| 3 |SEVMEK

1835 Kelimeler
Yere doğru uçarken bastığım çığlık, Coren’ın dehşetle bana bakması ve her saniye betona yaklaşmamın en beklenmedik sonucu; yere düşmeme ramak kala, insanüstü hızını kullanan Coren’ın beni havada yakalaması oldu. Endişeli güzel yüzü ve güçlü kollarıyla beni kavradığı gibi kendine çekti. Yeri boyladık ama bedeni yeri süpüren kendisi olmuştu. Ben onun kollarının arasında oldukça çekici göğsüyle bakışıyordum. “HANIMEFENDİ İYİ MİSİNİZ!” Diye bağırdı ölmek isteyen ilk kişi. “NEDEN CAMDAN ATLADINIZ! MANYAK MISINIZ!” Bu da ölmek isteyen ikinci kişi. “BU HERİF NEREDEN ÇIKTI BE!” Kafamdaki damar atmak üzereydi. Onlara döndüm ve Coren’dan daha korkunç bir suratla ikisine birden baktım. “Ölmek istemiyorsanız ağzını kapatın ve sessizlik içerisinde BURADAN KAÇIN!” “Paketleri içeri teslim etmemiz lazım.” Dedi adam işine aptalca bir sadakatle. “Gebereceksin.” Dedim öfkeden kudurarak. “Gebermeden TÜY BURADAN.” Kucağında oturmaya devam ettiğim Coren’ın öfkeli hırıltısı kulağımın tam dibinden gelirken artık ben de ölüm tehdidinin içerisinde bulunuyordum. Onun suratını gören adamlar bir saniye içerisinde insanüstü yeteneğe sahip olmamalarına rağmen bahçede yok olmuşlardı. Coren beni bir çöpmüşüm gibi kenara fırlattıktan sonra kıçımın üzerine düştüm ve önümde yerlere saçılmış sebzelere baktım. “Lord Coren.” Dedim tatlı tatlı ona bakarak. Yüzünü göremiyordum. “Beni kurtardığın için teşekkür ederim.” Biraz daha eğilince yüzünü gördüm ve ağzımı kapattım. İblisin yeryüzündeki gölgesiydi bu adam! Boynundaki damarlar iyice genişlediği gibi yine o suratına bürünmüştü. Götüm…Ben de sakindir sanıyordum işte. Ayağa fırladı ve adamların peşinden gitmek üzere bir adım atmıştı ki en yakındaki bacağına sarıldım. “Dur ne olur yapma!” Bir adımla beni de peşinde sürükledi. “Bu seferlik affet onları Lord Coren Bey!” Öfkeden deliye dönüyor gibi dursa da yüzündeki ifade daha çok tedirgin gibiydi. Ah… Bu adam asker. Kendisini her an savaş alanında ve karşısındaki herkesi de düşman sanmasına şaşmamalı. “Onlar bize yemek getirdiler.” Diye hızlıca açıkladım. “Her şey yolunda. Tehlikede değiliz.” İfadesi yumuşamaya ve nefesi düzene girmeye başlayınca ayağa kalktım ve elimi nazikçe koluna değdirdim. “Odanda dinlenmek ister misin?” Eğer böyle durumlarda refleks göstererek tepki vermeseydi haklı olarak çoktan ölmüş olurdu. Çünkü içine itildiği hayat bunu ona zorunda kılmıştı. Soruma sakince bir baş sallamayla cevap verince gülümsedim. Benim işim, ona savaş alanı dışındaki hayatı öğretmek olacaktı. Onu insana çevirmek için elimden gelen her şeyi yapacağım. “Harikaydın bence.” İkimiz beraber içeriye yürürken beni dinliyordu. “Kendini tuttun ve beni de kurtardın.” İki arkadaş gibi yan yana köşke girdik. “Gel, yaralarını iyileştireceğim.” Onu, kendi odasına götürdüm ve manzaraya baktım. Yatak kenarları paramparça olduğu gibi odadaki her şey yerdeydi. “Şuraya uzan.” Diyerek yatağını göstersem de dik dik bana baktı. Kolundan tutup onu yatağa sürüklememe tepki vermemesi güzeldi. “Şöyle yat.” Dedim ama bana bakmaya devam etti. Bugün laftan anlamayası tutmuştu kuduz itin! Onu adım adım yatağa yatırdıktan sonra sırtını iyileştirmek için yüz üstü çevirdim. Kocaman sırtı ağız sulandırıcı görününce kendime bir tokat daha attım. Tam o sırada boğuk bir ses geldi. “Rahatsız.” Sese doğru eğildiğimde yüzünü yastığa saplanmış halde buldum. BOĞULACAKTI BE! NEDEN KAFASINI ÇEVİRMEMİŞTİ! Uzanıp yanağından tuttum ve yüzünü kendime çevirdim. Böylece beni görebiliyor ve nefes de alabiliyordu. Elimi sırtına uzattım ve manamı akıtmaya başladım derken tekrardan “Rahatsız.” Dedi. Kafasına bir tane geçirip şimdi rahat mı diye sormak istesem de “Neresi?” Dedim. “Zemin rahatsız.” Tabii. Bu deli köpek yerde ve toprakta yatmaya alışkın olduğu için yumuşak yerlerde rahat edemiyordu. “Buna alışacaksın Lord Coren. Artık savaş alanında değiliz. Yumuşak ve rahat yerler sana iyi gelecektir.” Uslu köpekçik her sözümü sessizce dinleyip başını salladı ve öylece yattı. Ona bir şeyleri açıkladığım zaman daha sakin oluyordu. Bu yüzden onu sürekli hem büyümle, hem cümlelerimle rahatlatmalıydım. İçinde sürekli endişe taşıyan adamı sadece doğrularla huzura erdirebilirdim. Gözleri kapandıktan bir süre sonra sessiz ve ritimli nefeslerini duydum. Uyuyakalmıştı. Büyü gücüm onu rahatlattığı için tam bu zamanlarda gevşiyor ve uykuya dalabiliyordu. Elimi nazikçe sırtındaki izlerde gezdirdim ve hissettiğim tüm acısını ondan söküp aldım. Lord Lucen, Coren’ı centilmen bir lord yapmamı istemişti. Aslına bakarsak tüm lordlar kibirli ve sapık piçlerden ibaretti. Coren nasıl birisi olacaktı? Güzel kadınları kibarca dansa kaldırdığını ve onlarla sohbet ettiğini hayal ettiğimde karşıma insanüstü bir adam çıkıyordu. Yutkundum ve bu görüntünün beni neden rahatsız ettiğini düşünmemek için uyuyan yüzüne baktım. Çok. Tatlı. Uykuya daldığından ve uyanmadığından emin olduktan sonra sessizce mutfağa geçtim ve yemek kitabını alıp kollarımı belime yerleştirdim. Ruh hastası tatlı canavarımın karnımı doyurmak için en iyisini yapmalıydım! 🐶 Sanırım kitaptan yemek seçmem, gerekli malzemeleri önüme almam, tarifi on kere okumam ve başlamaya hazır olmam üzerine geçen zaman bir saat falandı. Bir saatin sonunda Coren mutfakta, kıçımın dibinde bitince şaşırdım ama rahatsız olmadım. Çok derin uyuduğu için uykusunu almış olmalıydı. Yüzü iyice aydınlanmıştı. Huysuz bakışları hala sabit olsa da öfkesini kaybetmişti. Siyah saçlarının birkaç tutamı yüzüne doğru düşmüştü ve kibirli kollarını göğsünde birleştirmiş, tek kaşı havada beni izliyordu. Bakışlarında merak vardı. Alıcı gözüyle baktığımda akılımı başımdan alacak kadar yakışıklı bir adam gördüm ve iç çektim. Şimdi bu adamı narkotik köpeği gibi kullanacak ve malzemelerde yemek var mı diye koklatacaktım. “Soğan temiz mi?” Elimi hafifçe kaldırdığımda önümde iyice eğildi ve havucu kokladı. “Temiz.” “Domates.” “Temiz.” Dudağımdaki sırıtmayla havucu da aldım. Elimden alıp koklamak yerine elime doğru eğilmesi çok tatlıydı. “Temiz.” Dedi havucu da kokladıktan sonra. Kitabı elime alıp tarife tekrar göz atarken Coren’ın da kitaba dikkatlice baktığını gördüm. “Okumak ister misin?” Diyerek ona uzattım. Acaba okuması var mıydı? Tam o anda kitabı kokladı ve “Temiz.” Dedi. “İstersen içine bak.” Uzattığım kitabı aldı ve ters bir şekilde tutarak incelemeye başladı. “Her şeyi biliyorsun ama okumayı bilmiyor musun?” Kitabı bana geri uzattı. “Savaşta gereksiz.” Eh, yalan değildi sonuçta. “Neyse, önce yemek yiyelim. Okuma biraz daha bekleyebilir.” Tabii, üç ayın içine okumayı da sığdır Irena’cığım..Nasıl becereksen bakalım. “Soğanları küçük küçük doğramamız lazım.” Dedim ve soğana kitlenen Coren’a döndüm. “Yapmak ister misin?” Sonra onun eline keskin bir bıçak vermenin doğuracağı ölümcül sonuçları düşündüm ama eline bıçağı aldığında geç kalmıştım. “Yaparım.” Saniyeler içinde soğanı…Yok etti. O kadar ufak doğramıştı ki soğan püreye dönmüştü. “Bu doğrama becerilerini daha önce kullanmış mıydın?” Dedim onun yanından uzattığım kafamla suyu çıkmış soğanlara bakarak. “Kullandım.” Dedi ciddi ciddi. “İşkence. Esirler. Düşmanların bedenleri.” Pekala, işimize bakalım! “Şimdi eti doğrayacağız.” Ben ona yapılması gerekenleri sayarken Coren da etleri alıp doğruyor, patatesleri söylediğim şekilde dilimleyerek tencereye atıyordu. Bir saatin sonunda tencerenin içine düşecek kadar eğilerek şaheserimize bakıyorduk. Daha doğrusu her şeyi Coren yapmıştı. Ben sadece okumuştum. İnanılmaz yetenekliydi. Çok hızlıydı ve benimle kıyasla o mutfakta harikaydı. Her şeyi harikaydı. “Mükemmel görünüyor!” Dedim dudaklarımı yalayarak. “Yemek yapmak nasıldı?” Kısık gözlerini tencereden alıp bana çevirdi. “Zorluk seviyesi düşük.” “Eğlenceli miydi yani?” “Eğlence?” Kafası karışmış gibi bana baktı. Acaba hayatında hiç kendi tercihiyle bir şey yapmış mıydı? “Imm…Bir daha yapmak ister misin?” “Tekrar yapmak zorundayım.” Dedi başını sallayarak. “Hayır, istemezsen yapmayabilirsin.” Ulan anlatması ne kadar zor olabilirdi! “Zorunda değilim.” Belki de istemiyordu ve sevmemişti. Hemen gülümsedim ve iş bana kaldığı için sessizce küfrettim. “Sorun değil. Ben sıkı çalışarak sana güzel yemekler-“ “İstiyorum.” Dedi sözümü keserek. Gözü parlıyordu ve resmen heyecanlanmıştı. “Yapacağım.” Ah, benim akıllı köpüşüm…Kendi kararlarını vermesi beni öyle duygulandırdı ki! Her ne kadar benim yaptığım yemekten kaçındığını fark etsem de! 🐶 Önümüzdeki birkaç gün sosyalleşme ve iletişim üzerine geçti ama en zorlandığım kısım onunla konuşmaktı. Çünkü hep tek kelimelik cevaplar veriyor, sorduğumdan fazlasını söylemiyordu. Mesela onun yatağında karşılıklı bağdaş kurmuş halde yaptığımız sohbet şöyleydi: “Havuç?” Dedim sevip sevmediklerini sorarken. “Tamam.” Ne alaka mesela… “Yatak?” “Rahatsız.” “Ispanak?” “Güzel.” “Peki ya…” Bana dikkatlice bakarken kendim hakkında ne düşündüğünü hem merak etmiş, hem de heyecanlanmıştım. “Ben?” Siyah dağınık saçları çok uzadığı için artık gözlerinin önüne dökülüyordu. Kirpikleri o kadar yoğun ve siyahtı ki gözünün çevresine karanlık hava katıyordu. Şekilli dudakları, geniş vücudunu saran siyah tişörtü ve hep beni izleyen kara gözleriyle günlerdir kendimi ona hayran halde bakarken buluyordum. Saldırgan davranışları kısmen ortadan kalktığı için işimi sevmeye başlamıştım. (Tabii Lord Lucen’ın her gün verdiği on altının da bunda büyük payı vardı.) Coren’ın bana cevabı, “Sevmiyorum.” Oldu. Bunu yaparken gayet açık sözlüydü ve bakışları umursamazdı. Seni kaba köpek! Dişlerimi sıktım ve gözlerimi devirdim. İnsan bir tereddüt eder veya düşünürdü be! Her gün götünde dolanıp seni memnun etmeye çalışıyorum. Nasıl BENİ SEVMEZSİN!? “Beni neden sevmiyorsun?” Diye tısladım ona. Yüzünü boka bakar gibi bir ifade bürüdü. “Gürültülü.” Ha…Şimdi düşününce evet, Coren beni gürültülü buluyordu. Her gece yarısında onu tam tepemde öfkeden köpürür halde görmeye alışık hale gelmiştim. Dişlerimi sıktığım, nefes aldığım, saçımla oynadığım için deliye dönüyor ve hırıldayarak tepemde dikiliyordu. İşte böyle, gecenin bir yarısı azraille bakışmaya alışmıştım. “Saçlarımla oynamayı bıraktım!” “Gürültülü.” Diye tekrar etti kahrolası it. Birkaç gündür ona gösterdiklerimi düşününce çok hızlı kavradığını söyleyebilirdim. Yemek yerken çatal bıçağı mükemmel kullanıyordu. Eti dilimleyişi, oturuşu ve yiyişi tam bir soylu gibiydi. Ama olay sese ve gürültüye geldiği zaman kafayı yiyip saldırmaya başlıyordu. Eğer sosyeteye çıkış balosunda kimse çıt çıkarmadan durursa harika davranışlar sergileyeceğine şüphem yoktu. Diğer türlüsünde kimsenin başı gövdesinde kalmazdı. “Nefes sesime alışmak zorundasın Coren. Ben düşman değilim. Nefesim de seni öldürmeyecek.” “Gürültülü.” Yumruğumu suratının ortasına geçirmemek için elimi sıktım. “Nefes almazsam ölürüm be!” Cevap vermeyerek bana üstten bir bakış attı. Resmen şöyle diyordu: ‘O ZAMAN, GEBER.’ “Sevmezsen sevme, götüm.” Dedim homurdanarak. “Al bak.” Ona göstere göstere nefesimi tuttum. Aptalmışım gibi beni izliyordu. Bekle ve gör seni utanmaz köpek, bir gün sana beni sevdiğini söyleteceğim. Geniş camdan esen rüzgar, ağaçların dallarını hışırdatırken sessizliğin huzurlu esintisi odaya doldu. Öğlen güneşi ikimizin de yüzüne hafifçe değiyor, tenimizi ısıtıyordu. Camdan sızan bir yaprak yatağa düştüğünde Coren onu hızlıca yakaladı ve nefesleri hızlandı. “Sadece bir yaprak.” Diye açıkladım. Ona küs olsam ve trip atarak konuşsam da ölmemek istediğim için sinirlenmemesini de sağlamak zorundaydım. “Yaprakla kavga etmeyeceksin değil mi?” Çünkü ona bir düşman gibi bakıyordu. “Nasıl yapıyorduk? Nefes al, ver.” Sözümü dinleyerek derin bir nefes aldı ve yaprağı elinde çevirmeye başladı. Çabucak sakinleştiği ve yüzünün gevşediğini görünce ister istemez gülümsedim. “Uslu çocuk.” 🐶 COREN Savaş alanında değilim. Derin bir nefes aldım ve karşımdaki kadına baktım. Yeşil gözleri elimdeki yaprak kadar canlı, teni de elimdeki yaprak kadar kırılgan duruyordu. O, çok gürültülüydü. Etrafta gezinirken, hatta uyurken bile gürültü çıkartıyordu. Ama onun yanındayken bu zamana kadar hiç hissetmediğim duygulara sahip oluyordum. Savaş alanında, işimiz bittiğinde ve katliamı durdurmamız gerektiğinde rahiplerin üzerimize aşıladığı büyülerden farklı hissettiriyordu. O zaman barış, baskıyı da beraberinde getiren zorlayıcı hisken, bu kadının yanındayken serin hissettiriyordu. Beni tüm duyularımdan zorla kopartıp, bir boşluğa atılmış gibi hissettirmiyordu. Bu seslerden kurtulmama gerek yok. Beni tehdit etmiyorlar. Camın önüne konan kuşa baktım. Sonra gözlerimi karşımdaki kadına çevirdim. Barış. Irena. Bu hisleri sevdim.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE