6.BÖLÜM

811 Kelimeler
Günün ışığı akşamın soluk turuncusuna dönmüş, apartmanın gri duvarları bu renge sanki sessizce teslim olmuştu. Elif salonda oturmuş elinde kitabı almış okurken annesi ise salonun diğer ucunda olan dikiş makinesiyle yetiştirmesi gereken siparişleri yapıyordu. Salonda sessiz bir huzur vardı. Meryem kızının yanında oluşunu, kanepedeki küçük kalmış bedenine bakıp bakıp huzurla doluyordu. Onu en son gördüğünden beri büyümüştü ama elif onun aklında hep dokuz yaşında ki o küçük kız gibiydi. O yaştaydı ama beli ki kızı büyümüştü. Fiziksel olarak değil sadece, yaşadıkları onu büyütmüştü. Meryem o kadar pişmandı ki kızını o adama bıraktığına ama kendi kendine de diyordu son pişmanlık neye diye. Kızı çok güzeldi, onun için kusursuzdu her bir yanı. Engeli olmasaydı o adam çoktan vermişti eminim kızını. O köydeki insanları biliyordu, herkes ahlak bekçiliği yapıp ardından kuytu köşelerde en ahlaksız şeyleri yaşıyorlardı. Oradaki insanlar için hastalık bile engeldi. Asla unutmazdı bir defasında epilepsi krizi geçiren bir çocuğa deli damgası yapıştırmışlardı. Çocuğa cinli demişlerdi meryem obalara işin doğrusunu da dese kimse ona kulak asmamıştı. Sağır annesinden akıl almazlarmış. Onun kızının engeli doğuştan değildi hep eşi olacak o adam yüzündendi. Başta güzel olan evlilikleri vardı. Ne zaman ki şehirden köye taşındılar işte o zaman eşi gitmiş yerine başkası gelmişti. Meryem köyü seviyordu onun için köy şehirden güzledi. Görümcesi, kayınvalidesi çok iyi insanlardı ama işte köydekiler öyle değildi. Onlar için kadın susmalı, işini yapıp oturmalıydılar. Onlar için kadın ne kadar az şey bilirse o kadar iyiydi. Kadın kısmının gözü fazla açık olmamalıymış. Haliyle öyle bir köye şehirli bir kız olarak gidince göze batar olmuştu ve bu durumdan ötürü kocası ona cehennemi yaşatırmıştı. Meryem iki sene aşkın köye dayandı ama bir gün köydeki bazı kız ve erkek çocuklarını okula göndermeye teşvik etmesiyle birkaç kişi kocasıyla ne konuşmuştu bilinmez eşi eve geldiğinde barut gibiydi. O saniyede bağrışmalar, yükselen sesleer kırılan eşyalar ve eşinin ona attığı ilk tokatı asla unutmazdı. Eşinin ilk tokatından sonra duraksayıp sanki kendinde fazlasınını hak görür gibi onu dövmeye başlamasını asla unutmazdı. Tabi onunda eli armut toplamamış kocasının vuruşlarından kaçınıp ona vuruyordu. Ne zaman ki kızı uyanıp onları görmüştü o zaman içine bir huzursuzluk girmişti Meryemin. Elif'i küçüktü. Annesinin morarmış ve kanlanmış yüzünü görmek onu korkutmuştu, Meryem bunu gözlerinden de anlamıştı. Elif babasının annesine tekrar vuracağını gördüğü gibi babasının paçalarına yapışıp onu engellemeye çalışmasaydı belki bugün o da duyabilecekti. Kocası olacak o adam Elif'in bu davranışına sinirlenerek kolunu hızla kaldırıp atabilecek en sert tokayı kulağının üstüne yapıştırmıştı. Yetmemiş diğer yanına da aynı hızla vurmuştu. Meryemin o an tek tük hatırladığı şey kızının bayılması ve kulağından gelen kanlardı. Sonrası... sonrası ise tam bir felaket. Meryem kanepedeki yavrusuna bakarak 'keşke' dedi, 'keşke o dayağı sessizce yeseydim de sesime uyanmasaydın.' uyanmasaydı da duysaydım o güzel sesini, duysaydın tüm bu kirli gürültüleri. Meryem kızına bakıp eskilere dalarken telefonunun sesi geldi kulağına. Arayan Ayşe ablasıydı. Bu mahalleye yerleştiğinden beri her şeye hızır gibi yetişen ablası. Onu bekletmeden açtı hemen. "Alo abla nasılsın?" “İyiyim canım, sen nasılsın? Elif kızım nasıl alışabildi mi?” Ayşe’nin sesi her zamanki gibi şefkatliydi; bir annenin kızını yoklayışı gibiydi. Meryem göz ucuyla Elif’e baktı; kızının ince parmakları hâlâ kitabın kenarını tutuyordu. O sessiz okuma hâli, sanki evin tüm ağırlığını hafifletiyordu. “İyiyiz abla, Elif de yanımda… biraz yorgunum bugün.” Ayşe telefonda derin bir nefes aldı, sonra sesi biraz daha alçalttı: “Bugün dışarıya çıktım. Mahalleden birkaç densiz Elif kızımı görmüş pazarda boş boş konuşmuşlar neden ablana demiyorsun gider ağızlarının payını verirdim ben.” Meryem’in yüreği bir an durdu. Tutup kanepenin köşesine biraz daha yaslandı. Yanındaki diz makinesi bile o an susmuş gibiydi. “Elif’in yanımdaydı konuşamadım abla,” dedi fısıltıyla. Tam o an Elif başını kaldırdı, annesine baktı ama arkası dönük olduğundan annesinin ne yaptığını görmeyip yeniden kitabına döndü. Ayşe derin bir iç çekti. “Tamam… detaylı konuşuruz. Akşam gel hatta buraya hem börek yaptım sıcak sıcak yeriz. Ayhan oğlum istediydi.” Meryem önündeki birikmiş kumaş parçalarına bakarak reddetti anında ablasını. "Sağ olasın abla ama işler birikmiş bitirmem gerek. Para lazım biliyorsun." Telefonun karşısından sıkıntılı bir iç çekiş sesi gelmişti. Ardından itiraz istemeyecek bir sesle konuştu ablası tekrardan. “Şu kıza bari bi tepsi sıcak börek göndereyim de yesin,” diye söylendi. "Bir deri bir kemik kaldı, yüzüne renk gelsin…" Meryem pes ederek kabul etmiş yerinden kalkmıştı ama anında durup kızına baktı. Ona bu mahalleyi daha çabuk alıştırmalıydı ondan dolayı kızının yanına gidip dikkatini kendisine çekti. Hemen de konuya girdi. Elif kitabını kapattı. Gözleri annesinin ellerinde, sonra yüzündeydi. Meryem işaret diliyle konuşmaya başladı: “Ayşe teyzen börek yapmış. Sıcakcık. Yer misin?” Elif’in başı hafifçe yana eğildi. Gözleri dalıp gitti bir an. Sonra tatlı bir tebessümle başını ‘evet’ anlamında salladı. Meryem kızına gülümseyerek devam etti. "O zaman hadi hemen kalk, kalk. Ayşe teyzen gelip alsın dedi soğumadan." Kızının birden şakayla karışık konuşmasına şaşkınlıkla baktığını görünce kahkaha attı. Elif'te annesinin neşesine eşlik ederek yerinden kalkıp odasına gitti üstüne daha düzgün şeyler alarak aynadan kendisine bakıp Ayşe teyzesine gitmek için evden çıktı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE