8.BÖLÜM “AĞIR GELEN YALAN”

720 Kelimeler
"Kendimi çok yalnız hissettim Selin. Onun üzüldüğünün farkındayım ama yine de üzüldüm işte." dedim Selin'e. Şu anda kontrole girmiştim. Selin hiç yorum yapmadı. Sadece bebeğime bakmaya devam etti. Ultrasondan bir takım ritmik sesler gelmeye başladığında, benim için zaman durdu. Bunlar kalp atışlarıydı. Daha önce iki kez gelmiş olmama rağmen hiç dinlememiştim. Kalbi atıyordu... "Sen yalnız değilsin Dolunay. Bir daha hiç olmayacaksın." dediğinde gözlerimin dolmasına engel olamadım. Haklıydı. Bir daha hiç yalnız olmayacaktım. "Yağız'ın olmaması bir şeyi değiştirmez. Sadece birkaç haftadırda olsa ben varım. Alyssa, Mark ve daha bir sürü kişi." dedi. Eğer bebeğime iyi bakarsam ve herhangi bir komplikasyon olmazsa sağlıklı doğacaktı ve hiç yalnız kalmayacaktım. "Teşekkürler." dedim Selin'e. Yanımdan ayrıldığında karnımda ki jeli sildim ve tişörtümü indirip kalktım. Koltuğa oturduğumda bana ultrason görüntülerini uzattı. "On beş milimetre." dediğinde güldüm. "Çok büyümüşsün bebeğim," dedim ultrasona bakarak. "Gelecek ay görüşürüz," dediğinde gülümseyip kalktım ve ultrasonu çantama koyup muayenehaneden çıktım. Danışmaya gidip, Selin'den gelecek aya randevu aldım. Ama o sırada hiç beklemediğim bir şey oldu. "Dolunay?" diye bir ses duydum. Arkamı döndüğümde, Yağız'ı gördüm. Tam karşımdaydı. O günden sonra onun numarasını engellemiştim. İşe dönmemi dahi istese duygusal açıdan hamilelik hormonlarıyla her an her şeye karar verebilirdim. Kabul edebilir ya da ona bebekten bahsedebilirdim. "Yağız?" dedim. Sesim nerdeyse fısıldar gibi çıkmıştı. Onu görmek beni çok yaralayacaktı. Ama bu işi sonlandırmak zorundaydım. Yağız yutkunduktan sonra konuşmaya başladı. "O gün tepkim fazlaydı. Bebekle ilgili..." diyordu ki sözünü kestim. "Önemi yok. Çünkü artık bebek yok," dediğimde gözlerinde bir an hüzün yakaladığını sandım. Ama hayır. O vicdansız piçin tekiydi. Bana herkesin içinde değersiz bir varlıkmışım gibi bağıran, hata olan bir gecenin sonucunun hata olduğunu düşünen biriydi. Ama o bebek için üzülecek biri değildi. "Doğuracağım demiştin. Aldır dediğimde tepki göstermiştin. Kararını ne değiştirdi?" dediğinde o günün aklıma gelmesiyle gözümden bir damla yaş aktı. "Kararım değişmedi. Doğurmak istiyordum," dedim gözyaşlarımı silerken. "Ama bebek..." dediğinde tekrar sözünü kestim. "İstifa ettiğim akşam kanama yüzünden hastaneye kaldırıldım. Çok kanamam varmış, düşük yaptım. Doktor stresten ve üzüntüden olduğunu söyledi." dediğimde yüzü acıyla çarpıldı. Ona acı çektirmek istiyordum. Çünkü bebeğim büyüdüğünde bir babası olmayacak. Sınıfında biri babasını kapıştırmak istediğinde benim çocuğum sessiz kalacak. Ona hem annelik hem de babalık yapacağım ve zamanı geldiğinde asıl sevginin nasıl bir şey olduğunu anlamasını sağlayacağım. Ama benim çocuğumun asla onu önemsemeyen bir babası olmayacak. İki kuruşluk insanların gözünde sevgi kırıntısı aramayacak. Zamanı geldiğinde benim aksime doğru kişiyi bulacak. "Benim yüzümden mi?" dedi. Sesi titriyordu. Pişmandı. Ben ise bu pişmanlığından sadistçe zevk alıyordum. "Galiba," dedim dolu gözlerimle ona bakarken. "Dolunay. Ben çok özür dilerim," dedi Yağız. "Zahmet etme. İstediğin oldu. Bebek yok. Şirkete bir şey olmaz," dedim. Tam ağzını açtığı sırada, "Sus. O gün söyleyebileceğin her şeyi söyledin. O da duymuş olmalı. Onu kaybettim işte. Şimdi özür dilemen değiştirmez. Sen o gün beni de öldürdün Yağız Keskin. Bebeğimle beraber ben de öldüm." dedim. "Bebek düştüyse neden kadın doğuma geliyorsun Dolunay?" dedi. Hangi hakla beni sorguluyordu. İstemediği bebek yüzünden. Aklıma gelen ilk mantıklı yalanı söyledim. "Düşükten sonra, bazı riskler oluyor. Bir kanama daha olursa rahmimi kaybedebilirmişim. Bunu istemiyorum. Ama galiba haklıymışsın. Doğmaması gereken bir bebek olmalıymış ki Allah onu benden aldı," dedim. Düşüncesiyle bile gözyaşlarına boğulmuştum. Onu kaybetme düşüncesi çok kötüydü. Elim karnıma gitmemek için resmen benimle savaş veriyordu. Kalp atışlarını hissediyordum sanki. Çok garip bir duyguydu. Kalbi çok hızlı atıyordu. Sanki şu anda karnım, kalbi gibi atıyordu. "Ben. Özür dilerim." dedi Yağız. Sesi titriyordu. Gözünde belirgin bir pişmanlık vardı. Ama içim soğumuyordu. Galiba içimde ki bana kızgındı. Ama bunu ona yapamazdım. Belki bencillik yapıyordum ama, Yağız ve bebeğimin bir geleceği olması düşüncesi hiç iyi bitmiyordu. "Hoşçakal, Yağız Keskin," dedim ve arkamı dönüp hastaneden çıktım. Yağız'a çok ağır gelecek yalanlar söylemiştim. Belki kaldıramayacağı yalanlar. Hatta benim bile kaldıramayacağım yalanlar. Ama bildiğim tek bir şey vardı. O da Yağız'a ihtiyacım olmadığı. Ben bu bebeği tek başıma yetiştirebilirdim. Ama Yağız'la yapamazdım. Yağız o gün söylememesi gereken çok şey söylemişti. Hamile bir kadının kaldıramayacağı şeyler. O gün benim yalanımda, bebeğimi öldüren Yağız. Aslında gerçekte benim için, kendini öldürmüştü. O benim için yoktu. Olmaması gerekiyordu. Her ne kadar bir yanım ona gerçeği söyleyip, bebeğimin yanında olmasını istese bile, mantığım hayır diyordu. En çok korktuğum ise, kendi bebeğinin canına kıymak isteyen adama karşı bir şeyler hissediyor olmak. Çünkü o gece çok huzurluydum. Cenk beni aldattığından çekmediğim acıyı çekmiştim Yağız yüzünden. Ama ben artık bir anne olarak kendimi düşünemezdim. Bebeğime ihanet edemezdim. En önemlisi onu kaybedemezdim...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE