Bundan tam 8 yıl önce bir cenaze olarak terk etmişti Türkiye'yi Devrim.
Tek ailesini, ablasını kaybetmenin acıyla dar gelmişti büyüdüğü şehir ona. Ancak aradığı huzuru kaçtığı hiçbir yerde bulamamıştı. Tilki misali dönüp dolaşıp geri dönmüştü yurduna. Doğduğu, büyüdüğü topraklarda bir yabancıydı artık. Ne eskisi gibi olabilirdi ne de eskiye dönebilirdi.
Aklında dolu bir düşünce geldiği kafeye baktı iç çekerek. Rahmetli ablasının kocasının sahibi olduğu kafeye girip boş bulduğu bir masaya oturdu. Genellikle kasada veya mutfak bölümünde olan eniştesini mekanda göremeyince mutfak kısmında olduğuna kanaat getirerek sipariş için gelen çalışana Mert Toprak ile görüşmek istediğini iletti. Saniyeler içinde görüş açısına giren adamla burun direkleri sızladı. Ayağa kalkıp ona doğru yürüyen adama kollarını açtı ve Mert ile sıkıca sarıldılar.
"Kardeşim benim!" deyip sırtını sıvazlayan adama "Abim" diyerek karşılık verdi. Birbirlerini görecekleri kadar uzaklaştıklarında "Oğlum çok özlemişim," deyip göz pınarlarını kuruladı Mert.
"Gel oturalım abi konuşacak çok şeyimiz var," deyip onu sandalyeye yönlendiren kayınçosuna gülümsedi ve karşısına oturduğu adamın 8 sene öncesine nazaran keskinleşen yüz ifadesine dikkat kesildi.
"Kevser abladan aldım haberlerinizi. Salih abi ucuz atlatmış," diyen adama başıyla onay verdi.
"Çok şükür abi vaktinde yetiştik. Sen nasılsın? Çocuklar nasıl? E ... eşin nasıl? Bir oğlun daha olmuş Allah analı babalı büyütsün," diyen adam ile gözleri doldu tekrardan Mert'in. Müjde'nin vefatından sonra yaşadıkları hatırına dolmuştu. İlk evliliğinden olan Gülce ve Gurur adlı kızları şimdi 23 yaşlarındaydı. Müjde'yle evliliğinden de 3 çocuğu olmuştu. Mehmet 14 yaşında, ikiz çocukları Can ve Çiçek de 11 yaşlarındaydı. Şimdi ise üçüncü kez evlenmişti ve 1 yaşında Aslan adlı bir oğlu daha vardı.
"Sağ ol kardeşim Allah razı olsun. Çok şükür iyiyim, iyiyiz. Gurur'u biliyorsun Vatan ile Amerika'dalar. İkisi de işletme okuyor. Gülce de Mimar Sinan'da resim bölümünde okuyor ..."
"Ah Gülce'm ya! Nasıl nişanladın abi onu?" diye soran Devrim ile gözlerini devirdi Mert.
"Oğlum bize soran mı var? Hem Erdem çok iyi çocuk tanışırsın inşallah. Başkası olsa hayatta izin vermezdim. Üstelik sadece adını koyduk henüz kızımı vermiş değilim," diyen eniştesine tebessümle baktı.
"Junior Devrim nasıl? Can'ım Çiçeğim büyüdüler mi?"
"Memo tam bir ergen oldu kardeşim. Bir de sana çekmiş çok yakışıklı her gün ders çalışma bahanesiyle onlarca kız geliyor ama Memo'nun umurunda değil hiç biri , varsa yoksa bilim," diyen adamla gülümsemesini dudaklarını bastırarak engelledi.
"Can'ımla Çiçeğim de büyüdü dayısı. Görmen lazım maşallah çok akıllandılar. Bir de Aslan var. Bir yaşında daha. Hepsi birden pervane oldular etrafında..." derken kayınbiraderinin mimiklerini izliyordu.
"Maşallah. Hepsini çok özledim abi. Peki eşin nasıl, o da iyi mi? İyi biri mi? Yani çocuklarla arası nasıl?"
Anlayışla gülümsedi Mert, kardeşi gibi sevdiği Devrim'e. "Sevda çok iyi biri kardeşim. Çocuklarla da arası çok iyi. Zaten çocuklarla bu kadar iyi anlaşamasaydı biz birlikte olamazdık. Biliyorsun ablanla birbirimizi çok sevdik. Ben hala da seviyorum onu ancak hayat devam ediyor. Çocuklarım için devam ediyorum."
Derin bir nefes verdi genç adam. "Haklısın abi hayat devam ediyor. Geç de olsa anladım. Ben de devam etmek için geldim buraya," diyen adama "Hoş geldin kardeşim," dedi ve "Hadi kalk bize gidelim çocuklar birazdan gelir okuldan, seni görünce çok sevinecekler" dedi.
Mert ile ayaklanan Devrim, "Yok abi ben ... henüz hazır değilim çocukları görmeye," dedi ve ekledi: "Sonra yine gelirim şimdi yapacak işlerim var Allah'a emanet ol seni görmek güzeldi abi," diyerek Mert'e sarıldı ve ayrıldı.
Hazır mahalledeyken dün hasteneden çıkan Salih'i ziyaret etmek isteyen Devrim, yönünü adamın evine çevirdi. Ayaklarının altında serili kaldırımlar, fırından ciğerlerine dolan taze ekmek kokusu, kasabın önündeki tombul kedi, penceresinin prensesi yaşı 70 işi bitmemiş Zehra teyzesi, dünün bebekleri olan bugünün çocuklarının sokaktaki sesleri bile aynıydı ancak o hala aynı adam mıydı emin değildi. Adını koyamadığı bir his vardı içinde. Öksüzlüğünü hatırlatıyordu ona. 'Mutluluk nedir?' diye düşündü yürürken. 'Abim mutlu,' diye cevap verdi iç sesi kendine.
'Ablama çok aşıktı. Onu çok seviyordu. Ablam gittiğinde benden farksız değildi ama o toparladı. İyi de nasıl? Neden soruyorum ki. Onun beş tane güzel sebebi vardı toparlaması için. Benim neyim vardı? Annem, ablam, abim dediğim bir adam, yeğenlerim, arkadaşım ... Hepsini kaybettim. '
Derin bir iç çekip duraksadı ve başını göğe kaldırdı. Masmavi gökyüzüne hüzünle bakıp başını çevirdiğinde gözlerine takılan tabelayla kaşlarını çattı. "Kader Eczanesi mi?" diye mırıldanıp ani bir kararla adımlarını eczaneye çevirdi. İçeri girdiği gibi, kendini ferah bir ortamda bulmuştu. Kasada oturan delikanlı onu görünce ayaklanıp "Hoş geldiniz nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu.
Bir an ne diyeceğini bilemese de toparlanıp "Eczanenin adını soracaktım. Neden Kader?" diye sorunca kaşları çatılan genç, "Ee şey, Eczacı Kader abla olunca adını verdi sanırım" dedi.
Başını anladığını belli eder gibi salladı. Sonra "Kolonya var mı?" diye sorduğu genç, "Limon ve tütün var abi. Hangisinden istersin?" diye sorunca "Limon olsun" dedi.
Kolonyayı poşete koyup para üstünü de Devrim'e veren genç, "Abi daha önce buralarda görmemiştim, yeni mi taşındın mahalleye?" diye sordu.
"Henüz değil, yakında taşınacağım. Hadi sana kolay gelsin."
Eczaneden çıkıp yürümeye devam ederken "Çiçeğim koşma kızım, düşeceksin!" diye bağıran sesle donakaldı. Kadının seslendiği çocuğu görmesiyle gözleri doldu. Yeğeni Can olduğunu tahmin ettiği çocuk boş bebek arabasını itiyordu. Yanındaki kadının da kucağında kumral bir çocuk vardı. Uzaktan koşarak geri dönüp kadının eteklerine sarılan okul önlüklü kız ile boğazına bir yumru oturdu ve eli ağzına gitti.
"Ama canımcığım anneciğim, biriciğim babacığımı çooook özledim,"
Gözyaşları yanaklarına doğru ince bir çizgi halini alırken dikkat çekmemek için güçlükle olsa dahi yürümeye devam ettti.
"Ama Çiçeğim ..."
Uzaklaştıkça duyulmaz olan seslere bir sebep de uğuldayan kulaklarıydı. İçinden bir ses geri dönüp yeğenlerine sarılmasını öğütlerken diğer bir ses yeğenlerinin kendisini hatırlamayacağını söylüyordu.
'O kadına anne diyorlar!' düşüncesiyle çaprazındaki apartmana doğru yürüyüp kapı girişindeki merdivenlere çöktü.
Poşetteki kolonyayı açıp avucuna döktü ve ferahlayana kadar ellerini, yüzünü ovaladı. Yeğenlerini mutlu görmek biraz olsun iyi hissettirmişti ona kendini ancak anne dedikleri kadın rahmetli ablası Müjde olmalıydı.
"Benim yüzümden."
"Ne yüzünden Sarı Çocuk," diyen sesle irkildi. Başını eğdiğinde hemen kenardaki pencereden bakan yaşlı bir kadın çekti dikkatini.
"Teyzem senin kulaklarında maşallahı var. Nasıl duydun beni?" diye soran gence kulağındaki işitme cihazını göstererek devam etti: "Şu mereti ilk hiç sevmemiştim ama şimdi mahallede kim kiminle nerede hepsinden haberim var. Hihihihihi! Sen kimlerdensin?"
"Ben? Hiçkimseyim teyzem hadi iyi günler," diyerek ayağa kalkmıştı ki "Hey Sarı Çocuk hiçbir yere gitmek yok gel bakayım, yaklaş," diyerek başının hizasında olan pencereye çağrılınca yaklaştı Devrim.
"Al şu anahtarı, gir eve bir çay demle de içelim," diyen kadınla afalladı.
"Teyzem olur mu öyle şey?"
"Olur olur haydi bekliyorum," diyen kadınla daha fazla itiraz edemeden apartmana girdi ve soldaki kapıya yönelip anahtarla kapıyı açtı. Ayakkabılarını çıkarıp salona girdiğinde kadını kapıya dönmüş onu bekler vaziyette buldu. Tek sıkıntı elinde tüfek olmasıydı.
"Aman teyzem şeytan doldurur!" diyen gence yaşlı kadın, "Yaşlıyız ama salak değiliz ya oğlum. Hırlı mısın hırsız mısın ne bilem ben? Öyle kolay evime davet ettiğime bakma güvendiğim vardı," deyip şirince gülümsedi. Devrim refleksle kaldırdığı ellerini indirirken "İyi düşünmüşsün teyzem helal olsun. Yanlışımı görürsen vur beni canın sağ olsun," deyip yaşlı kadının kahkaha atmasına sebep oldu. Sonra etrafına bakınıp "Ben çay koyup geliyorum" diyerek salondan çıktı.
Eliyle koymuş gibi bulduğu mutfağa girdiğinde yüzünü ekşitmeden edemedi. Mutfak lavabosunun üstü bulaşıklarla doluydu. Önce pencereyi açıp içerideki bunaltıcı havayı dağıttı Devrim. Sonra çay suyu koyup bulaşıklara girişti. Mutfağı temizleme işinin bitmesiyle çay suyunun kaynadığını fark edebilmişti. Üst demliğe dökmek için çay aradı ama bulamadı. Aslında mutfak dolaplarında yiyecek namına pek bir şey de yoktu. Bu sebeple ocağın altını kısıp "Nerede kaldın Sarı Çocuk?" diye soran yaşlı kadına göründü ve "Teyzem evde çay kalmamış. Bir koşu alıp geliyorum," dedi ve bir şeyler geveleyen kadını dinlemeden az önce mutfak masasına bıraktığı anahtarla evden tekrardan çıktı.
100 adım mesefadeki mahalle bakkalına ulaştığında çayda dahil olmak üzere evin tüm mutfak alışverişini yaptı genç adam. On dakika gibi kısa bir sürede dönüp çayı demlemiş ve aldıklarını yerleştirmeye başlamıştı.
"Elin çok ağır senin. Çay dedik yıl oldu," diyen kadına tebessüm ederek işine devam etti.
Çay demlendiğinde hazırladığı tepsiye bakkaldan aldığı kuruyemişlerden de koyan Devrim, evin oğlu edasıyla salona giriş yapıp yaşlı kadına çay ikram etti. Yanındaki sehpaya da kuruyemiş tabağı ve evin anahtarlarını koyup kadının karşısındaki koltuğa oturdu.
"Aa evde bunlardan var mıydı?" diye kuruyemişlere bakarak kendi kendine konuşan kadına, "Valla çay konulu dolabın kuytularında buldum," karşılığını verdi.
Devrim'in cevabıyla kıkırdayan kadın, "Ee oğlum sen arada uğra o zaman dolabın kuytularına bakmak için belki bir dahakine gofrette bulursun," deyince bir şey söylemeden yerinden kalkan adam, içi gofret dolu tabakla odaya geri döndü.
"Aaa! Allah senden razı olsun Sarı Çocuk. Ver bakayım şu tabağı," dediği an başını olumsuz anlamda sallayan Devrim, "Önce söyle bakalım en son ne zaman doktora gittin teyzem?" diye sordu.
"Yahu ne yapacaksın doktoru ver bakayım tabağı," deyip oturduğu yerden uzandığı esnada "Olmaz," diyen Devrim, "Şeker ne durumda söyle bakalım?" sorusuyla devam edince kadının yüzü asıldı.
"Başıma doktor kesildin iki dakikada. Biraz şeker var ama bu yaşa normal be oğlum," deyince tebessüm eden Devrim, kadının masanın üstünde duran ilaçlarını kontrol ettiğinden ciddi bir rahatsızlığı olmadığını biliyordu zaten. Çay tabağındaki küp şekerleri alıp "Gofret varsa şeker yok o halde," diyerek elindeki tabağı yaşlı kadına uzattı ve adeta iki sevgiliyi kavuşturdu.
Keyifle gofretini yeyip çayını yudumlayan yaşlı kadın, "E güzel evladım sen daha önce neredeydin?" diye sorunca "Hayırdır teyzem aç mı bırakıyorlardı yoksa seni?" diye sordu.
"Aa o da nereden çıktı Sarı Çocuk? Allah'ıma çok şükür kocamdan kalan maaş yetiyor bana. Ee sevenimde çoktur, şükür. Gelip gidiyorlar ama laf aramızda gelenlerin hepsi salak. Hele biri var evlerden ırak vallahi. Her seferinde bana bir şeyler yaptı sağ olsun ama bir kerede Boncuk teyzem ne istersin diye sormadı alık. "
Yaşlı kadın sonlara doğru öfkeli çıkan sesiyle gülümsedi genç adam.
"Teyzem bir elin beş parmağı da bir değil ki. Hem niye öyle diyorsun o salak ... Yani o misafir kimse, seni düşünüyordur."
Omuzlarını silken yaşlı kadın "Bundan sonra gün aşırı gelmezsen vallahi darılırım sana. Zaten yaşım belli üzüntüden ölürsem rüyalarına girerim haberin ola," deyince "Desene başıma bela aldım," karşılığını verdi. Kahkaha atan kadının oturduğu yerin kenarında duran tüfeğini göstererek "Hem de tüfekli bela" demesiyle birlikte gülmeye devam ettiler.
Keyifle çaylarını içip bir süre muhabbet etmişti ikili. Devrim, 65 yaşındaki Boncuk Hanım'ın hayat hikayesini dinlemişti. Sıra kendi hayatını anlatmaya geldiğinde ise yaşlı kadın kadar başarılı değildi bu işte.
"Aa kızıyorum ama. Kaç yaşında adamsın be oğlum, ne demek anlatacak bir şeyim yok?"
Vakit kazanmak için çayından bir yudum alan Devrim, "Boncuk teyzem ne anlatayım sana; annemi, babamı, ablamı nasıl kaybettiğimi mi?" diye sordu biraz öfkeyle.
Üzüntüyle yüzü asılan kadın, "Oğlum anladık hem öksüz hem yetimsin ama çocuk da değilsin ki seni avutayım. Madem yüreğin cız ediyor, neden sen kendine bir aile kurmuyorsun?" deyince ne söyleyeceğini bilemedi genç adam.
"Aa bakma bana öyle! Hiç mi düşünmedin bir aile kurmayı?"
Duyduğu soruyla içi titredi. Bir aile kurmayı çokca düşünmüştü. Hatta bir teşebbüsü de olmuştu ancak sonuç hüsrandı. Türkiye'ye kesin dönüş yaparken bir aile kurabilme umudunu da beraberinde getirmişti. Nitekim şimdi düşününce çok da kolay gelmiyordu gözüne bu durum.
"Ben düşündüm aslında ama nasip olmadı."
"Sen hiç merak etme oğlum. Ben sana helal süt emmiş birini bulurum," diyen kadının telefon rehberine benzeyen bir defteri ortaya çıkardığını görünce yüzündeki tebessümle kadına müdahale etti: "Dur teyzem acele atme. Var benim aklımda biri."
"Oo yere bakan yürek yakan seni. Az önce mırın kırın ediyordun. İş ciddiye binince dökül tabii... Ee anlat bakam kimdir kimlerdendir? Yoksa bu mahalleden mi?"
"Sen de çok meraklı çıktın teyzem."
"Sen başıma doktor kesilince oluyor ama .. Hadi hadi uzatma da söyle o da seni seviyor mu?"
Duyduğu soruyla irkildi genç adam, "Yok teyzem ne sevmesi? Ben sadece düşündüm. Sevdiğimden değil uygun gördüğümden..." derken sözünü kesen kadın, "Oğlum kıyafet mi bu üstüme oldu, bana da yakıştı uygun gördüm diyesin? Eş dediğin candır, canandır. Sırf bana denktir, münasiptir diye biriyle evlenemezsin. Kalbine de bakacaksın.O ne diyorsa kulak vereceksin. Öyle hareket edeceksin, " deyince dudaklarını birbirine bastırdı Devrim.
"Kalbi karıştırma bu işe Boncuk teyzem. Kalbime giren hayatımdan çıktı benim hep. Babam öldüğünde çocuktum. Hatırlıyorum artık yok diye çok ağlamıştım. Annemle ablam teselliyi vernişti. Baban yoksa biz varız demişlerdi. Annem öldüğünde, annen baban yoksa ben varım demişti ablam bana. Yıllarca gözünden saklandı beni sonra o ... o da öldü. O gün bana annen, baban, ablan yoksa ben varım diyen kimse olmadı teyzem. Ben o gün kimsesiz kaldım. Allah razı olsun zor günlerimde sevenim çokmuş öğrendim ama artık benim sığınacak kimsem kalmamıştı."
Yaşlı gözlerini tülbentinin kenarıyla silen Boncuk, "Ah benim güzel evladım. Allah sana hayırlı uzun ömürler nasip etsin," diye dua etti.
"Amin cümlemize inşallah teyzem. Yani anlayacağın kalbime değil aklıma göre birini arıyorum."
Şen bir kahkaha atan yaşlı kadın, "Kaç yaşıma geldim ilk kez böyle bir şey duyuyorum," deyip çayından büyük bir yudum aldı. Sonra "Tazele bakalım şu çayları evladım," deyip Devrim'i mutfağa yolladı.
Genç adam geri dönüp çayları servis ettiğinde "Ee söyle bakalım aklına göresi kimmiş?" diye sordu Boncuk.
Derin bir iç çeken Devrim, "Anladım senden kurtuluş yok," diye mırıldanıp anlatmaya başladı: "Eski bir aile dostumuzun kızı. Çocukluğunu biliyorum. Annesine babasına saygım, sevgim büyüktür. Şimdi de onlara gidiyordum. Konuyu ailesine açacağım."
"Ee kıza sormadın mı? Belki bir sevdiği vardır."
Kaşları çatılan Devrim, "Hiç aklıma gelmedi. Yok teyzem sanmıyorum biri olsun," deyince gözleri kısıldı kadının. "Sanmıyor musun, öyle mi olmasını istiyorsun? Hem artık bu devirde herkesin bir sevdiği var. Sen istersen bir kıza sor, ailesine danışmadan önce."
"Sanmıyorum olsaydı bilirdim."
"Hayırdır erenlere mi karıştın evladım? Nereden bilecektin?"
"Yok teyzem anlardım işte ..."
Omuzlarını silken yaşlı kadın, "Bekar kız kardeşi var mı bu kızın?" diye sorunca olumlu anlamda başını salladı Devrim.
"Madem maksadın bu aileye girmek, o zaman ailesine kızınıza talibim demeden önce bir ağzını ara derim. Baktının sevdiği var kardeşini düşünürsün."
"Yok, öyle şey!" diyen Devrim, kendi tepkisine bile inanamamıştı.
Kıs kıs gülen Boncuk, "Hayırdır Sarı çocuk?" deyince boğazını temizleyen genç adam, "Şey yani kız kardeşinin yaşı daha küçük. Abisi sayılırım. Uygun düşmez," diye açıklamaya girişti.
"Benimde rahmetliyle aramda 5 yaş vardı. Abi derdim sonra koca dedim," deyip kıkırdayan kadına tebessümle baktı Ömür'le aralarında bir şey olmayacağına adı gibi emindi.
"Benim kardeşim gibi o," dediğinde karşısındaki kadının kaşlarının çatılmasıyla yanlış bir cümle kurduğunun farkındaydı.
"Ha yani kız kardeşi kardeşin ama ablası kardeşin değil demek?"
"Yani ..."
Karşısındaki gencin kızaran yüzüyle kahkaha atıp "Tamam sıkılma Sarı Çocuk. Ben anladım," deyip çayını höpürdeterek içti.
"Ee hadi seni tutmayayım ayağına sağlık. Yarın akşam yine uğra konuşuruz," diyerek kibarlıkla Devrim'i yolcu etti.
Elinde kolonya poşetiyle kendini tekrar kapının önünde bulan Devrim, ona el sallayan kadına el sallayıp Salih'lerin evine doğru yürümeye devam etti.