"Silahını indir Cahit." Çünkü burada, Eray için ölmeye hiç niyatim yok!
"İndir silahını lan!" Sinan panik içinde kendi silahına yönelirken Melih de bas bas bağırdı.
"Kafayı mı yedin sen!" Bir gözü yolda bir gözü üzerimdeydi. Başıma gelecek en ufak zararda kendisi de öleceği için bu kadar korkması normal olmalıydı. "Çabuk indir onu!"
Cahit namluyu şakağıma sertçe bastırırken canım götümdeydi ama bunu belli etmemek için sadece göz devirmekle yetindim.
"Bana oyun oynadınız!" Namluyu bastırdıkça metalin tenimde olan baskısı canımı acıttı. "Kim alacak lan seni elimden!" Dedi ve saçlarımdan tutup başımı cama sertçe çarptı. Piç kurusu! Acıyla iç çektiğimde çoktan olan olmuştu. Şakağımdan yanağıma doğru akan sıcak kan cama bulaşmıştı.
"Seni piç..." Dedim öfkeyle ama saçlarımdaki elleri daha da sıkılaştı.
"Çek kenara yoksa sıkarım!"
Melih endişeyle beni kontrol ederken Sinan'ın silahının yönü Cahit'teydi. Korkunç birkaç saniyeden hemen sonra iki yanımızdan gelen arabalarla yolumuz kesildi ve durmak zorunda kaldık.
"Ne oluyor?!" Elini saçlarımdan çekmedi ama gözümün önünde parlayan ışıklardan gördüğüm kadarıyla göğsünün üzerie yansıyan dört adet lazer ışığı vardı.
İster istemez gülümsedim. Eray beni güvence altına almak için her şeyi önceden planlamış olmalıydı. Hatta belki de Cahit'in silahı çoktan boşaltılmıştı.
"Sıkmayacaksan indir şunu." Dedim homurdanarak.
Dakikalar sonra sesi kesilmişti.
✶
Takip ekibinin yönlendirmesiyle, daha önce iki defa geldiğim infaz notasına geldim.Cihan dizlerinin üzerine çökmüş ecelini beklerken ben de onu izliyordum. Birazdan hayatında çekmediği acıları çekecekti ve ölmek bir lüks olacaktı. Eray'ın eline düşmektense keşke kafasına sıksaydı. O zaman belki ölürdü ve bunlardan tamamen kurtulurdu.
Eray onu en acı verici şekilde öldürecekti.
Kısa süre sonra büyük kapı açıldı ve Eray tüm karanlığıyla içeriye girdi. Ellerinde siyah deri eldiveni vardı. Bu eldivenleri giydiği gün infaz edilecek birisi olduğunu anlıyordum. Sabahtan beri elindeyse herkes korku içinde olmalıydı. Çünkü bu bir işaretti.
Jilet gibi takım elbisesinin üzerine giydiği uzun kaşe paltosunu çıkartmadan önce ağzındaki sigarayı yere fırlattı ve yanıma doğru yürüdü. Herkes onun attığı adımları stresle izlerken ben de aynı durumdaydım. Dağınık saçları ve korkunç bakan gözleri bugün daha farklıydı. Özellikle bana olan bakışları...
Tuhaftı.
Korkunç. Acaba aklından neler geçiyordu?
Elini kaldırdı ve deri eldiven çok kısa bir an alnımdaki yarada gezindi. Yarayı temizlemek için vaktim olmuştu ama Eray'ın görmesi için bilerek mağduru oynayacaktım.
"Cahit..." Dedi elini benden çekip ona doğru dönerken. Yemin ederim her hareketinde etrafı biraz daha karartıyordu. "Sen delirmiş olmalısın."
"Patron! Ben yapmadım!" Cahit panikle doğrulmaya çalıştığı anda yanındaki adamlar onu tekrar oturttu. "Her şeyi söyleyeceğim patron! Seni asla satmadım! Yemin-"
"Bu bir lütuf değil. Zaten anlatacaksın." Boynunu sağa ve sola doğru esnetirken duvara biraz daha yaklaştım. Korkunç görünüyordu. "İhanetin umurumda bile değil. Buna sinirlenmedim. Aylardır biliyordum zaten." Siyah, deri eldivenini yavaşça çıkarttı ve yanındaki adama uzattı.
"Patron ben-"
"Sevgili Liyana'ma yaptığın..." Ona uzatılan çivili tahtayı alıp sakince incelerken herkesin bembeyaz olduğunu gördüm. O şey acayip acıtıyordu. Nereden mi biliyorum? Daha önce tadına bakmıştım. Bizzat Eray tarafından. "Beni sinirlendiren ona dokunman oldu."
Sırtına saplanan çivilerle beraber çığlığı depoda yankılandı. Çığlık basitti. Bu bir haykırıştı. Acı dolu bir feryattı ve daha yeni başlamıştı. Devamına nefesi yetmeyecekti.
"Hangi cürretle..." Bir defa daha vurdu ve kumral tenine birkaç damla kan sıçradı. "...benim Liyana'ma..." Haykırışlarla gülümsedi ve erin bir nefes alarak tekrar vurdu. "...dokundun?"
"Patron!" Cahit kan revan içindeydi. Belki ölürdü.
Ölmesine ramak kalacak noktaya getirene kadar dövükten sonra elindeki sopayı bıraktı ve eldivenlerini giydi.
"Her şeyi öğrenin." Adımlarının yeni hedefi bendim. Yanıma geldi ve elimi tuttu. Çıkmadan önce de içeridekilere son emrini verdi. "İnfazı ben yapacağım."
✶
"Doktora gerek olmadığını söylemiştim." Dedim sessizce. Küçücük şey için yarım saattir tedavi ediliyordum. Eray kendi açmadığı yaralar konusunda oldukça hassastı.
Kravatını boynundan sökerek çıkartırken hala sessizliğini koruması beni korkutmuyor değildi. Her şeyi iyi yaptığıma emindim ama neden böyleydi ki? Mutlu olacağını sanmıştım ama yüzü her zamankinden daha karanlıktı.
"Bugün beni çıldırttın Liyana..." Dedi korkunç bir sesle. Aynı anda gömleğinin düğmelerini de çözüyordu. Her adımda bana biraz daha yaklaşırken çığlak göğsündeki yara izlerini gördüm. "Hiç bu kadar sınanmamıştım."
"Ne yaptım?" Sikeyim. Ne yaptım?! Nasıl memnun edemedim seni?
"Çok tehlikeli bir kadınsın." Pantolonunu çıkartıp tam önümde durdu. İşte o zaman ne yaptığımı gördüm. Onu, deli gibi tahrik etmiştim. "O kameraya baktığından beri böyleyim..." Elimi tuttu ve devasa bir boyuta ulaşan penisine götürdü. Sertliği hissedince yutkundum ve ona baktım. Bu bakışım bile onu mahvediyordu. O benim her halime tapıyordu. "Sırtını o adama gösterdiğinde deliye döndüm ama sonrasında yaptıkların...Çok zekice, Liyana. Aklımı aldın."
Parmakları saçlarıma dolandı ve hafifçe çekerek beni ayağa kaldırdı. Bedenimi ona yasladığımda sertlik tam karnımdaydı.
"Bana güvendin." Dedim kollarımı boynuna dolarken. Parmaklarımı nazikçe ensesinde gezdirirken benden gördüğü bu muamele karşısında aklını yerinde tutmaya çalışıyordu.
"Ölmekten korktun mu?" Başımı geriye doğru çekerek açıkta kalan boynuma eğildi. Dudakları hassas noktamda dolanırken kulağına doğru inledim.
"Ölürsem üzülürdün. Bundan korktum. Ah..." Dişleri boynuma sürtünce vahşi bir arzu vücudumda yer buldu. "Eray..." Dedim nefes nefese kalmış sesimle. "Haklıydın."
Öyle bir yalan söyleyecektim ki, yalanım bile bunun doğru olduğuna inanacaktı.
Şimdi tam zamanı. Teslim olmanın ve eğitimi tamamlamanın.
"Ne?" Başını boynumdan kaldırıp gözlerime baktı. Meraklıydı ve belki deilk defa bu kadar dikkatli bakıyordu. İlk defa, ciddiye alıyordu. Çünkü nefret ve kin dışında sözler konuşuyordum.
"Bana verdiğin tüm cezaları hak etmiştim. Şimdi anlıyorum. Ben hatalıydım." Göz bebekleri irileşmiş ve nefesi hızlanmıştı. Yüzüme mağlup bir ifade yerleştirdim ve parmaklarımı boynunda gezdirdim. "Beni sevmen ve güvenmen için her şeyi yapacağım Eray. Benden ne istersen o olacağım." Parmak ucumda yükselip yüzünün hizasına gelmeye çalıştığımda eğilerek bana yardımcı oldu. Gözlerinden ve yüzünün her yerinden usul usul öpmeye başladım. Belimdeki parmakları titriyordu. Kahrolası, bana köpek gibi inanıyordu. "Beni asla bırakma."
Bakışları büyülenmiş gibiydi. Böyle bir itiraf karşısında öylece kaldığı gibi nefesini tutmuşa benziyordu. Parmaklarımı tekrardan ensesine doladım ve kendimi ona doğru ittim. Gözlerimi kapatıp dudaklarına uzandığımda öpüşünü bekledim ama bunun yerine korkunç bir kıkırtı duydum.
"Neredeyse inanacaktım Liyana..."