BÖLÜM 9- GÖLGEDEKİ İŞARETLER

1190 Kelimeler
Gece ilerledikçe vadinin üzerine ağır bir sis çökmüştü. Elena, barınağın içindeki ince yatağa uzanmıştı ama gözlerine uyku girmiyordu. Ne zaman gözlerini kapatsa, ateşin alevleri gözünün önünde dans ediyor, kıvılcımlar garip şekiller alarak zihnine işaretler kazıyordu. Bir süre sonra yorgunluğa yenildi. Uykuya dalar dalmaz, kendini karanlık bir ormanda buldu. Ağaçların gövdeleri göğe uzanıyor, dallar birbirine dolanmış birer zincir gibi yolunu kapatıyordu. Sis, ayak bileklerine kadar yükselmişti. Yürüdükçe, gölgelerin arasında fısıltılar duymaya başladı. “Kanını kabul et… Onlar senden korkuyor… Senin kaderin burada yazılmadı…” Elena nefesini tuttu. Ses, hem içeriden geliyormuş gibi, hem de dışarıdan yankılanıyormuş gibiydi. İlerledikçe yerde kıpkırmızı bir işaret belirdi. Üç halkadan oluşan, iç içe geçmiş bir semboldü. Ona baktıkça kalbi hızlanıyor, başı dönüyordu. Aniden ağaçların arasından bir figür belirdi. Yüzü seçilmiyordu, tamamen gölgelerden oluşuyordu. Ama gözleri… gözleri insan gözü değildi. Koyu kırmızı bir ışıkla yanıyordu. “Sen… kimsin?” diye fısıldadı Elena. Figür adım atmadı, ama ses zihnine işledi: “Sen damgalandın. Bu kan seni ya yüceltecek ya da yok edecek. Ateş seni tanıdı, ama gölge de seni çağırıyor.” Elena geri adım attı. Nefesi hızlanmış, kalbi sanki göğsünden çıkacak gibiydi. “Hayır… bu doğru değil. Ben sadece—” Figür sözünü kesti: “Sadece bir insan değilsin. Unutma, seni arayan sadece Arden değil. Biz de buradayız.” Tam o anda, gölgelerden uzanan eller ayak bileklerini yakaladı. Elena çığlık atarak uyandı. Alnı ter içinde, gözleri kocaman açılmıştı. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Ellerini yere koyduğunda hâlâ titretiyordu. Kapı sertçe açıldı. Arden içeri girdi, gözleri keskin, nefesi hızlıydı. “Ne oldu?!” Elena nefes nefese ona baktı. Dudakları titredi. “Rüya gördüm… ama gerçek gibiydi. Beni çağırıyorlar…” Arden’in bakışları karardı. Yavaş adımlarla yanına geldi, onun dizlerinin üzerine çöktü. “Onlar seni bırakmaz. Çünkü artık işaretlendin. Bu gece gördüklerin sadece başlangıç.” Elena’nın gözleri doldu. “Ama ben istemedim… bunu ben seçmedim.” Arden başını eğdi, onun gözlerine baktı. “Seçim hakkın kalmadığında bile, nasıl savaşacağını seçebilirsin. İşte bu yüzden seni eğitmem gerekiyor. Onların çağrısına kapılmamalısın, yoksa seni ele geçirirler.” Elena yutkundu, hâlâ titriyordu. Ama gözlerinde yavaş yavaş kararlılık belirdi. “Öyleyse bana her şeyi öğret. Ne kadar tehlikeli olursa olsun.” Arden başını salladı. “Yarın gece başlayacağız. Ama o zamana kadar bu sembolü aklından çıkarma. Çünkü rüyanda gördüğün işaret, bir lanetin mühürlerinden biriydi.” Elena irkildi. İçinde buz gibi bir ürperti dolaştı. Kendi kaderi artık sıradan bir kızın hikâyesi olmaktan çıkmıştı. Arden ayağa kalktı ve odanın köşesinde duran eski bir sandığı açtı. İçinden, gümüşle işlenmiş küçük bir hançer çıkardı. Kılıfı bile uğursuz bir parıltı saçıyordu. “Bu,” dedi hançeri Elena’ya uzatarak, “bizim için sadece bir silah değil. Ruhunu koruyan tek şey olabilir. Gümüş, gölgelerin bedenini kesmez, ama onların bağını zayıflatır. Onlar seni sardığında nefes alamayacaksın, ruhunu sıkacaklar. İşte o an bu hançeri kullanman gerek.” Elena ürkekçe elini uzattı. Hançeri tuttuğunda soğuk bir ürperti parmaklarının arasından tüm bedenine yayıldı. Hançerin kabzasında, rüyasında gördüğü üç halkalı sembolün benzeri kazılıydı. “Bu işaret…” dedi fısıldayarak. Arden başını salladı. “Evet, bu işaret sana tesadüfen görünmedi. Belli ki gölgeler seni seçti. Ama aynı zamanda ateş de seni kabul etmiş. İki güç arasında kalmışsın. İşte bu yüzden bu kadar tehlikeli, Elena.” Kız gözlerini kısarak hançere baktı. “Peki… hangisini seçeceğim?” Arden sessiz kaldı, bakışları sertleşti. “Bunu ben bile söyleyemem. Ama şunu bil… yanlış adım atarsan sadece kendi ruhunu değil, hepimizi ateşe atarsın.” Elena’nın içinde hem korku hem de merak çarpışıyordu. Parmakları hançeri daha sıkı kavradı. “O zaman bana güven. Ben düşmeyeceğim. Onların istediği kişi olmayacağım.” Arden, bir an için dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi. Ama gözlerindeki gölge kaybolmadı. “Göreceğiz. Bu yol, ya seni güçlendirecek ya da tamamen yutacak. Yarın gece seni sınava sokacağım. O zamana kadar dinlen.” Elena yatağa tekrar uzandı ama artık uykunun masum sessizliği ona geri dönmeyecekti. Gözleri karanlığa dalarken kalbinde bir karar şekillendi: Artık korkularına yenilmeyecek, kaderinin zincirini kendi kıracaktı. Elena gözlerini tavana dikerken, dışarıdaki rüzgâr kapının eşiğinde uğulduyordu. Karanlıkta bir şeylerin kıpırdadığını hissetti. O an kendi nefesini bile duymamaya çalıştı. Sessizlik kulaklarını çınlatırken, boğazında yükselen bir basınç hissetti. Tam o sırada, pencerenin perdesi kendi kendine dalgalandı. Ay ışığı ince bir çizgi halinde içeri sızdı. Elena irkilerek oturdu; göz bebekleri büyümüştü. Perdenin ardında beliren gölge, insan şekline bürünmüş gibi sallanıyordu. “Neden beni bırakmıyorsunuz?” diye fısıldadı, sesi titreyerek. Gölgelerden ince bir ses geldi. Bu kez fısıltı değil, doğrudan kulağının içine işleyen bir çığlık gibiydi: “Çünkü sen bizim yarım kalanımızsın. Bizimle tamamlanacaksın.” Elena hançeri sımsıkı kavradı, kalbi deli gibi çarpıyordu. O an Arden kapıyı daha sert açıp içeri girdi. Onun güçlü varlığı, gölgeleri geri püskürten bir dalga gibi yayıldı. Pencerenin perdesi sakinleşti, gölge dağıldı. Arden Elena’ya yaklaşıp onun ellerinin titrediğini gördü. “Sana dedim. Onlar seni bırakmayacak. Ama sen de artık onlara izin vermemelisin.” Elena dudaklarını ısırarak başını salladı. “O halde yarın değil… şimdi başlasın. Beni hazırla.” Arden’in gözleri kısa bir an parladı; hem gurur hem de endişe karışmıştı. “Cesaretin var, ama cesaretin yanında sabır da gerek. Eğer kontrol etmeden onların karşısına çıkarsan, seni parçalarlar.” Elena derin bir nefes aldı. “O zaman bana nasıl kontrol edeceğimi göster. Çünkü ben onlardan korkmak istemiyorum artık.” Arden, sessizce ona baktı. Gözlerinde, Elena’nın bilmediği bir karanlık sır saklıydı. Sonra yavaşça başını eğdi. “Çok yakında öğreneceksin. Ama o gün geldiğinde, geriye dönüş olmayacak.” Elena, kalbinde çarpan korkuya rağmen kararlı bir şekilde hançeri kavradı. Kendi kendine fısıldadı: “Ne olursa olsun, bu laneti ben yöneteceğim. O beni değil.” O gece uyku yine Elena’nın gözlerine uğramadı. Her gözünü kapadığında, rüyasında gördüğü sembol gözlerinin önünde yanıp sönüyor, gölgelerin fısıltıları kulaklarında yankılanıyordu. Bir ara dayanamayıp hançeri yastığının yanına koydu. Soğuk metalin varlığı bile ona güven veriyordu. Saatler sonra dışarıdan bir uluma yükseldi. Kurtların sesi, ormanın derinliklerinden yankılanıyordu. Ama bu sıradan bir uluma değildi; uğultunun içinde bir davet gizliydi. Elena’nın kalbine işleyen, damarlarında yankılanan bir çağrı… Yatağından kalktı, çıplak ayakla pencereye yaklaştı. Ay, gökyüzünde dev bir göz gibi ona bakıyordu. Sanki tüm dünya susturulmuş, sadece o çağrı kalmıştı. Tam pencereyi açmak üzereyken arkasında Arden’in sesi duyuldu: “Sakın!” Elena irkilerek geri çekildi. Arden, gölgelerin içinden çıkmış gibiydi. Gözleri parlıyordu, sesi sertti. “Onlar seni çağırıyor. Eğer cevaplarsan, yolunu geri dönülmez biçimde açarsın.” Elena dudaklarını araladı. “Ama… içimde bir parçam onlara gitmek istiyor. Sanki orada bana ait bir şey varmış gibi…” Arden bir adım yaklaştı, onun omuzlarını tuttu. “İşte bu yüzden eğitilmelisin. O his, onların tuzağı. Seni kendi zincirlerine bağlamak için kullandıkları bir yalan.” Elena gözlerini kapattı, nefesini kontrol etmeye çalıştı. “Ya doğruysa?” diye fısıldadı. Arden’in yüzünde gölgeyle örtülü bir öfke belirdi. “Eğer doğruysa… o zaman seninle savaşmam gerekecek.” Elena’nın gözleri büyüdü. Arden’in sesinde şaka yoktu. O an, kaderlerinin birbirine hem bağlanmış hem de karşı karşıya gelmiş olduğunu hissetti. Sessizlik, aralarında ağır bir perde gibi asılı kaldı. Ardından Arden elini çekti, derin bir nefes aldı. “Yarın gece, seni ormana götüreceğim. İlk kez gölgelerle yüzleşeceksin. Ve işte o an, gerçekten kimin tarafında olduğunu anlayacağız.” Elena hançeri kalbine bastırarak başını salladı. İçinde korku vardı, ama aynı zamanda tarifsiz bir güç de kabarıyordu. Karanlığın çağrısı ne kadar güçlü olursa olsun, o artık teslim olmayacaktı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE