İhanet

1567 Kelimeler
Naz Sönmez’in o şatafatlı hayatı herkesin dilindeydi. Hayatı boyunca harcasa asla bitmeyecek bir paraya, onu çok seven bir kocaya, onun için her şeyi yapabilece bir aileye sahipti. Düştüğünde birileri kaldırırdı, ağladığında birisi göz yaşlarını silerdi, mutluluğunda elinden tutarlardı, üzgün olduğunda dünyayı yakarlardı. Herkesin, Naz’ın hayatı hakkında düşündüğü şey bunlardan ibaretti. Ne yazık ki gerçek böyle değildi. Onu düşüren kocası olurdu. Kameraların gördüğünde elinden tutup kaldırırdı. Onu ağlatan annesi olurdu. Kameralara gülümser, kızının göz yaşlarını silerdi. Mutluluğunda elini tutan biri vardı, evet. Ancak yanında olmak için değil, kaçıp gitmesin diye, kendisine tutmak kalsın diye babası yapardı bunu. Dedesinden, Naz’a kalan miras, Naz’ın boynuna bir pranga gibi dolanmıştı. Zinciri ise, bu hayatta en çok güvenmesi gereken kişide, babasındaydı. Güvenmemeliydi. Ve… Üzgün olduğunda dünyayı yakan birisi gerçekten de vardı. Belki de bu haberlerde tek doğru olan şey buydu. Emre, Naz’ın tek göz yaşına katlanamazdı. Küçükken yakalambaç oynayıp düştüğünde ve diz kapağı kanadığında canı acımasın diye sürekli üfleyip dururdu. Halbuki Emre’yi, kan tutardı. Emre umursamazdı. En yakın arkadaşı, çocukluk aşkı ağlamasın isterdi. O da küçük bir çocuktu ama yaşından büyük işlere kalkışmıştı. O gün Naz, on yıllık kocasını başka bir kadınla bastığında hayat ona ikinci bir şans sunmak için kucağını açmıştı. Sadece aldatsaydı keşke… bir de onu aldattığı kadınla iş birliği yapıp kiralık katil tutarak ölümüne sebep olmuştu. Naz, karnından akan kanlar yerde sere serpe uzanmış istemsizce elini karnına sararak sonunun gelmesini bekledi. Annelik iç güdüsü böyle bir şey olsa gerekti…çünkü beş yıldır uğraştıkları tüp bebek, Naz tam ölürken kendini belli etmiş, minik bir tekme atıvermişti. Naz’a verilen ikinci bir şans, İntikam alması gereken kişiler, Mutlu olduğu günler, Silahı hiç düşünmeden doğrultacağı ailesi, Naz yeniden doğdu. Sonra tüm dünya onun oldu. 12 Kasım 2024, Naz’dan… Yine kameralar yine ve yine. Artık can sıkıcı olmaya başlamıştı. “Bebeğim.” diyerek saçlarımı öptü Yaman. Kıkırdayarak yanağından öptüğümde dudağıma uzanıyor ki geri çekildim. “Kameralar önünde öpüşmek hoşlanmadığı biliyorsun.” diye hatırlattığımda “Ama bu haksızlık.” diye yakındı. “Ben seni her dakika, her saniye öpmek istiyorum.” “Yatak odamız bize ait kocacığım.” diyerek göz kırptım. Yaman’ın arkamdan güldüğünü duyduğumda tebessüm yayıldı yüzüme. Hızlıca ailelerimizin oturduğu masaya geçtim ve annemin yanına oturdum. Yaman da beni bekletmeden yanımıza gelip herkese selam vererek oturdu. “Nasılsınız çocuklar?” dedi Gülnihal anne. Yaman’ın annesiydi. “İyiyiz. Siz?” dediğimde yüzünde her zaman beliren o küçümseyici ifade ile beni baştan aşağı süzdü. “İyiyim iyiyim de sen biraz kilo mu aldın canım? Ay yoksa o düşündüğüm şey mi?” deyince içtiğim su boğazımda kaldı. Yaman öksürüp annesine uyarıcı bakışlar atarken derin bir nefes aldım. Kaynanam olacak o kadın decallin tekiydi. O yüzden dediğine artık şaşırmıyordum. “Ne dedim canım? Kaç yıl oldu, yaşlandıklarında artık. Torun istiyoruz.” “Anne…bilmiyormuş gibi konuşma.” “Ben bir diğer misafirlere bakayım.” diyerek kalktığımda Yaman’ın “Yaptığını beğendin mi?” tarzındaki konuşmalarını duysam da arkama dönmedim. Kendi annem ve babam bile o kadın karşısında sus pus kalmışken ben ne diyebilirdim ki? Halbuki o ameliyat sonrası hamile kalmam çok tehlikeli olmasına rağmen her şeyi göze alıp tüp bebek için uğraşıyordum. Biliyordum, bir gün çocuğum olacaktı. Onu boynuma yatırıp sevecektim, bebek kokusunu içime çekip duracaktım. O zaman her şeye değdiğini anlayabilirdim işte. “Perihan teyze.” dedim büyük bir sevinçle gördüğüm kişiye ilerlerken. Emre’nin annesiydi. Hepimiz bir site içinde büyümüştük. Az azar işitmemiştim ama benim için fazla değerliydi. Arkandan gelen Ender amcayı görünce daha çok güldüm. Perihan teyzenin gözleri bende durdu. Masmavi gözleriyle gülümsedi bana. “Benim kızım kocaman olmuş.” dedi kollarını ban açarak. Gülüp kolları arasına girdim. “Ne zaman geldiniz?” heyecanla sorularımı sormaya başladım. Resmen buradalardı! Hem de aradan geçen on yıl sonra. “Keşke deseydiniz bana, hemen hazırlık yapardım sizin için. Hem Emre nerede? Özlediğim o salağı. Ulaşmak için kendimi yırtıyorum resmen.” Ender amca başını iki yana salladı. “Çok konuşmayı hala seviyorsun.” Eskisi gibi değil. Çünkü beni dinleyecek birileri yok diyemedim. Sadece tebessüm ettim. “Emre de gelir biraz sonra merak etme.” Koluma girdi. “Onu buraya getirmek için öldüm öldüm dirildim. Ama kendi ellerimle büyüttüğüm kızımı böyle güzel bir günde yalnız bırakamazdım.” “Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz?” dediğimde sesimin titremesini engelleyememiş olmak sinirlerimi bozdu. On yılda insan biraz büyürdü! Perihan teyze kollarımdan tutup durdurdu. “Burada olduğuma göre.” Tebessüm ettim. “Annem de sizi gördüğüne çok mutlu olacaktır.” deyince kolumdan tutup durdurdu. “Başka bir gün. Biz şimdi oturalım.” “Tamam…Ee…Ali! Al, Perihan hanım ve Ender bey benim özel misafirlerim. Kendilerine en güzel odaya ayarla ve sahneyi görecek en güzel masayı. Tamam mı!” omzuna patpatladım. Perihan teyze, “Biz otel ayarlamıştk.” deyince kötü kötü baktım. “O yeşil yeşil gözlerle bakarken senden korkamıyoruz kızım, kabullen bunu.” Ender amcaya karş omuz silktim. Bu sırada, sahneden yansıyan spot ışıklar onu buldu. “Saygıdeğer Katılımcılar, Değerli Misafirler, Bugün burada, başarılarıyla bizi etkileyen ve ilham veren Naz Sönmez’i onurlandırmak için toplandık. Naz Sönmez, sadece kendi hayatını değil, aynı zamanda çevresindekilerin hayatını da olumlu yönde etkilemiştir. Başarı, sadece zirveye ulaşmak değil, aynı zamanda bu yolda emek vermek, engelleri aşmak ve sürekli olarak kendini geliştirmektir. Onun azmi, kararlılığı ve yaratıcılığı, sadece kendi alanında değil, aynı zamanda toplumun genelinde de büyük bir etki yaratmıştır. Gelecek tıp dünyası için bir ışık tutmuştur. Onun başarıları, sadece kendi çabalarının bir sonucu değil, aynı zamanda başkalarına olan yardımı ve destekleri sayesinde gerçekleşmiştir. Onunla gurur duyuyoruz ve gelecekte daha da büyük başarılar elde etmesini diliyoruz. Teşekkür ederim. Şimdi konuşma yapması adına sayın Naz Sönmez’i sahneye davet ediyorum.” Herkes alkışlamaya başladığında başımı yere eğdim. Hala utanmadan edemiyordum. Bugüne özel bembeyaz bir elbise giymiştim. Elbisenin askıları boynumu sararken sırtım dekolte gösteriyordu. Saçlarımı aşağıdan sıkıca topuz yapmış, önden iki tutamı alnıma doğru salmıştım. Böylece hafif perçemlerim daha güzel duruyordu. Küçük halka küpeler, zarif bir bileklik ile işi tamamlarken son olarak bilekten bağlamalı rugan bir topuklu ile kombini tamamlamıştım. “Saygıdeğer katılımcılar ve değerli misafirler… Bugün burada sizlerle bir arada olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu özel günümüzde, sizlerin desteği ve katkıları olmadan bu başarıya ulaşamazdık. İşte bu yüzden, sizlere en içten teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Başarı, tek bir kişinin çabasıyla değil, bir topluluğun birlikte çalışmasıyla gerçekleşir. Sizlerin desteği, cesareti ve inancı, beni motive etti ve bu noktaya getirdi. Sizlerle birlikte çalışmak, benim için büyük bir onurdu. Bu vesileyle, sizlere minnettarlığımı ifade etmek istiyorum. Sizlerle birlikte daha nice başarılara ulaşmayı diliyorum. Ayrıca eşim Yaman Sönmez’e teşekkürler borç bilirim. Yaptığımız ilaç, birçok hastaya umut olacağı için mutlu ve gururluyuz. Teşekkür ederim.” Yaman ayağa kalkıp sahneye yanıma gelip elini uzattı. Gülümseyerek elinden tuttuğumda minik bir öpücük kondurdu ve merdivenlerden inmeme yardım etti. Sunucu kadın bir şeyler daha zırvalarken Yaman elini belime sardı. “Şimdi seni öpeceğim ve Bana itiraz edemeyeceksin.” Uzandığında kaşlarımı çattım. “Hoşlanmıyorum Yaman.” Gözleri sinirle parladı. “Normalde bu kadar itiraz etmedin. Sırf o piç geldi diye değil mi?” deyince kaşlarımı çattım. “Kimden bahsediyorsun sen ya?” “Salağa yatma kızım. Gördüm anasıyla babasını. Bir de utanmadan gelmişler.” Tükürürcesine mırıldandı. “Perihan teyzeden mi bahsediyorsun?” boş boş suratıma baktı. “Allah aşkına Yaman neyin kıskançlığını yapıyorsun sen? On yıldır buradalar mıydı? Kırk yılın başı misafirlerim gelmiş, düzgün davran.” dedim bende aynı sinirle. “Eğer bir yamuk yaparsa sonsuza kadar göremezsin o piçi. Sana bu kadar söylüyorum kızım. Mesafene dikkat edeceksin.” Dediğinde şaşkınca arkasından bakakaldım. “Gelir gelmez kavga etmenize neden oldu değil mi?” dedi annem yanıma gelirken. Şarabından birkaç yudum alırken devam etti. “O çocuk her zaman sana zarar vermesinin bir yolunu buluyor.” “Anne bir de seninle uğraşamayacağım.” dedim oflayarak. Arkamdan bağırdı. “Yaman ile aranı düzelt. Seni sevene saygın olsun terbiyesiz!” Sanki ne yaptım aldattım mı ya? Alnımı ovuşturup mekândan içeri girdim. Mutfağa girdiğimde şeflerden biri “Efendim bir sorun mu var?” dedi. “Hayır hayır...” ensemi kaşıdım. “Senin yaptığın şu enfes donattan alabilir miyim? Tansiyonum düştü sanırım.” Alnımı ovuşturdum. Şef gülüp bir tane çilekli bir tane çikolatalı uzattı. “Teşekkür ederim.” Yanımdan uzaklaştığında masaya oturdum ve ayaklarımı sallayarak yemeye başladım. Vallahi Mehmet abi bunu nasıl başarıyordu bilmiyordum am bu donat mükemmel ötesi bir şeydi. Dışarıda yediğim hiçbir şeye benzemiyor. “Demek kaçak burada.” Yanımdan yükselen sesle yerimde sıçradım. Donut neredeyse beyaz elbiseme düşecek ki zor tuttum. “Emre?” dedim şaşkınlıkla. “Ben oluyorum.” Yanımdaki kapıya yaslanmış. On yıl ondan yakışıklılığını götürmemişti. Aksine yüzü daha fazla oturmuş, çene kemikleri belirginleşmişti. Acı kahvesi gözleri, eskisi gibi bakmıyordu. Biraz daha yorgun duruyordu. Vücut çalıştığı her halinden belliydi, beni tek koluyla kaldırabilir hatta duvardan duvara vurabilirdi. Giydiği çömlekten ötürü omuzları genişliği de meydandaydı. Kravatını hafif genişletmişti. Zaten hiçbir zaman takmayı sevmezdi. “Emre?” dedim tekrardan. “Naz?” Boş boş baktım. “Ne?” gülüyordu. “İsmimizi tekrarlamıyor muyuz?” “On yıl geçse de seni şu gıcıklığından tanırım.” deyip masasından zıplayarak indim ve tam karşısında durdum. “Ben de on yıl geçse bile seni şu kuytu köşelerde yemek yemenden tanırım. Dır dır dır konuşmandan...” dediğinde aramızda birkaç dakika sessizlik oldu. “Aptal. Bunca zaman neredeydin? Çok özledim seni.” deyip boynuna sarılınca belime sarıldı. Tabii hayvan gibi eğilmek durumunda kalmıştı ama her neyse. “Çok özlediğin belli. Mesajlarda anama kadar küfür etmişsin lan. Annemin ne suçu var?” Kızgınca omzuna vurdum. “Senden bir yıl haber alamayınca korktum, kusura bakma.” Dediğimde gülümsedi. Hala aynı yerde gamzesi vardı. İşaret parmağımla oraya dokunduğumda gözlerini kapadı. “Bunu bile unutmadın mı?” Mümkünmüş gibi..
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE