7.BÖLÜM

1049 Kelimeler
Elif, evden çıkarken kapının kolunu sessizce bıraktı yerine. Dışarıdaki serinlik yanaklarına hafifçe dokunduğunda içinden istemsiz bir ürperti geçti. Annesinde tepkilerine bakarak söyleyebilirdi ki Ayşe teyzesinin böreklerini çok seviyordu… Gülümser gibi oldu kendi kendine. İyi geliyordu burası ona; iyi geliyordu annesinin sıcak bakışları. Merdivenleri inerken sessizdi. Adımlarının metal trabzana çarpan ince yankısı kulağına ulaşmadı ama titreşimi parmak kemiklerinde hissetti. Alıştığı bir duyguydu bu. Kendi apartmanından çıkıp karşı binanın kapısına geldiğinde giriş kapısının orada bir gölge hareket etti ve kapı birden açıldı. Yusuf. Kapıyı sinirle kapatmıştı az önce, belli ki içeride bir şeyler canını sıkmıştı. Elif onu görür görmez istemsizce duraksadı, ama Yusuf’un bakışları çoktan onun üzerinden kaymış, başka bir yere sabitlenmişti. Görmezden gelecek dedi Elif kendi kendine… Elif, kendi omzunu istemsizce sıktı, zaten beklenecek bir şeydi. Yusuf hızlı adımlarla yanından geçmek üzereydi ki omuzları hafifçe birbirine değdi. Elif geriye doğru bir an sendeledi. Geçen gün olan omuz çarpmanın aynısı değildi ama daha hafifti, ama sendelemesinin sebebi bu geniş alanda bile omuzuna çarpmasını beklemediğin dendi. Elif’in nefesi kısa bir an durdu. Başını kaldırıp ondan uzun ve kalıplı olan adama baktı bu sefer. Yusuf’un yüzünde sabırsız ve sinirli bir ifade vardı ama bu sefer o da gitmemiş gözlerini Elif’in gözlerinde kilitlemişti. “Pardon, ben—“ Kelimeleri arka arkaya hızla döküldü.O kadar hızlı, o kadar aceleciydi ki Elif sadece dudaklarının hareketini seçebildi. Dudaklarına da tam bakamıyordu karşısında ki adam tuhaftı neden dudaklarıma bakıyorsun derse ne yapacağını, nasıl diyeceğini bilemiyordu. Elif’in kaşları hafifçe çatıldı. Kulağına işaret etmek için tereddüt etti, ama Yusuf hâlâ konuşuyordu—hem de anlayamayacağı bir hızda. O sırada Yusuf'ta kendisiyle cebelleşiyordu. Ya bir dur be. İki kelime düzgün söyleyemiyorsun. Kız zaten senden hoşlanmıyor belli ki. Şu omuz mevzusu da dallandı budaklandı… İnsan gibi özür dile geç işte. Elif, sonunda elini kaldırdı ve başparmağıyla kulağının arkasına hafif bir dokunuş yaptı. Sessiz ama çok net bir işaretti onun için. Yusuf konuşmayı kesti ve aklına teyzesinin bu kız hakkında dedikleri aklına geldi. Birde bunun için kendini kötü hissetmeye başlamıştı. Kaşları kısacık bir süre yukarı kalktı, mahcupluğun izleri yanaklarına kadar yayıldı. “Ha… duymuyorsun,” diye mırıldandı—ama bu sefer yavaş, ağzı daha belirgin hareketlerle. Elif, dudaklarını okuyabildi. Ardından onunla iletişim geçmek için elini cebinde olması gereken telefona attı ama orası boştu. Birden aklına evde bıraktığı geldi ve sıkıntıyla iç çekti. Karşısında ki adam da hala ona bakıp duruyordu zaten. Utana sıkıla eliyle telefon işareti yapıp kulağına götürdü ve onu işaret ederek vermesini istedi. Tek yemenisi Yusuf'un kendisini anlamasıydı. Yusuf onu anlayıp hemen telefonunu cebinden çıkarıp ekranı hızlıca kaydırdı. Notlar kısmına girerek telefonu kıza uzattı. Elif, temkinli bir şekilde Yusuf'un eline değmeden telefonu aldı.Parmakları tereddüt etti önce ama sonra hızlıca yazmaya başladı. “Ne söylüyordun lütfen tekrarlar mısın?” Yusuf ekranı geri aldığında içine dolan utanç duygusu biraz ağır, biraz tanıdıktı. Niye böyle geriliyorsun? İki kelime özür işte, büyütüyorsun yine… diye içinden geçirmeden edemedi. Karşınsıda ki kıza bakarak mahcup bir şekilde yazdı o da. “Geçen omzuna çarptım. Bilerek değildi.” Sonra vazgeçti, sildi. Tekrar yazdı: “Sinirliydim. Sana denk geldi.” Bir an durdu. Sonra ekledi: “Özür dilerim.” Elif okurken yüzünde büyük bir ifade yoktu; ama gözleri bir anlığına yumuşadı. Demek Ayhan'nın da dediği gibiydi. Kendisi bir an için kötü düşünmüştü hakkında hatta özür dilemesini bile beklememişti. Yusuf'un bu olması gereken özür yazısını okuduktan hemen sonra başını kaldırıp ona nazikçe gülümsedi ardından başını önemli değil manasında hafifçe salladı ama yine de yeterli gelmemişti ona ki eliyle telefonunu işaret etti. Yusuf hızlıca telefonu kıza uzattı. Keşke teyzemin konuştuklarını tam dinleseydim de en azından ismini bilirdim. Elif telefona bir şeyler yazdıktan sonra yine Yusuf'a uzattı. "Önemli değil. Özür dilemen yeterliydi." Yusuf, ekranı okurken yutkundu. Bu kadar basit bir cümlenin onu bu kadar rahatlatmasına şaşırdı. Gergin omuzlarındaki ağrı yavaşça çözüldü. Telefona tekrar yazmak için parmaklarını kaldırdı ama bir an durdu. Ne diyeceğini bilemedi. Bir şey demeliyim… ama ne? diye düşündü. Sonra parmakları kendi kendine hareket etti. “Tamam… iyi o zaman. Bu arada sen niçin gelmiştin buraya?” Yazdı. Silmedi. Belki de ilk defa bir şeyi silmeye gerek duymadı. Elif, telefonu geri uzattığında Yusuf’un bakışları telefon ekranıyla onun yüzü arasında gidip geldi. Elif’in yanaklarındaki hafif pembelik… ellerinin titremeden telefonu tutuşu… ama gözlerinde alıştığı o temkinli duruş hâlâ vardı. Elif, parmağıyla telefonu işaret edip bir şey daha yazmak istediğini belirtti. Yusuf bu sefer hızlıca verdi telefonu. Elif kısa bir an durdu. Ne yazsam? Bir şey yazmalı mıyım? İçinde hafif bir tedirginlik vardı. Sonra parmakları hareket etti. “Ayşe teyze beni çağırdı. Onun için geldim.” Telefonu verdi. Yusuf okudu. Kaşlarını çok hafif kaldırdı. Demek teyzesi… Bir an düşündü: Benim yüzümden geç kalmasın bari. Bu defa daha hızlı yazdı. “Tamam. Geç kalma. Ben… dolanacağım biraz.” Ekrana baktı. Çok mu saçma oldu? Çok mu tuhaf? Silebilir miyim? diye düşünürken elinin tersiyle telefonu geri almaya davranan Elif’e takıldı bakışları. Silmeye fırsat kalmadı. Elif cümleyi görünce dudakları belli belirsiz kıvrıldı. Hafif bir tebessüm. Ama kısa sürdü. Gözü Yusuf’un yüzüne kayınca o an aklına bir şey geldi. Elini kaldırdı… dudaklarına doğru götürdü… sonra parmak uçlarını aşağı indirdi. Teşekkür ederim işareti. Hafif, nazik, çok kısa. Yusuf’un gözleri büyüdü. İşareti bilmiyordu ama kötü bir şey olmadığının da farkındaydı. . Yusuf bir an ne yapacağını bilemedi. Karşılık vermem gerekiyor herhalde… ama nasıl? Kıza baktı, sonra kendi parmaklarına baktı. Çekinerek, çok yavaş bir hareketle, onun yaptığı işaretin benzerini yaptı. Belki birebir doğru değildi ama niyeti belliydi. Elif’in gözleri şaşkınlıkla açıldı—sonra hemen yumuşadı. Gülümsedi. Bu sefer daha belirgin. Ve tam o anda apartmanın yukarı katlarından Ayşe’nin sesi geldi, tok ve çağırır bir ses tonuyla: “ELİF? Kızım geldin mi?” Elif hala Yusuf'a bakıyordu ama adamın yukarıya bakmasıyla o da, refleksle başını yukarı çevirdi. Ayşe teyzesini görünce hızlıca Yusuf’a dönüp küçük bir el hareketiyle gidiyorum dedi. Ardından kapıya yöneldi. Kapıyı açarken Yusuf istemsizce ona baktı. Elif de tam o sırada dönüp ona son bir kez baktı. Kapı kapanırken Yusuf hâlâ olduğu yerde duruyordu. Elini arkaya götürüp ensesini kaşıdı. “Harbi, ne garip bir sabahtı…” diye mırıldandı kendi kendine. Ama içinin bir yerinde beliren o hafif rahatlama ile yoluna devam etti… Tam o sırada sokağın başında Yusuf'un arkasından bakan genç kız birkaç dakikadır şahit olduğu görüntülerle olduğu yerden kıpırdamadan duruyordu. Aylin’in yakın arkadaşı, Derya. İzlediği anı kendince aklında uyarlayıp yanlış anlamıştı. Ondandır hemen elini telefonuna atıp hızlıca bir mesaj yazdı: “Aylin. Şok olacaksın. Yusuf’u gördüm. Bir kızla.”
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE