6.Bölüm

1452 Kelimeler
Gözlerini araladığında, hava çoktan kararmıştı. Tam karşı duvardaki saate baktığında , saatin 19:00’a geldiğini görüp; “Ne uyumuşum be..” diyip kalkıp oturdu sersemce yatağın üzerine. Bir süre sonra kendine geldikten sonra, ayaklanıp çıktı odadan. Ama evde kendinden başka kimsenin olmamasıyla,şaşırmıştı. “Devrim bey..” diye seslendi bir kaç kez, ama ses gelmemişti. İçine bir tedirginlik düşmüştü Berivan’ın. “Nereye gittin ki?” dedi tedirgin bir sesle. Küçük salonun ortasında bir süre bekledikten sonra geçip oturdu koltuğa ve orta sehpanın üzerine bırakılan notu farketti sonunda. “İşe gidiyorum dağ keçisi.. Ben gelene kadar sakın evden çıkma, gelen giden olursada sakın açma kapıyı. Telefonumu sana bırakıyorum, bi sıkıntı olursa ‘Gonyalı’ yazan ismi ara..” yazan notla içten bir ohh dökülmüştü dilinden. Rahatça arkasını yaslandı. “Ne yapacağım ben şimdi? Akşam da olmuş , kaçta gelecek bu kereste acaba..” diye söylendi kendi kendine. O anda aklına gelen şeyle, keyifli bir gülüş belirdi yüzünde ve kalktı oturduğu yerden.. •••• Aradan neredeyse iki saat geçmişti, Devrim Alaz anca dönebilmişti işten. Kapıyı açıp, sessizce ilerledi salona doğru. Berivan’ın uyuyor olabileceğini düşündüğü için, olabildiğince sessiz hareket ediyordu. Ama daha salonun kapısına gelir gelmez , burnuna dolan yemek kokusu ile tüm yorgunluğu bir anda uçup gitmişti sanki. Adımlarını mutfağa yönlendirdiğinde, tezgahın önünde tencereyi karıştıran kıza baktı tebessüm ederek. Berivan öylesine dalıp, gitmişti ki ne kapı sesini duymuştu, ne de dakikalardır kendisini izleyen Devrim Alaz’ı. “Şşt.. kolay gelsin..” diye seslenen adamla Berivan korkuyla irkilip arkasını döndü.. Ama arkasını döndüğü gibi adam ile kafaları birbirine çarpışmıştı.. “Ahh..” diyip sızlayan kafasını tuttu kız, ama Devrim de tık yoktu.. “Sakin ol dağ keçisi, nereye daldın öyle..” diyip elleri cebinde sırıtan adamla, sinirlenmeye başlamıştı. “Zıkkımın köküne daldım..! Kafamı patlattın..” diyip ovuşturmaya devam etti başını.. “Abartma be kızım.. Aynı sertlikte senin kafanda bana çarptı, ben ağlıyor muyum ?” “Sen taş kafaysan ben napayım..! Hem ne öyle hırsız gibi sessiz sedasız geliyorsun. İnsan bi seslenir..” diyip dikti kara gözlerini adamın gülen gözlerine. “Uyuyorsun sandım, ondan sessiz girdim. Sana insanlık yapılmayacağını unutmuşum pardon..” diyip buzdolabına doğru çevirdi adımlarını Devrim. Adamın kendisinden uzaklaşması ile üzerindeki üniforma ile gördüğü adama bakakalmıştı kız. Siyah üniformanın içinde, olduğundan daha bi yakışıklı karizmatik olmuştu Devrim ve kız istemeden donup kalmıştı adama bakarken. Devrim dolaptan aldığı su şişesini tepesine dikerek arkasını döndüğünde kendisine bakıp kalan kızı görüp ağzındaki suyu fışkırttı gülerek.. Yakalanmanın mahcupluğuyla hemen bakışlarını sertleştirdi Berivan ve; “Çüş ! Suladın heryeri..” diyip hemen lafı değiştirmeye çalıştı . Ama yer miydi Devrim Alaz.. O bakışı yakaladıktan sonra bunu yüzüne zevkle vurup, anın tadını doya doya çıkarmaya niyetliydi.. “Baktım bana bakarken, yandın küle döndün söndüreyim dedim Berivan hanım..” “Sana bakmadım hiçte bile.. Sen yanlış anlamışsın.” diyip omuz silkip döndü arkasını utançla. “Hıı hıı.. bakmadın.. nazarın değecek, dur kıçımı kaşıyayım bari..” diyen adamla hırsla tekrar döndü yüzünü Devrim’e.. “Edepsiz..!” diyip adamın omzuna çarpıp geçip gitti yanından.. Salona geldiğinde, elindeki sofra bezini masaya serip, sofrayı kurmaya başlamıştı. Devrim ise tezgaha yaslanmış , öylece izliyordu kızı.. Berivan, sofrayı kurarken adam hâlâ onu izliyordu. Gözlerinde yorgunluğun arasına karışan o belli belirsiz tebessüm… İnsan işten dönüp de böyle bir manzarayla karşılaşınca yorgunluğunu unutur muydu? “Unuturmuş demek ki..” diye mırıldandı kendi duyacağı tonda.. bir kaç saniye sonraz; “Ne dik dik bakıyorsun, nazar etcen beni ?” dedi Berivan, adamın az önce kendisine ettiği sözü tekrar ederek ve çatalı masaya koyarken hafif başını kaldırıp göz ucuyla baktı adama doğru. “Ben mi bakıyorum? Yok be kızım, gözlerim boşluğa daldı. Senin neyine bakcam ben.” diyip gülümsedi Devrim. “Öyle olsun bakalım.. Neyse, otur hadi yemekler soğumasın,” dedi Berivan, sesi yorgun ama içinde ince bir memnuniyet saklıydı. Ellerini yıkayıp gelip, oturmuştu sofraya Devrim. Sessiz sakin devam eden yemeği bölen Devrim olmuştu. “Elinde lezzetliymiş dağ keçisi, iyi ki kaçmışsın o düğünden diyesim geldi..” diyen adama tebessüm edip, sadece “Afiyet olsun..” demekle yetinmişti Berivan. Bu kadardı. Ne teşekkür bekliyordu, ne övgü. Kızın suskunluğu ile; “Sen hep böyle misin?” diye sordu Devrim birden. “Nasıl böyle?” “Gözlerinle İnsanın içine basıp basıp kaçan.” diyen adamla birden durdu kız. Kaşığını tabağa bırakıp; .“Sen de hep lafı dolandırarak mı konuşursun?” “Yok. Ama seninle düz konuşunca kavga çıkıyor.” “Demek ki düz konuşamıyorsun..” “Yok. Sen düz konuşanı da ters anlarsın ondan..” diyip devam etti yemeğine Devrim. Bir kaç dakika sonra aklına gelen şeyle tekrar böldü sessizliği; “Yemeklerden arttı mı ?” diyen adamla gözlerini anlamsızlık kaplamıştı kızın. “Baya arttı elim ayarsız biraz.. neden ki?” “Şu aşağı sokakta bir aile var, her akşam oraya yemek bırakırım bugün eve acele gelince unutmuşum. Kaldıysa götüreyim sıcak sıcak yesinler..” diyen adamla gözlerini içten bir gülümseme kaplamıştı Berivan’ın.. “Sen iyi bir adamsın Devrim bey..” dedi sessizce. Gözleri tabakta ama sesi doğrudan adama dönüktü. “Suratına bakınca anlaşılmıyor ama… Kalbin iyi senin.” diyip laf sokmasını da ihmal etmedi tabii. Devrim başını kaldırıp baktı kızın yüzüne; “Sen de çok konuşuyorsun ama , bazen doğru şeyler söylüyorsun.” dedi. Her zamanki gibi lafın altında kalmayan adama döndü kızın sert bakışları. “Bazen?” “Senden olumlu şeyler duymaya alışık değilim, ne yapayım. Duvar gibi kaldım karşısında,” diyip ortamı yumuşatmaya çalışıp, son lokmasını da attı ağzına. Biten yemek Faslının ardından Berivan sofrayı toplamaya başlamıştı. Sessizlerdi ama bu sefer huzurlu bir sessizlikti. Aralarında duran masa değil de sanki aynı yerden bakan iki insan gibiydiler artık. Berivan’ın ardından, Devrim de kalktı sandalyesinden. Kızın elindeki tabağı alıp; “Dur, sen uğraşma. onca yemek hazırladın madem , ben de bulaşıkları halledeyim.” diyip yönlendi mutfağa doğru. Berivan’ın şaşkın bakışları adamın üzerinde gezinirken; “Sen ve bulaşık yıkamak?” derken sesi oldukça şaşkın çıkmıştı. Görmemişti ki ne abisinden, ne babasından böyle birşey. Bulaşık yıkamayı bırak, mutfağın yolunu unutmuşlardı artık. “Yıkarım tabii, kim yıkayacak kızım, benim bulaşığımı benden başka..” diyip kirini akıttığı bulaşıkları makinaya dizmeye başlamıştı adam. Bir süre sessiz sedasız adamı izlemişti Berivan.. “Saklama kabı falan var mı? Bende şu yemekleri koyayımda götür..” “Yani saklama kabı yok. Ama şurada boş kavanozlar var. Annem köyden salça , reçel falan göndermişti onlardan kalan. İşini görür heralde.” diyen adama başını sallayıp, yemekleri hazır etmişti. ~~~ Berivan battaniyeye sarılıp koltuğa kıvrılmıştı. Televizyon açıktı ama gözleri ekrana değil, çok daha uzağa dalmıştı sanki.. Karanlığın içindeki bir boşluğa bakar gibiydi. Yüzünde düşünce değil, sanki koca bir çıkmazın izleri vardı. Devrim bir süre sessiz kaldı. Dakikalardır kızı izliyordu zaten. Sonra, gözünü ondan ayırmadan; “Niye daldın yine?” dedi. Berivan gözlerini kırpmadan baktı karşı duvara. Sesi yorgundu. Kırılgan değildi ama yorgun.. “Ne olacak şimdi Devrim bey? Bana ne olacak?” derken sesi bir boşluğun içinde gibiydi. Başını çevirdiğinde, gözleri adamın gözlerine değdi bu kez. “Ne gidecek bir kapım var, ne kalacak bir evim.” dedi çaresizlik dolu sesiyle. Bir an sustular. Sadece baktı Devrim. Gözlerinin içi o alışıldık alaycı bakıştan uzak, derin ve karışıktı. İçinden bir ses konuştu: “Bu sert inatçı kabuğunun altında ne taşıyorsun acaba Dağ keçisi.. Korktuğunu bile belli edemeyecek ne gördün ne yaşadın..” dedi içinden. Sessizce doğruldu oturduğu yerden, kollarını dizlerine yaslayıp; “Ben varım.” dedi. Ve bir cümle, ağır ama net.. Adamın sözleriyle Berivan’ın gözleri ona kaymıştı. Kısa, sessiz bir bakışma oldu aralarında. Ne duygu taştı gözlerinden, ne söze gerek kalmıştı o bakışla. ikisi de bir anlığına sustu. Gerçek bir sessizlikti bu. Kabul eden, anlamaya çalışan bir sessizlik. Berivan ilk o an biraz daha sesli nefes almaya başlamıştı. Sonra fısıltı gibi bir şey döküldü dudaklarından: “Ne zamana kadar kalacağım burada? Sonu yok bunun, Devrim Bey…” diyen kızla başını salladı Devrim. Cevabı hazır değildi, ama içi emindi. “Gitmek isteyene kadar kalabilirsin Berivan. Ama ben… bir şeyler düşündüm. Rahat ol.” dedi. Şaşırmıştı Berivan.. Kaşları kalktı hafifçe, gözlerinde karışık bir merak. “Ne düşündün?” diye sordu. Devrim gözünü kaçırmadan döndü kızın gözlerine , “Yarın yıllık iznimi alacağım. Sonra seni Diyarbakır’dan çıkaracağım. Buradan uzaklaşalım. Nereye olursa, . Sonrasına da sonra bakarız.” derken sesi bu kez daha netti. Berivan hiçbir şey demedi önce. Sadece baktı adama. Şaşkın değildi sadece; bir şey daha vardı gözlerinde. Aniden gelen, alışık olmadığı bir güven duygusu belki. Ya da ilk kez biri “sonrasına sonra bakarız” demişti ve onun içinde böylesine sonu gelmeyecek bir güven başlamıştı. Ama bunu belli etmeden, başını çevirdi , battaniyeyi omuzlarına çekip;. “Sen ciddi misin?” diye sordu adama. “Hiç bu kadar ciddi olmadım dağ keçisi ,” dedi Devrim. Sözünün üzerine başka cümle eklemedi. Gerekte yoktu zaten. Salonda yeniden sessizlik oldu. Ama bu kez, içinde yalnızlık olmayan bir sessizlikti bu.. Yan yana durmayı bilen iki insanın paylaştığı, güvenli bir sessizlik.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE