Zaman insanda büyük etkiler bırakır derler. Öyle oluyormuş anlamak benim için çok zor oldu. Amcam Berzan ve yengem Berfu yıllardır beni kendi evlatlarından ayırmazken artık onlara anne baba demekten çekinmiyordum. Onlar benim anne babamdı.
Onuncu yaş günümü dün kutlamıştık. Her şey çok güzeldi. Özellikle de Karwan’ın getirdiği hediye. En çok onu beğenmiştim. En çok ona sarılmıştım. Küçücük kalbimde niyedir bilmem onun yeri başkaydı. Okuldan çıktığımda almaya gelen Halim abi yolun diğer tarafında bekliyordu. Ona el salladığımda aynı karşılığı vermişti. Tek derdim eve gidip elbisemi giyinmek ve Dilşah ablanın yanına gitmekti. Dişimde ağrı vardı biraz ve o bana ben iyi ederim demişti.
Okulun demir kapısından çıkıp kaldırıma adım attığımda sağıma soluma bakıyordum. Annemin bana tembih ettiği en önemli konulardan biriydi. Yolun boş olduğunu görünce tam adımımı atmıştım ki kolumdan sertçe tutuldum. Korkarak beni tutanın kim olduğuna baktığımda bir kadındı. Rengi çok garip saçları, boyalı yüzü, üzerindeki yarı açıl elbisesi ve ağzındaki sakızla daha önce görmediğim biriydi.
“Demek küçük velet sensin. Çok da cılızmışsın. Beslemiyorlar mı seni kız.”
“Siz de kimsiniz? Bırakın kolumu lütfen.”
Ben kolumu çekmeye çalıştıkça izin vermiyordu. Tırnakları etime batmaya başlamıştı. Halim abiye baktığımda yanında üç adam vardı ve telefondan bir şeyler gösteriyorlardı.
Tam ona bağıracaktım ki gözlerini kısıp bana bakan kadın çenemi tuttu ve “O küçük ağzını açarsan seni gebertirim küçük velet anladın mı? Hem korkma. Yabancı değilim ben annenim senin. Şimdi benimle geleceksin.” Dedi. O kadar korktum ki ne yapacağımı bilememiştim. Başımı sağa sola sallarken “Benim annem Berfu sen değilsin bırak beni” değip itmek istediğimde tuttuğu kolumu sarsmaya başladı. Ondan öyle korkmuştum ki gözlerim dolmuş ağlamaya başlamıştım.
Canımı acıtacak şekilde geriye doğru ittiğinde Halim Abinin adımı bağırdığını duydum ama her şey o kadar karmaşık ve hızlıydı ki anlayamıyordum. Kaldırımdan yola doğru savrulmamla bedenime bir şeyin çarpması aynı anlara denk geliyordu.
Acı. Hissettiğim kesintisiz ve sonsuz bir acıydı. Düştüğümde ya da bir yere çarptığımda yaşadığım acı değildi bu. Sanki birileri etimi koparıyordu. Bedenimin her bir uzvu ayrı acıyordu. Çarpmanın etkisi ile yere düştüğümde gözlerim kendiliğinden kapandı. Nerede ne haldeydim bana ne olmuştu bilmiyordum.
***
Yerde kanlar içinde yatan küçük kız için zaman durmuş gibiydi. Halim elleri başında öylece donup kalmıştı. Ona telefondan adres sormaya çalışan adamlar yüzünden çok geç fark etmişti Süveyda’yı ve onu çekiştiren kadını. Müdahale edemeden yola itilen çocuk ise oradan geçen ve hız sınırına uymayan bir kamyonun çarpması sonucu yerdeydi.
Ambulans çağrılırken yüz üstü yatan küçük kız kıpırdamıyor gözlerini açmıyor tek kelime etmiyordu. Başından sızan kan ise olduğu yerde küçük bir gölcük oluşturuyor gibiydi. Ambulans gelip görevliler çocuğa müdahale ederken kamyon şoförü “Abi teslimat vardı. Ona yetişecektim. Gecikmiştim.” Diye bahanelerini sıralıyordu.
Süveyda hastaneye kaldırılırken ambulansı takip eden Halim hemen Berzan’ı aradı. Şirkette olan adam çalan telefonu açtı. Aklından geçen Süveyda’nın yine yanına gelme isteğiydi. Lakin korumanın sözleri kanının çekilmesine yetti.
“Ağam, Süveyda ya araba çarptı. Hastaneye gidiyoruz.”
“Ne? Halim senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?”
Ayağa kalkmış koltuğunu geri itmişti. Ona imzalaması için evrak getiren sekreteri ise ses çıkarmadan duruyordu.
“O kadın gelmiş ağam ben fark edemedim. Oyuna getirdiler beni. Süveyda’yı götürmek istedi ama o gitmeyince yola itti. Kamyon çarptı o anda.”
Berzan küfrederken çoktan ceketini almış odadan çıkmıştı.
“Halim, senin elin armut mu topluyordu lan. Ne demeye engel olmadın?”
“Haklısın ağam ne desen haklısın ama beni de oyuna getirdiler. Gördüğümde de çok geçti.”
“Kapa! lanet olsun kapa!”
Şirketten koşarak çıktı. Hemen karısını ve oğlunu aradı. Haber dilden dile o kadar hızlı yayıldı ki kontrolleri yapılıp ameliyata alınan küçük Süveyda için herkes oradaydı.
Rohat sinirle soludu. Küçük kız ona kardeş olmuştu. Aralarındaki yaş farkı umurunda değildi. Konaktayken onunla oynamak vakit geçirmek düştüğünde abi diye ağladığında yanında olmak her şeye bedeldi. Karan, yüzünü sıvazladı. Soluğunu yanaklarını şişirerek verirken gözleri buzlu camları sarmıştı. Mizgin ise şehir dışında üniversite okuyordu ve haberi alır almaz her şeyi bırakıp yola çıkmıştı.
Dilşah elinde küçük kızın kaza zamanı boynunda olan kolyesi ile ağlayan Berfu’ya destek oluyordu.
“Merak etme abla. Süveyda’mız sağ salim çıkacak buradan.”
“Çıkacak değil mi? El bebek gül bebek büyüttüm ben onu Dilşah. Koynumda uyuttum. Anne diye ağladı yaşını sildim. Bana anne dedi dünyalar benim oldu. Doğurmakla anne olunur mu bilmem ama ben o kıza anan oldum. Şimdi elimde avucumda kalan bir kanlı kolye. Ben nasıl dayanayım de bana.”
Karwan, sırtını duvara yaslamış gözleri kadının elindeki kolye de yüzünde buruk bir tebessümle “İnternette oynarken görmüştü bunu. Bizdeydiniz. Ders çalışıyordum. Koşarak geldi yanıma bana bunu alsana dedi. Kıyamadım aldım hemen. Boynuna taktığım da nasıl da sevinmişti küçüğüm.” Derken yutkundu.
Aral, Berzan’ın yanındaydı. Dilşad ise Trabzon’daydı. Haberi almış Gülbeyaz ile uçak için saat bekliyordu.
Dişlerini sıkan Berfu “Lanet kadın çıkmış içeriden. Ne demeye bulaştı ki benim evladıma. İstemiyordu ölsün diyordu şimdi ne demeye gelip de canına kastetti Dilşah. Bu kadar kolay mı?” dediğinde dayanamayıp elini yumruk edip sol yanına vururken “Kızım! Süveyda’m” diye haykırmaya başladı. Hemşireler gelirken sakinleştirici yapılıp bir odaya alındı. Evin onun yanında odada kalırken bir eli karnındaydı. Beş aylık hamileydi ve küçük kızı da severdi. İçi parçalanıyordu. Bir an kendi evladının başına bunun geldiğini düşünüyor kalbi duracak gibi oluyordu.
***
Dakikalar saatlere evrildi. Herkesin sinirleri o kadar gerildi ki “Niye kimse bir şey demiyor” diye isyan eden Rohat’ı Karwan sakinleştirmeye çalışıyordu. Sonunda kapılar açıldı. Doktor dışarı çıktığında yüz ifadesi hiç de iyi değildi. Herkes ayaklandığında ilk soruyu soran Berzan oldu.
“Kızım nasıl? İyi değil mi yaşıyor?”
Başını sallayan doktor “Zorlu bir ameliyattı. Başından ve bel kısmından ciddi darbe almıştı. Kaburga kemiği kırıldığında ciğere baskı yapmış o da bizi zorladı. Dalağını almak zorunda kaldık. Karaciğerinin bir kısmını da öyle. Beyninde oluşan ödem içinse şimdilik bekleyeceğiz ama size şunu söyleyebilirim kalça kemiğindeki kırılma platinlerle bile toparlayabileceğimiz türden değildi. Kesin bir şey söylemek için güç lakin küçük kız hayatı boyunca topal kalabilir. Çok geçmiş olsun.” Deyip yanlarından ayrıldı. Berzan elini saçlarına geçirirken dişlerini sıktı. Küçüğü topal mı kalacaktı? Üstelik beyninde ödem oluşmuştu bu da sıkıntılıydı. Küçücük bedeninde neler oluşmuştu da dayanabilmişti.
KURGU 2026 YILI İÇİNDE BAŞLAYACAK. HATIRLAMAYANLAR İÇİN HATIRLATAYIM DİLŞAH KİTABINDAKİ KARAKTERLERİN DEVAM KİTABI. YANİ DİLŞAH'IN KARDEŞİ KARWAN VE ARAM'IN KIZI SÜVEYDA'NIN HİKAYESİ.