İnsanlar nasıl acımasız olabiliyordu? Hiç mi canları yanmamış yürekleri sızlamamıştı?
Babam abilerim üvey annem kötüydü ama iyi insanların varlığına dair umutlarım da tam anlamıyla sönmemişti. Bedriye’ye abla babamın uzaktan kuzeniydi dünyalar iyisi kadındı üstüme başıma hep bir şeyler alırdı. Kendi evimde yemediğim yemeği yedirirdi. Üzerimde babamdan üvey annemden daha çok hakkı vardı. Fakat umutlarımın gerçeklerle yüzleştiğim gibi sönüp gitti. Ne yazık ki koskoca şehirde saatlerce yol almamıza rağmen bana doğru dürüst iş veren olmadı. Üstelik yabancı sanıp dükkanlarına giren bir kedi gibi kovuyorlardı. Bazıları ise aksayan bacağıma bakıp yüzünü buruşturuyordu. Onlar için çalışamayacağımı mı sanıyorlardı? Bir görselerdi beni dizlerime kadar bulaştığım o çamurda nasıl çalıştığımı oturup ağlarlardı.
Kardelen halime öyle üzülmüştü ki dinlenmek için akşam üstü oturduğumuz pakta oynamıyor yanımda sessizce koluma sarılmış oturuyordu. Onun üzüntüsünü çekip almak isterdim ama kalacak bir yer bulmasam sokakta kalacağımızı düşündüğüm için içim içimi yiyor bir çıkış yolu bulmaya çalışıyordum. Pansiyon gibi bir yer bulmuştum ama orada da hep adamlar vardı küçük bir kızla oraya girmeyi istemiyordum. Daha düzgün bir yer de gözüme çarpmamıştı.
“Ah benim güzel kızım sen köyden mi geldin?” diye yanımıza gelip oturan yaşlı kadınla Kardelen’i kendime çektim. Yaşlı kadın nefes nefese yürüyordu ama yine de korumak istemiştim.
“Evet teyze.” dedim çantama ve lastikli çarıklarıma bakarak. Hemen anlaşıldığı için mi kimse iş vermiyordu yoksa?
“Belli kızım belli. Ama dikkat et eskisi gibi de o kadar güvenli değil artık her yer. Kalacak yer buldun mu kendine?” diye yaşlı kadın merakla sorunca biraz çekindim ama yaşlı başlı kadından ne zarar gelecekti ki?
“Yok teyze daha bulamadım.”
“Sen bu kızla geceyi dışarıda geçirmezsin kızım.” diye yaşlı kadın bana üzgün gözlerle bakınca ben de sıkıntı içinde ciğerlerimi şişirip nefes verdim. “Öyle teyze bakacağım bulacağım bir yer.”
“Maşallah pek de güzelmiş bu kız. Adın ne senin?” diye Kardelen’in saçlarını okşayıp gülümseyerek bakınca ben de az da olsa tebessüm ettim. Kardelen’in korkuları her geçen dakika çoğalıyor benim de yüreğimi sıkıştırıyordu.
“Kardelen benim adım.” Çekinmiş olsa da cevap vermişti. “
Yaşlı kadın ikimize üzgün gözlerle bakıp ellerini dizlerine koydu. “Bak kızım yanlış anlama benim kiraya verdiğim küçük eski iki odalı bir evim var. Boş şimdilik ben de o evden geçiniyorum kimim kimsem yok hayır için verirdim size ama yiyecek ekmeğim olmaz. İş bulursan anca sana kiraya veririm.” dediğinde oturduğum yerde umutla hemen kadına döndüm ve gözlerinin içine gülümseyerek baktım. Biraz param vardı eğer kabul ederse hemen evi tutardım. “Teyze Allah seni bana gönderdi. Ben evi tutmak isterim. Kirası ne kadar? Biraz birikmiş param var sana ilk aydan kirayı veririm.”
Yaşlı kadın düşünürcesine gözlerini kıstı. “Kızım zor durumdasın belli ama bak ben de yaşlıyım geçimim o ev. Yakın burada sana gösteririm paran yoksa beklerim olunca gelir geçersin eve. Tek başınayım.” dediğinde onun da insanlar konusunda ne kadar yara aldığını anlayarak kırışmış sıcak elini ellerimin arasına aldım. “Seni anlıyorum teyze. Korkma kendi emeğimle kazandığım paradır. Sen bana evi göster hemen paranı vereceğim.”
Yaşlı kadını ikna etmek için uğraşırken Kardelen bana daha çok sarıldı. O da bir eve geçip rahatça nefes almak istiyordu. Yaşlı kadının üzerinden gözlerimi almadan zor durumda olduğumu bakışlarımdaki o mahcup ifadeyle göstermek istedim. Benim hemen ev bulup çalışmam şarttı.
“Tamam kızım gel bir evi gör karar ver.” diye yaşlı kadın yerinden kalkınca ben de hemen yerdeki küçük çantayı alıp Kardelen’in elini tuttum.
“Senin adın neydi kızım?”
“Azade.” dedim gülümseyerek. Annemin bir umut koyduğu gerçekten de kaderimi belirlemişti.
“Ne güzel isim.” diye yürümeye başladığında biz de yanında yürümeye başladık. “Anlamı ne?”
“Kurtulmuş özgür kalmış demek.” dedim gülümseyerek. Sonunda başarmıştım da hatta Kardelen için de bir umut olmuştum.
“İnşallah adınla yaşarsın güzel kızım.” diye yaşlı kadın ellerini belinin üstüne koyarak yola çıktı. Kardelen ile yanında yürürken içime yavaş yavaş yerleşen huzurla adımları hafifledi aksayan bacağıma rağmen yürümekte zorlanmadım.
Yaşlı kadınla yürümek zaman alacaktı ama tam bir saat süreceğini de tahmin etmemiştim. Daha eski derme çatma evlerin olduğu mahalleye gelince sevincimin kursağımda kaldığını fark ederek mahalledeki yalın ayak koşan çocuklara ve kapı önlerinde oturan tuhaf görünümlü gençlerle Kardelen’i kendime çektim. Burada kiralar çok ucuz olmalıydı çünkü aklı başında kimse böyle yerde yaşamak istemezdi. Ben mecburdum ama. Belki daha sonra başka bir yer bulurdum.
“Kolay gelsin. Parlak teyze.” diye bir genç sırıtarak yaşlı kadına el sallayınca kaşlarımı çatarak gencin kayıp gözlerine yüzündeki çürük izlerine baktım. Tekin bir gence benzemiyordu. Yaşlı kadını nereden tanığını merak ederek yanımdaki kadına bir bakış attım. “Kızım buradakiler böyle kafanı eğ geç. Sataşırsan sataşırlar. Sana dedim dünya eskisi gibi değil. Dikkat edeceksin.”
Yaşlı kadın haklıydı. Dünya da kötüler kötü yerler vardı ama iyi yerler de olmalıydı. Sokağın sonunda dört katlı eski bir binanın önünde durunca karartılmış camları dikkatimi çeken ilk şeydi. Yer yer sıvalar dökülmüş camı pencereler sanki düştü düşecek gibiydi.
“Kocam yaptığında bu mahallede en güzel evdi ama zamanla eskidi tabii.” diyerek iç çekip dış kapıya doğru yürüdü. Bizde peşinden gittik ama birden durdu ve bize döndü. “Gördün kızım evi emin misin? İçeri de bakacak mısın?”
Yaşlı kadın bir nevi paran varsa içeri gir diyordu. Başımı sallamak zorunda kaldım beş ay gibi bir süre burada kalıp toparlanmalıydık yeni bir yer için. “Evet eminim. Kira ne kadar?”
“Bin beş yüz lira. Normalde bir yedi yüz elli yapacaktım ama senin için bin beş yüz olsun.” dediğinde rahat bir nefes verdim. Benim yanımda iki üç ayın parası vardı tutmakla kalmaz bir tane de yatak alırdım hemen.
“Yanımda eşyaya yetecek kadar da var. Evi göster bana anlaşalım.”
Yaşlı kadının yüzü gülünce kapıyı açtı ve bizi küf kokan apartmana buyur etti. Kardelen ile içeri geçip merdivenlerden çıkan kadının arkasından çıktık ama bazı boğuk ve tuhaf sesler duymaya başladım. Bir kadının sesine benziyordu.
“Başka kimler var teyze apartmanda?” diye merak ederek sordum.
Yaşlı kadın nefes nefese “Ben en üstteyim altındaki boş ama aşağıdaki iki ev dolu eşim zamanında onları sattı. Kiracılar hep değişiyor. Buraları pek beğenmiyorlar.” dediğinde içim rahat etmedi ama burayı beğenmeyen gidiyorsa tehlikeden uzak kalmak isteyenlerdir. Bu da iyi bir şey en azından apartman sessiz olacaktı. Üçüncü kata çıkıp yaşlı kadının kapının kilidini açıp içeri geçmesiyle ayakkabılarımızla içeri girdik ama yerde halı ve havada yoğun bir sigara kokusu vardı. Bu ev boş değil miydi?
Yaşlı kadına sormak için döndüğümde çelik kapının arkasındaki sıra sıra kilitlerle gözlerim kocaman açıldı. Kardelen’i kucaklayıp bedenime bastırırken yaşlı kadın el çabukluğuyla hepsini kilitlemeye ve bağırmaya başladı.
“Hasaan! Hasan gel bunları al!”
Neler olduğunu anlamadan içeriden beyaz atletli kel göbeği önde genç bir adam çıktı. Korkudan dilim tutulmuş adama ve yaşlı kadına bakarken duvara doğru yürüdüm ve sırtımı yasladım.
“Siz...Siz ne yapıyorsunuz?” diye kekeleyerek gözlerimi yakan yaşlarla sordum. Aklım durmuş ne düşüneceğimi bilmiyordum sadece çok kötü şeylerin olduğunu ve kapana yine kısıldığımızı hissediyordum.
Atletli ağzının kenarında sigara olan adam halimi beğenmiş gibi başını aşağı yukarı salladı. “Valla Parlak teyze bu sefer turnayı gözünden vurmuşsun ha. Hem güzel bir kari hem de genç bir işçi. Bana kız olduğunu söyle düşüp bayılayım buraya.” diye ağır şiveli ağzını yayarak konuşan adamla kalbim atmayı kesti kollarımdaki o küçük cana canım pahasına sarıldım. Biz cehennemin dibine düşmüş oradaki zebanilere bakıyorduk.
“Kaçmışlar. Tek kaçsa patlak derdim ama kızla gelmiş başları belada galiba. Kızdır büyük ihtimal. Servet ağa sever böyle kızları ara anlaşmaya başla tez. İlki isterse elliden aşağı sakin inme. Kapatmak isterse de en az beş yüz bin eder bu.” diyerek sanki anlamadığım bir dilde konuşan yaşlı kadın üzerindeki ceketi çıkarıp kapının yanındaki askıya astı ve bize döndü. Benim gözlerimdeki yaşlar bile donmuştu. Nefesimi tutmuş şeytan sürülerine bakıyordum. Eline ayağına yapışmış kadının peşine düşmüştüm resmen. Ben bu kadar aptal mıydım? Kendimi kardeşimi bu insanlara yem edecek kadar akılsız mıydım ben?
“Korkma seni kapatma yaparsa yaşadın. Git giyin süslen kendini beğendir.” dedi o yaşlı kadından uzak çatallı diliyle konuşup zehir püskürten şeytan.
“Bırakın bizi! Bırakın yoksa-”
“Polise mi gidersin?” diye kahkaha atarak anıran adam mutfağa girince ürperdim. “Lan bu ay çok para kaldırdık. Yaşa sen Parlak Teyze!” Mutfakta o iğrenç sesiyle keyfini bas bağıran adamın bizim gibi kadınların ve çocukların başına neler getirdiğini düşünmemek için başımı iki yana salladım. Biz bunları hep okuduk izledik başımıza geleceğini asla tahmin etmezdik.
Yaşlı kadın çenemi öyle sıkı tutup sıktı ki acı beynime kadar tırmandı. “Polise jandarma yok! Siz artık Parlak Teyzenin malısınız! Sana dedim şansını kullan seni görecek adamı ayart kapatması olmak için bütün hünerlerini ortaya çıkar. İşte o zaman yaşamak için biraz şansın olur!”