Perez birisinin yanında uyanmaya alışık değildi. Perez uykudan uyanmaya bile alışık değilken tenine değen parmaklarla uyanmak bir suikastin ortasında hissettirmişti. Bu yüzden kim olduğunu fark etmeden saldırmıştı ve hala elinin altında çırpınan kıza şaşkınlıkla bakıyordu.
“Ellerini çek!” Diye bağırdı Miyesa güçlü parmakların altında çırpınırken. Boynu gerçekten de çok acıyordu.
Perez ellerini çektikten sonra başını cama çevirdi tepedeki güneşe baktı. “Güneş doğmuş…” Diye mırıldandı kendine. “Ve hiç kabus görmedim.” Miyesa nefesini zorla düzeltip karşısındaki mükemmel insana bakarken Perez birden eğildi ve kızın burnunun dibine girdi. “Deniz kızı, ruhumu böyle çalmayı mı planlıyorsun?” Kızın şımarıkça kalkmış burnu ve şişkin pembe dudaklarına bakarken teni karıncalandı. İnsan olmadığı güzelliğinden belliydi. “Bana çok faydalı olacaksın.” Dedikten sonra başını yana eğip kızı süzdü. “Bir ismin var mı?”
Miyesa hemen başını salladı. “İsim. Miyesa ben.”
“Miyesa.” Perez vahşi bir tebessümle gülümsedi. “Sıkça tekrar edeceğim bir isim.”
🧜♀️
Miyesa odasına geçtiğinde Bella heyecanla onu karşıladı.
“İyi misin deniz kızı? Sıcak bir banyo hazırlamamı ister misin? Canın çok yandı mı?” Bunları sorsa da kızın kıyafetleri dün giydirdiği gibi duruyordu. Tuhaf. Bella ona dün geceyi sorduğunda ARŞİDÜK PEREZ DE VALENZA’NIN ONU -ÖPTÜĞÜNÜ- duymuştu ve bu her şeyden daha tuhaftı.
Arşidük genelde dudaklarını kullanmazdı. Öpme eylemi onun için fazla romantikken tüm gece beraber olmalarına rağmen onu sadece öpmesi, arşidük için özel olduğu anlamına gelirdi.
Sanki bu adamın bir kalbi varmış gibi.
“Deniz kızı-“
“Miyesa.” Dedi Miyesa hemen. “İsmim.”
“Ah Miyesa! Çok güzel bir isim.” Kızın kar beyazı saçlarını okşadıktan sonra “Bu yaptığınıza öpüşmek deniyor.” Diyerek açıkladı. “Arşidük seni öptüyse, sakın ondan başka birisini öpme. Tamam mı?”
Çünkü bu o kişinin katli olurdu.
Miyesa heyecanla başını salladı. Zaten ondan başka kimseyi görmek istemiyordu.
Sadece onu, Serenad’ını görmek istiyordu..
🧜♀️
“Cidden uyudunuz mu?!” Luceras heyecanla adama baktı ve gerçekten de uyumuş gibi göründüğüne karar verdi.
“Evet uyudum.” Dedi Perez önündeki tonlarca kağıda tiksinerek bakarken. “Rapor ver.”
“Marki Alven son bir ay içerisinde çok fazla şövalyeyi işe aldı. Yılın sonuna kadar daha fazla alacak gibi. İmparatorluk sarayı ve başkentte ise İmparatorun direkt muhafaza ettiği soylular hariç kalan büyük kısım Markinin tarafında. Yani hepsi davaya katılmak istiyor.”
“Hmm..” Perez kağıtları incelerken hafifçe gülümsedi. “Durum acil hale geliyor desene.”
“Katılıyorum majesteleri. Marki’yi denetlemesi için birini göndermeli miyim?”
“Onunla iki ay içerisinde görüşeceğim. Hareketlerini uzaktan izlemen yeterli.”
“Anlaşıldı majesteleri.”
Odada bir sessizlik oluştu ama bu sessizlik her sefer olduğu gibi azap dolu değil de, sakin bir sessizlikti.
“Kont Luceras.” Dedi Perez.
“Efendim majesteleri.”
“İyi misin?”
“Anlamadım?”
“Ne demek istediğimi çok iyi biliyorsun.” Perez’in gözleri camdan dışarı bakıyordu ama bakışları da hareketleri kadar netti. “Sorun olmayacağına emin misin? Eğer yanımda olursan sen de vatan haini ilan edileceksin.” Luceras sessizce ona bakarken Perez devam etti. “İsyana katılmak zorunda değilsin, sana bunu söyledim. Neden buna katılmakta ısrarcısın?”
“Efendi-“
“Sen benim ikinci komutanımsın Luceras, takipçim değilsin.”
“Siz ne istiyorsanız ben de onu istiyorum.” Dedi Luceras kendinden emin bir şekilde. “Sonuna kadar yanınızda kalacağım. Son sizinle gelecekse de, o zaman beraber gideriz.”
Perez başını eğdi ve karanlığın içini izledi. “Anladım, gidebilirsin.”
“İyice dinlenin majesteleri. İsterseniz deniz kızını sizin için çağırabilirim.”
“Deniz kızı.” Diye tekrar etti Perez. Gözünün önüne pembe dudakları geldiğinde boğazının kuruduğunu hissetti. Sigarasını yakıp arkasına yaslandı ve tavana süzülen dumanı izledi. “Bu oldukça faydalı olabilir.”
🧜♀️
Bella her ihtimali düşünerek Miyesa’ya harika bir elbise giydirip takılar takarak onu süsledikten sonra saçlarını da yapmıştı. Bu kız zaten kusursuz ve göz alıcı olsa da elinden gelen her şeyi denemek istiyordu.
Tam beklediği gibi, gece yarısına doğru bir muhafız geldi. “Majesteleri deniz kızını çağırıyor.”
“Ayyy! Size demiştim! Çok güzelsiniz!”
“Beni beğenecek mi?” Dedi Miyesa saçlarına dokunarak.
SANKİ BEĞENMEMEK İHTİMALMİŞ GİBİ! Tamam Arşşdükte hayvansı bir çekicilik vardı ama yakışıklılığından önce gelen acımasızlığı yüzünden seksilikten çok korkunçluğuyla ön plana çıkıyordu.
“Bayılacak!”
Miyesa, muhafızın yönlendirmesiyle Perez’in odasına geldiğinde karanlıktan hiçbir şey görmüyordu. İçeriye doğru çarpık ama dikkatli birkaç adım atıp ilerlerken arkasından beline dolanan kollarla adımları durdu.
“Miyesa.” Dedi Perez boğuk bir sesle, dudaklarını kızın boynundan kulağına doğru sürterek. “Geç kaldın.” Eli kızın bedeninde gezinirken parmağına dolananlarla duraksadı. “Bu da ne? Bugün çok fazla takın var.”
Miyesa tenindeki dokunuşlar karşısında heyecanlansa da gerilimi daha fazla hissederek “Bekle.” Dedi.
“Rahatsız görünüyorsun. Hm…” Elini kızın kolyesine geçirdikten sonra kulağına eğildi ve o hassas noktaya sürtünerek fısıldadı. “Sana yardım edebilirim.” Çektiği kolye parçalanıp yere saçılırken Miyesa şok içinde parçaları izledi. “Farklı kokuyorsun.” İnce boynunu kavrayıp geriye çektiğinde o tatlı boynu ve göğsü önüne döküldü. “O hizmetçi gereksiz detaylara takılıyor.” Parmakları karnından göğsüne yükselirken “Miyesa…” Diye seslendi.
“Efendim?”
“Bu kıyafetleri çıkartmalısın.” Dudakları boynunda sürtünmeye devam etti.
Nasıl çıkartacaktı ki? Bir sürü ip vardı. “Ben-Bilmiyorum.” Dedi endişeyle.
“Elbiseni çıkartmayı bilmiyor musun?” Perez yatağa oturup kızı karşısına çektikten sonra ilk düğümü çözdü ve göğsünü sıkıca saran ipi yavaşça çekiştirdi. “Sana ne demiştim? En basit şeyi bile yapamayan bir deniz kızına ihtiyacım yok.”
Sözler acımasız olsa da bakışlar açtı.
Elbise Miyesanın teninden sıyrılıp yere düştüğünde üzerinde sadece ince, saten, ip askılı bir elbiseyle kaldı. “Ah! Ben-“
“Ne oldu? Utandın mı?” Dedi Perez alayla.
“Çok rahat hissediyorum!” Miyesa ellerini çırptı ve gülümsedi. Buna bayılmıştı! “Teşekkür ederim!”
Perez bu duruma verilen tepkiye bakıp sırıttı. “Eğlencelisin.” Bu kadar mesafe yeterli. Kızın ince beline sarılıp bedenini kolaylıkla havaya kaldırdıktan sonra onu kucağına yerleştirdi. “İşini iyi yapmalısın Miyesa. Şimdi şarkını söyle.”
Onun güçlü omuzlarına tutunduktan sonra dudakları aynı ninniyi buldu ve gece boyu saf bir huzurla, birbirine sürtünen dudakların ardından uyumakla geçti.
🧜♀️
Miyesa doğan güneşe gülümseyerek baktıktan sonra kollarının arasındaki adama döndü. Her sabah onun kollarında uyanmak çok güzeldi. Öpüşmek denen şeyi sürekli yapmaları gerekse de bundan çok keyif almıştı. İçinde dolaşan zevk onu büyülüyordu ve Perez…Onun vahşi gücünün altında olmaktan zevk alıyordu.
Elini nazikçe adamın yanağında gezdirirken heyecanla gülümsüyordu. Sanırım o şeyi yapacaklardı. Miyesa onun sayesinden sevimli bir deniz kızı doğuracaktı. Bunun çok yakında olmasını istiyordu.
Küçük kızımın gözleri ve burnu babasının gibi olsun, diye geçirdi içinden. Çünkü o çok yakışıklı.
Uzanıp adamın yüzüne dudaklarını bastırırken Perez’in uyanmasıyla şok içinde geri çekilip eliyle dudaklarını örttü. Utanmıştı!
“Miyesa.” Perez anında onun naif bileğini tuttu ve ona çok yakışan, pislik gülümsemesini yaptı. “Ne yaptığını sanıyorsun?”
“Eh…”
Perez elini onun saçlarına daldırdı ve kızı altına çekti. “Başladığın işi bitirmelisin.”
Ağırlığını kızın üzerine vermemeye dikkat ederek üzerine yerleşti ve bacaklarını açarak kendini arasına yasladı. Dudakları aç bir şekilde birleştiğinde Miyesa elini Perez’in ensesine dolayıp adamı içine sokmak istercesine çekiştirdi.
Perez’in kalçasına dolanan eli onda ilk inlemeyi bıraktığında, bu sesi duyan Perez elinin altındaki çarşafı sıktı. Dudaklarını kızın dudaklarından alıp ince boynuna kaydırdı ve orayı diliyle uyararak altındaki kızın daha çok inlemesine neden oldu. Bu sesi duymak istiyordu.
Bu ses aklını alıyordu. Bu ilahi inilti onu büyülüyordu.
“Öpüşmek için dudakların birbirine değmesinin yetmediğini fark ettim.” Dedi kızın dudaklarına tekrar sürtünerek. “Şimdi sana doğrusunu öğreteceğim.”
Ve Perez belki de ilk defa, büyük bir iştahla öpüşüyor ve kıyafetler üzerinde olmasına rağmen bedenini bir kadına bastırmaktan zevk alıyordu.
Bir süre bununla yetinmeyi düşündü. Bu süre de, dayanabileceği sınır kadardı.
🧜♀️
Miyesa bahçede çıplak ayaklarla gezinirken Bella ona ayakkabıları giymesi için ısrar ediyordu.
“Onlardan nefret ediyorum!” Ayaklarını yumuşak çimlere sürterken açan çiçeklere heyecanla baktı. Bella bunların Enora çiçeği olduğunu söylemişti. Çiçeğin üzerinde duran mavi bir şey vardı. Bu neydi ki?
Baktığı şey birden havalanınca şaşkın bir şekilde ona bakakaldı ama birkaç adım ileriden ona gelen Perez’i görünce odak noktası o oldu.
Giydiği beyaz gömleği, pantolonunun üst bacağına sarılı kalın iple beraber harika duran bacakları ve ayağındaki botlarla…Çok mükemmeldi.
“Gezmeye mi çıktın?” Perez elini kaldırdı ve kelebek parmağına kondu.
“Bu hangi çiçek?” Dedi Miyesa kelebeğe bakarak.
“Bu bir çiçek değil.” Perez parmağını oynatınca kelebek uçtu. “Kelebek.”
“Kelebek?”
“Sizin dilinizde bu Lunevara değil mi?”
Ah, evet. Lunevara. Ay ışığında parıldayan, suyun üzerinde dans eden narin kanatlı canlı olarak geçerdi. Yani bizim dilimizde kelebek demekti.
“Perez.” Dedi Miyesa uçan kelebeğin ardından bakarak. Güneş yüzünden yanakları hafifçe kızarmış, saçları koşmaktan dağılmıştı. “Perez.” Bu sefer dönüp adama baktı ama alnına bir fiske yiyince inleyerek başını çekti.
“Yanlış telaffuz ediyorsun.” Dedi Perez homurdanarak. “Daha çok çalış.”
“Tamam!”
“Şimdi odana geri dön.” Perez arkasını dönüp giderken Miyesa ayağa kalktı ve peşinden gitti.
“Perez! Seninle gelmek istiyorum!”
Perez başını çevirip göz ucuyla ona gelen kıza baktı. “Ne istiyorsan yap.” Çünkü ne yaptığı pek de umurunda değildi.
Bu cevapla Miyesa aşkla el çırptı ve adama biraz daha…Aşık oldu. “Tamam!”
Ne demiştik? Miyesa çok, saftı.
Miyesa Perez’in peşinden koşuyor, Bella’da Miyesa’yı takip ediyordu.
“Burada olmamalıyız!” Dedi Bella endişeyle etrafa bakarken. Antrenman alanı riskli bir yerdi. Etrafta kılıç çarpıştıran onlarca genç şövalye vardı. Miyesa heyecanla onları izlerken ileriden, atıyla gelen Perez’i görünce gözleri kocaman açıldı.
“Bak!” Dedi Bella’ya Perez’i göstererek. “O HARİKA!” Siyah atının üzerinde dimdik durmuş, etrafı gözlüyordu. O çok ihtişamlıydı. Büyük ve kusursuzdu.
“Eğitim bitti!” Diye gürledi Perez şövalyelere bakarak.
“Hadi gidelim Bella!” Bunun ardından Miyesa fırlayarak Perez’in peşine takıldı.
“Miyesa dur! Onun peşinden böyle gidemeyiz!”
“Ne istiyorsan yap!” Dedi Miyesa koşarken. Bu, Perez’in ona söylediği şeydi.
“Bu ne demeeek!” Bella çaresizce onu takip etti.
🧜♀️
“Bunu yapamayız!” Bella kızın kulağına eğilip sessiz bir çığlık attı. “Bizi öldürürler!”
Arşidük Perez de Valenza, Kont ile beraber ana salonda akşam yemeği yiyerek özel bir görüşme yaparken Miyesa yarı açık kapıdan sırıtarak Perez’i izliyordu.
“Neden?” Dedi Miyesa.
“Çünkü bu özel bir yemek. Önemli şeyler konuşuyor olmalılar.”
“Ama balık istiyorum.” Dedi Miyesa masadaki balığa bakarak.
Bella dehşete düştü. “O senin için değil!”
İçeriye hizmet eden bir muhafız kapıya gelerek onlara baktı. “Affeder-“
“Lütfen bizi affedin hemen gidiyoruz!” Dedi Bella aceleyle.
“Öyle değil! Majesteleri etrafta çok ses yaptığınızı söyledi. Burada durmak yerine içeri geçecekmişsiniz.”
Bella’nın çenesi yere düşmek üzereyken Miyesa kollarını havaya kaldırarak sevindikten sonra “Evet!” Dedi neşe içinde.
Perez masanın başındayken Miyesa sağ tarafında, Kont Luceras’da sol tarafında oturuyordu. Onlar ciddi meseleleri konuşurken Miyesa’da önüne konan balığı çatal ve bıçakla parçalamaya çalışıyor ama bunu…Kesinlikle yapamıyordu! Kendi kendine debelenip dursa da gerçekten çaba gösteriyordu.
Çatalın tabağa sürtünme sesi korkunç bir hal almaya başlayınca Luceras öksürdü ve gözlerini kızdan kaçırdı.
Ortama düşen sessizlikle Miyesa durdu ve kımıldamadan, göz ucuyla ikisine bakış attı.
İkisi tekrar konuşmaya başladığında görevine devam ederek balığı parçalamaya çalıştı ama kahretsin bu da neydi böyle? Bir türlü bölünmüyordu. Tüm gücüyle bastırsa da-
Çatal elinden fırlarken ufak bir patırtı koptu.
Luceras şaşkın bir bakışla kıza kilitlenirken Perez kadehini hafifçe salladı. Yarım ağız bir gülüşle kızı süzüyordu. “Aman tanrım…Onu yemeğe davet ettim ama doğru dürüst yemeyi bilmiyormuş.” Onun şaşkın sıfatı gerçekten komikti. Tek elinde çatalı, tek eli de eskiden bıçağı tuttu şekilde duruyordu ama boştu. “Miyesa…”
🧜♀️
Kısa süre sonra balıklar Perez’in emriyle, Miyesa’nın yediği şekilde geldi.
Çiğ ve suda.
“Böyle iyi mi?” Dedi Perez.
“Evet!” Çok büyük bir rahatlama gelmişti. “Bu nedir Perez?” Masadaki çatal bıçağı gösterdi. Kullanmaya çalıştığı şeyin ne olduğunu bilmiyordu.
Bu seslenmenin sonucunda Luceras ağzındaki şarabı püskürttü ve dehşete düştü. “Ona adıyla mı seslendin!?”
“Hala yanlış söylüyorsun.” Dedi Perez bunu aldırmadan. “Heceleri uzatmayacaksın. Aynı tonda söylemelisin.”
“Pe-rez?”
“Daha çok çalış.” Miyesa başını salladıktan sonra elindekilere baktı. “Çatal kullanmak istemiyorsan elinle ye. Yeter ki ye artık.”
“Evet en basiti!” Elini suya sokup balığı kavradı. “İyi besleneceğim!”
Balığı çiğ bir şekilde ısırdığında Kont Luceras ve arkada bekleyen muhafız şoka girmişti. Çünkü onlara göre böyle, bu şekilde yenmesi…İĞRENÇTİ.
“Aferin Miyesa.” Nasıl yediği ise Perez’in umurunda değildi. O sadece iştahla yiyen kızı izliyordu. “Güzel mi?”
“Evet çok güzel!” Başını kaldırdı ve gülümsedi. “Teşekkürler Perez!”
Perez sandalyesini kızın yanına çekti ve dudağının kenarındaki balık parçasını parmağıyla aldı. Miyesa da başını hafifçe ona doğru kaldırmış, dokunuşunu kolaylaştırıyordu.
“Majesteleri?” Lıceras dilini yutmak üzereydi.
“Devam et Luceras. Kaç aile bizimle?”
“Ben…” Dedi Luceras ama bir yandan kızın dudağını parmağıyla silen Perez’e, bir yandan çiğ balık kemiren kıza bakıyordu ve bu sahneyi bir türlü anlamlandıramadı.
ŞU ANDA BEN NEYE BAKIYORUM LAN?
🧜♀️
“Onu neden buraya getirdiniz?” Luceras göz ucuyla kıza baktı. Saklanmaya çalıştığı tahta kapının ardından majestelerini izliyordu. Her an gözü onun üzerindeydi.
Çok şirindi ve tapılası bir güzelliği vardı ama majestelerinin amacı neydi ki?
“Bununla uğraşma.” Dedi Perez ve dönüp tahtanın kenarında dikilen Miyesa’ya baktı. Beyaz saçları, pembe elbisesi ve tatlı suratıyla merakla kendisini izliyordu. “Çok komik. Saklandığını zannediyor.”
O sırada orada gizlendiğini sanan Miyesa’da Perez’e sürpriz yapmayı planlıyordu ama geldiği andan beri herkes onu görmüştü zaten.
“Komik anlayışınız garipmiş.” Dedi Luceras. Genelde birisinin ölümüyle alakalı espri yaparken bu ilkti.
“Bir canavarı yavaş yavaş evcilleşmesini görmek eğlenceli.”
“Daha önce bir canavar yetiştirdiniz mi?”
“Evet.” Dedi Perez.
10 yıl önce, daha gençken bir tilkisi vardı. Onu her yere takip ederdi ve sürekli ayağının dibinde dolanarak sevgisini dilenirdi.
Bunun sinir bozucu olduğunu söylese de aslında hoşuna gider ve her gece onu odasına alırdı.
Bir gün öğretmeninin tavsiyesiyle ona bir isim verdi.
Eğer kaybolursa, seslenerek ona ulaşabilmek için.
Taa ki bir gün, çok severek yetiştirdiği o tatlı tilkisi; babası tarafından parçalanıp ormana atılana kadar.
Buydu; Sevginin bedeli.
“Yetiştirmiştim.” Dedi Perez Miyesa’ya dalan gözleriyle. “Biliyor musun Luceras? Bir hayvanı yakaladıktan sonra ilk yapman gereken sağlam bir kafes inşa etmektir. O hayvanı kafese koyup, defalarca denese de bu yerden kaçamayacağını söylersin…” Miyesa, yanına gelen hizmetçi kıza gülümserken yanakları güneşten pespembe olmuştu. “Ta ki, onu evcilleştirene kadar.”
🧜♀️
Gece yarısı olduğunda Perez, Miyesa’yı kalenin sınırındaki denize getirdi.
İkisi de kumların üzerinde yürürken Miyesa heyecanla dingin denize bakıyordu.
“Vay canına!” Dedi bağırarak. “Bu bir deniz! Perez!”
“Sevdin mi?” Kızın heyecanlı hallerine bakarak gülümsedi. “Beğendiysen yaklaş.”
“Tamam…Peki ya Perez?”
“Ben burada duracağım.” Kız ona arkasını dönüp suya yürürken öylece bekledi. “Emin olmam gereken bir şey var.”
Miyesa yavaş adımlarla suya yaklaştı ve ayağına değen yumuşak denizle gülümseyerek ilerledi.
“Majesteleri?!” Luceras endişeyle Perez’in arkasından yaklaştı. “Gitmesine izin mi vereceksiniz?!”
“Bırak gitsin.” Dedi Perez kızı izlerken. “Kaçıp kaçmayacağını merak ediyorum.”
Miyesa elbisesini sıyırarak suya girdiğinde sonunda bacakları kayboldu ve yerine kuyruğu geldi. Ahh…Uzun zaman olmuştu!
Harika hissediyorum…Kendim gibi. Bu inanılmaz!
“Suya girince kuyruğu çıktı!” Luceras kızın gideceği endişesiyle bakarken Perez’de aynı şekilde panikledi.
“Miyesa!” Dedi bağırarak.
Denize ara sıra gelebilir miydi acaba? Perez buna izin verir miydi?
“MİYESA! HEMEN GERİ DÖN!”
Dönüp ona bağıran adama bakıp gülümsedi. Perez sorun olmayacağını söylemişti.
“Bir dakika!” Diye seslendi ona.
“SAKIN DAHA FAZLA İLERLEME-“ Demeye kalmadan Miyesa suyun içine dalarak kayboldu.
“O-GİTTİ!” Luceras boş denize bakarken zorlukla yutkundu.
“Miyesa…” Perez dişlerini sıktı ve artık Miyesa’nın olmadığı dingin suya baktı. Gitmişti. Gitmeyeceğini düşünse de gitmişti. Onu burada bıraktı ve her zaman evi olarak gördüğü denizi seçti.
Öfke. Hırs. Arzu.
Onu ele geçiren her dehşetin sancısıyla yumruklarını sıktı ve onu bulmak için gerekirse bu lanet denizdeki her bir dalgayı aramaya karar verdi.
“Bunu nasıl yaparsın?”