Elena, toprağın içinden çıktığından beri hiçbir şey aynı değildi. Hava bile ona yabancı geliyordu; nefes almak, yaşamak kadar sancılıydı artık. Her solukta toprak, her adımda gökyüzü onun içinden geçiyor gibiydi. Sanki iki dünya arasında sıkışmış bir yankıydı — biri onu yaşatıyor, diğeri yavaşça yok ediyordu. Kampın yakınlarında gece ateşi yanıyordu. Kael, sürüyle birlikte sessizce oturmuştu. Herkesin gözleri onda, ama kimsenin söylemeye cesareti yoktu. Elena, ateşin hemen ötesinde, sessizce toprağa diz çökmüştü. Ellerini çıplak zemine bastığında, toprağın altında bir uğultu başladı. Sanki dünya, onun fısıltısını duymuştu. Kael’in sesi alçak ama buyurgandı: “Elena, artık dinlenmelisin.” Kadın başını kaldırdı, gözleri ateşin yansımasıyla iki renkte parladı. “Dinlenmek mi? Bu top

