Elena, karanlığın içinden geçerken ne kadar zamandır yürüdüğünü bilmiyordu. Ayaklarının altındaki zemin artık toprak değil, sanki nefes alan bir şeydi. Her adımında bir kalp atışı duyuluyor, yankısı kemiklerine kadar işliyordu. Gözlerini açtığında etrafındaki hava ağırdı; puslu, sıcak ve tuhaf bir biçimde canlıydı. Gökyüzü yoktu. Ne gece vardı, ne gündüz. Yalnızca kızıla çalan bir ışıltı, yerle gök arasındaki o ince çizgide süzülüyordu. Kollarını kaldırdığında, teni bir an parladı — damarlarında dolaşan o kadim güç uyanıyordu. Ama bu sefer kontrol onda değildi. Kalbinde yankılanan bir ses vardı: > “Sen bizden oldun. Artık ışık da karanlık da senin içinde.” Elena, sesin geldiği yöne baktı. Karşısında uzun saçları kömür gibi, gözleri kehribar parıltısıyla yanan bir kadın duruyor

