2.BÖLÜM

1105 Kelimeler
Bu sabahta onu özleyerek uyandım... Gözlerim ağırlıkla açılırken son zamanların en ağır hissi sardı yine, kokusunu, gözlerini, bakışlarını, ellerimi kavrayışını özleyerek uyandım. Geçmeyen bir özlemle... Sarılsa nasıl olurdu, hissettiğim duygu ne olurdu? Adını ne koyardım... Bir gün sarılma şansımız olur muydu? Sımsıkı... Nasıl bir çift olurduk acaba? Yakışır mıydık? Yakıştırılır mıydık? Toprak nasıl bir sevgiliydi? Kocaman bir soluk yolladım içime. Sürekli bu sorularla mı yaşayacaktım. Bu eksiklik yarımlık hissi hiç geçmeyecek miydi? Hangi ara bu kadar bağlanmıştım, bu kadar sevdiğimin farkında olmadan onunla onca zamanı nasıl yaşamıştım hiçbir fikrim yoktu. Yüreğinde ki aşkın acısı ile yaşayanlar bununla nasıl baş ediyorlardı? Sadece yaşıyor gibi mi görünüyorlardı? Akılımda sorular döngüsü ile bir haftalık ritüele bağlayan bitkisel hayat yaşamımı tekrar ettim kahvaltı hazırladım meyve suyu içtim. Şirin sahilde yürüdüm. Denize baktım boş boş.... Olmayacak hayaller kurdum. Bunalımlı hayatımda daha çok bunaldım. Bu psikoloji ile bir hallowen partisinde olsam gaza gelip bir seri katile dönüşebilirdim. Ama neyse ki inzivaya çekilmek daha mantıklı gelmişti...hepimiz için en sağlıklısı buydu sanırım... Annem ve babamla konuşup onlarla her şey yolundaymış mesajımı iletmiştim. Şen şakrak ses tonumla tasarımlar yaptığımı keyfime baktığımı onlarında buraya gelmelerinin ve eski günlerde ki gibi çok eğleneceğimizi söylemiştim. Deniz'in üstünü kaplayarak gelen kara bulutlara bakıp eve dönmeye karar verdim. Yağmur yağacaktı ve o eski evin buz keseceğine emindim. Bir de hasta olmak istemiyordum. Sobayı yapıp süt içip yatıp zıbarmak ve hayatıma kaldığım yerden zehir zıkkım etmeye öyle devam etmeliydim. Görüyorsunuz dimi her şeyden kaçsanız da en mutsuz anlarınızda kendinizle tam anlamıyla baş başa kalamıyorsunuz. Yapmanız gereken bir şeyler hep oluyor, çünkü hayat devam ediyor ve size dur sen bugün iyi değilsin sana bulaşmayayım demiyor. Siz hayatı bıraksanız hayat sizin yakanızı bırakmıyor... Eski bahçe kapısından içeri girdim ve evin yan tarafında ki depodan kömür çıkarttım. Soba yakacaktım. Gözlerimi baydım. Keşke yanıma Diloşu alsaydım. İşleri halleder ve bana bulaşmazdı. Kömürleri tutuşturmak için birkaç odun koydum kovama. Bunların parçalara ayrılması gerekiyordu. Duvara asılan küçük baltayı da aldım. Odunlar sinirimi bozuyordu. Çünkü bana Toprak'ı hatırlatıyordu. Odun kafa insan çocukluk arkadaşına nasıl aşık olurdu. Hadi onu anladık benim gibi bir kızdan hiç mi etkilenmezdi. Cadı deyip duruyordu. Kendi kendime homurdanırken, küçük odun parçasını kütüğün üzerine koydum. "Toprakmış, ne Toprağı be! bildiğin odun. Odun olacakmış da Toprak koymuşlar sanki. Adam ben odunum diye bağırıyor." Dedim. Sinirle baltayı salladım ve odun birkaç parçaya ayrıldı. Bir tanesi biraz uzağa fırlamıştı. Ona daha çok sinirlenip hırsla alıp söylenmeye devam ettim. "Ha bu odun," deyip doğruldum ve Toprak'a bakıp "Ha bu odun." Dedim. Sinirle arkamı döndüm. Ama döndüğüm gibi, "Toprak!" diyerek tekrar geri baktım. Hayaldi galiba, "Bakıyorum da dilinden beni düşürmüyorsun." Dedi bütün ukalalığı ile. Ağzım açık şaşkın şaşkın baka kalmıştım. Gözlerimi kırpıştırıp yok olmasını bekledim. Sonunda Toprak'ı düşünmekten beynimi sıyırmış bulunmaktaydım. Kaybolmuyordu, yok olmuyordu, üstelik, onu hatırladığım en itici ona en yakışan midemi boşluğa itekleyen ukala sırıtışı ile bana bakıyordu. "Hayalsin?" diye mırıldandım. Daha çok hayalden cevap bekleyen bir soru niteliği taşıyordu. Hayal olduğunu onaylayan bir cevap bekleyerek. Yeni bir keşifte bulundum O ukalalığının bir tık üstü vardı ve şuan da midemi itekleme durumundan kendimi komple uçuruma doğru bırakılmış gibi hissediyordum. "Demek hayallerini süslüyorum." Dedi. Artık beynim uyuşmuş jest ve mimiklerim kontrolüm dışında hareket ediyordum. "Hıhııı." Dedim. Toprak gülüp omuzlarımdan tuttu. Transa geçtiğimi anlamıştı. Bende anlamıştım ama çıkamıyordum, olmuyordu. Kontrol mekanizmam iflas, duygu sistemim bayılıp kalmıştı. Bir yıldırım çaktı denizin üstünde uzaklarda, iri bir yağmur damlası burnumun ucuna düştü. Gözlerimi refleksle kırpıştırdım. Toprak uzanıp yağmur damlasını parmakları ile dağıttı. Etrafımıza seyrek ama iri damlalar düşmeye başladı. "Ne oldu?" dedim. aklım hala yerinde değildi. Toprak'ın sıcaklığını hala hissediyordum. Gözleri bakışlarıma odaklanmıştı ve alaylı duruşu kaybolmuştu. "Yağmur Toprağına kavuşuyor ." dedi. Aslında yağan yağmuru kast ediyordu ama sanki o bunu kast etmemişti. Sesinde ki vurgu yada benim beklentim bu olmadığı için böyle oluyordu bilmiyorum. "Anlamadım." Dedim. Bakışları aşağıya düştü yaklaştı yaklaştı. Düşündüğüm şeyi mi yapacaktı, yani yapar mıydı niye ki? Hala geliyordu. Saçlarıma dolanan elini hissettim durmuştu ama ona doğru ilerliyordum beni kendine çekiyordu, Kalbim kafesin açık kapısını fark eden bir kuşun az sonra özgürlüğe kanat çırpacak kanatlarının sabırsızlığı ve heyecanı ile atan bir kalpten farksızdı. Dudaklarıma ufak bir buse kondu. Kısa bir an... sonra çok hafif uzaklaştı. Tepemizden aşağıya dökülen sağanak yağmur bile girdiğim şoktan çıkmamı sağlamamıştı. Toprak içeri doğru sürülerken kovayı da aldı. Bir robot gibi yönlendirip divanın üstüne oturttu ve sobanın başına geçti. Sobayı yakmasını izledim. Yağmurdan ıslanan tişörtü vücuduna yapışmıştı ve o bunu umursamadan sobayla uğraşıyordu. Az önce ki temas aklıma gelince beynim tekrarladı. Biz öpüşmüştük. Dudakları dudaklarıma değmişti. Yani teorik olarak öpüşmekte bu değil miydi. Dudakların birleşmesi. Üstelik bir kaza da değildi, bilinçli bir şeydi. Toprak o alaylı sesi ile, "Prenses odun bölüyordu." Dedi. "Ha!" dedim. "Sobayı da sen mi yakacaktın?" dedi. Beni öpmüştü ve hiç olmamış gibi soba yakıp yakmadığımı mı soruyordu. "Sen beni öptün mü?" dedim. bakışlarım gözlerine odaklanmıştı. Toprak omuzlarımı tutup üzerime doğru eğildi. "Hatırlamıyorsan bir daha öpebilirim." Dedikten sonra göz kırptı. Bir daha öpmek, beynim bu soruyu bir çarka oturtup dönmeye başladı. Galiba delirmiştim. Aferin bana! "Prenses." Dedi. Ayağa kalktım, bu arada Toprak'ın kollarından da sıyrıldım. Yaşadıklarımı tekrar etmeye başladım. "Ben odun bölüyordum ve bir yandan da sana saydırıyordum. Birden karşıma çıktın. Beni öptün, içeri sürükledin ve sobayı yaktın şimdi de tekrar öpmekten bahsediyordun." Dedim. Dudaklarını büktü, "Buraya geldim, sen dalgın dalgın odunluğa girdin, sonra kovayla çıktın bu arada da kendi kendine mırıldanıyordun, yanına ulaştığımda bana odun diyordun. Beni görünce öyle tatlı baktın ki özlemim kabardı ve dayanamayıp küçük bir hırsızlık yaptım." Dedi. "Beni özledin mi?" dedim. benden nefret ettiğini söylüyordu hem o Melek'in yanında olması gerekmiyor muydu? Onu sevmiyor muydu? Her şey saçma sapan bir hal almıştı. "Melek'i seviyordun." Dedim. "Parkta gördüm sizi onu sallıyordun ve gülüyordunuz." Sonra Toprak'ı göğsünden ittirdim. "Melek'e git." Diye haykırdım. İçime o umutsuzluk tekrar çökmüştü. Toprak'ın kaşları çatıldı, "Seninle olmak istiyorum." Dedi. Üzerine bastırarak ve devam etti. "Başıma bela oldun tatlı cadım." Dedi. Omuzlarımı silktim. "Ben cadı değilim. Senin cadın hiç değilim" Dedim. küskünce. Bunu her şeyden çok istediğimi bile bile. Toprak gülümsedi, "Ben de odun değilim." Omuzlarımı silktim, "Kütüksün o zaman." Dedim. "Bu bir şey değiştirmedi." Dedi. "Bana ne?" dedim. "Niye geldin?" Önüme gelen ıslak saçları kulağımın arkasına tıkıştırdı. "Üzerini değiştir konuşalım, hasta olacaksın." Dedi. Ona baktım, "Hadi." Dedi. İtiraz kabul etmeyen bir ses tonu ile, "Sende olacaksın." Dedim gözlerim üzerinde dolanırken. Kafasını onaylamak için salladı ve Üstünde ki tişörtü birden çıkardı. Gözlerim şokla açılıp, hızla kapandı. Kıpkırmızı oldum. "Soyunma!" diye cırtladı sesim. Gözlerimi sımsıkı kapatmıştım. Bu adam eskiden de mi böyle, ıııı, böyle işte.... şey gibi... taş gibi miydi, Toprak arkama geçti ve beni itekleyerek salondan çıkardı. Sonra da kulağıma eğildi. Salonun soğukluğu ve kulağımda ki ılık nefes tüylerimi ürpertirken de fısıldadı. "Kokun başımı döndürüyor" Öylece kala kaldım. Arkamdan kapının kapanma sesi geldi. ********
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE