Duyduklarını idrak etmek ister gibi kıstı hafif çekik gözlerini Berivan . Bir umut babasının gözlerine baktı.
İstedi ki karşı gelsin, doğduğu günden beri bir kere olsun saçlarını bile okşamayan adam, bu defa yıksın yeri göğü de bir kez olsun dursun ardından dağ gibi. Ama babasının memnunca kıvrılan dudakları ile, umutları yıkılmıştı zavallı kızın. Tek kelime edemeden, dökülen tepsiyi öylece bırakıp koşarak gitti odasına.
Çarparak kapattığı kapının sesiyle Osman efendi sinirle sallamıştı başını iki yana.
“Sen onun kusuruna bakma ağam. Cahildir..” diyip ellerini kavuşturdu Botan ağanın önünde.
“Sıkıntı yok Osman efendi, alışacak elbet.” diyip keyifle attı ellerini sakallarına Botan ağa.
“Şey ağam.. Sen haneme geldin, kızımı istedin şeref duydum. Lakin tek şartım vardır.” diyen adamla Botan ağa, çattığı kaşları ile baktı adamın suratına.
“Söyle bakalım nedir şartın?” derken ses tonu da sertleşmişti.
“Resmi nikah ağam. Nikah isterim.” dedi Osman efendi kendinden emin sesiyle. Adamın isteğiyle Botan ağanın dudakları kıvrılmıştı iki yana.
“Nikah kolay Osman efendi. Yalnız senin kıza hemen nikah kıyarsam, evdekinin hakkına girerim. Hele bi Berivan kucağıma aslanlar gibi erkek evladı versin o zaman nikah da kızının hakkı olur.” diyip geçip kuruldu sedire adam.
Osman efendinin aldığı cevapla yüzü düşmüş, umduğunu bulamamıştı. Botan , Yaşlı adamın sıkıntılı haline bakıp, elini koydu Osman efendinin omzuna;
“Ama sen dertlenme. Neyim var neyim yoksa kızının da hakkı olacak. Ortada bırakacak değilim ya. Hem konuştuğumuz araziye ek, 40’da büyük baş veriyorum sana. Babalık hakkı kabul et.” diyen adamla az önce düşen yüzü gülmeye başlamıştı yaşlı adamın.
“Peki ağam. Sen nasıl uygun görürsen. Verdim gitti o vakit.”
Berivan’ın arka odada, kapının ağzında işittiği sözler ile yüreğine bir ağırlık çökmüştü. İki dönüm arazi, 40 büyük baş uğruna babası resmen satmıştı kızını. Gözünden düşen bir damlayı sildi elinin tersiyle.
“Ölürüm yine sana karı olmam kart zampara..” diye mırıldanıp kapıyı usulca kapatıp, kilitledi ardından. Üç beş parça kıyafetini yüklüğün arasından aldığı poşete koyup, odasının camından atladığı gibi düştü yola.
Havanın karanlığında içine düşen korkuyu, az önce işittiği sözlerinin iğrençliği ile bastırmaya çalışıp devam etti yoluna. Aradan geçen yarım saatte, geldiği evin demir kapısını açıp, koşar adımlarla girdi içeriye.
Alacaklı gibi çalınan kapıyla Halil efendi sıçramıştı yerinden.
“Kim o..”
“Emmi benim Berivan.” diyen kızla kapıyı açıp şaşkınca bakakaldı kızın suratına adam.
“Berivan, hayır olsun kızım. Bu saatte ne arıyorsun burada.” diyen adamla Berivan saatlerdir tuttuğu yaşlarını serbest bırakmıştı.
İçin için ağlayan kızla Halil efendininde gözleri dolmuştu.
“Güzel kızım, ne oldu. Gir hadi içeriye.” derken
‘Berivaaan..!” diye bağırarak avluya giren babasıyla korkuyla amcasının ardına saklanmıştı kızcağız.
“Gel lan buraya Arsız. Evden kaçmak neymiş gösterecem ben sana.” diyip sert adımlarla çıktı Osman efendi merdivenleri.
Ama kızın önünde dağ gibi dikilen abisiyle, durmak zorunda kalmıştı olduğu yerde.
“Destur çek Osman.. Ne oluyor?”
“Ne oluyorsa oluyor, çekil önümden.”
“Çekilmem. Bu kız bu saatte benim kapıma geldiyse, demekki var bi sıkıntı. Ne oluyor ?”
“Beni Botan ağaya verdi babam emmi. Ölürümde evlenmem ben o kart horozla.” diyen kızla Halil efendinin kaşları çatılmıştı.
“Ne diyor bu kız Osman.. Doğrudur dedikleri?” diyip yaklaştı kardeşine öfkeyle.
“He doğrudur. Kız benim değil mi? kime istersem ona veririm sen karışma.” diyip abisini kenara ittirip Berivan’ın koluna yapışmıştı.
“Gerekirse ölürsün, ama Botan ağanın kapısında ölürsün. Yürü..” diyip çekiştirmeye başlamıştı kızını merdivenlerden aşağıya.
Halil efendi ne kadar engel olmak istese de hastalıktan güçsüz düşmüş bedeni yetmiyordu kardeşine.
“Berivan, sen merak etme kızım. Ben jandarmaya gidecem, ölürüm yine vermem seni o herife..” diye seslense de, Osman efendi çoktan kızını sürüye sürüye bindirmişti arabaya.
Eve geldikleri gibi, saçlarından tuttuğu kızı evin içine fırlatması bir olmuştu adamın.
“Ahlaksız köpek.! Ben sana evden kaçmak neymiş gösteririm.” diyip sobanın yanında duran maşayı aldığı gibi kızının vücuduna vurmaya başlamıştı. Zavallı kızın çığlıkları, acı feryatlarına rağmen tüm hırsını alıp yorulana kadar dövmüştü zalim adam kızını. En son gücü tamamen tükendiğinde de, yerde gözünün yaşı tükenen kızı, saçlarından tuttuğu gibi kiler odasının içine fırlatıp, kapıyı da üzerinden kilitlemişti.
“Düğün gününe kadar buradan çıkmayacaksın. Ne zaman ki aklını başına toplarsın,işte o zaman çıkarsın bu odadan.” diyip çıkmıştı evden. Dış kapının kapanma sesiyle, babasının gittiğini anlayıp, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı Berivan. Yediği dayaktan tüm vücudu sızlarken, kalbinde ki sızı daha çok yakıyordu canını.
“O düğünü size nasıl zehir edeceğim göreceksiniz hepiniz.” diye mırıldandı sessizce.
~~~~~
Geçen bir kaç haftada, Halil efendi bu işe mani olmak için çok uğraşmıştı. Botan ağanın bile kapısına gitmişti bu işten vazgeçsin, yakmasın yiğeninin başını diye. Ama ne yapsa fayda etmemişti. Jandarmaya gideceği günde, üzüntüden sıkıntıdan, hastalığı tetiklenmiş, yığılıp kalmıştı köy meydanında.
Nihayet düğün günü gelip çatmıştı. Düğün alayı kurulmuş, Osman efendinin evinin önü meraklı köylüler ile dolup taşmaya başlamıştı.
Odanın kapısını açıp, memnuniyetle süzdü üzerinde gelinlik ile kendisine öfkeli bakan kızına.
“Aferim sana. Böyle yola geleceksin işte.” diye söylenip, cebinden çıkardığı kırmızı kuşağı uzattı Ahmet’e.
Babasının elindeki kuşağı alıp, bacısına doğru yanaşmaya başladı Ahmet.
Kuşağı Berivan’ın ince beline üç kez dolayıp çözdükten sonra, dualarla düğümledi sonunda.
“Allah utandırmasın bacım.” diyip bacısına sarılmak için yanaşacağı sırada Berivan izin vermeyip bir adım geri gitmişti.
“Ar damarı çatlamışsa, utanma bilir mi insanoğlu abi?” diyip nefrete bezenmiş gözlerini bir an olsun çekmedi abisinin gözlerinden. Berivan’ın sözleriyle Ahmet sinirlenip, öfke ile elini kaldırmıştı kardeşine tokadı basmak için ama babasının elini tutmasıyla gerisin geri indirmek zorunda kalmıştı o eli.
“Babama dua et sen.” diyip sert adımlarla çıktı dışarıya. Oğlunun dışarıya çıkması ile Osman efendi yaklaştı bu defa kızına. Kızını satan kendisi değilmiş gibi bir de pişkin pişkin kendisine elini uzatan babası ile Berivan’ın içindeki öfke büyüdükçe büyüyordu.
Bakışları kendisine öpmesi için uzatılan el ile karşısındaki adamın gözleri arasında gelip giderken, tek kelime etmeden hızla çıkıp gitti babasının yanından.
Dışarı çıktığı gibi kapıda bekleyen, kendisine gülümseyerek bakan Botan ağa ile göz göze gelmesi bir olmuştu.
“Pek güzel olmuşsun Berivan.” diyen yüzsüz adamla gelinliğin uçlarını sinirle sıkmaya başladı.
“Yakışmış mı kefenim Botan ağa.” dedi buz kadar soğuk sesiyle. Kızın sözleriyle bu defa Botan ağa sinirle sıkmaya başlamıştı yumruğunu.
“Üzerindekini ister kefen say, ister gelinlik. Gecenin sonunda bu beyazı üzerinden çıkaran ben olacağım yavru ceylanım.” diyip elini attı kızın dalgalı saçlarına. Saçlarına dokunan adamla yüzünü iksinti dolu bir bakış kaplamıştı Berivan’ın.
“Çek patilerini arsız..!” diyip adamın omzuna çarptığı gibi, çıkmıştı kapının dışına.
Kendisini beklemeden, başına duvağını örtmeden dışarı çıkan kızla Botan ağanın sabrıda son demine gelmişti artık. Sabır çekip ilerledi kızın yanına ve “bunların bedelini elbet ödeyeceksin..!” dedi boğuk çıkan sesiyle. Hemen arkalarından kadınlardan birinin duvağı örtmesiyle de Botan ağa Berivan’ın elinden tutup inmeye başlamıştı merdivenleri.
Avluya inen gelin damatla, etrafta kulak tırmalayan zılgıt sesleri yükselmeye başlamıştı. Yanlarına gelen adamın elindeki toprak testiyi alıp, uzattı yanındaki kıza adam.
“Al bakalım, kırda şanın yürüsün gelinim.” dedi oldukça yüksek çıkan sesiyle. Amacıda sesini herkese duyurmaktı zaten. Botan ağanın elindeki testiyi istemeye istemeye aldı Berivan.
Soğuk, keskin gözlerini adamın gözlerinden çekmeden, testiyi Botanın ayağının tam üzerine atması bir olmuştu.
Ayağına sertçe düşen testi ile acıyla buruşturdu yüzünü adam. Ama kendilerine dikkat kesilmiş insanlar varken ağzını açıp tek kelime edememişti.
“Nasıl ? Güzel yürüdü mü şanım Botan ağa !” diyip alayla kıvrıldı Berivan’ın dudakları iki yana.
~~~
Hava kararmış Erxânî konağı dolup taşmaya başlamıştı. Botan ağanın düğün haberi ile civar köylerdeki tüm aşiret reisleri de gelmişti bu düğüne. Ucu görünmeyen halayın başını da tabiki de çeken isim belliydi.
Botan Erxânî..
Ağzı kulaklarında olan adam , istediğini almış olmanın sevincini yaşarken, düğün evinde yasa bürünmüş yalnız iki kadın vardı.
Biri istemediği, hatta tiksindiği adama gelin edilmiş Berivan’ken,
Diğeri yıllarca bu adamın zalimliklerine katlanmış, erkek çocuk doğurmadı diye türlü hakarete maruz kalmış Elif’ti.
Berivan duvağın altından baktı yanında oturan, dolu gözlerle kocasını izleyen kadına.
“Özür dilerim..” dedi mahçupca.
Berivan’ın mahsun sesiyle başını çevirdi Elif kıza doğru. Yüzünde ki buruk tebessüm bile içinde kopan fırtınaların göstergesiydi oysa.
“Senin günahın yok Berivan. Rızan olmadığını biliyorum.” diyip elini koydu kızın titreyen eline.
“Ama..” diyip yaklaştı biraz daha Berivan’a doğru.
“Benim için değil ama kendin için mani ol bu düğüne.”
“Denedim Elif.. Kaçtım, yakaladılar.. Ölmeyi denedim, ipten aldılar.. Daha ne yaparım bilmiyorum. Bu evlilik benim için ölüm demek.” diyip eğdi başını. Berivan’ın titreyen sesi ile zaten dolu olan mavi gözlerinden bir damla yaş süzülmüştü Elif’in.
“Gel benimle.” diyip ayaklandı oturduğu yerden. Kendisine şaşkınca bakan kıza aldırmadan, yanlarına gelen kadına döndü bu defa.
“Gelini odaya çıkarıyorum, Botan ağaya dersiniz.” diyip Berivan’ın koluna girip yürüdü konağın avlusuna. Kapının ağzına geldiğinde, son kez dönüp baktı arkasına.
“Şu merdivenlerden in, arka otoparka çıkıyor bu kapı. Ordan doğru ana yola çık, illa biri denk gelir yardım istersin. Benim gitmem lazım şimdi. Dikkat et Berivan.” diyip hızla yanından uzaklaşan kadına baktı kız şaşkınca.
“ O yatağa gireceğime ölürüm daha iyi.” diyip hızla koşmaya başladı merdivenlerden aşağıya.
Aradan geçen bir saatin ardından düğünün sonuna yaklaşılırken, Botan ağanın öfkeli sesi ve sağa sola koşuşturan korumalarla millet şaşkınca bakakalmıslardı birbirine.
“O kızı bulun..!” diye kükreyen adam ile gelinin kaçtığını anlamıştı tüm köylü. Kimisi ‘iyi yapmış” derken, kimiside ‘kendi sonunu kendi getirdi.’ diye üzülüyordu Berivan’a.
~~~
Botan Erxânî’nîn Nemrut yüzüyle tanıştığı, emanetini bıraktığı için Devrimin keyfi hayli yerindeydi.
“O düzeneği senin g*tüne sokmak vardı ya, neyse başka zamana artık ağa bozuntusu..” diye söylenip, dikiz aynasına gözlerini çevirdiği gibi arkada gördüğü gölgeyle hemen silahına sarılmıştı Devrim. Çekilen silah ile arabanın içinde yankılan ince , tiz çığlık sesini duyan adamın ani frenle durması bir olmuştu.
Birden duran araba ile basını ön koltuğa çarpmıştı kız.
“Yavaş olsana be ! Ehliyeti hangi kasaptan aldın ?” diye çemkiren kıza baktı şaşkınca adam.
Üzerinde beyaz gelinlik, belinde kırmızı kuşak..
Bir saat önce görüp, içten içe acıdığı kaçak gelin kendi arabasındaydı..
“Ne oluyor lan ? Kimsin sen ?” dedi oldukça sert sesiyle Devrim.
“Berivan..” diye birde kendisini tanıtan kızla sinirle gülmeye başlamıştı Devrim.
“Berivan.. Bende Devrim..” dedi alayvari sesiyle.
Ama “memnun oldum.” diye karşılık veren kızla artık iyice sinirlenmeye başlamıştı.
“Manyak mısın kızım sen !” diyip döndü sinirle önüne. Bir kaç saniye kendini sakinleştirdikten sonra derin bir soluk alıp tekrar döndü arkasını;
“Az önceki düğünden kaçan gelin sensin değil mi ?” diyen adama cevap vermeyip yalnızca başını sallamıştı Berivan evet manasında.
“Çok güzel ya ! İyi şimdi in geri” dedi adam net bir şekilde. Devrim’in in demesiyle gözleri korkuyla açılmıştı Berivan’ın.
“İnemem. Yakalanırsam öldürürler beni.”
“Kaçarken bunu göze almadın mı zaten ?”
“Aldım da..”
“Eee..” diyip kendisine dikiz aynasından bakan adamla sinirle basındaki duvağı çıkarıp fırlattı adama doğru kız.
“İyi be ! Senin arabana kaldık sanki kereste..” diyip elini kapı kulpuna attığı gibi, kolundan tutup “dur tamam.” diyen adamla göz göze gelmişlerdi.
Devrim sokak lambasının ışığının yansıdığı bir çift kara ile seslice yutkundu. Kalbinde hissettiği bu his haftalar önce yüreğini dokunan o zeytin karalarına ne kadar da çok benziyordu.
“Sen..” dedi çatallaşmış sesiyle..
“Sen O’sun..” derken sesinde koca bir umut ışığı vardı adeta.
“Kim ? Anlamadım kimim ben ?” diyip kendisine şaşkınca bakan kızla, dudaklarında içten bir tebessüm belirmişti. Kendisini toparlayıp çekti gözlerini kızın gözlerinden ve döndü önüne;
Yalnızca kendisinin duyacağı tonda ;
“Zeytin gözlü kız..” diye mırıldanıp yüklendi gaza..