Masayı kaplayan sükunet ortama gerginlik tohumlarını serperken maskemi yüzümün yaralı olmayan kısmını gösterecek kadar açmış filtreli kahvemi içiyordum.
Jungkook geldiğimizden berini ağzını birkez olsun açmamıştı. Parmaklarıyla masaya ritim tutuyor ayağını sallıyordu. Oysa herkes bizi kutlamıştı ama bir tek o kutlamamıştı. Birde Hyun tabii.
Hyun her an saçıma başıma dalacakmış gibi duruyordu. Ona dil çıkarmamak için kendimi çok zor tutuyordum.
"Eee, ne ara sevgili oldunuz siz?" dedi Taehyung. Hâlâ bir şeyleri anlamakta güçlük çekiyor gibiydi.
"Yakın zamanda." Dedi Jimin ben de o esnada maskeyle yüzümü iyice kapatmıştım.
"Birkaç gün içersinde iki sürpriz çift açıklandı, vay anasına. Ben hâlâ sap, saksı." diye mırıldandı Taehyung. Onun bu haline güldüm.
"Evet ama bizim aşkımız da sevgimiz de bazıların ki gibi sahte değil, gerçek." dedi Jimin imalı imalı. Ardından benim eldivenli elimi tutup öptü ve kendi eline hapsetti.
Bir saniye, bir saniye... Burada Jungkook ile Hyun'a mı laf gelmişti?
Jungkook gülmüştü. Ama hani mutluluktan değildi bu. Sinirden. "Senin Mi Hi'dan hoşlandığın ya da sevdiğin aklıma hiç gelmemişti Jimin," dedi Jungkook sonunda ağzını açarak.
"Benim de sizin sevgili olacağınız hiç aklıma gelmemişti." dedi Jimin.
"Bu durumdan memnun değilsin galiba?"
"Yoo, ikiniz de tencere kapak misalisiniz. Çok yakışıyorsunuz."
Jimin her ne kadar da böyle konuşsa da o da bu ilişkiden hoşnut değildi. Ne de olsa biri kardeşi biri arkadaşı.
"Neyse siz onu bunu boşverin de oturmaya mı geldik?" dedi Yu Jin ortamdaki gerginliği almak istercesine.
"Ne yapacaktık ki?" dedim.
"Ne bileyim, oyun konsoluna falan gidebiliriz."
"Aynen," diye destekledi Taehyung Yu Jin'i.
"Ne dersiniz?" dedi Jimin. "Bana uyar."
"Bana da uyar valla. Oyun konsolunda bir güzel ezelim sizi." dedi Hyun. Ben seni şimdi bir ezeceğim, feleğin şaşacak valla.
Masadaki herkes oyun konsolu fikrine sıcak baksa da ne Jungkook ne de ben bu konu hakkında bir fikir de bulunmamıştık. Zaten çoğunluk bu fikre sıcak bakarken kim dinlerdi ki iki kişinin dediğini ki?
-
"Ne demek bowling oynayacağız? Jungkook'un burada olduğunu unuttunuz galiba!" diye isyan etti Taehyung.
Oyun konsolunda ne oynayacağız diye düşüne düşüne bowling oynamaya karar vermiştik. Daha doğrusu Jungkook vermişti. Kafede sessiz sakin oturan Jungkook buraya gelince açılmıştı.
"Mızıkçıklık yapma Taehyung." dedi Hyun.
"Tabii senin sevgilin bowling ustası o yüzden bu kadar rahat konuşabiliyorsun." dedi Taehyung trip atarken.
"Takım işini ne yapacağız?" diye sordu Yu Jin.
"Herkes kendi sevgilisiyle eş olsun." dedi Jungkook.
"Sevgilisi olmayanlar peki?"
"Şimdiden söyleyim ben Jungkookların takımındayım." dedi Taehyung. "Kaybetmek istemiyorum."
"Ben de Mi Hi ile Jimin'in takımındayım." dedi Yu Jin.
"Peki o zaman başlayalım artık," dedi Jimin ellerini birbirine bastırarak.
Jungkook ise alayla güldü. "Başlayalım."
"Kendine çok güveniyorsun Jeon Jungkook." dedi Jimin Jungkook ile bowling toplarının olduğu kısma ilerlerken.
Jungkook özenle seçtiği topa parmaklarını yerleştirirken "Sadece artık bir şeyleri kaybetmek değil, kazanmak istiyorum." dedi.
"Her zamanki gibi rakibin ben iken zor." dedi Jimin elindeki bowling topuyla atış yapacağı yere doğru giderken.
"Onu birazdan anlarız. Önce kim başlıyor?"
"Taş, kağıt, makas?" dedi Taehyung. Herkes ise onayladı. Ve taş, kağıt, makas sonucu ilk atışı Jimin'in yapılacağı anlaşıldı. Jimin ilk muhteşem başarısız atışını yapmadan önce kaybeden takıma ne olacak diye bir soru yöneltildi. Bunun sonucunda kaybeden takımın kazanan takımın kölesi olacağına karar verildi. Ve Jimin'in o muhteşem başarısız atışından sonra muhteşem başarılı atışı yapan Jungkook bize maalesef ki hazin sonu fısıldıyor gibiydi.
Her zaman olduğu gibi şans bugünde bizim yanımızda değildi.
-
İkide bir attığım top boşluğa düşüyordu ve biz beklenildiği gibi açık ara farkla yeniliyorduk.
"Lan ben köle falan olmak istemiyorum." diye yakındı Yu Jin. Ona bu yakınmasına karşın Hyun bize yamuk bir gülümseme atıp topu labutlara attı ve topu boşluğa düştü.
İlahi adalet.
Yu Jin ile kıkırdayıp atış sıranın bize gelmesini beklerken laflamaya başlamıştık.
"Jimin ile gerçekten sevgili olma sebebiniz ne?" diye fısıldadı kulağıma doğru. Sanırım rol yapmakta sandığımdan daha kötüydüm.
Bir cevap vermeden öylece gözünün içine baktım.
"Herkes yer, ben yemem Mi Hi. Senin ona aşık olmadığını biliyorum. Senin kime aşık olduğunu da biliyorum. O olayla bir ilgisi var değil mi?" Okuldaki bana kurulan tuzaktan bahsediyordu ve doğru düşünüyordu.
"Bunu burada konuşmasak? Söz kimse olmadığı zaman sana her şeyi anlatacağım."
Yu Jin pek kurcalamadı bundan sonra ve sadece başını sallamakla yetindi. "Öyle olsun şimdilik."
"Bence artık bu oyunu burada bırakalım. Kazanan açık ara farkla belli." dedi Jungkook gülerek. Dediğinde de doğruluk payı bir hayli yüksekti.
Jimin de onu onayladı ve el tokalaştılar ve birbirini tebrik ettiler. Ama sonra Jimin Jungkook'un hiç hoşlanmayacağı bir şey söyledi. "Sadece oyunlarda kazanırsın işte."
Jimin'in dediği şeyle Jungkook'un yüzündeki gülümseme soldu ve bir şey demeden elini çekti.
Sonra aklına komik bir şey gelmiş gülümsedi ve benim gözlerimin içine bakarak konuştu. "Herkes kendi kölesini kendi seçecek. Benim kölem şimdiden Mi Hi, ona göre."
Dediği şeyle küçük çaplı bir şok geçirirken "Ne?" dedim. Beni Hyun seçer falan sanıyordum ki Hyun'un "Ama onu ben alacaktım." diye mızmızlanmasıyla doğru bir tahmin yürüttüğümü anladım.
"Yu Jin'i de ben aldım." diye atladı hemen Taehyung.
Onun bu atlamasına karşı Yu Jin ise "Marketten karpuz mu alıyorsun lan dingil!" diye karşılık verdi.
"Bu durumda bende sevgili kardeşime kaldım." dedi Jimin hoşnut olmamış bir tavırla. Zaten bu durumda Hyun'da pek hoşnut değildi.
Böylece bowling oyunu mevzusu kapanmış oldu.
Bowling salonu büyük bir alışveriş merkezinin içindeydi. Salondan çıktıktan sonra bir yerde akşam yemeği yemiştik. Ben ise yemeye gayret etmiştim zira karşımda Hyun varken yüzümün yarısını kapatmaya çalışmaktan boğazımdan bir lokma doğru düzgün geçmiyordu.
Yemekler bitince erkekler bunaldığını söyleyip dışarı çıkmıştı. Biz ise 3 kız olarak masa da bir başımıza kalmış kahvelerimizi yudumluyorduk.
"Abim ile sen..." diye söze başladı Hyun. Ben de diyordum cadı ne zaman açacak ağzını diye. "Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Hiç yakışmıyorsunuz."
"Bizim için önemli olan yakışıp yakışmamak değil, birbirimize değer vermektir. Ve biz birbirimize yeteri kadarıyla değer veriyoruz." dedim kendimden emin bir ses tonuyla.
Hyun ise sadece gülümsedi. "Onu yakında anlarız. Sen onu bunu boşver de o gün ne yaptın? Evdekiler çok sorun çıkarmadılar değil mi seni kek halinde görünce?"
"Hyun resmen gel benim ağzıma et diyorsun ya. Valla o gün yaptığın halttan dolayı sana zaten sinirliyim, patlamak üzereyim beni burada patlatma kendini dövdürtme."
Yu Jin'in elini tuttum ve sakin olmasını söyledim. "Merak etme sevgili abin bana yardım etti. Evinize getirdi, üstüme kıyafetler verdi, benimle bir güzel ilgilendi. Seninle bile bu kadar çok ilgilenmemiştir. Hatta ilişkilerimizin temeli o zaman atıldı biliyor musun? Birbirimize karşı hislerimizin olduğunu o an anladık ve birbirimize o an açıldık. Bu konuda sana ne kadar teşekkür etsem az. Bana çok büyük bir iyilik yaptın Park Hyun."
Hyun şekilden şekilden renkten renge girerken masadan kalktım. "Neyse ben Jimin'in yanına gideyim, burası beni çok sıktı eve gidelim artık." dedim.
Hyun'u mor bir suratla ve karşısında kıkırdayan Yu Jin ile masada bir başına bıraktım ve restoranttan çıktım. Taehyung, Jimin ile Jungkook ilerde bir banka oturmuş hararetli hararetli bir şey konuşuyordu.
Sessizce arkalarına geçtim. Normalde kulak misafiri olmak benim tasvir ettiğim bir şey değildi ama duyduğum cümleler beni buna itti.
"Ne bu sinir? Senden önce davrandığım diye mi tavır yapıyorsun?" dedi Jimin alaycı bir tonla.
"Hayır," dedi Jungkook ve başını göğe doğru çevirdi. "Seviyorsan üzülmem, biliyorsun. Sadece o küçük kıza sözümü tutamadığım için kendime kızgınım. Ve hep ona geç kaldığım için."
Bahsettikleri konu tam olarak neydi?