Onu her zaman sevebilecek.

937 Kelimeler
Tramvaydan inip gülümseyerek caddede yürümeye başladım. Toprak bana bugün Akif abi ile buluşacağını söylemişti ama belki işi biterse bir şeyler yapabilirdik. Bende dövmeciye gidiyordum. İnsanların arasından geçerken çok kısa bir sürede dövmeciye varmıştım. Ama içimde öyle kötü bir his vardı ki...Kalbim öyle hızlı atıyordu ki. Sanki Toprak'ı ilk defa görecek gibi hissediyordum. Kapıyı açıp içeri girdim. Kimsenin olmayışıyla kaşlarım çatıldı. Fakat belki de dövme yapılıyordu. Çantamı deri koltuğa bırakıp kapıya ilerledim ve ismimin geçmesiyle duraksadım. "Nehir'e bunu söyleyecek misin?" diyordu Akif abi. "Evet." deyip sıkıntılı bir nefes verdi Toprak. "Onun bilmesi gerek. Ona değer veriyorum." Gülümsedim. Elim boynumu bulurken ne diyeceğini dinliyordum. "Peki ne zaman?" "Bilmiyorum. Beni yanlış anlamasından korkuyorum, onu seviyorum ben." "Kızı bir senedir seviyorsan bunu nasıl söyleyeceğini de düşünmüş olman lazımdı." "Akif abi lütfen. Bir de sen gelme üstüme. Şuan ona yalan söylüyorum, bundan ötesi var mı?" dediğinde kaşlarım havalandı. Hangi konuda söylüyordu ki? "Nehir biraz saf kıza benziyor. Onu üzme de ne yapıyorsan yap." dediğinde daha da hayret ettim. Gerçekten saf mıydım ya? Acaba hangi konudan saf olduğunu düşünmüştü. Topraktan dolayı olabilirdi belki. "Onu incitmemek için elimden geleni yapıyorum." "O kadının dövmesini niye ona yaptırdın ki?" Akif abinin konuşmasıyla kalbime kazık yemişim gibi oldum. Sanki birileri tutup da sıkıyordu, canımdan canı, Canımdan Toprak'ı alıyordu. "O kadın diye bahsetme!" diye yakardığında dinleyemedim daha fazla, yapamadım. Kırılmaya dayanamadım. Toprak'ın dövmesinin bir anlamı vardı. Bir kadın. Dövmenin anlamı bir kadındı. Şuan kendini tek kelime ile anlat deseler, hayal kırıklığı derdim. Belki birbirimizi çok tanımamıştık, karakterlerimizi, huylarımızı çok bilememiştik, ama onun kalbini bildiğimi sanırdım. Hiç hayal kırıklığına uğramayacağımı, üzülmeyeceğimi zannederdim. Oysa şimdi hepsi yalan hepsi palavra. Yanağıma ulaşan bir damla gözyaşımı silsem de yanaklarıma yenileri ekleniyordu. İnsanların bana meraklı bakışlarına aldırmadım, koştum. Sanki az önce duyacaklarımdan kurtulacakmışım gibi...Hızlıca koştum. Deniz kenarına geldiğimde, rüzgardan yüzüme yapışan saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Ve Toprak'a mesaj attım. Gönderilen: Toprak 'Yalan mıydı her şey? Seni seviyorumların hepsi masal mıydı? Gülümsemelerin sahte miydi? Aşık gibi bakmıştın oysa. İnanmıştım. Çok inandırmıştın. Hepsi mi masaldı? Sahildeyim. Her an kapılacak gibiyim hırçın dalgalara. Gel, anlat her şeyi. Seni bekliyorum.' Derin derin nefesler almaya başladım. Az sonra her şeyi öğrenecektim. Belki on belki yirmi dakika geçti. Arkamda sımsıcak nefesini hissetmemle duraksadım, kalbimin ritmi yine hızlandı. Koluma yavaşça dokunurken nefesinin titrediğini hissettim, Sanki her an onu itebilecekmişim gibi tereddütle dokundu. Arkamı dönerek göz göze gelmemizi sağladım. "Bakma bana öyle." dedi acı çeker gibi. "Nasıl bakıyorum?" dedim ama hıçkırığım arasında nasıl söyledim bende bilmiyorum. "Böyle. Hayal kırıklığına uğradığını biliyorum ama bana öyle bakma kırgın kırgın. Uzaklaştırma beni kendinden, lütfen." dediğinde sustum. "Nehir." deyip, "Annem gibi uzaklaşma benden." devam etti. Sözleriyle gözlerim onu bulurken bulanık olan gözlerimi sildim ve derince nefes aldım. Onun da gözleri kızarmıştı, kendini zor tuttuğunu görüyordum. Sonralarını düşünmek istemedim, içimden geleni yaptım ve ona kocaman sarıldım. "Bana bir neden ver Toprak! İnanırım, bana bir neden ver." diye hem hıçkırarak hemde nefesim tıkanır gibi bağırdığımda kollarıyla belimi sardı. "Lütfen." diye fısıldadım. Onun ağzımdan çıkacak tek kelime inanmam için yeterliydi. "Sana anlatırsam inanacak mısın gerçekten?" Başımı salladım. "Hangi kadını boynumda taşıyorum? Söyle bana." Duraksama yaşadı. Beni bir hamleyle kucağına alırken, "Ne yapıyorsun?" diye bağırdım. Dinlemedi beni ve kumsalın en ucuna kadar taşıdı. Yere indirirken kuma oturmamı sağladı. Kendiside yere oturduktan sonra bana gözlerini kısarak baktı ve denize bakıp mırıldandı. "Anlatacağım." deyip elimi sımsıkı tuttu ve, "Eğer olurda, hani olmaz ama, bir fırtına çıkıp dalgalar bizi yutarsa elimin altında elinin olduğunu hissedeyim." ? "Ben biraz sorunlu bir çocukluk geçirdim." deyip elleriyle saçlarını karıştırdı ve eskilere dalmış gibi uzun uzun denizi izledi. "Benim hasta olduğumda başımda bir annem yoktu, ağladığımda, kırıldığımda, ilkokuldan mezun olurken, lise mezuniyetimde, hiçbir anımda annem yok. Sürekli etrafında döner dururum, belki annem oradadır diye, ama annem hiç olmamış Nehir." Duraksadı. Buğulanan gözlerimi kolumla silerek diyeceklerine odaklandım. "Daha 8 yaşında falan olmam lazım. Su ise 5 yaşında, her şeyden habersiz o kadar mutlu ki...Annem ile babamın boşanacağını ona diyemedim, yapamadım. İşte annem topladı eşyalarını gidiyor, bir baktım Su ağlıyor, annemin gidişi değil beni üzen Su'nun ağlıyışıydı. Annemim geleceğini söyledim." Derin Bir nefes aldı. Kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. "Gelmedi." Elimi elinden çektim ve boynuna sarıldım. O kadar kırılmıştı ki...O kadar kırıktı ki, sesi titriyordu, belki utanıyordu, ama bunlara rağmen o kadar dik duruşluydu ki..."Yanındayım." dedim ve başımı omzuna yasladım. "Biliyorum." dedi. "Sonra Su, annemin gelmeyeceğini 14 yaşında anladı. Çok büyük kavga etmiştik. Bana dediği söz hala aklımda, 'Beni bir masal ile uyuttun, şimdi kalkamıyorum.' Haklıydı. Belki gerçeği söylesem böyle olmazdı. Yalancı falan dedi, bir yıl yüzüme bile bakmadı cadı." Hafifçe gülümsedi. "Sonra on sekizime basar basmaz dövmeyi yaptırdım. Annemin gittiği gün çok kar yağmıştı, bu yüzden kar kristali şeklindeydi. Su'nun karşısına geçtim ve dedim ki, 'sana annemi getirdim.'" Sana annemi getirdim. Burnumu çektiğimde sağ eliyle belimi kavradı ve sol eliyle ise başımı tutarak kendine çekti. "Kardeşim gibi ağlıyorsun. Ve ben bundan hiç hoşlanmıyorum." Bir kez daha hıçkırdım. "Bırak..." diye nefeslendim. "Senin yerine ağlayayım." "Annem benden gitmiş bile olsa ben ondan gitmedim. Ondan nefret etmiyorum, o benim öyle de böyle de annem ve ben...Onu seviyorum." Yüzünü ellerimle kavradım ve bana döndürdüm. Kızarmış bir yüz, dolmuş gökyüzü mavisi gözler, masum masum bana bakıyorlar. Yanağını öptüğümde gözlerini kapattığını hissettim. Daha sonra kapalı gözlerine birer öpücük kondurduğumda gülümsedi. "Annem gibi güzelsin. Seni ilk gördüğüm andan beri hep aklımda bu var. Ne zaman sana baksam annemin gidişi geliyor aklıma, ama bu sorun değil. Annemi çok seviyorum, seni de. Annem gibi gitme, Su gibi küsme...Hep benimle ol." Gülümsedim. Gözlerimden bir damla yaş daha süzüldüğünde yüzlerimiz birbirine bitişik olduğu için dudaklarına düştü. Düşünmedim, düşünemedim, belki zaman durmuştu. Etrafımızda kimse yoktu, o vardı. Toprak vardı. Onun çocuk kalbi vardı. Onu terk eden annesine bile nefret beslemeyecek bir yürek vardı ortada. Ben vardım mesela. Onu her zaman sevebilecek...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE