⚜️ 5

1003 Kelimeler
Ve şimdi, tam karşısında, yüce gururla parıldayan altın irisleriyle Lucifer duruyordu. Lilith başını kaldırdı, gururla ve kararlılıkla, gözlerini doğrudan Lucifer’in gözlerine dikti. O an, zindanın havası yoğun, ağır ve boğucuydu; adeta zamana meydan okuyan bir an yaşanıyordu. Lilith’in bakışları, binlerce yıllık direnişin, öfkenin ve hapsolmuş arzuların yansımasıydı. Cehennem’in derinliklerinden yükselen bu karşılaşma, kaderin beden bulmuş haliydi. “Gururun Prensi seni burada görmek ne de şaşırtıcı,” dedi Lilith, sanki keskin bir yılanın tıslaması gibi, ince, soğuk bir sesle. Ağzından çıkan kelimeler, odanın havasını aniden diken gibi kesti. Ancak konuştuğu anda, ellerindeki ağır zincirler, onun bedenine acı dolu bir dalga gibi yayıldı. Zincirlerin her bir halkası, derin bir sızıyla kemiklerine işledi, ama Lilith’in yüzü, o anki acıya rağmen tek bir kasını bile oynatmadı. Yılların ona verdiği sertlik ve dayanıklılık, acıya karşı adeta bir zırh olmuştu. “Neden buradasın sabah yıldızı?” diye sordu, sesi hâlâ buz gibi keskin, bakışları ise hem meydan okuyan hem de cansızdı. Lucifer, uzun, altın sarısı kirpikleri altından kibirli gözlerle ona bakarken, yüzünde hafif bir alaycılık belirdi. Lilith’e yeni düşmüş, taze yenilmiş bir rakip gibi değil, daha çok geçmişin ağır yükünü taşıyan eski bir tanıdık gibi bakıyordu. “Seni acınası görmek, benim bile vicdanımı sızlatıyor, Lilith,” dedi, sesinde hem küçümseme hem de belli belirsiz bir hayret vardı. Bir zamanlar isyankar, Tanrı’ya başkaldıran o kadın, şimdi bu kadar çaresiz ve hapisteydi. Lucifer’in gözünde Lilith, Cehennem’in en değerli varlıklarından biriydi; tüm prenslerin gözdesiydi. Şeytan, uzun ve ince parmaklarıyla çenesini yavaşça sıvazladı, düşünceli bir hareketti bu. “Yerini alan ikinci kadını hatırlıyor musun, asi Lilith? Aden’deydi. Adam ile birlikte. Babamın cennetinde. Adı Eva’ydı,” dedi, sesi alaycı ve ağır geldi. Lilith’in yüzü aniden tiksintiyle buruştu, gözleri daraldı ve sivri dişlerini gösteren acı bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Hatırlıyorum,” dedi, sesi keskin ve soğuktu. “Sevgili baban, Tanrı, onları senden daha çok sevmişti, değil mi? İnsanlığın babası olan Adam, onun sevgi dolu oğluydu. Ya sen, Adam’ı hatırlıyor musun? Eminim şu an cennette, evlerinde olduğu için mutludurlar. Tanrı’nın kudreti altında.” Yüzünde bir anlık bir gölge geçti, ama Lilith’in gözlerinde kararlılık hâlâ solmamıştı. Binlerce yıl geçmişti, sayısız ölüm, acı ve değişim ardından. İnsanlık çoğalmış, medeniyetler yükselmişti. Lilith, Adam ve Eva’nın kim olduklarının unutulduğuna neredeyse emindi. Bu düşünce, içinden bir yerde, bastırılmış da olsa ona garip bir rahatlık veriyordu. Lucifer, Lilith’in bu cehaletine kahkahasını tutamadan karşılık verdi; sesi, karanlık odada yankılanarak soğuk bir dalga gibi yayıldı. “Adam öldü. Hatta Seth, Enoch ve Noah gibi elçiler dahi öldü,” dedi, ellerini yavaşça iki yana açarak, sanki ölümü ve zamanı gösterir gibiydi. “Ama Eva hâlâ hayatta. İnsanlığın annesi hâlâ yaşıyor. Bunu biliyor muydun, Lilith? Kendi çocuklarını koruyor. Bizim çocuklarımızı ise avlıyor.” Lilith’in gözleri, bu sözlerle sarsıldı; kalbinde bir yerlerde donuk bir titreşim hissetti ama yine de yüzünde bu etkiyi belli edecek bir iz yoktu. “Yaşıyor mu?” diye sordu dudakları düz bir çizgi halini aldı. “Tanrı Adam’ı bağışladı. Ancak Eva’yı bağışlamadı mı? Ne şaşırtıcı.” “Ona bir amaç verdi.” Lucifer sinsi bir yılan gibi Lilith’in aklına girmek istiyordu. “Onu ödüllendirdi. Eva senin gibi günah işlemiş olsa bile Tanrı onu dünya da bıraktı. Adam’ı bile cennetine kabul etti. Ya sen Lilith? Tanrı seni, beni, bizi terk etti. Ama hala intikam, adalet için bir umut var.” Lilith çenesini dikleştirdi. Kehribar renkli gözleri öfkeyle dolup taşmıştı. Amber kıvrımlar gözleri içinde parlıyordu. “Seni tanıyorum Lucifer! Eğer bir çıkarın olmasaydı, asla benden yardım istemezdin!” “Senden yardım istemiyorum Lilith. Tersine sana yardım ediyorum.” Lucifer tüm yeri sarsan gür bir kahkaha attı. “Senin hakkını senden çalan kadından intikam almak hakkın. Sen ve ben çok da farklı değiliz. Adam benim hakkım olanı, Eva ise senin hakkın olanı çaldı. İntikam istemez misin?” “İstemem.” dedi Lilith. “O kadına acıyorken, nasıl ondan intikam isteyebilirim ki?’ “Ya Samael?” diye hatırlattı Lucifer. “Seni Eva’dan daha acınası bir hale düşürdüğü için intikam istemez misin?” “Sen Eva'dan ne istiyorsun?” diye sordu Lilith, sıktığı dişlerinin arasından. “Sen benden de acınasısın Sabah Yıldızı. Çünkü bana muhtaçsın.” Lucifer’ın gülümsemesi bir an bile solmadı; gözlerinin içindeki şeytani parıltı daha da belirginleşmişti. Yavaşça Lilith’e doğru bir adım attı. Ayak sesleri taş zeminde yankılanarak kapalı zindanın havasını daha da ağırlaştırdı. Saçlarının gölgeleri duvara karanlık bir dantel gibi düşerken, sesi ipeksi ama dikenliydi: “Ben mi?” dedi, başını hafif yana eğerek. “Eva’dan ne mi istiyorum? Hiçbir şey... ya da her şey. Onun temsil ettiği o saflık, bizim bile ulaşamadığımız o bağışlanmışlık... iğrenç bir yalan. Tiksindirici bir oyun. O bir simge, Lilith. Senin unutturulmanın, susturulmanın simgesi. Ben ondan yalnızca hakikatin bedelini istiyorum. Yeryüzüne bana ait gölgeler ulaşsa bile ben fiziken dünyaya gidemiyorum. İstediğime ulaşamıyorum. Ama sen yapabilirsin Lilith. Ne de olsa önceden insandın.” Lilith’in zincirli elleri istemsizce kımıldadı. Metal halkalar birbirine çarparken çıkan ses, aralarındaki gerilimi bölüyordu. Dudakları aralandı, ama söylemek istediği kelime, kalbinin derinliklerinden yükselen eski bir kırgınlıkla yutuldu. Gözleri kararmıştı; öfke değil, bir an için saf acıydı bu. O çoktan kaybetmişti. Yerine konulan kadın, ödüllendirilmişti. O ise sonsuz zincirlerin altında Samael tarafından çürümeye terk edilmişti. “Eva’yı ele geçirmenin sana ne faydası olacak?” diye sordu Lilith. Sesi bu kez daha düşük, daha sertti. “O, benim düşmanım bile değil. Tanrı’nın gözdesi olabilir. Ama onun bedeni de, ruhu da bu dünyada ceza çekiyor. Sonsuz yaşam, kaybettiklerinin yükünü omuzlamak… bu da bir tür ceza değil mi?” Lucifer’ın yüzündeki gülümseme genişledi. “Bu seni ilgilendirmiyor mu? Kadınlığını, anneliğini, kimliğini senden çalan birinin dünyada Tanrı tarafından korunmuş olması seni rahatsız etmiyor mu? Hiçbir iblisim ona yaklaşamıyor. Günahkar olsa da koruyucu bir Dokunulmazlık Mührü ile korunuyor. Tanrı onu affetmese de koruyor. Ne hakla?!” Sonra, sesi hafifledi. Fısıltıya yaklaştı. “Eva hâlâ yaşıyor, Lilith. Ve hâlâ Cennet’ten düşen gölgenin altında yaşıyor. Ama onun düşmesi için bir itiş gerek. Ve sen... sen hâlâ düşürebilecek güçtesin.” Lilith başını çevirdi. Gözleri yerdeki çatlaklara, kanla karışık kurumuş izlere takıldı. Zaman, onun için anlamını çoktan yitirmişti. Ama yine de bir şey kıpırdanıyordu içinde. Sessizce büyüyen, bin yıllardır bastırdığı bir şey. Haksızlık. Unutuluş. Terk ediliş.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE