını? (Günümüz) Gözümden bir damla yaşın akmasıyla arabamı valeye teslim ettim ve yağmurun altında yürüyerek önce düğünün yapılacağı yere, sonra da düğün salonuna girdim. Birçok şey hazırdı. Selim ısrarla düğün sahibi olduğumu söyleyerek erken gelmemi istemişti. Kabanımı vestiyere teslim ettim ve düğün salonuna ilerledim. Henüz hazırlanmakta olan düğün salonuna eşyalarımı bıraktım ve sadece telefonumu alarak birinin yardımıyla önce damat odasına gittim. İçerde birkaç tane takım elbiseli adam içki içip sohbet ediyordu. Girmemle gözlerin bana dönmesi ve hepsinin beni baştan aşağı süzmesi bir anlık egomu tatmin etti aslında. Gittim ve Selim'in karşısındaki tekli koltuğa kendimi bıraktım. "Dolunay. Senin gelin odasında olman gerekmiyor mu?" dedi Selim. "Sence ben kız tarafı gibi mi görünüyorum?" dedim ona baygın bakışlar atarak. "Hayır ama. Burası full erkek," dediğinde gülümsedim ve, "Evet karnımdaki de öyle." dedim. O da bu dediğime güldü. "Haklısın." Bir saat boyunca beş erkek ve bir kadın koyu bir sohbete daldık. "Ee Dolunay. Küçük beyimizin ismine karar verdin mi?" dedi Selim'in arkadaşı Levent. Levent'te evliymiş ve hatta ikiz çocukları varmış. Selim'in de en yakın arkadaşıymış. "Bilmiyorum. Ama Gece düşündüm. Ay ve gece gibi. Ben ay. O da gece," dediğimde hepsi sustu ve bana baktı. "Yıldız koymayı hiç düşündün mü?" dedi Selim bana bakarak. Ona 'salak mısın' bakışı atarken o omuz silkti. "Selim sen salak mısın?" dedim ona garip bakışlar atarken. "Neden?" "Bir. Yıldız kız ismi. İki. Benim soyadım ne?" dediğimde güldü ve arkasına yaslanıp burnunu sıktı. "O tamamen aklımdan çıktı benim ya. Dolunay deyince aklıma yıldız geldi direkt. Ne bileyim?" dediği sırada bende güldüm ve kafamı yaslayıp gözlerimi kapattım. Size yemin ediyorum. Bir an iki saniyeliğine uyuya kaldım. Kafamın düşmesiyle hemen ayıldım ve tekrardan sohbete dalmış beyleri izledim. Birkaç dakika sonra ise servis elemanlarından olduğunu düşündüğüm biri saatin geldiğini söyledi. Selim derin bir nefes alıp içkisini tek dikişte bitirdi ve üstündekileri son kez düzeltti. "Biz şimdi aşağıdayız. Seni bekliyoruz. Sakin ol," dediğimde kafasını salladı ve dudaklarını yaladı. "Birde. Sakın düşmesine izin verme." Gülümsedi, "Merak etme. Ne onun ne de senin düşmene asla izin vermem." dedi. Güldüm ve ona sarıldım. Tabii karnım bunu biraz engellemişti. Ama yine de sarılmıştık. Selim hariç herkes yavaşça merdivenlerden inerken, Levent elimden ve belimden tutarak inmeme yardımcı olmuştu. Gerçekten dokuz aylık halimi düşünemiyordum. Yavaşça tekrardan düğün salonuna girdiğimizde Levent, ben ve Ece'nin şahitleri nikah masasında yerlerimizi almıştık. Dakikalar sonra Ece ve Selim müzik eşliğinde salona kol kola giriş yaptılar. Deniz Alyssa'nın kucağındaydı ve Alyssa kucağına Deniz'le arkalarından yürüyordu. Gülümsediğim sırada karnımda bir hareketlilik hissettim. Yüksek sesten rahatsız olmuş gibiydi. Ellerimle karnımı okşarken içimden onunla konuşuyordum. Sakin ol. Ben her zaman seni koruyacağım. Bu sadece mutluluk. Hayatımızdaki en güzel şey. Daha sonra ise Selim ve Ece nikah masasına oturdu. Klasik cümleler söylendi ve meşhur 'Eş olarak kabul ediyor musunuz?' sorusu soruldu çiftimize. "Evet." dedi Ece duygusal ve yüksek sesiyle. Daha sonra ise, "Evet." dedi Selim'de aynı şelide. Bizde evet dedikten sonra şahitlerin imza atması gereken yerlere imzamızı attık. Çok kolaydı. Çok kolay olmuştu. Tek yaptığım onları odaya kilitlemekti. Çok komik geliyordu. Bir çok kişiyi birleştirmiştim. Ama kendime hayrım yoktu. Belki de tek ihtiyacım zaman. Belki her şey o zaman düzelecekti. Ama ne kadar zaman? Gece çok hızlı geçti. Zaten oturduğum masada birkaç kere uyuya kalmış ve zamanımı geçirmiştim. "Dans edelim mi?" diyen bir ses duyduğumda tekrar kapanmak üzere olan gözlerimi araladım. Selim başımda durmuş bana elini uzatıyordu. Elini tuttum ve yardımıyla ayağa kalktım. Pistin ortasına gittik ve slow bir şekilde dans etmeye başladık. "Kaç kere uyukladın bu gece?" dedi Selim gülerek. Bende güldüm ve, "Hiçbir fikrim yok. En az altı yedi kere." dedim gülümseyerek. "Şu an kafamı göğsüne yaslasam iki saniye giderim hatta." "Kötü abi rolüne büründüm ve izin vermiyorum. Göğsümde uyuyamazsın," dediğinde kaşlarımı çattım ve ona inat başımı göğsüne yasladım. Ama uyumuyordum. İnatla uyumuyordum. Tam o sırada yanımızdan Levent geçti. Dikkatli baktığımda kucağındaki Deniz'i gördüm. "Kızını çaldım." dedi Selim'e. "Kızımı ancak ödünç alabilirsin," dedi tam korumacı baba figürüyle. Bu hallerine güldüm ve bakışlarım karnıma kaydı. Oğlum doğduğunda onunla bu şekilde dans etmek istiyordum. O kucağımda her şeyden habersiz heyecanla etrafa bakarken, ben sadece onu izleyecektim ve mis kokusunu içime çekecektim. Hayali bile beni gülümsetti. "Son üç ay kaldı. Sonra Gece bey hayatımızın bir parçası olacak," dediğinde dudağımı ısırdım ve heyecanla başımı salladım. "Üç ay." dedim. Birkaç şarkıyla daha dans edildikten sonra dansın bitmesiyle Ece çiçeği atmaya hazırlandı. Bütün kızlar meraklı gibi toplanırken, ben olduğum yerden kıpırdamıyordum bile. Ece'nin çiçeği fırlatmasıyla çiçek uçtu uçtu ve sahibi Levent'i buldu. Levent kenarda duruyordu ve çiçek onu bulmuştu. Bir anda şoka girdi ve çiçeği fırlattı. Çiçek bu sefer benim kucağıma geldiğinde, "Dolunay valla sende atarsan artık işe yaramaz çiçek," dedi Levent. "Ya ne evliliği manyak mısınız?" dedim gülerek. Hepsi beni sallamadan dağıldığında el mahkum aldım çiçeği. Daha sonrasında Ece ve Selim'i uğurladık eve gittik derken ben ne olduğunu anlamadan kendimi evimde ve yatağımda buldum. Zorlukla kalktığım yatağımdan dolabıma geçtim ve üstümü değiştirdim. Pijamalarımı giydikten sonra makyajımı sabah silerim diyerek yatağıma yattım ve kafamın yastığa değdiğini bile hatırlamıyorum. Kendimi hemen rüyalar aleminde buldum. ? (1 ay sonra) "Yine gel. Ama bu sefer bebişle," dedi Ayşe. Doğuma iki ayım kalmıştı ve evden nadiren çıkıyordum. Bu günde şirkete gelmiştim. Eskisine değil. Son çalıştığım yere. "Bir dahakine Gece'yle geleceğimden emin olabilirsiniz," dedim bende gülümseyerek. Murat hâlâ burda çalışıyordu. "Kızım yarım dünya gibi olmuşsun." dedi. Kaşlarımı çatıp ona baktım. "Selin'i vermem sana görürsün. Ha diyelimki verdim. Selin'de bir gün hamile kalacak. Karnı büyüyecek. Alış yani." Bu halime gülümseyip teslim olurcasına ellerini kaldırdı. Bu haline bende güldüğüm sırada Çetin'i gördüm. Bu adamda istifa edince bey'i kaldırma takıntısı vardı. Bey dememe izin vermiyordu. Hızla yanıma geldi ve sarıldı. "Hoşgeldin." dediğinde güldüm ve kollarımı ona doladım. "Hoşbuldum. Ama tam da gitmek üzereydim." dedim. "Özlettin ufaklığı," dediğinde alayla gözlerimi devirdim. "Yok. Doğurunca buraya atıp gideceğim. Alın sizin olsun," dediğimde herkes güldü. Şaka bir yana Gece'nin gelişi herkesi en az benim kadar heyecanlandırıyordu. "Gitme. Bu akşam burda son bir yemek yiyelim hep beraber," dediğinde düşündüm. "Şey. Aslında Selim ve Ece bugün dönüyordu. Bana geleceklerdi ama..." diyerek saate baktım. Yarım saat sonra uçağa bineceklerdi. Biraz kalabilirdim. "...tamam biraz kalabilirim." Hepsi güldüğünde gidişimdeki gibi oturduk ve yemek yedik. Kadeh kaldırdık. Tatlı söyledik. Bir şeyler içtik. Tabii ben alkol almadım. Güzel bir geceyi daha böyle sonlandırdıktan sonra gözüm saate kaydı. Uçaktan inmiş ve hatta eve varmış bile olabilirlerdi... Aslında onlar için yaptığım tek şey onlara süre tanımaktı. Birbirlerine, birbirlerini dinlemek için zaman verdiler ve tekrar birlikte oldular. Zaman gerçekten en büyük ilaçtı. Yağız'a bir gün zaman verebilir miyim? Belki. Ama ondan kendi oğlunu ne kadar saklayabilirdim? Ne kadar oğlundan habersiz yaşayabilirdi? İllaki karşılaşacaktık. O zaman söylemek zorunda kalacaktım. Sonra ne olacaktı? Hamilelikte, saklamak istemiştim. Aslında doğduktan sonra da saklamak istiyordum. Ama Selim ve Ece'nin tekrar birleşmesi bana dokunmuştu. Belki diyordum. Belki söyleyebilirim bir oğlu olduğunu. Bunu düşünmeyi aklıma not ettikten sonra düşüncelerimden sıyrıldım. Herkesle vedalaşıp aceleyle kalktım ve arabama binip eve doğru sürmeye başladım. Abim ve görüncem gelecekti ama benim hazırlığım yoktu. Evet. Selim artık tam anlamıyla abimdi. Kan bağımız hariç tamamen abi kardeş gibiydik. Şanslıydım hayatımda bu kadar çok kişi olduğu için. Bu kadar sevildiğim için. Düşüncelerimden sıyrıldım ve gelmiş olduğum evime doğru yürüdüm arabamdan inerek. Apartmana girdim ve asansöre binip evimin olduğu kata çıktım. Anahtarımı çıkardım ve kapıyı açıp eve girdim. Eve girdiğim sırada yukardan birkaç tıkırtı gelmesiyle gülümsedim. "Selim. Ben kahve yapıyorum. Gelirsin aşağı," diyerek seslendim. Yukarıdan başka ses gelmeyince kaşlarım çatıldı. Yavaşça yukarı adımlarken telefonum titredi. Ekrana baktığım sırada kaşlarım daha çok çatıldı. Gönderen: Selim Dolunay. Burada çok yağmur var. Uçak dört saatlik bir rötara girdi. Sabaha karşı ancak varırız. Bizi bekleme. Seni seviyorum. Mesaj beni korkuturken yukarı çıkmaktan vazgeçtim. Yukarı çıktığım birkaç basamaktan geri aşağı inmeye çalışırken, bir yandan titreyen ellerimle polisi aramaya çalışıyordum. Üç haneli numaraya girdim. Tam aramaya basacakken ağızıma kapanan bir elle telefon elimden kayıp basamaklar arasındaki boşluktan aşağı düştü. Çırpınıp bağırmaya çalıştığım sırada boğazıma değen soğuk metalle nefesim kesildi. "Sakin ol. Sessizce yukarı çıkacağız. Sesini çıkardığın an ne senin, ne de karnındakinin nefesi kalır." dediği sırada yutkunmaktan bile korktum. Sanki boğazım en ufak harekette o bıçak tarafından delinecek gibiydi. Yavaş adımlarla beni tekrar yukarı çıkardığı sırada ellerimle karnımı tutuyordum. Sanki onu her şeyden o şekilde koruyabilecektim. Yukarı çıkardığı sırada birine seslendiğini duydum. "Abi. Hadi hızlı ol. Kız hamile. Alalım gidelim," dedi bıçağı boğazıma dayayan. Sanki az önce beni tehdit eden o değilmiş gibi söyledi bunu. "Kızı sal. Bu haliyle bir bok yapamaz zaten. Boşuna tutma öyle," dediğinde arkamdaki adamın boynumu bırakmasıyla yere düştüm. Nefes nefese kaldığım o anlarda karnıma saplanan ufak sancıyla elimi karnıma koydum. "Sakin ol bebeğim. Sakin ol. Bu gece olmaz," dedim fısıldayarak. Kafamı kaldırıp adamlara baktığım sırada ikisininde kar maskeli olduğunu gördüm. En son zorlukla ayağa kalktığımda ikiside karşımda duruyordu. "Kaç aylık hamilesin?" diye sorduğu sırada birkaç saniye sorguladım ve bir anda, "7 aylık." dedim. "Bu kadar uzun zamandır bakıyorsun. Yazık olacak," dediğinde iki elim birden karnımı sardı. "Ona zarar veremezsiniz. Benim ondan başka kimsem yok. Zaten yüzünüzü görmedim. Kimseye şikayet etmem." dedim dolu gözlerimle yalvarırcasına. Adam ellerini kaldırdı ve yavaşça üzerime yürümeye başladı. Onunla aynı anda bende geriye adımlıyordum. "Tamam. Bebeğine ya da sana zarar vermeyeceğiz. Sadece çalıştığın şirketle ilgili bir dosya arıyoruz. Yerini söyle. Bizde seni mecbur bırakmayalım." "Ne dediğinizi anlamıyorum. Ben aylar önce istifa ettim. Bende bir şey yok." dedim titreyen sesimle. "Yağız'ın yanındaki kız sendin. Hamile olduğunda ortada. Bebeğiniz? Değil mi?" "Hayır. Yağız'la birlikte değiliz. Onu son görüşümün üzerinden dört ay geçti. Şirketinden ise altı ay önce istifa ettim," dedim. Neden bilmiyorum ama anlatırsam beni rahat bırakacaklar gibi hissediyordum. "Emin misin?" dediği sırada cevap vermek için ağzımı açtım. Aslında tek kelimeydi cevabım. Evet. Bunu demem gerekiyordu. Diyecektim! Ta ki ne kadar geriye geldiğimi fark edemeden ayağımın boşluğa gelmesiyle birlikte merdivenlerden yuvarlanana kadar...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE