3

1019 Kelimeler
Asansörden indiğimde midem çok bulanmıştı,başım dönüyordu. Hemen olduğum yer diz çöktüm. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Midemi tutuyordum. Ama başım çok daha fenaydı. Sanki dünya başımda dönüyordu. "Efsun iyi misin?" Fena bir şekilde başım dönüyordu. Midem sanki altı üst olmuştu. Dayım yanıma eğildi. "Efsun?" Biraz bekledikten sonra başımın dönmesi yavaş yavaş geçti. Kapalı gözlerimi açtım. Etraf karanlıktı mum aydınlatıyordu etrafı. Yattığım yerden kalktım. Duvarlar taştandı eskiydi. Her duvarın köşesinde bir mum vardı. Burası eski bir eve benziyordu. "Efsun iyi misin kızım?" "Evet dayı şimdi biraz daha iyiyim." "Biraz eski bir yer ama ev işte." "Çok güzel..." "Gel bakalım. Dışa çıkalım." Pencere den dışarı baktım. Etraf kararmaya başlamıştı. Ağaçlar görünüyordu. Dayım ilerlemeye başladı. Ben de arkasından takip ediyordum. Kapının önüne gelince durdu Dayım benden onay bekler gibiydi. Başımı salladım. Kapıyı açtı. Sanki bir dünyadan çıkıp başka bir dünya ya kapı açmıştım. O kadar muhteşem bir güzellikle karşılaşmıştım ki. Her yer yemyeşildi. Ağaçlar boy boydu. Kuşlar cıvıl cıvıldı. Çiçekleri mis kokuları burnuma geliyordu. Bir ormanın tam ortasındaydık. Ne yani şimdi burası 570 yılı İstanbul'u muydu? Dayım ilerlemeye devam edince ben de etrafı inceleyerek onu takip ediyordum. O kadar güzeldi ki her yer gözlerimi alamıyordum. Adımlarım oldukça yavaştı. Her anı beynime kazımak istiyordum. Biraz yürüdükten sonra bir tepeye geldik. Tepenin başında durdum işte şimdi gerçekten de nutkum tutulmuştu. Evet burası İstanbul'du. Hani resmedilmiş eski İstanbul resimleri vardı ya işte ben onun içindeydim şu an. Her şey gerçek her şey canlı. Uzaktan İstanbul'un denizi görünüyordu. Ah işte Ayasofya camisi de ordaydı. Büyük büyük apartmanlar yoktu. Araba sesleri gelmiyordu. Betonların yok olmuş bir şehir. Nasıl da güzeldi böyle İstanbul. Deniz de köprüler yoktu. Birkaç tane gemi vardı ama görüntüsü çok başkaydı sanki bir resmin içindeyim. "Efsun gitmeliyiz." "Dayı lütfen biraz daha kalmak istiyordum." Bir şey demedi. Ben hâlâ ağzım açık bir halde her yeri inceliyordum. Uzaktan at sesleri geliyordu. İnsanlar görünüyordu etrafta. Derin bir nefes çektim içime her yer tarih kokuyordu. Ömrüm boyunca burada şöyle kalmayı isterdim. Çok güzeldi. Güneşin kızılığı aydınlatıyordu etrafı. Uzaktan at sesleri geliyordu. Kulağa bile çok hoş geliyordu at sesinin tınısı sanki bir müzik melodisi gibiydi. "Efsun?" Büyülenmiştim sanki ama gitmem gerekiyordu. Şimdi az zamanımız vardı ama ben buraya bir daha gelecektim işte o zaman istediğim kadar her yere daha iyi bakabilir her yeri daha iyi inceleyebilirdim. Dayımla birlikte geldiğimiz yolu geri dönüyorduk. Ben o kadar yavaş yürüyordum ki bir sağa bakıyordum bir sola. Havanın kokusunu derin derin içime çekiyordum. Burdan gitmek istemiyordum. "Hadi Efsun." "Lütfen dayı biraz daha kalsak. Ben İstanbul'u uzaktan görmek değil içine girmek istiyorum." Dayım hızlıca yanıma geldi. "Efsun sana söz veriyorum bir daha geleceğiz ama şimdi zamanı değil. Eve geri dönelim sana her şeyi daha detaylı anlatacağım. Bu konu üzerinde eve gidince konuşacağız." "Sanki bir tarihi bir kitabın içindeyiz gibi. Anlatamıyorum. Ama muhteşem bir şey. Hâlâ gördüklerime inanamıyorum. Bu gerçek mi yoksa ben bir rüya da miyim?" "Gerçek Efsun her şey gerçek." Evet her şey gerçekti canlıydı. Rüzgarı hissediyordum. Her şeyi gözlerim görüyordu. Nefes alıyordum. "Gidelim." "Tamam." Eve girdik. Ben hâlâ geri gitmek istemiyordum. Dönüp geri baktım. Gidemiyordum. Dayımla geri gelmiştik. Asansör de yine korkmuştum. Ben bu hale gelirken Dayıma hiçbir şey olmuyordu. Acaba ben korktuğum için mi böyle oluyordu yoksa ilk defa bu alete bindiğim için mi böyle oluyordu. Hâlâ kendimde değildim. Başım dönüyordu. Sanki rüyadan uyanmış gibi hissediyordum ama her şey gerçekti hissetmiştim capcanlıydı. Hâlâ inanmıyordum. Ben geçmişe gitmiştim. Tarih tozlu sayfalarında nefes almıştım. Emre dijital bilgisayarların başında oturuyordu. Elifte yanında ayakta duruyordu. Emre; "Ne oldu hanımefendi küçük dilinizi mı yuttunuz?" Bir şey demedim. Elif hemen yanıma geldin eliyle yüzümü kontrol ediyordu. "Efsun iyi misin? Yüzün bembeyaz." Diye sordu Elif. "Sadece gördüğü her şeyi idrak etmeye çalışıyor. Asansör de biraz sarsıldı. Korktu." Elif'in sorusunu dayım cevaplamıştı. Evet doğru söylüyordu Dayım korkmuştum. Asansör de çok korkmuştum öyle bir sarsıldım ki. Ama beni en çok etkileyen şey İstanbul'un ta kendisiydi. Ne güzeldi gökyüzü ne güzeldi denizi. Birkaç tane gemi vardı ama görüntüsü çok başkaydı sanki bir resmin içindeyim. "Kızım istersen Elif'in odasına çıkıp dinlen biraz." Dedi dayım. "Yok dayı ben eve gitsem iyi olur. Hem dışarı çıkmış olurum hava almak bana iyi gelecektir." "O zaman Emre bıraksın seni." Benim için endişe ediyordu görüyordum dayımın gözlerinde. "Yok dayı ben kendim giderim." "Efsun konuştuklarımız burada kalacak bu icadı kimsenin bilmesini istemiyorum." Kime söyleyebilirim ki dayı. Hem kim inanır benim dediklerime ben bile şu an olanlara inanamıyorken." "Peki kızım. Bizim Emreyle birkaç işimiz var senin Elif geçirsin. Yarın erkende gel daha detaylı konuşalım." "Peki dayı." "Annenlere selam söyle." "Tamam. Görüşürüz." "Görüşürüz." Dayımla vedalaştıktan sonra Emre konuşmaya başladı. "Biraz kendine gel ya ne bu hal basiretin mı tutuldu kızım. Sen de haklısın tabii benim olduğum işi böyle harika olur işte. Sen de olanlara hâlâ inanmıyorsun yani seni de anlıyorum." "Emre zevzekliği bırak da işine dön." Dedi dayım. "Yarın görüşürüz Efsun." Dedi Emre. Elif'in odasına çıkıp üzerini değiştirdim. Salona indiğimde Elif koltukta oturuyordu beni görünce hemen yanıma geldi. "Efsun iyisin değil mi?" "İyiyim Elif. Merak etme sadece yaşadığım olaylar biraz beni etkiledi yani ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Rüyadan uyanmış gibi hissediyordum. Bir gözümü kapattım açtım başka bir dünyadayım. Bir daha kapatıp açtım buradayım. Gerçek olması imkansız bir seyi ben az önce yaşadım. Kendimi tuhaf hissediyorum. Bir de asansöre beni biraz sarstı." "Anlıyorum seni. Biz de başlarda yaptığımız bu icada inanamamıştık ama gerçekten başardık." "Ben gideyim eve biraz dinlenirsem daha iyi olacağım." "İstersen seni eve ben bırakayım." "Yok ben giderim." "Seni böyle görünce endişeleniyorum. Bir de halam seni böyle görünce telaşlanır şimdi." "Bir şey olmaz merak etme ben şimdi biraz yürürüm sonra taksiye binip eve geçerim." "Tamam canım." Ben kapıya doğru yürümeye başladım. Kapıyı açtım. Elif bana sarıldı. Biz birbirimiz çok seviyorduk. Çocukluğumuzdan beri hep beraber büyüdük. Benim için telaşlanmıştı. Ama ben yaşadıklarımdan sonra biraz kendimi tuhaf hissediyordum. "Görüşürüz tatlım." "Görüşürüz Elif ." "Kendine dikkat et. Eve gidince haber ver. Merak ederim." "Sağ ol Elif. Tamam ararım." "Halama selam söyle." "Tamam." Evden çıktıktan sonra yürümeye başladım. Hava almak bana iyi gelecekti. Hava serindi. Hâlâ aklımda sorular vardı sormak istediğim. Ama hepsini yarın soracağım. Sorularım cevapsız kalmayacak. Ben 570 yıl öncesi İstanbul'a gitmiştim. Gözlerim bile gördüklerine inanamıyordu. Bir hayal bir rüya gibiydi. Sessiz, sakin, arabasız, betonsuz bir İstanbul. Yağmur yağmaya başlayınca taksiye bindim.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE