"Vazgeçmeli miyim?"

1098 Kelimeler
"Sen gerçek misin?" diye sorduğunda şımarıkça saçlarımı savurdum. "Gerçek olmayacak kadar harika olduğumu biliyorum." dediğimde yüzünü sıvazladı ve hafif kemerli burnunu sıktı. "İnanılmazsın." dedi sadece. Gülümsedim. "Neden böyle diyorsun anlamadım?" diyerek tek kaşımı kaldırdım. "Ben buranın evamlı müşterisiyim. Seni gördüm bir selam vereyim dedim." dediğimde bana baktı baktı ve gözleriyle önündeki masayı işaret etti. "Selam verdiğine göre o halde masana geçebilirsin değil mi?" deyince ayıplarcasına baktım. "Öyle şey yapar mıyım ben ya! Ben ki, geleneklerine sımsıkı bağlanmış bir kızım. Sen böyle burada yalnız oturmana enim gönlüm el vermez." dediğimde "Tamam Yaprak." dedi. "Tamam sus artık." diye bıkkınlıkla devam ettiğinde sırıttım. "Kabul et bana dayanamıyorsun." dediğimde alttan alttan bir bakış attı. Aceleyle çayımdan büyük bir yudum aldım. Çok sıcak olduğu için dilim yandı, "Ay çok sıcakmış." diyerek dilimi çıkardım. Elimle yelpaze yaparken "Yaprak ne yapıyorsun?" diye sordu. "Dilim yandı." dedim. Bir bana, bir yana sinirle baktı. Neden sinirlenmişti şimdi bu? "Dilini koparacağım şimdi." dedi sinirle. "Ver kardeşim sen şunu." diyerek garsonun tepsisinden soğuk bir su aldı ve ağzıma dayadı. "İç iç." dedi hızlıca. "Abi-" dedi garson. "Kolay gelsin kardeşim." Garson, Kağan'a anlamsızca bakarak içeri yürüdü. Bu sırada Kağan suyu dudaklarıma bildiğiniz yapıştırmıştı. Bileğine elimi sardım ve itmeye çalıştım. Ayı, boğacaktı beni. Ağzımın kenarlarından akan suya da bakıp yüzüme peçete fırlattı. "Sil ağzını." ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum ama sular beni de rahatsız ettiği için peçeteyle ağzımın kenarlarını temizledim. "Ölüyordum." dedim nefes nefese. Derin derin nefesler alırken Kağan'ın tekrardan yan masaya bakmasıyla oraya döndüm. Bir tane, koca sakallı adam bana bakıp gülümsüyordu. "Sen gerçek misin?" diye sordum tıpkı Kağan gibi. "Gerçek olduğumu test etmek ister misin?" diye tek kaşını kaldırarak sorduğunda "Yo." dedim. "Beni kıskandığını söyleseydin hiç bunlara gerek kalmazdı." dediğimde kahkaha attı. Gülerken gözleri kısılıyor, yanakları hafifçe buruşuyordu. Kağan, çok güzeldi ama güldüğünde bir başka oluyordu. "Seni kıskandığımı mı düşünüyorsun?" küçümsercesine sormuştu bu defa. "Öyle çünkü." dedim ama direkt tırnaklarımı avcuma geçirmeye başlamıştım. Sinirli, gergin ve kırgın olduğumda genellikle yaptığım bir hareketti. Hayatım bu üçü arasında geçtiği için avuç içlerim de hep yaralıydı. Ulan hayat. Bir yüzüme gülmedin. "Avuçlarını sıkıyorsun." dediğinde yutkundum. "Kırgın olamazsın, sinirlide görünmüyorsun." gözlerini kıstı. "Gerginsin. Neden?" kuruyan dudaklarımı ıslattım. "İstediğin cevabı vermeyeceğimi bildiğin için mi?" kalbim hızlıca atmaya başladığında kendimi gülmeye zorladım. "İstediğim bir cevap olursa onu mutlaka alırım. Biliyorsun." diyerek kendimden emin bir halde konuşunca başını salladı. Alnına düşen saç tutamına baktım ve uzanarak geriye attım. Kağan ilk önce duraksamış olsa da geriye çekildi. "Bilmem mi?" diyerek imalıca sorduğunda lisedeki o olaydan bahsettiğini anlayarak gerginlikle ensemdeki saçlarımı çekiştirdim. Konuyu değiştirmeye çalışarak "Sen de mi buraya geliyorsun?" diye sordum. "Öyle." dedi. En azından bana ayak uydurmuştu. Bu da bir şeydi sonuçta değil mi? Daha sonra eliyle yüzünü kapatarak gülmeye başlayınca merakla kaşlarımı kaldırdım. Sadece benim duyabileceğim bir şekilde katıla katıla gülüyordu. "Neden gülüyorsun?" dedim huysuzca ve başımı eğdim. Yüzünü kapatıyordu, gülümsemesini göremiyordum ki. Haksızlıktı. Yani onu sevdiğimden değil de alayla mı gülüyor yoksa gerçek mi diye merak ettiğim içindi. "Sanki bilmiyormuşsun gibi açıklıyorum bir de." dediğinde ben de durduramadan güldüm. "Tamam." dedim. "İtiraf ediyorum." kuruyan dudaklarını ıslatıp kollarını masaya dayadı ve gözlerimin içine baktı. "Burada takıldığını biliyordum." dediğimde başını salladı. "Nereden öğrendin?" omzumu silktim. "Sır." diye fısıldadım. "Ayaz'ın ağzına bir çakmak lazım anlaşılan." deyince gözlerimi kocaman açarak masada duran kolunu tuttum. "Tamam tamam ondan öğrendim ama bir şey deme çocuğa, lütfen." dediğimde "Demeyecektim zaten." dedi ve çayından büyük bir yudum aldı. Gözlerimi kıstım. "Beni kandırdın mı sen?" "Hıhı." dedi ve keyifle çayını içmeye devam etti. Saat gece ikiye geliyordu. Kağan masadan kalktığında ben de kalktım. Hesapları ödedikten sonra dışarıya çıktık. Kenara geçerek cebinden sigara paketini çıkarttı. Sigarasını yakmaya çalışırken gelen rüzgar yüzünden yakamadığında ellerimi sigaranın etrafına sararak yakmasına yardım ettim. "Sağ ol." dedi ağız ucuyla. "Burası güzelmiş." dedim mekanı kastederek. "Artık hep gelirim." diyerek güldüğümde dumanı havaya üfleyerek "Desene yeni bir yer bulmam lazım." yüzümdeki gülümseme istemsizce solsa da umursamadan omzuna vurdum. "Hadi ama!" diyerek sesimi yükselttim. "Burası bizim mekanımız." yere eğildiğimde "Ne yapıyorsun?" diye sordu merakla. Kenarda duran taşı aldım ve ucuyla yere küçücük harflerle adımızı yazdım. "İşaretledim." diyerek ellerimi çırptım. Kağan elini sigarasından çekti ve iki dudağının arasında asılı kalmasına izin verdi. Ardından yere eğilip taşı alarak bir şeyler yaptı. Ayağa kalkarak, arabasına doğru yürümeye başladığında heyecanla yere eğildim. Üstünü karalamıştı. Yüzümdeki gülümseme dondu. İnat ederek başka bir yere yazmaya başladım ismimizi ancak benim adıma gelince yarısında taşın parçalara ayrılmasıyla inledim. Titreyen elimi bacaklarımın arasına alarak bastırdım. Göz ucuyla Kağan'a baktım. Arabanın yanındaydı, gitmemişti. Gözlerimi kırpıştırarak yüzüme sahici olduğunu umduğum bir sırıtış kondurdum ve yanına gittim. Çocuk gibi önüne zıplayarak "Çizmişsin." başını salladı. "Yeniden yazdın." dediğinde "Evet." dedim. "Yeniden çizebilirsin ama bir daha yazarım." diyerek inatla konuşunca sigarasını yere atarak topuğuyle ezdi. "Gerek yok." dedi. "Önemli olan oradaki çizik değil sonuçta değil mi?" arabanın kapısını açtı. Sanki üzülmeye hakkım varmış gibi ne üzülüyorsam. "Bırakayım seni, gel." diyerek yanını gösterdi. "Tamam." mırıldandım ve yanına oturdum. Evimin adresini söyledikten sonra dakikalar içinde apartmanımın içine gelmiştik. "Görüşürüz." dediğimde cevapsız kaldı. Daha fazla rezil olmadan arabadan indim ve apartman kapısına gittim. Anahtarım yanımda olmadığı için cebimde arıyormuş gibi yaptım. Arabanın uzaklaşan sesiyle gözlerimi sıkıca yumdum ve omuzlarımı düşürerek merdivenlere oturdum. Elimi çeneme yaslayarak bir dal parçasıyla yeri eşelemeye başladım. Aslında planım, anahtarımın olmadığını söyleyerek kendimi onun evine davet ettirmekti ama son üç seferdir kalbimi kırmasıyla hevesim kaçmıştı. Belki de vazgeçmeliydim. Hüzünle toprağı eşelemeye dalmışken bir arabanın farlarıyla gözlerimi kıstım. Direkt arkamda durmuştu ama bakmadım. Arabanın kapısı açılıp kapandı. "Neden buradasın?" Kağan'ın sesiyle başımı kaldırdım. Arabanın farı sayesinde görebildiğim kadarıyla merakla bana bakıyordu. "Evin anahtarını unutmuşum da." dedim ve devam ettim. "Sen?" "Cüzdanını düşürmüşsün." diyerek pembe cüzdanımı bana uzattı. "Sağ ol." dedim kısaca ama başımdan gitmediğini fark ederek yeniden ona döndüm. "Ne yapacaksın?" diye sordu. "Arkadaşımı aradım," dedim ve gözlerimi kaçırdım. Tırnaklarım avcumun içindeydi bile. "Gelip alacak beni." Sustu. "Arkadaşını ara, gelmesin." dedi avcuma bakarken, sonra gözlerimin içine döndü. "Ben buradayım zaten." gözlerimi devirdim. "Ne alaka?" kolumu tutarak ayağa kaldırdı. "Şu alaka." dedi ve yolcu kapısını açtı. "Bin bakalım." "Arkad-" "Tamam. Ara." diyerek beni koltuğa oturttu ve kapıyı kapattı. Arabanın önünden dolanırken derin bir nefes alarak telefonumu elime aldım. Kağan'da oturduğunda "Mesaj attım." dedim mırıltıyla. "Tamam." dedi. İkimizde sessizleştik. Yalan söylediğimi anladığını biliyordum ama anlamamış gibi yapması bilmiyorum, hoşuma gitmişti. Bu sırada radyoda şarkılar çalmaya başladı. Özlem Tekin'in tanıdığım şarkısıyla yandan yandan Kağan'a döndüm. Çok üzgünüm istemeden seni, Seni dün gece aldattım. Kim olduğu mühim değil, Sana bağlanmaktan kaçtım. Çok üzgünüm istemeden, Bir bakışa aldandım. İnan bana bütün sabah, Pişmanlıktan ağladım. Aşk her şeyi affeder mi? Dersin zamanla geçer mi? Güzel günlerin hatırına, Aşk her şeyi affeder mi? Şarkı bittiğinde gözlerimi kaçırdım ve önümde birleşmiş ellerime döndüm. Kağan direksiyondaki ellerini sıktı. Sanki dayanamıyormuş gibi radyoya uzandı ve şarkıyı değiştirdi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE