BÖLÜM 9

2029 Kelimeler
El çabukluğuyla bitirdi işlerini Aze. Ardında ki adamın ne zaman çıktığını anlamayacak kadar işe verdi kendini. Böylesi ıyiydi. Hemde en iyisi. Iki söz edip bütün dikkatini dağıtan adamın etrafında ağzı açık ayran budalası gibi dolanmaktansa işini yaptı. Bulaşıkları yine elinde yıkadı. Bildiğinden şaşmayacaktı. Elbet etrafında yeni gelin olanlardan öğreniyordu makinanın varlığını fakat kendileri ile hiç yüz göz olmamıştı. Ilk kez bu evde görüp kullanılacak olması çok da şaşılacak bir konu değildi. Iki de bir makina var makina var di-ye adamın ettiği laflarla dalaşacak olsa bu işler bitmezdi. Tezgahı topladı. Adil amcanın isteği üzerine önce etleri sonra sebzeleri doğruyarak bir güzel harmanladı. Toprak tencereye yerleştirerek ağzını hemen önce hazırlamış olduğu hamur ile hava almasını engelleyip kapağını kapattı. Yemeği hazırdı. O pişene kadar salata ve pilavı da yaptımı işi taman sayılırdı. Elinde ki toprak tencereyi bahçede tandırı yakmış olan adama uzatıp diğer işleri halledeceğini söyleyerek tekrar ıçeri girdi. Mutfağa geçmeden önce giriş katta bulunan salona girdi. Kardeşlerinden sonra ortada bulunan dağınıklığı çok görmedi. Kenarları işlemeli olan kanepenin üzerinde bulunan yastığı ve battaniyeyi toplamakla başladı. Ince battaniye yi bir güzel katlayarak kenara bıraktı. Siyah saten kılıflı yastığı eline alıp burnuna dolan kokunun farkında olunca Ali'nin burada yatmış olduğunu anladı. Bazen ne yaptığına kendi aklı yetmiyordu. Yastığı eliyle düzeltirken koklaması nesiydi çözemedi. Bırakmadı. Sanki kaçacak kusmuş gibi narince burnuna götürdü. Kokuyu ciğerlerine çekerken sol kolunun üzerine düşen kapının açıldığını duymadı. Öylesi kendini kaptırdı. Yüzünde oluşan mayhoş görüntü görülmeye değerdi ki Nazan hanım tutunduğu kapı pervazında gülümserken buldu kendini. "Hoş geldin Azelya. " diyerek varlığından haberdar etmek istedi bir çare kızı. Aze adını duyduğu an irkilerek yastığı fırlattığı gibi hemen ortada bulunan sehpanın üzerindeki sürahiyi devirdi. Su sehpada bulunan kitapları ıslatınca Nazan hanım da zor bela yanına gelip uyarmaya başladı. "Aman kızım Ali'nin çalışmaları onlar. Ahhh ahh topla hemen kaldır. " "Vallahi bugün ölmezsem bir daha ölmem. Yandın ben yandım. Önemliydi ki bunlar. Bu yaşta ödev mi yapıyor. Aha gitti kafam kadar kitap " diyerek kurtarabildiklerini kanepelere atıyor ve söylenmekten de geri kalmıyordu. Nazan hanım kızın saflığına gülecem diye öksürük krizine tutuldu. Kendini Aze'nin fırlattığı kitapların olduğu kanepeye zor attı. Aze şimdi hangisine yanacaktı. Kadın gitti gidecek önünde garip garip isimler taşıyan kitapların yarısından fazlası ıslanmıştı. Koşarak mutfağa geçti. Henüz hâlâ canlı olandan başlamak adına bardağa suyu doldurup eli ayağı titreyen hasta kadına uzattı. O sıra  Âli MERT 'de annesinin sesine merdivenlerden telaşla iniyordu. "Iç şunu Nazan teyze " derken "Anne ne oldu. Buranın hâli ne böyle " diyen Ali ile sözcükleri biribirine çarpıştı. "Yoo yook birr sşeyy oğlum. Boğazım kurudu su içmek için kalktıydım öksürük krizi tuttu " Dedi az da olsa suyu içip rahatlayarak. "Eh be anneciğim. Seslenseydin ya. Niye kalkıp kendini yoruyorsun " diyerek hastalığından dolayı bir deri bir kemik kalmış annesinin bacaklarından tutup uzamasını sağladı. Ayak ucuna gelen kitaplarını toplamak için eline aldığında farketti ıslak olduğunu. Korkuyla başını çevirip sehpanın üzerinde günlerdir uğraşarak hazırladığı bir dergi için makalelerinin dokümanlarına baktı fakat yoktu. Hepsi etrafa saçılmış üstelik ıslaktı. "Allah aşkına Aze. Burada savaş çıktı da ben mi duymadım. Bunların