3. Tanışmalar , Konuşmalar

1435 Kelimeler
iyi kötü bir hafta içini daha geride bırakmıştım ve nihayet cumartesi günü gelmiş ilçeye giden muhtar İsmail ile birlikte yollara düşmüş çocuklar için alış veriş yapmaya gelmiştik. Sağolsun Muhtar sırf çocuklar okusun diye elini her zaman taşın altına koyduğu gibi bugün de aynısını yapmış Toros marka arabasını çocukların eğitimi için seferber etmişti. Tüm derslerin ders kitaplarını deste deste arabaya koymuştu , yalnız kitap almamıştık tüm reddetmelerime karşı muhtar beni dinlememiş defterleri ,kitapları , kalem, silgi , kalemtraş ve daha nice etkinlik malzemelerinin masrafını benimle birlikte ödemişti. Artık çocuklara daha rahat etkinlikler yaptırıp eksik kalacakları herhangi bir konu bırakmayacağım için mutluydum. birlikte köye döndüğümüzde ilk işimiz tüm malzemeleri okula indirmek oldu daha sonra evime geçmiştim. Etrafı biraz toparladıktan sonra evde canım sıkılmaya başlamıştı hemen üzerime bir şeyler geçirip soluğu Zehra'nın yanında almıştım. Zehra benim yaşlarımda enerjik becerikli ve cesur bir kızdı güzelliği ise göz alıcıydı. Bu köye iki yıl önce atanmış ve örgütün baskılarına rağmen Hasan ile birlikte çalışmaya, hizmet vermeye devam etmiş vazgeçmemişti , elbette kalmasının nedeni yalnızca cesur olması değildi. Bir ara içini açmış ve Hasan'a aşık olduğunu bu köydeki bir çok maddi imkansızlık ve terör baskılarına Hasan için katlandığını ve hala ona duygularını söyleyemediğinden bahsetmişti. Ben ise çoktan ikisini yakıştırmıştım içimde hatta Zehra duygularını Hasan'a anlatması gerektiğinin cesaretini vermeye çalışmıştım. " Bana Hasan'a karşı ilan-ı aşk etmemi söylüyorsun ama bu yalnızca benden taraf bir itirafla olmaz Zeynep. Bunun başka taraflarıda var " demişti Zehra. " aman Zehra neymiş başka tarafları merak ettim ?" diyerek gözlerimi devirmiştim kollarımı birbirine bağlayarak. “ eğer Hasan'ın duygularından emin olmadan içimi açarsam hüsrana uğrayabilirim. Hasan belki bana benim ona baktığım gözle bana bakmıyor olabilir. Ayrıca Hasan bu yörenin çocuğu bir kadının erkeğe duygularını itiraf etmesi adının çıkması demek ve buradaki toplum hoş karşılamaz.Anlıyorsun değil mi canım beni?" " senin duyguların, Hasan ile aranda olanlar diğer insanları neden ilgilendirir ki ?" diye sitemle sormuştum. " çünkü burası İstanbul değil Zeynep..." derin bir nefes alıp devam etmişti. " buralarda namus kavramı önemlidir. Adının çıkması demek toplumdan dışlanman demek insanlar bizi burda seviyor ve değer veriyor. Eğer biri ben duygularımı Hasan'a söylerken görse ve duysa benim direkt adım çıkar bir şey yaptığımdan değil ama söyleyebildiğim için adım çıkar ." "saçmalık! Ama sen de haklısın arkadaşım henüz senin kadar iyi bilmiyorum buraların örf ve adetlerini ama... sen Hasan'ın duygularından nasıl emin olacaksın bir fikrin var mı?" " bilmiyorum Zeynep ilk defa sana anlattım işte bir tek sana güvendim." " yaa canım benim kıyamam sana! merak etme sen, yeri zamanı geldiği zaman ben senin için Hasan'ın şöyle bir ağzını ararım içini ferah tut içini " demiştim. gözleri parlayan Zehra elimi tutup " yapar mısın gerçekten?” diye sormuştu hevesle ben de boşta ki elimi onun elinin üzerine koyup “sen merak etme canım o iş bende." dediğim sırada Zehra'nın kapısı alacaklı gibi çalınmaya başlamıştı. Kapıyı açtığımızda sınıfımın en haylaz öğrencilerinden Musa üzerinde yırtık bir kazak ve ayağındaki siyah lastik ayakkabılar ile yanakları soğuktan al al olmuş vaziyette titriyordu içimden onun böyle dışarı çıkmasına izin veren ailesine kızma isteği gelmişti. Zehra merakla " Musa ? hayırdır canım?" diye sormuştu. " babam git Zehra hemşireye söyle 'Gülsüm'ün suyu geldi tez yetişsin' dedi Zehra abla." dediğinde annesinin hamile olduğunu ve doğumunun yaklaştığını anlamıştım. Zehra bana dönüp " canım acil gitmem lazım ama Hasan'a da aynı zamanda haber vermeliyim." diye ikilemde kalmıştı. " sen Musa ile git ben Hasan'a haber veririm ama kadın yürüyerek gelemez bir araba bulup sağlık ocağına götürülmeli." dediğimde Zehra ” nereden bulabiliriz araba ?" demişti. " sen onu bana bırak git sen ben halledeceğim " demiştim nasıl halledeceğimi bilmeden . Hasan'ın evine koşarak gitmiştim ve olan biteni hızlıca anlatmıştım kapıda Hasan'ın gelmesini beklerken düğün gecesi olduğu gibi yine askeri bir araç Hasan'ın evine doğru gelip durmuştu. O sırada Hasan çantasını boynuna asıp kapısını kilitledi. Askeri aracın içinden bu kez tek bir asker inmişti ve o askerde düğün günü sert ve dikkatli bakışları ile aklıma kazınan o komutandı. Hasan arkasını döndüğünde askerle göz göze gelip "kardeşim? hayırdır?" diye sormuştu şaşkınlıkla, asker ise aynı sert ve soğuk tavırlar ile bana uzunca bakıp daha sonra Hasan'a dönmüştü. " seninle konuşacaklarım vardı Hasan .” demişti. sesini ilk defa duymuştum çok güzel bir melodi gibiydi tok baskın ve pürüzsüz sesi ama ben bazen duygularımı mimiklerimi saklamakta gayet iyiydim. Şu an karşımdaki adamın sesinden etkilendiğimi belli etmediğim gibi Hasan hemen atılıp " buraya kadar gelmişsin ama kusura bakma kardeşim hastam var acil sağlık ocağına gitmeliyim doğum vakası ." demişti. "anladım ben gideyim o zaman." dediği sırada aklıma Musa'nın annesi Gülsüm gelmişti. "ben de gidip muhtarı bulayım bir tek köy de onda araba var kadıncağız yürüyemez sağlık ocağına kadar " dediğimde Hasan ; " tamam o zaman sen muhtarı bul sağlık ocağı bana yakın ben hemen oraya geçiyorum." dediği sırada bana doğru konuşmuştu asker " ilçeden geliyorum yolda muhtar ile karşılaştım . Muhtarın bir arkadaşı vefat etmiş şehir merkezine gitti. Ben de araba var şuan da Ben kadını sağlık ocağına getirebilirim" demişti. Hasan bana fırsat vermeden " Zeynep sen Kürşat ile git kadını getirin ben de hazırlık yapayım hadi." deyip koşarak gitmişti. Demek adı Kürşat'tı. Kürşat komutan eli ile yönlendirip " buyurun Zeynep hanım " deyip ön kapıyı açtığında başımı hafif sallayarak kısık bir tonda " teşekkür ederim " demiştim. yol boyunca sadece Musa'ların ev adresi için yönlendirmiştim. Kapıda durduğumuzda ben aşağı indiğim sırada Kürşat komutanın indiğinide sert kapatılan kapı sesinden anlamıştım. İçeriden Gülsüm'ün çığlıkları kulaklarımıza değerken , yaklaştıkça Zehra'nın kadını yönlendirmelerini de duyar olmuştuk. Ben bahçeye girdiğimde dışarıda Musa'nın babasını görmüş ve bir baş selamı verip aykkabılarımı çıkarmaya başlamıştım o sırada Kürşat komutan ve Musa'nın babasının selamlaşıp konuşmaya başlaması ile ben içeri girmiştim. Gülsüm'ü yer yatağına yatırmışlardı Zehra ve yanında yaşlıca bir kadınla beraber Gülsüm'ün yaşlarında iki kadın daha vardı. Gülsüm kan ter içinde bağırırken Zehra ise bir yandan örtüğün altından doğumu takip edip diğer yandan kadının elini tutup derin nefes alıp verme egzersizi yaptırıyordu. Ben Zehra ya arabanın kapıda beklediğini söylediğimde apar topar kadını alıp sağlık ocağına getirmiştik. Hasan ve Zehra kapıyı kapatıp doğuma girdiğinde kadının ailesi bana ve Kürşat komutana minnet ve teşşekkürlerini sunuyordu.Biz ise insanlık görevinden bahsederek mahçubiyetliklerini gidermeye çalışıyorduk. bir süre sonra kısık bir bebek ağlama sesi geldiğinde herkesin yüzünde gülümseme oluşmuştu. Bu sesle gözlerim öğrencim Musa'yı aramıştı ama babası; "annesini acı çekerken gördü korktu çocuk, çok fazla etkisinde kalmasın korkmasın diye amcasının evine gönderdim" demişti. Herkes Gülsüm'ün yanına doluştuğunda geçmiş olsun dileklerimi ve gözaydınımı verdikten sonra evime gitmek için müsade istemiştim. sağlık ocağının bahçesine çıktığımda arkamdan Kürşat komutanın sesini duymuştum. " Zeynep öğretmen!" arkamı döndüğümde askeri aracın yanında askeri kıyafetleri ile heybetli duran Kürşat'la göz göze gelmiştik. " hava karardı artık, ben sizi bırakayım ." demişti. Kalbim küt küt hızla atmaya başlamıştı ve ben bana ne olduğunu anlamıyordum. " Gerek yok yolunuzdan etmeyeyim sizi ben giderim " " havalar soğudu, kış artık, bu saatlerde yırtıcı hayvanlar buralara inerler. Sizi bırakayım ." demişti. " ben başımın çaresine bakarım size zahmet olmazsa Gülsümü ve ailesini eve bırakın lütfen ." demiştim. " Hasan ve Zehra bütün gece her olasılığa karşı Gülsüm hanımla ve ailesi ile burda kalacaklarmış ." dediğinde kurtlar ulumaya başlamıştı biz ay ışığı altında birbirimize bakarken ve ben iyice ürperip korkmuştum. " şey size zahmet vermek istemem." demiştim ürkekçe. "estağfurullah buyurun " demiş ve ön kapıyı açıp eliyle işaret etmişti. Daha fazla beklemeden gidip binmiştim. yola çıktığımızda ilk konuşan Kürşat olmuştu. " sizi taktir ettim." şaşkınca " neden?" diye sormuştum. " buranın yaşam koşulları ortada, öyle herkes durmaz burada gelen öğretmenlerin en uzun süre kalanı beş gün falan olmuştur." dediğinde, " her insanın yapısı farklıdır ben ayağını diretenlerdenim hem sevdim buraları, alıştım sayılır, korkacak ya da kaçacak kadar bir zorlukla karşılaşmadım şimdiye kadar." demiştim. "inşallah öyle bir zorlukla karşılaşmazsınız da, burada ki çocukların okula ,öğretmene ihtiyacı var öğrenmeye ihtiyacı var siz onlara umutsunuz." demişti. Ben konumumun ve mesleğimin öneminin farkındaydım bu adam böyle konuşunca tuhaf hissetmiştim. artık tek söyleyebileceğim." Farkındayım." olmuştu kısık bir ses tonunda. Küçük bir köy olduğu için uzun ve geniş bir yolu vardı sadece iki üç sokak ancak vardı bir çok ev bu yolun üzerine yapılmıştı ve bir iki defa yönlendirmekle kalmıştım sadece hemen evimin olduğu tarafa gelmiştik. " Sağ tarafta ineyim ben hiç araya girmeyin " dediğimde beni duymamış gibi ara sokağa girmişti. " gerek yoktu ama teşekkür ederim." demiştim. Evim çıkmaz sokağın sonundaki evdi ben evime bakarken anlamıştı nerede oturduğumu herhalde ve önünde durmuştu. " iyi akşamlar " dediğinde bende " iyi akşamlar " deyip inmiştim. cebimden anahtarımı çıkarıp kapıya doğru gidip açıp içeri girdiğimde dışarıyı gören küçük penceremden perde arkasından hala yolda duran arabaya bakmıştım. ben içeri girince hareket etmiş ve gözden kaybolmuştu. ben pencerenin arkasından perdelerin arasından boş yola dalıp gitmişken içimden 'yarın olsun hayır olsun' diyordum.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE