2.Bölüm

1458 Kelimeler
Keyifli okumalar... Aslında çok şey göründüğü gibiydi. Evet istisnalar her zaman vardı, ama bu gerçeği hiçbir zaman değiştiremezdi. Her şey göründüğü gibiydi. Gerçekler çok acı vericiydi. Bir an mutlu olursunuz ve bunun sonsuzadek süreceğine kendinizi inandırırsınız. Malesef, mutluluk hiçbir zaman sonsuzadek sürmez. Hele ki, sonlu bir ömrümüz ve hatta sonsuz aşk diye bir şey yokken. Kor nefesi yüzümün her karışını yakıyordu. Milim milim bir kare bile atlamadan geziyordu yüzümde. Parıl parıl parlayan elanın en hoş tonundaki gözleri, gözlerimi kendilerine zorla hapsetmişti. Benden başka hiçbir seçeneğin yok. Senin tek çıkış yolun benim. Dermiş gibi bakıyordu adeta. Her bakışında olduğu gibi, yine nutkum tutuluyordu. Nefes almayı ve yutkunmayı unutuyordum. Kaba elleri tenimi incitmekten korkarak, yanağımda usulca gezintiye çıktı. Çenemi kavradığında bakışları yavaşça aralanan dudaklarıma indi. Sertçe yutkunup tekrar gözlerime baktı. "Seninle konuşacak bir şeyim yok, Karan. Benden uzak dur, seni sorgulamıyorum, neden yaptın diye sormuyorum. İstediğini yapmakta özgürsün, senin hayatın ve senin seçimlerin..." deyip ellerimi göğsüne koyup hızla geriye ittim. Kendi isteğiyle üzerimden çekilip bir kaç adım geriledi. Elinin çenemden kopma anı, bahçede onu o kızla gördüğümde içimde bir şeylerin kopma anından, daha büyük değildi. "Bak ne gördün bilmiyorum, ama düşündüğün gibi değil..." diyerek tekrar yanıma yaklaştı. Histerikçe güldüm. "Neden bahsediyorsun? Ne kadarını gördüğümü merak ediyorsun, doğru mu anlamışım? Sâhi, başka neler oldu?" Diyerek gözlerimi devirdim. Neden onu bu kadar umursamıştım ki zaten? Suç benimdi, o yanlış kişiydi. "Neden böyle davranıyorsun? Ne gördün söylesene!" Dedi sert bir tonda. Başımı önüme eğip sert bir soluk verdim. Başımı iki yana sallayıp, tekrar onun gözlerine baktım. "Sen gerçekten utanmaz mısın? Yoksa bu bir kamera şakası mı?" Dedim kaşlarımı şaşkınlıkla çatarak. Şu an karşımdaki kişinin tutumu beni benden alıyordu. Daha ne kadar arsız insanlar olabilir ki, diye düşünürken, daha arsız birine daha rastlamıştım. Yanıma yaklaşıp ellerini yanaklarıma koyarak, yavaşça eğilip göz teması kurdu. "Ne yaptım ben şimdi? Neden birden bire böyle davranmaya başladın söylesene!?" Diye bağırdığında, geri çekilip yanaklarımdaki ellerini sertçe aşağıya ittim. Sinirle parmak sallayarak konuştum. Kolay kolay sinirlenmeyen beni bile deli etmeyi başarmıştı. "Sakın bana dokunma! Git sen sevgilinin yanına! Hemen çık evimden, yoksa polisi ararım! Evime gizlice girmişsin, bu sana son uyarım!" Dedim sert bir tonda. Kaşlarını hafifçe çatıp yanıma gelerek, hızla belimden kavrayıp sırtımı duvara yasladı. Gözlerimi anlık kapatıp tekrar açarak gözlerine baktım. "Şu an yanındayım, demek ki, benim için önemli olan tek kişi sensin. Daha ilk günden beni ekmeye utanmıyor musun? Hadi gidiyoruz..." diyerek koluma yapışıp, beni çekiştirerek kapının önüne getirdi. "Ben gitmek istemiyorum. Melis'le git sen!" Diye sitem ettiğimde, hırıltılı bir gülüş savurup vestiyerdeki montumu aldı. Montu kucağıma tutuşturup, kapıyı açtı ve beni dışarıya çıkardı. Evin kapısını kapatıp, beni arabaya doğru götürdü. Ben de okula gitmek istemeyen ilk okul öğrencileri gibi peşinden sürükleniyordum. Petrol mavisi, spor bir arabası vardı. Ara sıra siyah arabayla da geldiğini görüyordum. Kapıyı açıp oturmamı beklediğinde ters ters baktım. Komşular başımızda babamız olmadığı için, zaten bize kötü gözle bakıyorlardı. Şu an Karan'ın yaptığı şey, onları daha da kışkırtacaktı. Omzumdan tutup hafiçe baskı yaparak gülümsedi. Gözlerimi devirip arabaya oturdum. Kimin ne dediğini umursamıyordum. Zaten ben istediğim kadar namuslu olayım, onların gözünde hep orospunun kızıydım; çocukluğumdan beri. Ha, bu küfürleri duymamın tek nedeni de babasız olmak. Evet, ülkemin bazı "güzel insanları", evlenip boşanmış insanlara fahişe, onların çocuklarına da piç diye hitap ederler. Ne kadar da düşünceli ve anlayışlılar! Arabanın önünden dolanıp binerek kemerini taktı. Bana da söyleyeceğini bildiğim için kendim takıp, yüzümü pencereden dışarıya çevirdim. Yağmur hafifçe çiseliyor, gök ara sıra gürlüyordu. Fakat artık korkmuyordum, çünkü korkmam gereken daha farklı şeyler vardı. Kötü bir şeyler olacağını hissediyordum ve ben hislerimde yanılmazdım. Radyoyu açtığında, hep dinlediğim caz şarkılardan biri olduğunu farkedip gülümsedim. Ona bakmamaya kararlıydım. Yaklaşık bir saat önce farklı bir kızla sarmaş dolaştı. Şimdi sadece beni önemsediğini söylüyordu. Ne kadar doğru veya ne kadar yanlış, tartışılır. Camı açıp elimi dirseğime kadar dışarı çıkardım. Müzik arabanın içinde dolanırken, yağmurun sesi müzikle bağdaşıp muhteşem bir uyum sergiliyordu. Yağmuru hissediyordum, bu gün bulutlar benim için ağlıyordu. Aslında ağlamak rahatlamaktı. Nasıl ki, güneşin ayması için önce yağmur yağmalıydı, iyi günleri görmek için de önce kötü günlere ve göz yaşlarına katlanmak gerekiyordu. Güneşli bir gün için, gök gürültüsüne katlanmak gerekiyordu. Müzik ve yağmur sesi dışında, sessiz geçen yarım saatlik bir yolculuğun ardından, büyük bir evin önünde durmuştuk. Kaşlarım çatılırken, bakışlarımı Karan'a çevirdim. Sorgular anlamda baktığımda, el frenini çekip, gülümseyerek kapıyı açtı ve aşağıya indi. Kemerimi açıp kapıyı da açarak arabadan indim. Karan ağır adımlarla villaya yaklaşırken, kapıyı usulca kapatıp ona baktım. Kapının ziline basıp, bakışlarını bana çevirdi. İki parmağıyla yanında gitmem için işaret yaptığında, yavaşça adımlamaya başladım. Yanına ulaştığımda, güleç güzlü, esmer, ela gözlü, uzun boylu bir kız kapıyı açtı. Tıpkı Karan'a benziyordu ve büyük ihtimalle de kardeşiydi diye düşünüyordum. Bakışları ikimizin de yüzünde dolanırken, yüzünde sinsi bir sırıtış oluştu. Kapının önünden çekildiğinde eliyle bizi içeriye buyur etti. Hava soğuk olduğu için, dışarıda daha fazla kalmamak adına yavaşça içeriye geçtim. Kız yanımdan hızla ilerleyerek salona doğru yürüdü. "Beyler kendinizi toparlayın, misafirimiz var!" Dedi heyecanlı bir sesle. Adımlarımı durdurup, salondaki koltuklarda oturan iki adama baktım. Bir anda ayağa kalkıp, bana bakarak gülümsediler. Kapının kapanma sesini duyduğumda, tam arkamı dönecekken Karan elini belime sardı. Yüzümü yana çevirdiğimde göz göze geldik. "Hadi." Diyerek başıyla da salonu işaret etti. Yavaşça adımlayıp iki basamaktan inerek salondaki L koltuğa yaklaştık. İki erkek bir kız kardeşi varmış. Ben onu tek çocuk sanıyordum. Erkeklerin ikisi de yeşil gözlüydü, biri uzun boylu diğeri kısa boyluydu. Uzun boylu olan yaş olarak da büyük duruyordu, diğeri benim yaşlarımdaydı ve o da sporla uğraşıyor gibi duruyordu. "Kardeşlerim." Diyerek elini onalara uzattı. Önce kız yanıma yaklaşıp, ellerini omuzlarıma koyarak hafifçe tebessüm etti. "Ben Tuana, Karan'ın ablasıyım..." "Memnun oldum, ben de Arya." Diyerek hafifçe gülümsedim. O geri çekildiğinde, kısa boylu, güleç yüzlü çocuk yanıma yaklaştı. Elini uzatıp içten şekilde gülümsedi. "Ben de Oğuz, Karan'ın kardeşiyim.." "Arya, memnun oldum." Diyerek elini sıktım. Başını olumlu anlamda sallayıp geri çekildi. Bakışlarım büyük duran diğer çocuğu bulduğunda, yeşil gözlerini gözlerimden ayırmadan, ağır adımlarla yanıma yaklaştı. İçlerinden bir tek o gülümsemiyordu. Donuk bakıyordu. "Ben Semih, Karan'ın abisiyim." Diyerek elini uzattı. Elimi korkarak kaldırıp, büyük avucunun içine koydum. "Arya, memnun oldum." diyerek elimi hızla geri çektim. Ürkütücü bakıyordu, sanırım bu sinirlerimi bozmuştu. Bakışlarımı hipnotize eden gözlerinden kaçırıp Karan'a baktım. Eliyle koltuğu işaret ettiğinde, yavaşça geçip oturdum. Yanıma oturup elini omzuma değil, koltuğun üst kısmına yasladı. Semih tam karşımızdaki tekli koltuğa geçip, bir eliyle kirli sakallarını okşarken, dik dik gözlerime bakıyordu. Oğuz ve Tuana yan taraftaki üçlü koltuğa oturdu. Karan ve ben geniş L koltukta baş başa kalmıştık. Neden yanımıza oturmadıklarını anlamamıştım. "Okuldan arkadaşsınız herhalde, aynı formayı giyiyorsunuz da ondan sordum." Dedi Tuana. Gülümseyip başımı olumlu anlamda salladım. "Bu gün itibarile değiliz, Arya artık sevgilim.." dedi Karan. Bakışlarım anında gözlerini bulurken, gözleriyle gülümsedi. Yüzü pek fazla gülmezdi, ama gözleriyle gülmesini çok iyi biliyordu. Bu ona daha çok yakışıyordu. İtiraf etmeliyim ki, beni bu kadar ciddiye alacağını ve ailesiyle tanıştıracağını düşünmemiştim. Aralarında derslerle ve işleriyle alakalı sıradan şeyler konuşurlarken, bakışlarım tekrar Semih'i buldu. Geldiğim andan beri bakışlarını benden ayırmamıştı ve artık rahatsız olmaya başlamıştım. Bakışlarımı önüme indirip, düşünceli şekilde yanağımın içini kemirdim. Karan'a yaklaşıp kulağına fısıldadım. "Lavabo nerede?" O da benim gibi kulağıma yaklaşıp fısıldadı. "İkinci kata çık ve sağa dön, koridorun sonundaki oda benim odam. Oradakini kullanabilirsin..." deyip geri çekildiğinde yavaşça ayağa kalktım. Salondan çıkıp hızlı adımlarla merdivenlere yöneldim. Yukarıya çıkıp sağa döndüm. Koridorun sonundaki kapıya yaklaşıp, yavaşça açarak içeriye girdim. Kapıyı kapatıp arkamı dönerek odaya göz gezdirdim. Tam bir genç erkek odasıydı, bohem bohem kokmuyordu. İç açıcı şekilde, açık reklerle döşenmişti. Bu hoşuma gitmişti. Yavaşça odadaki ahşap rengi kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açıp banyoya girerek kapattım ve kilitledim. İşimi hallettikten sonra aynanın karşısına geçtim. Gerçek şu ki, tedirgin olduğumda tuvaletim geliyordu. Aynada kendime bakarken kapının sesini duydum. Ellerimi yıkayıp havluyla kuruladıktan sonra yavaşça kapıya yaklaştım. Kiliti açıp kulpunu çevirerek yavaşça açıp odaya baktım. Hiç kimse yoktu. Dışarı çıkıp kapıyı yavaşça kapattım. Hızlı adımlarla odanın kapısına yöneldim. Açtığımda irkilip geriye doğru adımladım. Semih karşımda duruyordu. Donuk bakışlarını gözlerime dikmiş, yavaşça bana doğru geliyordu. İçeriye girip kapıyı kapatarak, kolumdan kavrayıp beni kendine çekti. Kolumun acısından yüzümü buruşturup, şaşkın şekilde gözlerine baktım. "Ondan uzak dur, kendi iyiliğin için!" Dedi sert bir tonda. Ne demekti bu? Neden uzak durmalıymışım? Zaten bir garipti, bir de bu tavırlarından sonra onun lafına mı güvenecektim? "Bırak kolumu, ne saçmalıyorsun sen? Deli misin nesin kardeşim, bırak kolumu!" Diyerek kolumu elinden kurtarmaya çalıştım. Diğer kolumu da kavrayıp beni kendine çektiğinde, duraksayıp sustum. Alttan bakışlarımı acımasız gözlerine dikip, sertçe yutkundum. Kolları katlandığında kasları, üzerindeki beyaz gömleğin kollarını yırtıp dışarı çıkacak kadar kasılmıştı. Bu daha çok korkmama neden olmuştu. Şu an onun ellerinde kaybolmuş gibiydim. "Seni uyarıyorum, çok pişman olacaksın! Ondan uzak dur, sana daha fazla bağlanmadan ayrıl. İyiliğin için diyorum..." dedi fısıldayarak. Ters ters bakıp, kaşlarımı sorgular anlamda çattım. Tam o an kapı açıldığında, ikimiz de yüzümüzü kapıya çevirdik. Karan içeriye girip bizi bu şekilde gördüğünde, kaşları anında çatıldı. "Ne oluyor burada!?"
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE