Kahvemi elime alıp bir yudum alıp masaya geri koydum. Lüks bir kafeye gelmiştik ablamla. Genelde böyle yerlere gelmek pek hoşuma gitmiyordu. Ama ablam ısrar edince onu kıramadım. Kafeni içi o kadar şaşılıydı ki, gündüz vaktiydi ama her yeri aydınlıktı. Masalar küçüktü, birkaç büyük koltuk ile çevrelenmişti.
Deniz kenarında olduğu için biraz dikkatimi çekmişti. Hemen cam kenarına oturmak istedim. Deniz görmeyen bir şehirde büyümüştüm ama denizi izlemek hoşuma gidiyordu. Dalgaları kıyıya vurmasını izlemek, maviliğinin başka bir güzelliği görmek hoşuma gidiyordu.
"Gelmek istemedin, bak sende beğendin." ablamın sesiyle bakışlarımı camdan görünen denizden çektim gözlerimi.
"Deniz kenarında hoşuma gitti. Biliyorsun denizi severim." kahvemi elime yeniden aldı. Denize karşı döndüm. Havanın soğukluğunu inat gibi denizin dalgaları daha da hırçın vuruyordu, kıyıya.
"Mehmet de iş çıkışı gelir herhalde. Arasana." ablama baktım, Mehmet'i aramayacağımı bile bile neden bana ara demişti ki.
"İş vardır onun." kafenin çıkışına doğru çevirdim bakışlarımı. "artık gitsek iyi olur." ablam başını sağa sola salladı.
"Senin tek bir telefonuna bakar Mehmet'i buraya getirmek. Sana ne kadar düşkün." yüzüm yanıyordu, Mehmet hakkında bu kadar özel, güzel konuşması beni utandırıyordu.
"Mehmet'in gelmesini istemiyorum. Bence bizde artık gidelim." oturduğum koltuğu yeri doğru geri ittirip kalktım. Ablam uzanıp elimi tuttu. Kaçırdığım bakışlarım ablamı buldu, bir kaşımı sorarcasına kaldırdım.
"İçinde olan hisleri artık itiraf etmelisin, Elis. Sende Mehmet'i seviyorsun, neden saklıyorsun? Adam kaç yıldır senin sevgini bekliyor. Seni nasıl seviyor farkında değil misin? Sen istesen dünyayı ayağa serer. Sen neden böyle yapıyorsun." hızla elimi çektim. Ablam bu yaptığım harekete şaşırdı.
"Kalbimde olan hisleri ne kadar da ilgilendiriyor seni. Oysa ben Mehmet'le evlenmek istemezken o zaman kalbimde olanı kimse sormamıştı." geçmişte olan bütün duygularım ağzıma hücum ediyor cümlelerle çıkıyordu.
"Elis...
Devam etmesini istemedim. Elimi kaldırdım, susması için.
"Konuşmak istemiyorum. O zaman olan hislerimi sormadın şimdi de sormaya gerek yok diye düşünüyorum. Eğer konuşursak birbirimiz kırarız." çantamı elime alıp hızla çıkışa doğru yürümeye başladım. Arkamda bıraktığım kırıklığın farkındaydım. Fakat geri dönüp özür de dilemek istemiyordum.
Gözlerim doldu, gözyaşlarım akmasın diye başımı yukarı kaldırdım. Derin bir nefes alıp kasaya doğru ilerledim. Mehmet'i bana verdiği kredi kartını çıkartım. Adamın fiyat söylemesini beklemeden kartı uzattım. Fiyatın ne kadar olduğu umrumda bile değildi.
Bir kalp kırmıştım benim kalbim ise daha çok kırılmıştı. Dönüp arkama baktım, ablam hâlâ bıraktığım masa da oturuyordu. Bir yanım, yanına git diyordu fakat bir yanım engel oluyordu.
"Buyrun hanımefendi." adamı uzattığı kartı aldım. Dışarı doğru ilerledim, çalışanlardan biri paltomu getirdi. Çantamı kenara koyup paltomu giyindim. Ablam yanıma geldi, beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Şaşkınlıkla kalakaldım.
"Özür dilerim, Elis." boşta kalan elimi sırtına koydum, başımı omzuna koydum.
"Biraz sert konuştum galiba. Özür dilerim, abla." onu kırmak isteyeceğim son şeydi. Annem ve babamdan kalan bir yadigardı, bana.
Benden uzaklaşıp yüzümü avuçları arasına aldı. Yanaklarımdan kocaman bir öptü. Elimi sıkıca tuttu, sanki bırakıp gidecekmişim gibi sıkıca tutuyordu. Ablamda montunu giyince cafeden çıktık. Gözleri bir an olsun üzerimden ayırmıyordu. Durmadan bana bakıp duruyordu.
Cafeden çıkınca önümüzde bir taksi durdu. Taksinin kapısını açıp içine girdik. Ablam adresi söylerken ben sessiz kaldım. Başımı ablamın omzuna koydum. Onu kırdığım için üzgündüm.
Hava kararmaya başlamıştı, eve geldik. Ablama ne kadar bizde kalması için ısrar etsem de reddetti.
Belki söylediklerimden sonra kendini pişman hissediyordu. Beni böyle bir durum içine düşürdüğü için kendine kızgındı, hissediyordum. Benim ise geçmişi bir kenara bırakmam gerekiyordu, artık. Bu zamana kadar kimseye söylemesem de Mehmet'e aşık olmuştum. Herkesi başta istediği sevgi 3 yıl sonra olmuştu. Belki de daha öncesinde...