PARFÜM

1544 Kelimeler
Ofisin ortasındaki büyük uzun masada sıra sıra kataloglar, sandalye giydirmek için kullanılacak kumaş örnekleri, catering için menü örnekleri, müzik gruplarının çalma listeleri ve masanın başında üç kişi, ben ve geçen hafta çat kapı gelen müşterilerim. Andrew ve Guillaume çiftinin nikahı için toplantı yapıyorduk. ‘’İçkinizi tazelememi ister misiniz Naz Hanım?’’ diyen Guillaume’ye döndüm. ‘’Bu kadarı yeterli, teşekkür ederim. Siz hangi renk paletini tercih ettiniz bu arada?’’ diye yanıtladım ve önümdeki çilekli pastadan bir çatal aldım. Adam kendi düğünü için gelmişti ama aklı fikri başka yerdeydi. ‘’Bilemiyorum, sen ne dersin Andrew?’’ dedi. ‘’Bence sedefli pastel mercan ve kobalt mavisi olabilir. Düğün burada olacağı için ve deniz kenarında olduğu için, hem gökyüzü hem de denizin mavisi arasına mercan renkleri ağırlıkta olsun. Maviler leke olsun üstünde. Mesela snadalyeler mercan kumaşla kaplansın ama süsleri mavi olsun.’’ ‘’Bence tam tersi yapın derim. Tabii sizin zevkiniz ama, o kadar yoğun mercan rengi çok boğucu olabilir.’’ ‘’Naz Hanım’ın çok güzel bir moda gözü var, öyle değil mi Andrew? Ona iş teklifinde bulunmak ister misin?’’ ‘’Biz, zaten beraber çalışıyoruz, değil mi? Bir şey mi kaçırdım?’’ Guillaume gülmeye başladı. ‘’Andrew haute couture moda tasarımcısıdır. Ondan bahsediyorum.’’ ‘’Öyle mi? Ne kadar güzel…’’ ‘’Evet, moda tasarımcısıyım. O yüzden benim tasarımların benim istediğim gibi olmasını istiyorum.’’ dedi kibirle. ‘’Andrew, karşında bir hanımefendi olduğunu unutuyorsun. Biraz daha nazik bir tavır takınamaz mısın? Bence de haklı, onun dediği gibi bir tasarım daha güzel olur.’’ ‘’Ben biliyorum senin neden onun fikrini daha çok beğendiğini ama bu konu hakkında konuşmayacağım.’’ Ay, inanılır gibi değildi! Guillaume iki buçuk yıl önce Yusuf’u terk ettiğim akşam benim karşıma çıkmış, bana kur yapmıştı. Yıllar sonra nişanlısıyla geldi, gay düğünü planlıyor ve gözümün önünde benim yüzümden kavga ediyorlar. Allah’ım, iki erkeğin benim için kavga etmesinden kastım bu değildi ama ya… ‘’Bence bu konuyu daha sonra konuşalım. Menüye baktınız mı?’’ ‘’Deniz mahsülleri istiyoruz. Tam mevsimi.’’ dedi Andrew. ‘’Deniz ürünleri alerjisi olan ve vegan misafirler de olacak ama Andrew, bu kadar kolay olmamalı menü seçimi.’’ ‘’Davetiyelerde masaları ve menüleri için seçenek bulunduruyoruz, öyle değil mi? Onların verdiği cevaba göre kaç kişinin istiridye ve tarak midyesi yiyemeyeceğini bulabiliriz bence.’’ ‘’Evet, davetiyeler… O konuyu da konuşmadık.’’ dedim. ‘’E-davetiye gönderdim bu sabah. Gelen cevaplara göre sizi bilgilendireceğim.’’ ‘’Andrew, nasıl böyle bir şey yaparsın? Klasik davetiye olacaktı.’’ ‘’Bu düğün benim de düğünüm, öyle değil mi? Bu konuda kendi zevkime göre hareket ettim. Zaten düğün günü gelirken kapıda vermeleri için davetiyeleri olacak. Ama düğünü daha hızlı organize edebilmek için böyle bir şey yaptım. Hatta sen seç davetiyeleri. Müzikle ben ilgileneceğim.’’ Andrew’in telefonu çalınca dışarı çıktı ve bir süre yalnız kaldık. Açık bıraktığım saçlarımdan bunaldığım için çantamdan bir toka alıp saçlarımı toplamak istedim. Toplantı masasından kalkıp, kendi masama gittim. Çantamdan yuvarlak parfüm şişem düştü. Özel edisyon ürünü olduğu için, şişesi platindi. Bu yüzden kırılmadı ama top gibi yuvarlandı ve arkamdan geldiğini fark etmediğim Guillaume’nin parmak ucunda durdu. Zarafetini hiç bozmadan eğilip, parfüm şişesini aldı ve bana uzattı. Tam alacağım sırada geri çekti. ‘’Bunu size geri vermeden önce bir şartım var.’’ dedi. ‘’Nedir?’’ ‘’Koklamama izin vermenizi istiyorum.’’ ‘’Buyrun, koklayabilirsiniz. Sıkabilirsiniz hatta.’’ dedim gülümseyerek. Ben kapağını açıp koklayacağını düşünürken, parfümü havaya sıkıp, koku üstüme yayılsın diye beni elimden kendine doğru çekerek parfüm zerreciklerinin altından geçirdi. Bir eliyle bileğimden tutmuş, diğeriyle de düşmemem için belimden tutmuştu. Ellerimi göğsüne koyarak dengemi sağladım. Elimin altındaki kalbinin deli gibi attığını hissediyordum. Benim kalbim de neredeyse ağzımda atıyordu. Gözleri, gözlerime kilitlenmiş bir şekilde yüzünü bana yaklaştırdı. Burnunu tam boynumdaki saç uçlarıma değdirdi ve içine derin bir nefes çekti ve kıkır kıkır gülmeye başladı. ‘’İçinizde küçük bir kız çocuğu var.’’ diye kulağıma fısıldadı. ‘’Bu kadar karizmatik bir şişeden lolipop kokusu beklemiyordum. Parfümünüz de size benziyor.’’ dedi ve şişeyi cebine atıp beni bıraktı. O sırada Alice geldi. Bankadan geldiğini biliyordum ama o anda yaşadığımın sinirini bir yerden çıkarmam lazımdı. ‘’Sen neredesin?’’ diye çıkıştım. ‘’Bebeğim, sen iyi misin?’’ dedi yanıma gelip elimi tutarken. Bende bir gariplik olduğunu anlamıştı. ‘’Ellerin de buz gibi olmuş.’’ ‘’Konuklarımızla sen ilgilenir misin? Benim karnım acıktı.’’ dedim. Amacım oradan uzaklaşmaktı. Kimseye bir şey demeden çantamı aldım ve çıktım. Çıkarken kapıda Andrew’la karşılaştım. Kim bilir, Guillaume onu kaç kere aldatmıştı şimdiye kadar… Yerleri döve döve dışarı çıktım. Arabayı almadım, yürümeye başladım. Sahilde biraz temiz hava almak bana iyi gelirdi diye düşündüm. Şatonun olduğu tepeden, iki yolu ağaçlı dar yokuşu inerken, yaşadığımız o anlar gözlerimin önünde yeniden canlandı. Adam beni kendine çekip, kokladı. Üstelik nişanlısıyla beraber düğün hazırlığı yaparken… Ne hissedeceğimi bilmiyordum. Adama sinirlenmek istiyordum. Kızmak, yaptığının hesabını sormak… Ama bir diğer yandan da etkilendiğimi inkar edemezdim. Eğer her şey olması gerektiği gibi olsaydı, yani adam bekar olsaydı ve benim müşterim olmasaydı… Zihnimde o anların devamını canlandırmaya başlamıştım. Beni öpmesini istiyordum. Uzun uzun öpmesini… Acaba nasıl öpüşürdü? Bence elleriyle yüzümü iyice kavrar, bir şarap kadehinden kana kana şarap içer gibi öperdi. Dil kullanır mıydı acaba? Bence sadece sevişirken kullanırdı. Adam heteroseksüel bile değil. Erkek nişanlısı varken kadınlara da kur yaptığına göre biseksüel olmalı. Ama adamın cinsel yönelimleri de benim için önemli değil ki. Adam nişanlı! Kiminle olursa olsun evlenmek üzere ve benim müşterim. Kendimi denize atacaktım en sonunda, o olacaktı yani. Bunları düşüne düşüne ana caddeye inmiştim. Bir yerde oturup, bir kadeh soğuk bir şey içersem kendime gelirdim. Tam karşıya geçecekken, kulağımı dolduran acı bir fren sesi ve beni kolumdan tutup çeken güçlü bir elin verdiği adrenalinle çığlık attım. Beni kendine çeken adam kollarımdan tutarak dengede kalmama yardımcı oldu. ‘’Korkmayın Naz Hanım, benim.’’ Ona şaşkınlıkla baktım. ‘’Siz beni takip mi ettiniz?’’ ‘’Üzgünüm, sizi korkutmak istememiştim. Parfümünüzü alarak şaka yapmak istedim ama kırıldınız sanırım. Peşinizden çıktığımda sizi göremedim başt. Sonra gözüme takıldığınızda aramızdaki mesafeyi kapatmak için koştum. Tam sesleneceğim sırada, araba çarpacak gibi oldu size. Nedir sizi bu kadar dalgın yapan? Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?’’ Adam beni kollarında tutmuş konuşuyordu ama ben olduğum yerde kaskatı kesilmiş bir vaziyette ona boş boş bakıyordum. Bir elini elime getirdi. ‘’Buz gibi olmuşsunuz. Gerçekten çok acıkmış olmalısınız, teknem şurada. Gelin, bir şeyler yiyelim.’’ Adam benim cevap vermemi beklemeden kolumdan tutup götürmeye başladı. Tekneye bineceğim zaman, topuklu ayakkabı giydiğim için önümde diz çöktü ve ayakkabılarımı çıkardı. Bana o kadar nazik davranıyordu ki, itiraz edersem ayıp olacağını düşünüyordum. Elimden tutarak beni içeri götürdü. Güvertede bir koltuğa oturtup gitti. Birkaç dakika sonra döndüğünde birkaç dilim peynir ve krakerden oluşan küçük bir tuzlu tabağı ve küçük bir salkım kırmızı üzüm vardı. ‘’Kahve de koydum ama onun biraz demlenmesi gerek. Şimdilik bunları atıştırın. Yemek söyledim, somon. Size sormadan sipariş verdim, kabalığımı mazur görün lütfen.’’ ‘’Sorun değil.’’ dedim donuk, ifadesiz bir sesle. Benim bu teknede ne işim vardı? Nişanlısını ofiste ortağımla bırakıp, peşimden koşarak gelen bir adamın teknesinde, onunla baş başa ne işim vardı benim? ‘’Düğün sezonu olduğu için işleriniz oldukça yoğun olmalı. Çok mu yoruyorsunuz kendinizi?’’ ‘’Yeni bir şirket olmamıza rağmen iyi bir ivme yakaladık. Başka şehirlerden ve ülkelerden de talepler oluyor. Butik bir işletme olduğumuz için bu popülariteyi idare etmekte zorlandığımız oluyor iki ortak olarak.’’ ‘’Nereden aklınıza geldi böyle bir işe başlamak peki?’’ ‘’Ekonomi dergisine röportaj veriyor gibi hissediyorum kendimi şu anda.’’ dedim gülümseyerek. ‘’Daha önce verdiniz mi? Çok başarılı birine benziyorsunuz. Bence bu yeni organizasyon macerasından önce de harika işler yaratmışsınızdır.’’ ‘’Forbes Türkiye bir iki defa röportaj yapmıştı benimle.’’ dedim. ‘’Bu harika bir şey!’’ dedi heyecanla. ‘’Ne zaman oldu ve neler anlattınız?’’ Tam anlatacağım sırada ‘’Bir dakika, kahveniz olmuştur. Hemen getiriyorum. Ondan sonra da bana iş dünyasının yükselen yıldızı olma maceralarınızı anlatın.’’ Bu adam neydi böyle ya? Resmen kız arkadaşıma yatıya kalmışım da, flörtümle ilgili ifşa dedikoduları verecekmişim gibi bir heyecanı vardı. Kahveyi almaya giderken de ‘’Uzun zaman sonra ilk defa bir kadın beni bu kadar heyecanlandırıyor.’’ diye mırıldandı. Sanırım benim İngilizce bildiğimi unutup, anlamam diye İngilizce mırıldandı. Geldiğinde ona Amerika’da okuduğumu söyleyecektim. Bakalım yüzü nasıl bir hâl alacaktı. Elinde kahveyle, telaşlı penguenler gibi geliyordu. ‘’Evet, sizi dinliyorum şimdi.’’ dedi. Bütün iş hayatımı -aile sırlarıma ve yaşadığım entrikalara değinmeden- anlatmaya başladım. Gözleri her lafımla daha da ışıldıyor, yüzüne de benim yükselmemden memnun bir ifade yayılıyordu. Bir an için Yusuf’la onu kıyaslamaktan alıkoyamadım kendimi. Yusuf bırak ilgilenmeyi, memnun olmayı, yaptığım hiçbir şeyle ilgilenmemişti bile. Paylaşmaya kalktığım her şeyi de hor görüp duruyordu. Ama şu anda beni dinleyen, bana sahiden ilgi duyan biri vardı karşımda. Üstelik sanki benimle gurur duyuyordu. Konu biraz da onun hayatına evrildi. Eğitimi, iş hayatı… Forbes dergisi son 3 yıldır üst üste Ocak sayısına kapak yapıyormuş bilişim teknolojilerine yaptığı yatırımlardan dolayı… ‘’Bir sonraki kapakta hayatımı paylaşacağım kişiyle birlikte yer almak istiyorum.’’ bunu söylerken gözlerime bakarak iç çekti. Hayatını paylaşacağı kişi… Ne kadar da romantik bir hedefti. Hayatını paylaşacağı kişi bende köpek düdüğü etkisi yarattı. Hayatını paylaşacağı kişi, hal-i hazırda ofisimizdeki müşterimizdi. Ben ne yapıyordum bu teknede bu adamla baş başa? Hem bir ilişkide üçüncü kişi olacaktım hem de müşterilerimden biriyle yakınlık kurarak düğünü böyle bir skandalla iptal edecektim. Kendimi geçtim, Alice varını yoğunu bu işe koymuş ve hayatında ilk defa çalışmaya başlamıştı. Ona bunu yapamazdım. Her bakımdan etik dışı, her bakımdan ahlaksızlık ve ahmaklık akıyordu içinde bulunduğum durumdan. Aniden ayağa kalktım ve kenardaki ayakkabılarımı elime alarak uzaklaşmaya başladım. ‘’Her şey için teşekkür ederim, ben ofise dönüyorum. Düğününüze çok az zaman kaldı.’’ dedim ve koşarak oradan uzaklaştım.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE