BÖLÜM (Haloo Mafyacık)

1718 Kelimeler
"Healer." Kapının arkasından duyulan sesle kaşlarını çattı Healer. Rahatsız edilmek istemediğini dakikalar önce söylemesine rağmen hangi hadsiz rahatsız ediyordu? "Evet?" dedi yine de sakin bir sesle. Kimseyle tartışma diyaloğuna girmek istemiyordu. Sadece bilgisayarı ve kodlarıyla zaman geçirmek istiyordu, neden bunu ona çok görüyorlardı? "Aynı dosya tekrar elimize geçti. Sana bu kadar çok ulaşmak isteyen kimse bir bak derim dosyaya. Önemli olmasa sürekli göndermezler sanırım." Kapı ardından duyduğu cümleler bedeninin gerilmesine neden oldu. Kendisine emir dolu cümleler kurulmasından nefret ederdi. Hangi dosyayı bakıp bakmayacağı, kiminle çalışıp çalışmayacağı ona kalmış bir durumdu. Yine de sırtını sandalyeye yaslayıp derin bir nefes aldı. Sürekli aynı dosyayı göndermekteki amaçları neydi merak etmişti. "Getir bakayım." Açılan kapının ardından içeri giren Micheal'a bakıp oturduğu sandalyede yayıldı. Elindeki dosya önüne koyulurken derin bir nefes alıp yerinde doğruldu. "Tamam gidebilirsin." Dosyayı eline alıp incelemeye başlamadan önce masaya yaklaştırdı sandalyesini. Sayfaları açıp bir bir incelerken kaşlarını çattı. Yazılanlar ve önüne sunulan resimlerle kaşları mümkünmüş gibi daha çok çatılırken sinirlendiğini hissediyordu. Bu yazılanların doğruluğu hakkında emin değildi lakin doğruysa elinden gelenin fazlasını yapacaktı. Ne demek; Uyuşturucu kaçakçılığı yapıp masum insanlar üzerinde test yapılıyor? İnsanlar bir çeşit denek miydi onlar için? Araf Şahlar adını duymayan yoktu. Ünlü bir iş adamıydı lakin yer altında da tanıdık bir isim olduğunu daha önceki araştırmalarında zaten denk gelmişti. Kendisi ile şahsen tanışmış biri değildi. Yer altında eli olupta iyi birine denk geldiğini hiç hatırlamıyordu. Fazla araştırmaya gerek yoktu çünkü yeraltında ki insanların geneli uyuşturucu işiyle uğraşıyordu. Yine de kendisine göre kaba bir şekilde araştırmasını yapardı. Dosyaları son kez daha kontrol etti. Verilen teklif 8 Milyon dolardı, yüklü bir meblağ idi ama pek önemsemedi. Dosyanın arkasında yazan iletişim bilgilerine göz gezdirdi. Yazan mail adresine mesaj atıp iletişime geçmeden önce konum bilgilerini değiştirdi. 'Bana bundan senin kazancının ne olduğunu ve söylediklerinin doğruluğunu gösteren bir kanıt sunarsan ücretini almadan gerekli işlemleri yaparım.' Maili gönderip arkasına yaslanırken eline dosyayı alıp baştan tekrar incelemeye başladı. Sayfayı değiştirip elinin altında kalan fotoğrafa -Araf'ın olduğu- bakarken tek kaşını kaldırıp, baş parmağını dudağında gezdirdi. Daha önce tanışmamıştı ama hatırlayamadığı bir yerlerde denk geldiğine emindi. Kuvvetli bir hafızası varken nerede denk geldiğini hatırlayamaması acaba dedirtti. Acaba başkasına mı benzettim? Daha fazla düşünmek yerine omuzlarını silkip dosyayı masaya bıraktı. O esnada gelen maili açmadan önce avucunu yüzüne bastırdı. Başı çatlayacak gibiydi. Açılan mail ile ekrana yapışmış, neler olduğunu idrak ettiği dakikalar dudaklarını dişler olmuştu. Dudakları arasından derin bir nefes alırken "Bak buraya Micheal!" diye seslendi. Anında açılan kapı ve görünen adam ile yerinden kalkıp ona doğru adımlarken "Hazırlıkları yap. Rotamız Türkiye." dedi ve yanından geçip odadan çıktı. ..... "Anlamıyorsun değil mi Asaf? Karşımdakinin cinsiyetini dahi bilmiyorken nasıl bir savaş açıp yol izleyebilirim?" Araf, şirketten çıkıp soluğu kuzenlerinin yanında, hastanede almıştı. Bu hayatta kendisinden ve kardeşi kadar çok sevdiği kuzenlerinden başka kimsesi yoktu. Her iki tarafta ailesini kaybetmiş ve onlardan kalan işleri devralmışlardı. Biri holding sahibi, diğer ikisi hastane. Biri iş adamı, diğerleri doktor ama üçüde yer altı dünyasında bilindik bir isim. "Valla şu an ben bile ne diyeceğimi bilemedim." dedi ve oturduğu sandalyesine daha çok kuruldu. "Ama en azından senden ne istediğini bulabilirsin." Araf, aldığı cevap ile tek kaşını kaldırdı. Masaya dirseklerini yaslayıp parmaklarıyla ritim tuttururken düşünüyordu. Healer kendisinden ne isteyebilirdi ya da kim ne için göndermiş olabilirdi? "Hangi kimliğim için benimle iletişim halinde olduğunu bile bilmiyoruz, nasıl ne istediğini bilelim." derken telefonuna gelen mesaj sesiyle ortam sessizleşti. Araf, telefonunu çıkarıp gelen mesaja bakarken gözlerini kısarak kaşlarını çattı. 'İkinci bir uyarı yok yeraltının korkulu rüyası.' "Siktir!" Diye sinirle tısladı telefonu kapatıp masaya fırlatırken. Asaf kaşlarını çatıp Araf'a bakarken "Ne oldu?" diye sordu merakla. "Yeraltı dünyasından olduğumu biliyor." Asaf, arkasına yaslanıp başını sandalyeye yaslarken, bir bacağını diğerinin üzerine attı. "En azından hangisi için saldırıya uğrayacağını biliyorsun." Araf, derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalışırken eliyle kara saçlarını karıştırdı. Healer'ın ona neden savaş açmaya çalıştığına emin değildi. Yanlış yaptığı bir şey olduğunu düşünmüyordu lakin yeraltı dünyasının kayıtlarında bir çok suçu vardı, hangisi için saldırıya geçmiş olabilirdi? Dirseklerini dizlerine dayarken yandan Asaf'a baktı. "Yanlış bir hareketimde beni manşet gibi haberlere çıkaracağına eminim." dedi geçen ay yeraltı dünyasında tanıdık isimlerden birinin haberleri aklına gelirken. Kimse kolay kolay Healer'a bulaşmak istemezdi o yüzden. Cinsiyeti bile bilinmeyen birisine karşı nasıl ayakta durabilirlerdi ki? "Bir yolunu bulacağına eminim, sıkma canını bu kadar. Her zaman arkanda olduğumuzu biliyorsun." dedi kendisinden emin bir sesle Asaf. Araf, yüzüne nadir gülümsemesini yerleştirip "Sağol kardeşim." derken içeri giren Cemil ile bakışları kapıya çevrildi. "Ooo kimler gelmiş kimler." diyerek neşeli sesiyle Araf'a doğru adımladı. Bu esnada Asaf "Kapıyı çal diye kaç kere söyleyeceğim puşt." diye homurdanıyordu. "Aman be abi burada biz bizeyiz ne olacak." diye cevap verirken yerinden gülümseyerek kalkan Araf'a sarılmıştı Cemil. "Aslan kuzenim benim, nerelerdesin sen?" "Ya başka bir misafirim olsaydı ne olacaktı Cemil?" Araf ve Cemil'in konuşmasına müsaade etmeden homurdanmaya devam eden Asaf'ı duymazlıktan geldi ikili. "Valla işlerle uğraşıp duruyorum yiğidim, asıl sen nerelerdesin? Her defasında geliyorum sen yoksun." Birbirlerinden ayrılıp karşılıklı oturdular. Asaf, sessizliğe bürünüp ikiliyi izleme kararı alırken bu sefer konuşan ikiliye göz devirdi. "Sorma ya, belki abim anlatmıştır." dedi yandan bir gülüş sunarak abisine baktı Cemil. Araf ise kaşlarını kaldırarak başını iki yana salladı. "Hayır ne oldu?" Cemil kahkaha atıp gülmeye başlarken Asaf sinirle Cemil'e bakıyordu. Küfür etmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Araf ise ikiliyi anlamayan gözlerle izliyordu. "Bir şey olduğu yok kardeşim, bu dangalak abartıyor." diye söze giren Asaf, konuşmasına devam etti. "Sadece hastaneye yeni gelen intern doktor arkadaşımız var, ne tesadüfse her işimize burnunu sokuyor." Araf, yüzünü buruşturup "Ne diyorsun lan düzgün anlatsana." diye söylendi. Asaf, omuzlarını dikleştirip oturuşunu düzeltti. "Nabi adında bir çalışan, her yeraltı işini yaparken tesadüf eseri olaya karışıyor ya da bir şekilde tanık oluyor. O yüzden Cemil'de onunla yakınlık kurmaya çalışıyor." dedi başını iki yana sallarken. Araf ise düşünceli gözlerini bir noktaya sabitlerken üst dudağını dişledi, bu onun dilinde odaklandığını gösterirdi. "Tesadüf olduğuna emin misiniz peki?" dedi şüpheli ses tonuyla. Araf, insanlara güvenmeyen, karşısındaki kardeşler dışında herkesten şüphe duyan biriydi. "Evet." dedi başını sallayarak. "O kız bizim işleri bilse bile, bilerek olaya dahil olmak isteyecek biri değil." diye devam etti sözlerine Cemil. Asaf sessiz kalırken Araf, kaşlarını kaldırdı. "Nereden emin olabilirsin buna?" "Türkiye'ye yeni gelen biri, hiç bilmediği bir şehirde bilmediği ortamlarda ne kadar kötü olaylara girmek isteyebilir ki? Her şeyden önce bir kaç tane test olayından geçirdik, ağzı sıkı biri. Üstelik benimde..." derken sonlara doğru sessizleşen sesiyle Asaf yutkundu, Araf ise anlam vermeye çalışıyordu derken "Bacım gibi." diye tamamladı sözünü Cemil. Yıllar öncesinde 2 kardeşlerden biriydi Asya. Lakin yıllar öncesinde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiş ve Araf abisini koca evde tek başına bırakmıştı. Asya, Araf'ın öz kardeşiydi lakin Cemil de onun öz abisi kadardı. Asaf ise sevdiği adamdı. Asaf her ne kadar atlatmış gibi olsa da, Cemil onun kadar güçlü değildi bu konuda. Araf'ı anlatmaya gerek bile yoktu bence. Sessizleşen ortamla Araf gerildi. Asya'yı kendisinden çok severdi, öldüğü yıl ruh ve sinir hastalıkları hastanesine yatacak duruma kadar geldiğini, kuzenleri sayesinde ayakta kalabildiğini hatırlıyordu. O olaydan sonra kendisini tutması için bir nedeni kalmamış, yeraltına girip kısa sürede adını duyurmuştu. Bahsedilen Nabi'nin de onun karakterinden ziyade ona benzeyen yüzüyle karşılarında olduğunu anlamıştı. Her ne kadar Nabi'yi görüp gerçekten Asya'ya benziyor mu diye hem merakını hemde özlemini gidermek istese de sessiz kalıp konuyu kapatmayı tercih etti. "Siz daha iyi bilirsiniz kardeşim. Neyse artık bende kalkayım, benimde başımda bir sürü bela var." dedi avuçlarını dizlerine vurarak, kalkış yaparken. "Ne belası, hayırdır kuzen?" dedi anlık üzüntüden çıkıp, meraklı haline girerken. Araf, başını bıkkın bir şekilde yana yatırdı. "Healer desem." dedi tek solukta. Cemil "Abooo." diyerek alt dudağını dişlerinin arasına alıp başını iki yana salladı. "Allah kolaylık versin kuzen valla." Cemil geldiğinden beri sessizliğe bürünen Asaf sessizliğini bozmuştu. "Gelişmelerden haberdar edersin kardeşim." Araf başını usulca sallayıp "Sonra görüşürüz kardeşlerim." diyerek ikisine de baş selamı verip odadan çıktı. Adımlarını hızlı hızlı atmaya çalışırken Healer'ın kendisinden ne isteyebileceğini düşünüyordu. Ne gibi bir karşılık verip bu olaydan en az hasarla yırtabilirdi tahmin etmeye çalışıyor, bir plan bulmaya çabalıyordu. Düşüncelerine o kadar çok dalmıştı ki koridordu geçip köşeye dönerken çarptığı bedenin yere düşmesiyle kendisine gelmişti. "Ayh!" ince ses, acı dolu inleme çıkarırken kaşlarını kaldırdı Araf. Gözleri, yerde dirseğinin üzerine düşmesinden oluşan dirseğindeki yaraya bulanık gözlerle bakan kıza baktı. Özür dilemek için dudaklarını aralamak istemişti ama kızın başını kaldırıp sinirli gözlerle kendisine bakmasıyla sessizleşmişti. Şaşkındı, çarpıştığı kızın Nabi olduğunu o gözleri görmesiyle anlamıştı. Ölen kardeşine bu kadar benzeyen birini görmeyi beklemiyordu ama görünce burnu sızlamıştı. Yine de dışarıdan şaşkınlığını ve duygu selini belli etmediğine emindi. Suratında tek bir mimik yoktu ve Nabi yerden kalkıp karşısında dikilirken bile boş gözlerle ona bakmaya devam ediyordu. "Sizin adınıza kendimden özür diliyorum. Bir dahakine önünüze dikkatli bakın." diyerek aklı sıra lafını sokup arkasını dönerek uzaklaşan bedene başını yana yatırarak baktı. Yüreği kavrulurken gözlerine yaş dolmasını engellemek için başını geriye atıp gözlerini tavana çıkardı. Benzeyen tek yanı yüzü değil, dik başlı karakteride benziyordu, bunu lafı sokup arkasına bakmadan gidişiyle anlamıştı. Cemil'in dediği kadardı, belkide fazlası. Dolan gözlerini dinginleştirip başını iki yana salladı. Girdiği transtan çıkıp adımlarını devam ettirdi. Bu hastaneye kolay kolay gelmemeye çalışacaktı. Adımlarını hızlandırıp hastaneden çıkarak park halindeki arabasına bindi. Başını direksiyona yaslayıp soluklanmaya çalıştı. Üst üste gelen olayları sevmezdi. Özellikle habersiz olup, kontrolünden çıkan olaylardan nefret ederdi. Healer konusunda ne yapacağını henüz bulamamıştı. Yarın büyük bir toplantı vardı ve biliyordu ki o toplantıyı bok etmek için elinden geleni yapacaktı Healer, bunu dosyaları ele geçirmeye çalışırken anlamıştı ama nedenini hala çözebilmiş değildi. ... Evin kapısını açıp ayakkabılarını çıkardı. Kapıyı kapatıp anahtarı kenara fırlatırken kravatını gevşetti. Merdivenleri açıp odasına girerken gömleğinin düğmelerini tek tek sökmeye başlamıştı. Kaslı gövdesini gün yüzüne çıkarırken açık perdeden onu gözetleyen Healer'ın farkında bile değildi. Healer ise önünde oluşan hareketliliğe dudağının kenarını kıvırdı. Karşısındakiyle dalga geçmek istiyordu, hemde bunu zevkle yapmak. Yaslandığı ağaca bir kolunu sararken diğer eliyle cebinden telefonu çıkardı. Ekranda bir kaç tuşa dokunup ses değiştirici özelliğini ayarlarken numarasını gizlemişti bile. Araf, gömleğini üzerinden çıkarıp kemerini açarken çalan telefonuyla durakladı. Bir eli kemerin tokasını çekiştirirken diğer elini cebine atıp telefonu çıkardı. Ekranda yazan 'Gizli Numara.' yazısına bakıp kaşlarını kaldırdı. Yabancı ya da gizli numaraları açmak gibi bir huyu olmadığı için meşgule alıp yatağa koydu. Kemeri açıp peşinden düğmeyide deliğinden çıkartıp pantolonu bacaklarından aşağı sıyırırken ikinci kez çalan telefona küfür etti. Bacaklarından pantolonu çıkarıp sadece boxerıyla kalan bedenini umursamadan hızla telefonu eline alıp açtı. "Ne var lan?" Kalın ve yüksek desibelli sesiyle bir kaç saniye kulağından uzaklaştırmak zorunda kalmıştı Healer. Yüzünü buruşturup 'Sesine sokayım.' diye homurdanıp kulağına yaklaştırdı tekrardan telefonu. "Sana da haloo mafyacık."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE