BÖLÜM 2 – İLK ADIM: TAŞIN SOĞUĞU

332 Kelimeler
Cezaevine ilk adım attığı an, Deniz düşündüğünden daha soğuk bir gerçekle karşılaştı. Taş duvarların kendine özgü bir kokusu vardı: Nem… Pas… Kopmuş umutlar… Bir insanın geleceğini kaldırıp bir kenara atınca geride bıraktığı ağır bir koku gibi. Deniz 18 yaşındaydı ve hâlâ ergen yüz hatları yüzünden birçok gardiyan ona “çocuk” gözüyle bakıyordu. Ama suç dünyası kimseyi yaşına göre değerlendirmezdi. İlk koğuşa girdiğinde herkes göz ucuyla ona baktı: “Yenisi geldi…” “Gençmiş…” “Saf duruyor…” O bakışlarda merhamet yoktu. İnsanlar burada karakter analizini ilk saniyede yapar. Güçlü müsün? Korkak mısın? Yalnız mısın? Yalnızsan işin zordur. Deniz yalnızdı. Ailesi paramparçaydı. Ablası kısa süre sonra evlendi ve annesini de yanına aldı. Ne bir ziyaret oldu ne bir telefon. Bir süre sonra Deniz onların şehir dışına taşındığını öğrendi. Ama babası? Celal tamamen kaybolmuştu. Ne bir iz, ne bir haber… Deniz bu gerçeklikle yalnız başına yüzleşmek zorunda kaldı. --- Cezaevinde ilk zorluğunu koğuşa girdiği ikinci gün yaşadı. Miraç isimli genç bir mahkûm vardı — kendinden sadece iki yaş büyüktü. Keskin bakışlı, sivri dilli, ama derinlerde bir yerlerde kaybolmuş bir çocuk… Miraç, Deniz’e bakıp şöyle demişti: “Dışarıda kimsesi yokmuş bunun. Burada kimse bulaşmaz böylelerine. Dayanağı olmazsa çöker.” O an Deniz anladı: Burada yalnız olmak, dövüşe silahsız çıkmak gibiydi. Fakat aynı gün beklenmedik biri onun karşısına çıktı: Rıza Baba. Rıza yaşını başını almış, onurlu bir mahkûmdu. Uzun yıllardır içerideydi; kurumun yazılı olmayan kurallarını o belirlerdi. Deniz’in yanına usulca gelip omzuna dokundu. “Delikanlı,” dedi. “Burada kimseyi korkutmaya çalışma. Korksan da belli etme. Ve en önemlisi parlamaya çalışma; o gözleri sana çevirir. Hayatta kalmak istiyorsan önce duvar olacaksın.” Deniz o günden sonra içindeki çocukluğu gömmeye karar verdi. Fakat cezaevi, insanı sadece olgunlaştırmaz; bazı çukurlara da sokar. Ve Deniz de o çukurlardan birine doğru yürüyordu: İç dünyası. Geceleri uyuyamıyor, duvarlara bakıp saatlerce düşünüyordu: “Neden ben?” “Neden başka bir yolum olmadı?” “Ben gerçekten suçlu muyum?” Bu soruların cevabı yoktu ama duvarlar konuşmasa bile yargılamayı bilirdi. ---
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE