Zehra’nın sabah dersi yoktu. Öğleden sonra okula geçecekti. Muhtemelen o süre zarfında eniştemle bebeğin ismi üzerine tartışacaklardı. Zehra haklıydı. He ne kadar güzel bir isim olsa da bir bebeğe verilecek isim değildi. Üstelik bilmediği bir şey de aslında bu ismin benim anneannemin de ismi olmasıydı. Ayrıca ben ölen insanların isimlerinin bebeklere verilmesini asla onaylamıyordum. Sanki o da ölecekmiş gibi geliyordu.
“Canım ben çıkıyorum.” dedim son kez Zehra’nın önünde kendi etrafımda dönerek. Zehra is bana hayranlıkla bakıyordu.
“Seni kabul etmeyecek adamın alnını karışlarım. Yine de dikkatli ol!” dedi keyifle.
“Teşekkür ederim canım. Dikkat ederim. Siz de doğmamış bebeğe don biçmeyi bırakın artık. Her şey olacağına varır. Bazı şeyler de zamanı gelince çözülür.” dedim ve uzun süren hazırlanma sürecimi özenle tamamladıktan sonra kırmızı şapkamı çantama sakladım. Çizmemin fermuarını da çekip derse yetişmek üzere evden çıktım.
Genellikle okulda rahat giyinmeyi tercih ederdim çünkü elbisemin verdiği rahatsızlık derslere odaklanmamı zorlaştırırdı. Şimdi bu elbise ile hem üzerimde hissettiğim bakışlar hem de her an bir frikik verecekmiş gibi hissedip elbisenin sağını solunu çekiştirmem, bütün gün dersleri dinlememe engel olmuştu çünkü aklım hep bir açık vermemek üzere elbisemdeydi.
Sabah derslerimi bitirip de öğle yemeği için yemekhaneye çıkıyordum ki bacağımda hissettiğim çimdik ve belime sarılan bir çift kolla yerimden zıpladım. Tam okulu inletecek bir çığlık atacaktım ki Zehra’nın sesini duydum.
“Benim!”
“Deli misin sen? Hiç merdivenden çıkan bir insana bu şekilde yaklaşılır mı? Ya dengemi kaybetseydim ve birlikte yuvarlansaydık…”
“Sus kız! Ağzından yel alsın. Düşünmesi bile kötü.” dedi ve benimle birlikte merdivenleri tırmanırken olağan senaryosunu yazmaya başladı. “Şimdi ikimiz birlikte merdivenden yuvarlansak sen buluşmana gidemezdin. Sonra âşık olduğun adam onu ektiğini düşünüp bir daha asla seninle görüşmeyi kabul etmezdi. Sonra sen aşkının acısından kendini Müslüm Baba’ya vururdun ve depresyona girer başıma kalırdın. Muhtemelen ben de bir tarafımı kırmış olurdum ki seninle yeterince ilgilenemezdim. Hafazanallah, o depresyonla birlikte intihar eder bir de hastanelerde sürünürdük.” dedi ve durup derin bir nefes aldı. “Haklısın! Bir daha böyle bir şey yapmak aklımın ucundan bile geçmeyecek!”
“Bence sen senaryo yazmayı ciddi ciddi düşünmelisin.” dedim ciddi bir ifade ile. Şaka yapmıyordum. Gerçekten bu konuda çok yetenekli olduğuna inanıyordum. Mutlaka bir sinema filmi ya da en azından bir televizyon dizisi çıkardı bu muhteşem yetenekten. Zehra her ne kadar Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü seçmesinin sebebini kitaplar ve yazarlarla bir bağ kurmak için olduğunu söylese de ben bilinç altında senaryo yazarlığı yapma isteği olduğunu düşünüyordum. Yanlış bir amaç ile doğru bir hedefe gidiyor olması en azından beni avutuyordu.
Yemekhaneye çıktığımızda telefonuma gelen mesajla buluşmamızın iki saat ertelendiğini öğrenmiş bulundum. Levent, arkadaşının bitirme tezi için hocası ile görüşmesi gerektiğini yazmıştı. Böylece onun son sınıf öğrencisi olduğunu da öğrenmiş bulundum. Durumu anlattığımda Zehra bana buluşmaya gitmememin daha doğru olacağını öğütlese de pes etmeye niyetim yoktu. O buluşmaya gidecektim.
“İyi de iki saat boyunca ne yapacaksın? Benim akşam dersim var ve ona girmem gerekiyor. Eve gitsen tekrar geri dönmen gerekecek ki bu pek mantıklı değil. Yani evren sana o buluşmaya gitmemeni anlatmaya çalışıyor. Bence bu çağrıya kulak vermelisin.”
“Sen beni merak etme canım. Ben başımın çaresine bakarım.” dedim. Zihnimde birkaç planı çoktan oluşturmuştum bile. Zehra ise artık benimle uğraşamayacağını ima edecek şekilde omzunu silkip beni kendi halime bıraktı.