hali ne böyle " diyerek çıkıştığında sesinin tonu  Aze yi olduğu yerde mum gibi etti. Gözleri doldu. "Özür dilerim. Yanlışlıkla  şey olunca bende şeyi şettim. Sürahiyi işte " demeye çalıştı. "Şey şey ney. Topla şunları gözünü seveyim ya. Şey ne şey " dediğinde artık  Aze'nin onları toplamaya ne gücü vardı ne de bulunduğu ortamda kalmaya. Sessizce ardına bakmadan koşar adım kendini dışarı attı. Ali zaten mutfakta yaşadığı anların tesiriyle üzerinde gece gündüz çalıştığı kağıtların bu durumda olmasına iyice canı sıkılmıştı. Tamam kendi hatasıydı onları bilgisayara kaydetmemek. Uykusu gelince kanepede sızarken ortada bırakmak da kendi hatasıydı ama bazen de dikkatli olmak gerekirdi. Ortada çoluk çocuk yok diyerek gösterdiği rahatlığa çocuk ruhlu birinin tekme atması akıl alır iş değildi. "Beğendin mi yaptığını. Üzdün kızı " dedi nazan hanım kendı halinden çok genç kızı düşünerek. "Bırak anne ya. Insanoğlu dikkat etmediği sürece iki çift sert söz duymaya hakkı olsun bırak da " dedi. Az ıslanmış olanları kenara ayırarak. "Insanoğlu dediğin dün ki çocuk Ali Mert. Olabilir bir anlık dikkatsizlik hepimizin yaptığı iş değil mi " diyerek azarladı genç adamı. Ali annesinin sözlerinden sonra daha çok sinirlendi. Hasta annesine yıne de müsemma göstermeye çalışarak sesinin tonunu kısıp elinde tuttuğu kalemle Aze nin çıktığı kapıyı gösterip konuştu. "Sende söylüyorsun işte anne. Dün ki çocuk diye. Öyleyse söyler misin bana o çocuğu otuz yaşına girmiş oğluna gelin almaya kalkmanın sebebini. Ha anne. Varmı bikdiklerimiz dışında söyleyebilecek bir sözün " dedi. Nazan hanım isteği üzerine ne eşi ne de  evladından o günden bu güne tek söz duymamıştı. Sanmıştı ki kabul etmişler hatta gördüğü kadarıyla oğlu  kıza kendisini alıştırmaya çalışıyordu. Meğerse sessiz kaldıkları hep hastalığından dolayıydı. Ne olursa olsun ölmeden Aygül ün kızını kendine gelin getirdiği günü görecek ti. Bu kimsenin bilmediği kendine ettiği büyük yeminiydi. "Öleceğimi hepiniz biliyorsunuz. Sayılı günlerimin kaldığını da. Ölmeden senin mürüvetini görmek istememin nesi yanlış oğlum " dedi. Acı gerçekler gözlerinden inip beyaz tenini yıkarken. Alinin içi yandı. Mesleği gereği olsa da annesinin son günlerini yaşadığını gayet iyi biliyordu. Onun değil göz yaşına tek yüzünün düşmesine şu köyü yakardı. Yine de konu açılınca annesinin dizlerinin dibine çöktü. Rengi solmuş ellerini iri avuçlarına aldı. "Yapma annem. Alma ağzına ölümü. Elbet benim evlendiğim günü arzetmek hakkın. Yalnız dilediğin kişi olmaz annem. Gel isteme benden bunu " dedi bir umut. Nazan hanım ellerini hiddetle çekti. "Niye olmazmış. Su gibi kız. Kendi özümüzden kendi toprağımızdan. Nesi olmazmış " "Küçük annem. Aramız da nereden baksan on iki yaş var. " "Kadının küçüğü erkeğin büyüğü makbul. Ne güzel işte ileride yanında gururla gezdirebilecegin gencecik eşin olur " diyerek kabul etmesi için elinden geleni yaptı.. Ali ayağa kalktı. Eğer annesinin rahatsızlığı olmasa idi ne kimse onu bu köye getirir ne de böyle bir saçmalığı öne sürebilirdi. Sinema mı çevriliyordu canım. Bu nasıl hüküm bu nasıl olmadık töreydi. Otuzbeş yıldır ayrı kaldıkları toprakların örf ve adetlerini yaşayası mı tutmuştu annesinin. Eğer öyleyse bile neyin adetiydi bu. Saçlarını karıştırdı. Sinirlenmemeliydi. Kesinlikle sinirlerini kontrol altına almalıydı. Karşısında hasta annesinin gözyaşlarını hiçe saymadan kabul ettirebilmeliydi söyleyeceklerini. "Yanımda gezdirebileceğim eş genç ve güzel olacak fakat oturup kalkmasını bilmeyen, sadece hastalandıkları zaman dışında şehir dediğimiz yerleri hiç görmeyen, içinde ne yaşanır nasıl yaşanır bilmeyen biri olacak. Güzellikte bir yere kadar değil mi anne. Aramızda gözle görülen kültür çatışmaları yaşayacağımız zaman mutlu olabilirmiyiz. Yıpranmazmıyız ha. " Dedi. Nazan hanım bunun bilincindeydi pek tabi. Bu köye gelirken bunların hepsini düşünmüş karşısına çıkacak kızın aklı selim biri olması için çok dua etmişti. Aze yi ilk gördüğü gün dualarının kabulünün böyle güzel olacağını bilseydi eğer geçmişte yaptığı hatalar için de sabahlara kadar tövbe çekeceğine karar vermişti. "Yüzü güzele birgün doyulur da huyu güzele ömür yetmez be Alim. Nereden baksan bir aydır buradayız. Kızın güzelliğinin yanında huyunun, saflığın masumluğun ne kadar öz ne kadar umut vadettiğini görmedin mi. Görgü görenek dediğin nedir. Öğretirsin ki Aze hemen öğrenebilecek bir kız. Anlatırsın anlayacak zekada. Zamanında koluna takıp evleneceğim diye getirdigin kız kültürlü görgülüydü ne oldu hepimiz gördük. Parmağına doladı seni çevirip çevirip fırlattı. Yetme di seni en yakın dostunla aldatarak adına hata dedi  af diledi diye mi kültürlü oldu. Yapma Ali m. Belki zamanında sizlere öğüt verip iyiyi doğruyu öğretebilecek bir anne olamadım. Hem cahildim hemde kalbim katran doluydu. Bırak da giderken sizlere umut olacak gelecekler sunayım.  Canı gönülden inandığım doğrumu önünüze koyup gideyim " diyerek uzun zamandır hiç uzun konuşamadığı kelimeleri ard ardına sıraladı. Nefesi yetmedi suya uzandı. Ali annesinin haline koşar adım yarıya kadar içilmiş su bardağını alıp uzattı. Yaşlı gözlere baktı. Yapamayacağını söylemeye çalıştı. Tek kişilik bir karar değildi bu. Hiç bilmediği bir kızın kanına girmekti. Yazık degilmiydi Hiç bir şeyden haberi olmayan kıza. "Söyle oğlum. Kabul edersen hemen babanı ayaklandırırız. Ha oğlum cevabın nedir" dedi de umudu artık oğlunun yüzünde gördüklerinde tükenmek üzereydi. Ali boş bardağı alıp sehpaya bıraktı. Annesi ondan başka birşey iştesin önüne sersindi. Şayet bunu yapamazdı. " yapamam annem. Dile benden dünyayı ayaklarına sereyim. Tek başıma alınacak bir karar değil. Küçücük anasız babasız kızı gelin alıp virane edemem elimde. " Dedi. Nazan hanımın kendisine dair beslediği umut kırıntılarının hepsini yok etti. Yine de  pes etmedi hasta kadın. Bu inat oğlu olmasa da kendisinin her isteğine evet diyen küçük oğlu elbet kendisini kırmayacaktı. Düşünceleri ağzına dökülünce kendisini de ele verdi. "Madem öyle bende Azeyi Harun'a alırım.  Senden birşey istemedim say. Geliyor zaten bir iki haftaya kadar. Eminin Aze yi görünce isteğimi seve seve kabul edecektir " dedi. Ali duyduklarıyla taş kesilmişti. Annesinin planı çok farklı olduğunu anladı. Bu mürüvvet görme olayı felan değil düpedüz kurmaca bir işti. "Ne diyorsun anne sen. Sanki mağazadan kazak alıp olursa Ali olmassa Harun giyer işi mi bu. Haa anne. Allah aşkına aklından geçenler ne. Nasıl bir planın var dürüst olsana bir " dedi. Fazlasıyla  şaşkındı. Birazdan berdel gibi sadece filmlerde gördüğü olayı söyleyecek gibi de tedirgindi. Nazan hanım kırdığı potun bilincinde bu kez yalandan öksürmeye başladı. " ha sen ha o. Birinizi evlendirmekten bahsediyorum. Ne söyleyeceğim " demeye çalıştı. "Harun henüz yirmi yaşında. Üstelik okulu bitmemiş olmasından ziyade evlilik nedir bilemeyecek kapasite. Ne dediğini kulağın işitir mi" derken sesinde ki ton bahçede bulunan babasına kadar ulaştı. " baban da benimle evlenirken aynı o yaştaydı. Bak şimdi dört dörtlük koca oldu. Senden umut yok artık. Dedim ya istemedim senden birşey say. Yalnız gelinimizin kalbini kırıp durma. Iyi davranalım ki Harun'um geldiğinde hemen kabul etsin  " dedi. Ali Mert elinde bulunan malzemeleri kanepeye fırlattığı gibi daha fazla bağırıp çağırmasına engel olmak için " taman anne. Nasıl biliyorsan öyle yap " diyerek odasının yolunu tuttu. ........ Odanın içinde dört dönüyordu. Akıl almaz işlere kalkışmışlardı. Keşke hiç gelmemiş olsalardı bu köye. O değil de kesinlikle yalnıs yoldaydılar ailecek. Onlar kendilerinden başka hayatları hiçe sayacak kadar ne zaman bencilleşmişlerdi böyle. Tamam her anne evlatlarının düzenli yuva kurmalarını isterdi ki kendisinin sancılı bir  evlilik yolundan  döndüğü gerekçesiyle annesinin isteği makul olabiliyordu. Şayet arada sevgi olmadan,kendi yaşantılarına uzak birini gelin edecek olmalarında ki bencillik değil de neydi. Köy yerlerinde Aze'nin yaşında kızların erkenden evlendiği ortadaydı. Bir şekilde bu düzene ayak sağlayıp mutlu yuva kuranların çokluğu elle tutuluyordu. Emin olduğu gerçek davul dengi dengine çalınca iyi ritim tuttuğuydu. Harun ile Aze yan-yana geldikleri vakit ancak biri davul diğeri piyona olurdu. Hayır davul olan Aze değildi. Tıpkı annesinin de dediği gibi iyi bir bakımdan geçince usta sanatçıların parmak arasında dolaşan tuşlardan çıkan ahenk kadar değerli olacağını o da biliyordu. Fakat sorumsuzlukta tavan yapan kardeşi evlilik gibi kutsal bir müessesenin içinde ancak davul olurdu. Hoş ikisini de yetiştiren huylarını en ıyi tanıyan anneleriydi. Elbet oğullarının akıllarını nasıl çalıştığını az çok kestirebilirdi. Öyleyse gönlü olacak sa olsun du. Madem öyle eğer Harun da kabul görürse düğünleri çok yakındı. Tabii geldiği günden bugüne aylardır unuttuğu tebessümlerini ortaya çıkaran kız da kabul ederse. ..... Yine de içinde ki huzursuzluğu anlamlandıramadı. Aklında hep Harun ile Aze ikilisinin görüntüleri döndü dolaştı. Iki şen kişilik el ele vermiş sanki kafasının içinde horan tepmişler gibi fenalık geldi. Cama yaklaştı. Ahşap camın pervazini altından tutup yukarı kaldırdı. Ağrıyan başını dışarı uzatıp elini yüzüne sıvadı. Babasının hiç durmadan uğraştığı bahçenin güzelliğine bir nebze ferahladı. Dededen kalma meyve ağaçlarını gözleriyle sağdan sola bir bir yokladı. Tam kendi odasına doğru dalları uzanan kiraz ağacında bitti bakması. Elini uzatıp gözüne kestirdiği kirazı almaya çalışırken ağacın dibine dizlerini karnına çekmiş sızlanan kızın görüntüsünü farketti. Doğru ya Ali Mert kıza bağırıp üzmüştü. Annesi ile konuştuktan sonra tamamen unutmuştu onu. Yanı yaşadığı  kargaşayı. Kirazların çokluğu ve dalların kalınlığından tam manasıyla seçilmiyordu Aze kız ama söyledikleri birbir duyuluyordu Ali Mert tarafından. Avucuna doldurduğu kirazları hem ağzına atıyor hemde içli içlı ağlarken birde konuşuyordu. Böylesini ilk kez görüyordu. Baş ağrısı felan kalmamış aksine kızın şu vaziyetine kahkaha atmamak için zor tutuyordu kendini. Birde söylediklerini ağzı dolu dolu konuşunca seçebilseydi eğer seyir ettiği elinde ki kirazdan daha lezzetli olacaktı.. Ne diyordu bu dilli şeker.. "Ah Aze. Salak aze saf Aze " diye kendi kendine mi söylüyordu. "Nedecen elin kokusunu akılsız Aze. Bildiğin ot çöp kokusu işte. Eve gidince yumul bahçeye kokla dur. Ha bire saftirik AZE.  Kimbilir ne kadar önemliydi o yazılar. Aklının ermeyeceği dilinin dönmeyeceği yazıları heba ederken az sahip çıkaydın ya eline ayağına. Bu kadar mı sakarsın ha deli Aze. Çırpıbacak  Aze.  " Ali Mert otuz yıllık yaşamında hiç kendi kendine lakap takıp hem kiraz yerken hemde ağlayarak söylenen birini hiç görmemişti. hayat-ı boyunca gülmek isteyipte ağzını eliyle bastırdığı bır anı da görmemişti. Ali Aze gibi birini hiç görmemişti...
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE