Alanur sabah kahvaltısını yaptıktan sonra babasıyla konağın açıktaki balkon kısmında karşılıklı kahvelerini içip tarlalardaki ürünün bu yılki gelişimi hakkında konuşuyorlardı.
‘’Böyle devam ederse geçen seneye göre iki kat kar elde ederiz.’’ dedi genç kız. Kahvesini içerken şahmeran bilekliği güneş ışığında kolunda parlamıştı. ‘’Gelen karın bir kısmını emeklerinin karşılığı olarak işçilere pay edelim.’’
‘’İyi dersin kızım da bunu yaptığın an kardeşlerim yine paramız diye ayaklanacak.’’
‘’Biri bile gelip işlerin başında durmuyor yaptıkları tek şey haklarına düşen parayı alıp yan gelip yatmak. Gerçi günahına girmeyeyim Emir diğer kuzenlerimin aksine sürekli arayıp yardım edebileceğim iş var mı diye soruyor da üniversite okuduğu için dersleriyle ilgilensin diye yok deyip geçiştiriyorum.’’
Alanur kahvesinden bir yudum daha içti. ‘’İşçiler o parayı onlardan daha çok hak ediyor. Engel olmak isteyen olursa gelsin benim karşıma geçsin.’’
Halis ağa kahvesinden yudumlarken kızına gururla bakıyordu. ‘’Bir kez bütün aşiretlere; kızım aşiretimin hanımağasıdır o ne derse emir odur, diye ferman buyurduk. İşleri yürütme şekline karışmayacağım arkama yaslanıp emekliliğimin tadını çıkaracağım nasıl istiyorsan öyle yap.’’
Genç kız gülmüştü. ‘’Emekli ağa Halis Kılıç!’’ Babasının gülen gözlerinin içine baktı. ‘’Ağalıktan emekli olan tek insan olabilirsin.’’
‘’Diğer ağalar benim gibi kız evlatlara sahip değillerse bu onların şanssızlığı yapabileceğim bir şey yok.’’
‘’Ağam.’’ diyen çalışan yanlarına geldiğinde Halis ağanın gülmesi genişledi.
‘’Benim emeklilik buraya kadardı. Söyle Ali!’’
‘’Erşenlerden Azam ağa ile oğlu Behram ağa geldiler hem hanımağamla hem sizinle görüşmek istiyorlar.’’
‘’Konuk odasına alıp birer kahve hazırlayın.’’ Alanur oturduğu yerden kalktığında babası da onunla beraber kalkmıştı.
Konuk odasına girdiklerinde gelen misafirleriyle selamlaştılar ve karşılıklı oturdular. Gelen kahveler ikram edildiğinde Behram elindeki doktor raporunu baba kızın ortasına denk gelecek şekilde önlerine bırakmıştı. ‘’İstediğiniz rapor.’’
Alanur raporu alıp dikkatlice okudu. Gördüğünden memnundu. ‘’Peki oğlunuzun bu işe rızası var mı? İstediğim şartlar bir erkek için ağır bunun farkındayım ve sonrasında zorluğuyla uğraşmak istemiyorum.’’
Azam ağa cevap verdi. ‘’Oğlum Gürhan üzerine düşen neyse onu yapacak.’’
‘’Düğün için beklemeye gerek yok bir hafta içinde yapalım bitsin.’’ diyen Halis ağaydı.
‘’Öncesinde Gürhan ile görüşmek isterseniz…’’ Behram’ın sözünü Alanur kesti.
‘’Gerek yok. Benim istediğim yakışıklılığıyla nam salmış bir koca değil bana erkek evlat verebilecek bir adam. Oğlunuz görüşmek istiyorsa da buyursun gelsin olduğum yer belli.’’
Behram, kardeşinin gerçek düşüncelerini saklayıp, ‘’O da sizinle aynı düşüncede.’’ dedi.
Kahveler bitene kadar düğünle ilgili ayrıntılar konuşulmuştu.
Baba oğul geri döndüğünde Behram odasından çıkmayan Gürhan’ın yanına gitti. ‘’Bir hafta içinde düğünün olacak ona göre hazırla kendini.’’
‘’O düğünü bensiz yapacaksınız.’’ diyen genç adam, ağabeyini görmemek için diğer tarafa döndü. ‘’Düğünmüş, çok beklersiniz. Sevmediğim bir kadınla sırf erkek çocuk istiyor diye asla evlenmeyeceğim.’’
Behram, kardeşinin yakasına yapışmış yüzünü yüzüne yaklaştırmıştı. ‘’Sabırlı olmaya çalışıyorum sen de daha fazla zorlama. Aylaklık günlerin bitti artık gerçek bir ağa olmayı öğren, karına kocalık vazifeni yap anladın mı beni? Bu kafayla devam edersen o konağa girdikten sonra ne saygı görürsün ne de birine sözünü geçirebilirsin. Eline alacağın gücün farkına varıp ona göre davransan iyi edersin.’’
‘’Madem yaş önemli değil Yunus’u evlendirsene beni zorlayacağına.’’
Behram tuttuğu yakadan savurduğunda Gürhan yatağın üzerine düşmüştü. ‘’Zorluk çıkarırsan, kız tarafından olumsuz tek laf getirirsen hesabını karına bırakmadan ben keserim ve inan bana benim elimde karının elinden daha az acı çekersin.’’
Odadan çıkıp gittiğinde Gürhan düştüğü yerden yakasını düzelterek doğruldu. ‘’Ne Alanur'muş arkadaş alt tarafi bir kız! Neymiş ağabeyimin elinde daha az acı çekermişim cadı mı bu kız, kazanında mı kaynatır, ne yapabilir yani neyinden korkayım?’’
Odasından çıkmadığı için yemek getiren Asiye yengesi içeri girdi. ‘’Hamsi kuşim.’’ diyerek elindeki tepsiyi kenara bırakıp yanına oturdu. ‘’Yengem yapma böyla içum gideyi sen üzgün olinca.’’
‘’Git kocana söyle.’’ dedi Gürhan öfkeyle. ‘’Yenge, ağabeyime istediğin gibi sözünü geçiriyorsun neden şimdi bana yardım etmiyorsun?’’
‘’Ağabeyun hâkli da ondan.’’ Asiye iç çekip genç adamın saçını okşadı. ‘’Yengem yurtdışinda nereya kadar boş boş gezecesun? Bak eluna firsat geçmuş koca aşireta ağa olacasun. Aklunu hamsilara mi yem attun da bizum görduğumuzi göremiysun?’’
‘’İyi de yenge iç güveysi gideceksin diyorlar, soyadını alacaksın diyorlar. Ya bunları kadının yapması gerekmiyor mu? Ağabeyim bile koskoca Laz Temel’in kızı için iç güveysi gitmek yerine alıp buraya getirmiş ama benden beklediğine bak!’’
Asiye koluyla yanındakinin kolunu dürttü. ‘’Ya kiz çok güzelsa?’’
‘’Ne yapayım güzelliğini! Ayrıca iç güveysi gitmeye ikna olacağım bir güzelliği olmadığına eminim.’’ Gürhan başını yengesinin omzuna yatırdı. ‘’Yenge şu kolundaki bileziklerini bana versen de evden kaçıp gitsem olmaz mı?’’
‘’Uyy babanun şarap çanağina başlatma şimdu.’’ Asiye omzundaki başı geriye itmişti. ‘’Kot kafalu senu.’’ deyip odadan çıktı.
‘’Hamsiler kaçırsın beni.’’ diye giden yengesinin ardından bağırdı ve öfkeyle yatağın üzerindeki yastığı duvara fırlattı.
~~~~
Alanur fabrikadan geldiğinde evindeki misafirlerle karşılaşmıştı. ‘’Hoş gelmişsiniz.’’ dedi annesiyle oturan beş kadına. Konuşurken sesindeki otoriterlik güzelliğine tezat bir sertlikle karşısındakini anında sarıyordu.
Meftun Hanım durumu hızlıca açıkladı. ‘’Kızım, damat beyin annesiyle yengeleri düğün için alışverişe gidelim diye gelmişler.’’
‘’Gideriz.’’ dedi hevesli olmasa da, ‘’Müsaade ederseniz üzerimi değiştireyim.’’
‘’Bekleruz bekleruz.’’ diye Asiye cevap verdi.
Alanur odasına gittiğinde oyalanmadan üzerini değişip dışarı çıktı. Kardeşleri kendisini bekliyordu. ‘’Biz de geleceğiz.’’ dedi Gül.
‘’Evet bu anı hayatta kaçıramayız.’’ diyen Zehra gülmüştü.
‘’İyi ki düştük dilinize.’’ Alanur da gülerek konuşmuştu. ‘’İyi gelin eltilerim canımı sıkarsa sizi salarım üzerlerine.’’
‘’O iş bizde.’’ Duygu birini dövme düşüncesiyle yüzünde gülümseme ellerini ovuşturmuştu.
‘’Büyük yengesi Karadenizliymiş fark ettiniz mi konuşmasını?’’ Ezgi yanındaki Nagihan’ın koluna girdi. ‘’Sen kalk Karadeniz’den gel Erşenlere gelin ol yazık be.’’
‘’Uyy!’’ diye sesini incelterek konuşan Sevim ile hepsi kahkaha atmıştı.
‘’Şştt.’’ diyen Alanur, kardeşlerini susturdu. ‘’Ayıptır yanlarında da böyle konuşmayın.’’
‘’Sustuk.’’ Ela dudaklarına fermuar çekti.
Hep beraber arabalara yerleşip yola çıktılar ve büyük gelinlik mağazasına geldiler. Gürhan’ın annesi Alime Hanım, yeni gelinine bakarak konuştu. ‘’Rahat edelim diye işimiz bitene kadar mağazaya müşteri almayacaklar acele etmeden istediğin gibi bak kızım.’’
Genç kız cevap vermemişti böyle ayrıntılar onun için gereksizdi. İstediği tek şey bir erkek evlada kavuşup konumunu sağlamlaştırmak ve akrabalarına hadlerini bildirmekti.
Kardeşleri abiyelerin olduğu yerde kendilerine elbise bakmaya başlamışlardı. Alanur gelinliklere bakarken eli sade olanlara gidiyordu. Kabarık, prenses gibi modeller karakterine uygun değildi. En son eline aldığına baktı. Beyaz tulumdu. Pantolon paçaları genişti bu yüzden etek gibi duruyordu. Boğaz kısmından tutturulmuş yere doğru inen tül bir pelerini vardı. ‘’Bunu deneyeceğim.’’ dediğinde Asiye araya girdi.
‘’Uyy buna gelinluk mi diyesun? Bu bildiğun pantolondan bozma elbisedur.’’
‘’Benim için yeterli.’’ dedi genç kız her zamanki otoritesiyle.
‘’Allahun adini verdum bunu dene.’’ Asiye kabarık gelinliği gösterdi. ‘’Hanımağa dediğun aşiretunun kraliçesidur ona yaraşur giyun.’’
Balca gülerek araya girdi. ‘’Asiye ablanın eline düşen kolay kurtulamaz.’’
Alanur yüzüne bir gülümseme oturttu. ‘’Siz...’’ dediğinde bir süre evleneceği adamın adını düşündü. ‘’Gürhan’ın damatlığını istediğiniz gibi seçersiniz ama bana karışılmasından hoşlanmam bu yüzden gelinlik seçimlerinizi kendinize saklayın.’’
Elindeki tulum gelinlikle deneme kabinine giderken çalışan yardım etmek için yanında girmişti.
Asiye giden genç kızın ardında iç çekti. ‘’Uyy yandi yengesinun hamşi kuşi. Bu kadun oni çiğ çiğ yer.’’
Kader, eltisinin omzuna elini koydu. ‘’Üzülme abla, Gürhan’ın hakkından anca böylesi gelirdi.’’
Yezra da gülerek konuşmaya dahil oldu. ‘’O değil de bunların ilk gecesi nasıl olacak acaba? Gürhan istemiyorum deyip duruyor. Kız, erkek çocuk diyor. Kim kimi yatağa atar dersiniz?’’
Asiye, küçük eltisinin kafasına vurdu. ‘’Sus hamşi kuşimin arkasindan konuşma ezdurmam kot kafalimu.’’
Alanur deneme kabininden çıktığında aynada tulumun üzerindeki duruşuna baktı. Omuz kısmındaki şeritler kalın olsa da yine de sıfır koldu ve ince tül pelerin omuz kısmına yayılmış olmasına rağmen teni parıldıyordu.
Önüne konulan beyaz topuklu ayakkabıları giydiğinde paça boyu tam olmuştu ve kumaşın diz üstünde duruşu kusursuzdu.
‘’Abla çok güzel oldu.’’ Duygu hayranlıkla ablasına bakıyordu.
‘’Güzel, diğer gelinliklerden iyidir.’’ dedi Alanur. ‘’Hareketlerimi de kısıtlamıyor sıkıntı çıkarsa rahat olurum. Malum akrabalarımız çakal sürüsü gibi ne zaman, nereden çıkıp, ne yapacakları belli olmuyor düğün gecesi de bekliyorum bir hamle.’’
‘’Başka model bakacak mısınız duvak seçmeye geçelim mi?’’ diye sordu çalışan.
‘’Üzerimdekini alacağım ama duvak istemiyorum.’’ dedi Alanur. ‘’Alternatif öneriniz varsa ona bakabilirim.’’
Çalışan getirdiği tacı genç kızın saçının üzerine oturttu. Şapka gibiydi ve önünde minik bir tül alnına kadar iniyordu. Alanur anında geri çıkardı. ‘’Fazla şehirli oldum istemem.’’
Gül tezgahın üzerindekini alıp getirdi. ‘’Abla senin beğeneceğin bir şey buldum.’’
Kardeşinin getirdiğine baktı. Sevdiği tarak toka şeklindeydi ve üzerinde büyük beyaz güller vardı. ‘’Beğendim bu olur.’’ diyerek saçının üzerine geçirdi.
Üzerindekileri geri çıkardığında paketlenmesi için çalışana bırakmıştı. ‘’Kızım hazır gelmişken bindallını da alalım.’’ diyen Alime Hanım’ı Meftun Hanım da onayladı.
‘’Gelmişken hepsini halledelim kızım sonra bir daha uğraşmayalım.’’
‘’Tamam olur.’’ dedi Alanur.
Modellere bir süre baktıktan sonra bindallısını da almıştı. Kardeşleri de kendileri için elbise seçince ödeme işini Alime Hanım üstlenmişti.
Eve döndüklerinde genç kız hava almak için üzerine binici kıyafetlerini giyip atına atladı. Boş tarlalarda dörtnala koşarken bedenine çarpan rüzgar uzun saçlarını havada yüzdürüyordu. Atın her adımıyla poposu eyerin üzerine inip kalkıyordu ve şekilli bedeni izlenmeye değer bir manzarayı gözler önüne seriyordu.
Yanında beliren at ile hızını artırdı ama atı yorulduğu için istediği kadar hızlanmamıştı. En sonunda tuttuğu ipi çekip atını durdurdu. ‘’Beni mi takip ediyorsun da at üzerine her bindiğimde yanımda beliriyorsun?’’
‘’Evet.’’ dedi Tibet rahatlıkla. ‘’Seni takip ediyorum çünkü at binmeye çıkmadıkça hiç yalnız kalmıyorsun ya tarlalarda ya da fabrikada sürekli işçilerin arasındasın.’’
‘’Biraz daha takip etmeye devam edersen kötü olur.’’ Alanur atını geri döndürdüğünde Tibet de takip etti.
‘’Koca olmayı bilmeyen küçük bir çocukla evleneceğin için pişman olacaksın. Yol yakınken vazgeç.’’
‘’Aksine çok mutlu olacağım.’’
Araba yoluna çıktıklarında Tibet önüne geçince Alanur belindeki silahı çıkarıp doğrulttu. ‘’Sana karşıma çıkma dedikçe sülük gibi yapışıyorsun yakama sonunda kanını akıtacağım.’’
‘’Vazgeçmeyeceğim.’’ diyen Tibet yeşil gözlere bakıyordu. ‘’Bir gün koca diye çocuk büyütmekten bıkacaksın ve ben seni bekliyor olacağım.’’
Gelen araba hemen önlerinde durmuştu. Arabadan inen Behram bir elinde silahı olan genç kıza bakıyordu bir Tibet’e. ‘’Sorun mu var yenge hanım?’’ dedi üstüne basa basa.
Tibet tek kelime etmeden atını boş tarlaya çevirip uzaklaşmıştı. Alanur silahını geri koyarken Behram’a baktı. ‘’Sorun yok.’’ dedi.
‘’Kardeşimle sözün kesildiyse ona göre davran bize laf getirme.’’
Genç kızın bakışları keskinleşmişti. ‘’Kardeşinizle evlenecek olsam da bu sizlere bana karışıp, söz söyleme hakkı tanımaz. Dilinizin ucuna gelen laflarınızı geri yutun aksi halde karşılığını alırsınız.’’ Atını evinin yoluna çevirip dörtnala koşarak uzaklaştı.
Behram, genç kızın ardından bakarken gülmüştü. ‘’Gürhan’ı sen de adam edemezsen kimse edemez.’’