6. Bölüm

1030 Kelimeler
Banyoya doğru yürürken sanki zaman durmuş gibiydi. Sözleri beynimde yankılanıyor, odanın her köşesine çarpıp tekrar tekrar kulağıma geliyordu. Ateş’in bu kadar ileri gideceğini hiç düşünmemiştim. Kalbim deli gibi atıyor, öfke ve korku birbirine karışıyordu. Ona karşı koymak istiyordum, ama bu kadar açık bir tehditle nasıl baş edebilirdim? Banyodan gelen su sesini duyduğumda, adeta yerime mıhlanmış gibiydim. Öfkemin üzerini hiçbir şey örtemiyordu. Şokumu atlatır atlatmaz kapıya doğru sert adımlarla yürüdüm. Ayağımın altındaki halının yumuşak dokusu hissettiğim öfkeyle çelişiyordu. Öfkeme inatla direnen bu küçük detaylar bile sinirlerimi daha çok geriyordu. Kapıya ulaştığımda duraksamadım. Yumruğumu kaldırdım ve kapıya sertçe indirdim. Tok bir ses yankılandı. “Bana zorla mı sahip olacaksın, Ateş Bozdağlı?!” diye bağırdım, sesim çatallıydı ama içindeki öfke her kelimede net bir şekilde duyuluyordu. Tekrar yumruğumu kapıya indirdim, her vuruşta biraz daha cesaret kazanıyordum. “Bu evden de senden de kaçacağım! Anladın mı beni? Kaçacağım!” Durup düşünmeden yumruğumu kapıya indirmeye devam ettim. Tok ses yankılanmaya devam etti. "Seni insan sandım, adam akıllı konuştum ama beni anlamıyorsun!” diye bağırdım, sesimdeki öfke ve korku iç içe geçmişti. Sözlerim odada yankılanırken banyodan gelen su sesi aniden kesildi. Sessizlik bir anda üzerime çöktü. Kalbim hızla atıyordu, ama öfkem beni ayakta tutuyordu. Bir kez daha kapıya vurdum, tam o sırada kapı hızla açıldı. Ateş karşımdaydı. Beline sardığı havludan başka hiçbir şey giymemişti. Uzun saçlarından süzülen su damlaları yüzüne düşüyor, oradan geniş omuzlarına ve ıslak tenine doğru akıyordu. Elinde gördüğüm dövmeler tüm kollarını omzuna kadar kaplamıştı. Ama tüm bu görüntüye rağmen beni asıl durduran şey gözlerindeki öfkeydi. Gözleri, sanki alevlerle dolu bir fırtına taşıyordu. O an içimdeki bütün cesareti sorgulamaya başladım. Ne yapıyordum? Ateş gibi bir adamla böyle bir yüzleşmeye nasıl cesaret edebilmiştim? Olduğum yerde kaldım. Şaşkınlık ve korku, içimde birbirine karıştı. Geri adım atmamayı kendime zorla hatırlattım. Ateş’in gözleri beni adeta çözmeye çalışıyor gibiydi. Sanki içinde patlamaya hazır bir volkan vardı ama yüzeyde hâlâ kontrolünü koruyordu. Bu kontrol, beni daha da sinirlendirdi. “Ne dedin sen?” diye sordu. Sesi buz gibi soğuktu ama içinde bastırılmış bir öfkenin kıpırtıları hissediliyordu. “Kaçacak mısın? Gerçekten buradan kaçabileceğini mi sanıyorsun, Şahin?” Kelimeler boğazıma düğümlendi. Ama pes etmeyecektim. Derin bir nefes alarak cesaretimi topladım ve gözlerimi ondan ayırmadan, “Evet,” dedim. Sesim titriyordu ama öfkemi saklamıyordum. “Kaçacağım. Ne yaparsan yap, beni burada tutamayacaksın.” Bu sözlerim, onun yüzündeki ifadenin daha da sertleşmesine neden oldu. Ateş, bir adım daha attı. Şimdi aramızdaki mesafe neredeyse yok olmuştu. Gözlerindeki tehdit, soğuk bir rüzgar gibi içime işliyordu. “Buradan çıkman mümkün değil,” dedi. Sesi, daha önce hiç duymadığım kadar tehditkârdı. “Çünkü ben istemedikçe, bu evden bir adım bile atamazsın. Kaçmayı aklından bile geçirme. Yoksa sonuçlarına katlanırsın.” Sözleri, tüylerimi ürpertmişti. Fakat bu, geri adım atacağım anlamına gelmiyordu. İçimdeki öfke beni ayakta tutmaya devam etti. Gözlerimi ona diktim ve karşılık verdim, yine de kelimeler dudaklarımı terk etmeden boğazımda sıkıştı. Ateş, bir adım daha yaklaştı. Şimdi neredeyse yüz yüze duruyorduk. Onun sıcak nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Bu kadar yakın olmak, beni hem korkutuyor hem de içimde bastırmaya çalıştığım başka bir duyguyu harekete geçiriyordu. Kalbim çılgınca atıyordu, ancak bu duyguya teslim olmayacaktım. Gözlerim hâlâ onun gözlerindeydi. Bana meydan okuyor gibiydi. Ben bu meydan okumayı kabul etmeye hazırdım. “İyice anlaman için bir kez daha söylüyorum,” dedi bastırarak, sesi alçalmıştı ama daha da tehlikeliydi. “Buradan kaçmaya çalışırsan, sonuçlarına katlanırsın. Bu evden bir adım bile atarsan haberim olur. Çünkü ben istemediğim sürece hiçbir yere gidemezsin.” Bu sözler içimdeki öfkeyi daha da alevlendirdi. Aynı zamanda korkumu da körüklüyordu. Ateş’in gözlerindeki ciddiyeti görmezden gelmek imkansızdı. Yine de geri adım atmayacaktım. “Beni korkutabileceğini mi sanıyorsun?” dedim, sesimdeki titremeyi saklamaya çalışarak. Ona kafa tutmamla gözlerinin alev gibi harlandığını gördüm. Bakışları gözlerimden dudaklarıma oradan çeneme ve boynuma kayarak beni bir süre izledi. Ardından yüzündeki ifade değişti. Gözlerindeki öfke yerini bir tür karanlık gülümsemeye bırakmıştı. Bu gülümseme, onun tehlikesini daha da açık hale getiriyordu. “Beni denemeye kalkma sakın,” dedi. Ateş’in gözleri, bedenimi baştan aşağı süzerken istemsizce gerildim. Bakışları, bir keşif gibiydi; sanki beni çıplak bir şekilde görüyormuş gibi ağır ve anlamlıydı. Öfke ve korku, damarlarımda hızla dolaşıyordu ama… orada başka bir şey daha vardı. O bakışlar altında kalmak, içimde tanımlayamadığım bir duygu yaratıyordu. Kendimden bile saklamaya çalıştığım bir şey. O kadar yoğun bakıyordu ki, gözlerimi kaçırmak istedim. Ama yapamadım. Gözlerim, onun bakışlarına kilitlenmişti. Bir an bile kaçamıyordum. Ateş’in karanlık, keskin ve derin bakışlarının altında eziliyordum. Tenimde dolaşan görünmez bir sıcaklık, kalbimin atışlarını daha da hızlandırıyordu. Ne olduğunu anlamıyordum. Öfke, korku ve… başka bir şey. Rahatsız edici bir şekilde içimde kıpırdanan bir duyguydu bu. Ellerimi yumruk yaptım, kendimi toplamak için. Ancak her saniyede daha da dağılıyordum. Beni bu şekilde etkileyebilmesine izin vermemeliydim. Fakat onun yanındayken, zihnimi kontrol etmek imkansız gibiydi. Ateş, o kadar yakındı ki nefesini yüzümde hissediyordum. Gözlerimi kaçırmaya çalışsam da başarılı olamadım. Aramızdaki bu mesafesizlik, beni hem korkutuyor hem de nefesimi kesiyordu. İçimdeki her şey karmakarışık bir düğüm haline gelmişti. “Eğer bu gece sana sahip olmazsam...” dedi Ateş, sesi alçak ama bir o kadar da tehditkârdı. Kelimeleri ağır ağır, beni yavaşça sarıp sarmalayarak dudaklarından dökülüyordu. “Yarın kafana sıkmam gerekecek. Bu evlilik, senin zannettiğin kadar basit bir şey değil, Havin Şahin.” Bir an ne dediğini anlayamadım. Kalbim, göğüs kafesimi parçalayacakmış gibi atıyordu. Ama devam etti, gözlerini gözlerimden ayırmadan: “Senin berdel olmana eski ağalar karşı çıktı. Onlara rağmen bu evlilik gerçekleşti. Çoktan evlendiğimiz için itiraz edemediler. Annem de bu evliliğe karşı. Eğer bana ait olmazsan...” Sustu. Sözlerinin ağırlığı üzerime çökerken nefesim kesildi. Devamını duymaktan korkuyordum ama bakışları devam edeceğini söylüyordu. “... annem evliliğimizi isteyen diğer ağalara bunu söyleyecek ve senin öldürülmeni isteyecekler. Namus sebebiyle bunu benim yapmamı isteyecekler.” O sözleri söylediği an, bütün bedenim buz kesti. Sadece birkaç cümleydi ama içime işleyen bir bıçak gibi hissettirmişti. Öylece kalakaldım. Bir yanda Ateş’in gözlerindeki tehdit, diğer yanda hissettiklerim. Onun bu kadar yakınında durmak bile nefes almamı zorlaştırıyordu. Ama söyledikleri... kanımı dondurmuştu. Gözlerimi ondan kaçırmak istedim ama yapamadım. Ateş’in karanlık ve yoğun bakışlarının altında ezilirken, ne diyeceğimi bilemiyordum. Kelimeler boğazımda düğümlenmişti. Ama hissettiğim korkuya rağmen, onun karşısında daha fazla ezilmek istemiyordum. Onunla savaşmam gerekiyordu. Fakat savaşacak gücü bulmak için zamana ihtiyacım vardı. Ateş ise bana asla o zamanı vermeyecek gibiydi. Eğer bu gece Ateş'in koynuna girmezsem öldürülecektim!
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE