10. Bölüm

1092 Kelimeler
10.Bölüm: Kırık Aynalar Konaktan ayrılış, tedirgin bir törenden farksızdı. Asım'ın adamları, iki aşiretin ilk kez bu şekilde bir araya geldiği Boran’ın etrafında sessizce nöbet tutuyor, her bakış bir ölçüm, her adım bir hesaptı. Boran, atının üzerinde dimdik duruyor, yüzünde yorgunluk ve ağrıyla baş etmenin verdiği bir ifade vardı. Ancak gözleri, etrafı süpürürken bile, periyodik olarak yanındaki Elif'e kayıyordu. Elif, bu bakışları hissediyor ama karşılık vermiyordu. Dışarıdan bakıldığında sakin, hatta biraz uzaktı. Başı hafifçe öne eğik, ince parmaklarıyla atının yelesini okşuyor, zihni ise İstanbul'un kalabalık caddelerinde, Ömer'in gülümsemesinde geziyordu. Boran'ın güvenini kazanmak, onun için bir varoluş mücadelesi değil, bir kaçış planının kritik adımıydı. Her nazik sözü, her anlayışlı bakışı, bu altın kafesten kurtuluşun bileti gibiydi. "Yol uzun," demişti Boran. "Birlikte gidelim." Elif'in yanıtı, bir gülümseme ve sessiz bir "Evet"ti. İçinden ise, "Evet, gidelim. Sen beni güvenle sarana kadar, ben de senin kalbini kırmadan kaçmanın yolunu bulana kadar." Yolculuğun ilk saatleri, atların nallarının çıkardığı ritmik sesler ve rüzgarın uğultusu eşliğinde geçti. Boran, aşiretin ileri gelenleriyle yapması gereken görüşmeleri, alınması gereken önlemleri düşünüyor gibiydi. Ama aklı, bir türlü Elif'ten, onun söylediklerinden, o odada aralarında geçen o kırılgan diyalogdan uzaklaşmıyordu. "Biraz dinlenelim," diye bağırdı sonunda, güneş tam tepedeyken. Uygun bir düzlüğe çekildiler. Adamlar, atları sularken ve azıklarını dağıtırken, Boran bir kayanın gölgesine çöktü. Elif, ona doğru yürüdü, elinde bir testi su ve bir parça ekmekle. "Yaralarını kontrol etmemi ister misin?" diye sordu, resmi bir nezaketle. Kamuflajının bir parçasıydı bu. Boran, başını salladı. "Gerek yok. İyiler." Sonra, ona baktı. "Sen... dün gece söylediklerin... 'Kalenin kapılarını aralamak'... Bunu nasıl yapacağız, Elif? Nereden başlayacağız?" Sorusu içindi, samimi bir arayışın ifadesi gibiydi. Elif, yanına, ama mesafeli bir noktaya oturdu. "Belki... kendimizden başlayarak," diye cevap verdi, dikkatle seçilmiş kelimelerle. "Bana Zilan'dan bahsetmeyi deneyebilirsin mesela. Sadece hüznü değil, onu anlatan küçük bir anıyı. Onu tanımak... seni anlamama yardım eder." Bu bir tuzaktı. Boran'ın en savunmasız noktasına, Zilan'a yönelik bir hamle. Ama öyle bir sunulmuştu ki, bir güven işareti, bir yakınlaşma çabası gibi görünüyordu. Boran, bir an tereddüt etti. Gözlerinde bir acı dalgası geçti. Sonra, yere bakarak, alçak bir sesle konuşmaya başladı. "Zilan... güneş gibiydi. Sadece sıcak değil, cesurdu da. Küçükken, babamız bize at sürmeyi öğretirdi. Ben, düşmekten korkardım. Zilan ise... daha at hareketlenmeden, dizginleri kapar, rüzgar olup uçardı. Bir gün, beni de arkasına aldı. 'Korkma Boran,' demişti. 'Ben varım.' Ve o gün, ilk kez düşmedim. Çünkü o, önden gidiyor, tüm engelleri görüyordu." Sesi titriyordu. Bu anıyı paylaşmak, içindeki bir yaranın kabuğunu kaldırmak gibiydi. Elif, onu dikkatle dinliyor, yüzünde anlayışlı bir ifade takınıyordu. İçinde ise, bu acıyı manipüle etmenin soğuk hesapları yapılıyordu. "Korkusuz görünmek," diye yumuşak bir sesle karşılık verdi, "çoğu zaman, sevdiklerimizi koruma isteğinden gelir. Sizi korumak istiyordu. Bu çok değerli." Boran, ona baktı, gözleri şaşkın. Zilan'ı anlattığında insanlar genelde üzüntülerini belirtir, onu öldüren düşmanlıktan bahsederdi. Elif ise, eylemin ardındaki sevgiyi görmüştü. Bu, Boran'ın kalbindeki duvarlarda gerçek bir çatlak oluşturdu. "Evet," diye fısıldadı, sesi kısık. "Öyleydi." Elif, bir adım daha attı. "Belki de şimdi, onun bıraktığı yeri doldurmaya çalışmak yerine, onun sana öğrettiği cesareti taşıyabilirsin. Farklı bir cesareti. Merhametin cesaretini." Boran, bu sözler üzerine derin bir nefes aldı. Elif, sadece bir dinleyici değil, bir rehber gibiydi. Onun zihnindeki karanlık labirentte bir meşale yakıyordu. Oysa Elif'in amacı, onu aydınlığa çıkarmak değil, kendi çıkış yolunu aydınlatmaktı. Yolculuk devam etti. Akşam, bir vadiye kamp kurduklarında, aralarındaki hava hissedilir şekilde değişmişti. Boran, daha konuşkandı. Yemek yerken, ona doğru eğildi. "Sen... İstanbul'u özlüyor musun?" diye sordu. Soru, Elif'in yüreğine saplanmış bir ok gibiydi. Özlüyor muydu? Ömer'in kahkahasını, onunla kol kola yürüdükleri sahili, özgürlüğün tadını özlüyordu. Ama bunu asla belli edemezdi. "Bazı şeyleri özlemek kaçınılmaz," diye cevapladı, dikkatle. "Ama insan, bulunduğu yerde kök salmaya çalışmalı. Yoksa hep bir yabancı gibi yaşar." Yalan değildi bu. Şu an için buradaydı ve 'kök salma' oyununu oynamak zorundaydı. "Köyümüz... senin İstanbul'un gibi değil," diye iç geçirdi Boran. "Daha yavaş, daha sert." "Her yerin bir güzelliği var," dedi Elif. "Bu dağların sessizliğinde bir huzur var mesela. İstanbul'da bulunmaz." Bu da doğruydu. Ama bu huzur, onun için bir hapishanenin sessizliği gibiydi. O gece, kamp ateşinin etrafında otururlarken, Boran, nadiren gülen yüzünde soluk bir tebessümle, çocukluk anılarını anlattı. Elif, onu dinliyor, ara sıra sorular soruyor, gülümsemeye çalışıyordu. Her an, her paylaşım, onu hedefine bir adım daha yaklaştırıyordu. Boran'ın gözlerindeki güven ışıldamasını gördükçe, içi bir garip sızıyor, ama hemen ardından Ömer'in hayali gelip o sızıyı donduruyordu. Ertesi gün, köyün sınırlarına yaklaştılar. Boran'ın yüzünde bir rahatlama vardı. Elif'in yüzünde ise, artan bir iç gerginlik. Plan işliyordu. Ama son adım, en tehlikeli olanı olacaktı. Köy meydanına girdiklerinde, insanlar onları coşkuyla karşıladı. Barış haberi yayılmış, Boran'ın bilgeliği dillere destan olmuştu. Boran, atından inerken, Elif'e döndü ve ilk kez, bilinçli bir şekilde, elini uzattı. Yardım etmek için değil, ona dokunmak, onu bu zaferin bir parçası olarak yanında göstermek için. Elif, bir an tereddüt etti. Bu dokunuş, yalanını daha da ağırlaştıracaktı. Sonra, gülümsedi ve elini onunkine bıraktı. Cildi sıcaktı, ama Elif'in içi buz gibiydi. Konakta, Boran'ın odasına döndüklerinde, kapıyı kapattılar. Dışarıdaki kutlamaların sesleri geliyordu. Boran, ona baktı, gözlerinde minnet ve yeni filizlenen bir şeyin kıpırtısı vardı. "Elif," diye başladı, sesi yumuşak. "Bunların hiçbiri sen olmasaydın mümkün olmazdı. Sadece dövüşte değil. O odada, bana söylediklerinle... Beni... kendime getirdin." Elif, yüreği ağzında, adım adım ona yaklaştı. Şimdi, son perdeyi oynaması gerekiyordu. Gözlerine bakarak, elini yavaşça onun yanağına götürdü. Dokunuşu hafif, neredeyse ürpertici bir şekilde hassastı. "Boran," diye fısıldadı. "Ben... buradayım." Bu bir yalandı. Ama öyle inandırıcı söylenmişti ki, Boran'ın tüm savunmaları çöktü. Gözlerini kapadı, bu nadir, kırılgan dokunuşun tadını çıkarırcasına. O an, Elif'in zihninde her şey netleşti. Güvenini kazanmıştı. Artık daha rahat hareket edebilir, köydeki düzeni öğrenebilir, kimseye şüphe çektirmeden kaçış için gerekli her şeyi hazırlayabilirdi. Boran'ın ona duyduğu, karışık duygular yumağı, onun için bir kalkan olacaktı. Ama Boran, o anda, tamamen farklı bir gerçekliğin içinde yaşıyordu. Elif'in eli onun yanağındayken, yıllar sonra ilk kez, geçmişin ağır yükü hafiflemiş gibi gelmişti. Zilan'ın hayaleti hâlâ oradaydı, evet, ama artık onu boğan bir gölge değil, hüzünlü bir anıydı. Ve önünde, yaralarını saran, sözleriyle onu iyileştirmeye çalışan, güçlü, anlayışlı bir kadın vardı. Elif, elini çekti, geri adım attı. Yüzünde, bir liderin karısına yakışır sakin bir ifade vardı. "Dinlenmelisin," dedi. "Yarın, aşiret seni bekliyor olacak." Boran, sadece başını salladı, konuşacak gücü yoktu. İçi, tarifsiz bir duyguyla doluydu. Elif, odadan çıkarken, arkasında, kendi yalanlarıyla inşa ettiği umut dünyasını bıraktı. Koridorda ilerlerken, yüreğinde bir sıkışma hissetti. Boran'ın ona baktığı o saf, incinebilir gözler aklına geldi. Sonra, zihninde Ömer'in bekleyen yüzü canlandı. Sıkışma geçti, yerine çelik gibi bir kararlılık geldi. Zafer kazanılmıştı. Boran'ın kalbi, onun avuçlarının içindeydi. Ve o, bu gücü, onu en savunmasız anında terk etmek, İstanbul'a, gerçek aşkına kaçmak için kullanacaktı. Zaferin gölgesi, en çok da ihanetle beslenendi.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE