Yaman tek dizinin üzerine çöktü. “Annen, Esme ile ilişkimizi ilk öğrendiğinde bana ne dedi biliyor musun?” kulağıma eğildi. “Ne yaparsan yap ama sakın kızıma belli etme.” Geri çekilip çenemi parmakları arasına alarak yukarı kaldırdı. “Onlar bugüne kadar nasıl sustuysa sende şimdi susup devam edeceksin. Anladın mı?” başımı iki yana salladım.
Duyduklarım arasında kaybolmuştum. Gözlerim yorgun, umutlarım ise solmuştu. Öğrendiğim şeyler ilerledikçe, hayal kırıklığına uğramıştım. Beklediğim büyülü dünya yerine, sıradan bir hikâyeyle karşılaşmıştım. Cümleler, umutlarımı paramparça etmişti. O an, sayfaların arasında kaybolmak yerine, gerçek dünyadan kaybolmak istemiştim.
“Az sonra aşağıda herkes yaptığınız bu şerefsizliği öğrenecek.” deyip ayağa kalktım. “Kimse ne senin gibi şerefsiz birinin ne de senin gibi bir metres yol verir bundan sonra.” Kapıya ilerlediğimde tek hayal ettiğim şey intikam almaktı. “Naz gel şuraya.”
Yaman kolumdan tuttuğu gibi beni yatağa fırlattığında çığlık attım. Şimdi ikisinin de gözlerinden geçen o korkuyu görmüştüm. “Siz ne zannetiniz? Onlar beni evlatlık reddetse bile umrumda değil. Giderim küçük bir hayat kurarım, sizin aksine benim için para her şey demek değil. Böyle bir şerefsizliğe katlanacak biri hiç değilim!”
Yaman kollarımdan tutup beni yatağa bastırırken çığlık atıyordum ki ağzımı da tuttu. Yumruklarımı ona söyleyip çizikler atarak yanağını kanatırken Esme’nin alel acele birini aradığını “Plan değişti, odama gel.” dediğini duydum. “Sessiz ol.” dedi Yaman korkuyla. “Merak etme az sonra tüm korkuların geçecek.”
Kapı çaldı, Esme bakmaya gitti. Biri içeri girdiği an Yaman üzerimden çekildi.
Yüzü maskeli, oldukça heybetli bir adam bana doğru yaklaşırken yatakta geriye gitmeye çalıştım ama bileğim tuttu. “Bu adam kim! Yaman ne yapıyorsun?” gidiyordu. Bırakıyorlardı beni. Hem de böyle bir adamla. Gerçi çağıran onlardı ya...
“Yaman ben sana ne yaptım? Lütfen!” son kez gözlerimin içine baktı. “Yaman korkuyorum! Korkuyorum gitme!” Her şey gözümün önünden geçti. Tanıştığımız ilk gün, o gözlere tutulmuştum. Halbuki benim sonum o gözler olacakmış. Bana çıkma teklifi ettiği gün kızlara gülerek anlatmıştım, o tuttuğum el canıma sebebiyet verecekmiş. Parmağıma yüzük takıp beni sevdiğini söylediği o gün heyecandan uyuyamıştım. O evlilik benim hayatım, hayatımın son dakikaları olacakmış.
Adam üzerime çıkıp yüzüme bastırdığı yastıkla ses çıkarmamı engellerken defalarca kez karnıma o bıçağı acımadan sapladı. Sol parmağımdan yüzüğümü çıkardım. En azından ölürken orada olmasınlar istedim. Ağzımdan kanlar gelirken yastık yüzümden geri çekildi. Katilimle bakıştım. Acımasızdı. “Sana yeniden bir hayat bahşediyorum.” dedi kalın sesiyle. Ne dediğini anlayamıyordum ki...
Adam bir kez bile arkasına bakmadan odadan çıktığında istemsizce elim karnıma sarıldı ve okşadım. Ağzımda biriken kanlar yüzünden boğulur gibi olduğumda son kez öksürdüm. Ağlaya ağlaya, canım acıya acıya öldüm.
Her ölüm belki de bir şanstır.
*
O gün manşetlerde tek bir şey vardı.
Tıp dünyasının yeni yüzü Naz Sönmez, arkadaşının odasında canice katledilmiş şekilde bulundu. Karnındaki dört aylık bebeği ile hayatını kaybeden doktorun katilini bulmak için çalışmalar sürüyor...
////
8 AĞUSTOS 2014
Başım felaket ağrıyordu. Gözlerimi açmak istemiyordum. Ama bir dakika? Ben ölmemiş miydim? Gözlerimi aralama çalışırken her şeyin bir rüya olmasın dileyerek başımı daha çok yastığa gömdüm. Sanırım araftaydım. Biraz sonra cehennemin zebanileri gelip kaldırarak beni ateşe fırlatırlardı. Bu düşünceyle daha çok sızlanarak o kocam dediğim şerefsiz Yaman’a ve yosma Esme’ye küfürlerimi sıralama devam ettim.
Allah’ın cezaları. Hem beni yıllardır ayakta uyutmuşlardı hem de öldürtmüşlerdi!
“Naz? AZ HALA UYANAMADIĞINA İNANMIYORUM!”
Sanırım yukarıdaki benim ne acılarla boğuştuğumu görüp beni cennete yollamak gibi bir kıyak geçmişti. Çünkü yıllardır küs olduğumuz arkadaşım Biricik’in yanımda olmasının başka hiçbir açıklaması yoktu!
Yoksa o da mı ölmüştü?
Eğer öyleyse kimse inkar etmesin çünkü bu ruh ikiziyiz demektir! Sanırım korkudan dilim lal olmuştu. Konuşamıyordum. “Naz? Acaba ben kime diyorum? Kalk artık ya! Bak kendi düğününe geç kalan ilk gelin sen olacaksın söyleyeyim.”
Gelin?
Düğün?
Allah’ım bu nasıl acı?! O şerefsizle bir de öteki tarafta mı evleniyorum ya?
Uyumaya devam edeyim en iyisi. Belki böyle yaparsam beni rahat bırakırlardı. Kendimi uykunun kolları arasına atmayı çalışırken birden üzerimdeki sıcaklığın gitmesiyle huysuzca mırıldandım ve diğer tarafa döndüm.
“İnanamıyorum bir de götünü çevirip yatıyorsun?”
Ve Biricik taramalı tüfek gibi hala söylenmeye devam ediyordu. Pes doğrusu...böyle bir azim.
Bir anda üzerime binen ağırlıkla çığlık attım. Tek gözümü açtığımda Biricik’i tam olarak üzerimde buldum. “Ne yapıyorsun acaba?” diyerek tek kaşımı kaldırarak sordum. “Seni uyandırıyorum kas kafalı! Bak ayakkabının altına tam olarak üç tane Biricik Biricik Biricik yazdım. Çok iyi oynayıp deli gibi tepinmen lazım tamam mı! Ne yap et o isimleri yok et duyuyor musun beni?”
Boş gözlerle bakmayı sürdürdüm.
Ofladı.
“Bu kadar uykucu değildin sen? Düğün stresinden mi oldu? Ama o Yaman ile evlenirsen olacağı bu. Bak hala ayrılmak istiyorsan ayrıl ben arkandayım kanka.” Biricik kahkaha atmaya başladığında olduğum yerde doğruldum. Bugün...bana çok tanıdık geliyordu?
“Ne düğünü ya? Sahi...sen nasıl öldün?” esneyerek sorduğum soruyla omuz silkti. “Yaman’ın uzak akrabalarından birini gördüğümde zaten kalbimden vurulmuş döndüm kızım ne diyorsun? Madem eniştenin böyle şeyleri vardı bize neden göstermedi köpek! Düğünde beni bulamazsan o yakışıklının çevresindeyimdir.” Göz kırptı.
Evet, Biricik konuşmayı çok seviyordu.
“Hayır hayır onu demiyorum. Öldük ya. Mesela ben öldürüldüm. Sen nasıl öldün ve..” kapı açıldı. Gelen annemdi. Ateş kırmızı saçlarıyla yine harika görünüyordu, kıpkırmızı diz altı elbisesi tüm vücut hatlarını sarmıştı. Ama bir saniye, annemin saçı kırmızıydı?
Tıpkı on yıl önceki gibi?
“Naz?” dedi yatakta halime şok içinde bakarak. “Sen hala kalkmadın mı? Misafirler gelecek. Nasıl bu kadar sorumsuz olabiliyorsun anlamıyorum...Biricik, Naz’a yardım et lütfen.”
“Tabii ki Nilüfer abla.” dedi Biricik hafiften tırsarak. Annemden hep tırsardı zaten. Ama bu aptal yerde tam olarak ne oluyordu? Annem odadan çıkar çıkmaz Biricik yataktan hopladı. Ellerini çırpıp “Kalk bakalım iki saat sonra evlenip beni yalnız bırakacak hain arkadaş!”
Kafam karışmış bir halde öylece dururken Sonunda yataktan kalkmayı başarabildim. “Ben bir duş alayım.” Dedim mırıltıyla. “Ee tabii.” dedi Biricik imayla. “Ne de olsa akşam güzel kokmak gerekir.” Yaptığı imayla beraber yastığı yüzüne fırlattığımda kahkaha atarak odadan çıktı. Ellerimi belime yerleştirip öylece oda ortasında durduğumda kapıyı açıp aralığından baktı. “Doğum gününde aldığım parfüm sık.” Göz kırptı. “Bol afrodizyaklı.”
“BİRİCİK!” Attığım yastık kapıya çarptığında onun koridor sonundan gelen kahkahasının tınısını duydum. Yine de gülmeden edemedim. Ne de olsa dokuz seneden beri asla ne sesini duyuyordum ne de görüyordum. Onunla biten arkadaşlığımızdan sonra bir daha yüzümü görmek istemeyerek ülkeyi terk etmişti. Tıpkı diğerleri gibi.
Kalabalık bir arkadaş grubu sayılırdık. Bu sitede beraber büyümüştük. Ancak ben evlendikten sonra işler istediğim gibi olmamıştı. Hepsiyle aram açılmıştı. Hem de kocam olacak o şerefsiz yüzünden. Sonra bir bakmışım, tek başımayım. Üzüldüğümde sığınacak kimsem yok, güldüğümde arayabileceğim kimsem yok.
Tek o var.
Çevremde bir kendini bırakmıştı.
“Ben senin kocanım, bana geleceksin.” Demişti ama o seviyi bile başka kollarda aramıştı. Başarısız oldu diyemem. Beni öyle güzel manipüle ederek yalnızlaştırdı ki ben bile farkında olmadım. Hep beni yalnız bıraktıkları için arkadaşlarımı suçladım. Hep yanımda olduğu için ise Yaman’a o minneti borç bildim.
Ben aptalın tekiydim.