Hayatta öğrendiğim en önemli bilgi bazen her şeyi akışına bırakmak gerektiğiydi. Yaşamın bize neler getireceğini bilmeden elimizden geleni yaparsak, belki istediğimiz gibi bir son olmasa da en azında yakın bir sona ulaşabilirdik. Yine de benim beklentimin bu olmadığını az çok biliyordum. İmamenin* anlattıkları beynimde yankılanırken meclisin koridorunda düşünceli düşünceli ilerlemeye devam ettim. Ayaklarım gideceği yolu bilse de, aklım seçtiği yolu nasıl değiştirmesi gerektiğini bilmiyordu. Asker bir ailenin kızıydım ama evimde askeri kurallar uygulanmazdı. Babalarım işlerini iş yerinde bırakıp evde sade insanlar olarak yaşayıp bana normal ve güvenli bir hayat sağlamaya çalışmışlardı. Ancak bu işe giriştiğimde sessiz endişelerini şimdi daha iyi anlıyordum. Bir grup bilim adamı ile aynı sayıda askerin bir gemide uzun süreli bir göreve gitmesi kafamı kurcalarken kendimi bir bulmacanın içinde kaybolmuş gibi hissettim. Bu yolculuğu keşif amaçlı düşünmüştük , yeni medeniyet ve ırklar ile barış çerçevesinde diyaloglar kurmayı planlamıştık. Tabi ki belirli bir güvenlik ekibi aklımızda vardı ama bu ekibin resmi, askeri bir ekip olması ve kendi ekibimiz kadar olması planlarımız arasında yoktu.
Askerlerin kendine ait bir disiplin ve emir komuta zincirleri vardı. Bizde ise emir komutadan ziyade insiyatif öncelikliydi. Kimsenin kimseye üstünlük sağlamaya çalışmadığı, amacın beklentiler taşımadığı ilişkimizin şeklinin ,değişmek zorunda olduğu aşikardı. Ben bunları düşünürken bizim ekibin bulunduğu odanın kapısına varmıştım bile. Kapıda beni merakla bekleyen arkadaşlarıma şaşkın bir ifade ile bakıp:
" İçeride konuşalım." diyerek bana açtıkları aradan içeri girdim. Benim girişim ile birlikte ekip de içeri geçti ve herkes beni görebilecekleri şekilde yerleştiler. Hafifçe öksürdükten sonra derin bir nefes aldım ve beni anlamayacaklarını düşünsem de bir yerden başlamak adına söze girdim.
" Teknik olarak kabul edilmiş".
Dupduru gözlerini kırpıştırarak:
" Teknik olarak derken?..." dediğinde imamenin bana anlattıklarını sıralamaya başladım. Ben anlattıkça yüzlerindeki ifade an be an değişti. Meraklı bakışları endişe ile yüklenmeye başladı. Hepimiz bir şekilde askerler ile bağlantılıydık. Aslında eğitim sistemimizin getirdiği askeri tecrübe bile bizi başlı başına askerlerle bağlantılı kılıyordu. Ama bu işi sadece yeteneklerimiz ya da merakımız için değil , askeri düzenden aykırı ve yeteneklerimize uygun bir iş olduğu içinde seçmiştik. Kendi ekibim beş kişiydi, Dupduru, Pakize, ben, Murat ve Turan.
Dupduru, asker bir anne babanın tek çocuğuydu ve sınır ötesi karakolların birinde çalışırlarken ailesi şehit olmuşlardı. Üstelik Dupduru'nun gözleri önünde.
Pakize'nin anne ve babası büyükelçiydi. Babası Kalis denen bir ırka mensuptu ve bu ırk bizim gibi askeri sistemli bir eğitim yapısına sahip bir ırktı.
Murat'ın babası pilot annesi ise bir bacılar ocağı eğitmeniydi ki bacılar ocağı askeri bir kadınlar timiydi.
Turan'ın babası bizim gibi araştırmacı ,annesi ise bir araştırma görevi baskınında hayatını yitiren keskin nişancıydı.
Benim iki babam vardı ve ikisi de askerdi. Babalarımdan biri ata-n-ari* olsa da bu, onun asker olmasını engellememişti.
Şimdi onlara kaçtıkları askeri yaşamı da yanımıza alıp yola çıkmayı teklif ediyordum. Konuşmam bittiğinde endişe ile bakışlarımı yüzlerinde gezdirdim ve hiç beklemediğim o ilk tepki Dupduru'dan geldi.
" Yaa kabul edilmiş yani. Yaşasınnnn..."
Benim kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken Pakize gülümseyerek elini omzuma koydu.
" Neden bu kadar şaşırdın kızıp ortalığı yıkacağımızı düşünmüyordun herhalde. Biz gene işimizi yapacağız ve eğer yanlış anlamadıysam bu projede sözü geçen kısım biziz. O zaman sorun yok."
Aslında Pakize haklıydı, buradaki düzenden aykırı olarak gemide sivil bir emir komuta zinciri olacaktı ve bu zincirin başını da bizler oluşturacaktık. Turan ve Murat'a baktığımda ise Murat'ın Dupduru'nun sevincine gülümserken Turan'ın her zaman yüzünde yer alan ifadesiz hali dikkatimi çekti. Anlaşılan ekibimin bu konuda fikirleri daha esnekti ve artık en zor kısım için yardım alma zamanım gelmişti.
" Neşenizi bölüyorum ama Gülistan imame bana bir toplayıcı verdi. İçinde bu ekipte yer alabilecek nitelikleri taşıyan personel kayıtları mevcut. Açıkçası ekibi bizim seçmemizi istiyor."
Herkesin başı bana döndüğünde Murat kaşlarını kaldırıp " Kaç kişi?" diye sorduğunda "İmamenin ekibi ile birlikte 150 kişi" dedim. Turan Murat'ın açık kalan ağzını kapatırken :
" Bu kadar insanı nasıl tek başımıza seçeceğiz? Bir eleme kriteri oluşturmamız gerekiyor bence." dediğinde gülümsedim. Yerimden kalkıp sanal panoya ilerleyip açıklamaya başladım.
" Açıkçası tek tek asker seçmemiz gerekmiyor bence. Biz ileri görev ekibi ile askeri liderleri seçeriz. Zaten bu liderler kendi ekipleri ile gelecektir ve sorumluluğu da onlara ait olur."
Fikrim herkes tarafından onaylanırken zamanımızı boşa harcamamak için, bilim merkezine gitmek adına hareketlenip meclis binasından çıktık. Sonumuzu göremesek de elimizden geleni yapmak için başlamıştık bile...
.......
Meclisden gelir gelmez oluşturmamız gereken askeri ekip için çalışmaya başladık.. Bizim için tesis edilen bilim binası Ankara'nın merkezinde 21. yüzyılın sonlarında kurulan eski bir yapıydı. Çok fazla odası vardı ve zamanında misafir ülkelerin başkanlarının konaklaması için yapılmıştı.23. yüzyılın ilk çeyreğinde fazlası ile zarar gören yapı temeli sağlam olduğu için kurtuluşdan sonra yeniden dizayn edilip bilim adamlarına tahsis edilmişti. Biz ise bu yapının batı yakasını kullanıyorduk. Merkez üsse geldiğimizde bizi karşılayan beyaz oda kendimi rahat hissettiğim nadir alanlardan biriydi. Ortada hepimizin aynı anda çalışmasını sağlayan , sanal yansıtıcı ekranların olduğu büyük bir masa vardı. Oda birden fazla odaya otomatik geçiş sistemi ile bağlı bir ana oda niteliğindeydi. Dinlenmek için odanın muhtelif yerlerine yerleştirilmiş koltuklar ve servis sağlayıcıları mevcuttu. Masanın yanında sanal bir ekran ile bilgileri koordine edebiliyorduk. Herkes masadaki yerini aldığında masanın ortasında yer alan bellek okuyucuya mavi kristal belleği yerleştirdiğimde okuyucu anında belleği içine çekerek kapanıp bilgileri sunmaya başladı.. Herkes ana ekrana odaklandığında dikkatimizi Turan'ın mantıklı cümleleri çekti.
" Bu ekranda çok fazla asker var. Önceliği ekip liderlerine verelim bence. Bu sayede epey bir kısmı elemiş oluruz." 150 kişilik dosyalar karşımıza çıktığında derin bir iç çektim .Turan haklıydı ve sanal kontrol ile lider konumunda olanlarla özel kuvvet mensuplarını eleyerek ana ekrana aktardım Ardından dosyaların içinde bizim için seçilen ekip liderlerini sanal ekrana yansıttım. Karşımıza çıkan altı büyük komutan ile hepimiz sessizliğe büründük. Zira bu komutanlar sınır bölgelerinde büyük başarılara imza atmış, hemen hemen hepsi sertliği ile tanınan savaşçılardı. Diğerlerinin aklından ne geçiyordu bilmem ama asker bir aileden gelmemin etkisi ile baktığım komutanların emir komuta zincirinde kontrolünün zor olacağını düşünüp derin bir iç çektim.
KOMUTAN AHSER YÜREKLİ:
Savaş alanlarındaki soğuk kanlı duruşu ve acımasızlığı ile ünlü , cinsiyetsiz sınıfına konulan iki cinsiyeti olmasına karşın görüntüsü iki cins içine sınıflandırılamamış başarılı bir asker.Aynı zamanda babası ,Validlerin bir yan türü olan Valoanlardan olduğu için melez bir ırk. Zira Valoanlar Validleri yenmekte bize yardımcı olan yarı etçil bir Valid alt türüdür. Sadece sınırlarda değil uzay savaş gemisi olan Mustafa Kemal 2 de görev yapan inatçı komutan.
KOMUTAN HALE AKSELİM:
Kadın olmasına aldanıp sakin olduğu sanılsa da savaşırken bir canavara dönüşebilen güçlü ve dik bir komutan. Girdiği her savaşta başarı kazanması ile değil geride tek yaşayan canlı bırakmaması ile ünlü bir savaşçı. Uzay gemisi Türk 3 de savunma hatlarında savaş vermiş ve Validleri her adımı ile şaşkına uğratan bir taktik uzmanı.
KOMUTAN HASAN GÜNGÖREN:
Komutanlar arasında hem yaşı hem de deneyimleri ile en yukarıda olan Hasan komutan diğerleri gibi başarılı bir asker olması yanında Mars savunma merkezini uzun yıllar adil yönetmesi ile bilinen bir subaydı. Diğerlerinin aksine evli ve çocukları olan komutanın eşi de hekim olarak hizmet vermekteydi.
KOMUTAN YILDIRIM TÜRKSOY:
Savaş alanlarındaki başarısını kurnazlığına borçlu olan, dikkatli , adımlarını zekası ile şekillendiren bir komutan. Komutanlar arasında en geniş dil yelpazesine sahip olan komutan olması dışında diğerlerinden daha ılımlı bir yapıya sahip.
KOMUTAN DOĞAN BAŞALA:
Doğan komutan bu kategoride melez olan ikinci komutan olurken acımasızlığı ile tanınan bir komutan. Savaş alanında karşısındakinin kim olduğuna aldırmadan hareket ettiği için disiplin cezası alsa da askeri zekası onu pek çok davadan kurtarmıştır. Doğan komutanın annesi Çin devleti ile işbirliği yapan Hakiad ırkına mensuptur.
KOMUTAN ELİF SAYGIN:
Empati yeteneği kuvvetli ve savaş alanlarında kendini kaybetmeyen nadir komutanlardan biri. Gücünü dikkatinden ve gözlem yeteneklerinden alan , ılımlı yapısı nedeniyle zayıf olduğu düşünülse de hiç bir mücadeleden yenik çıkmayan değerli bir komutan.
Karşımıza çıkan altı komutanda farklı ve ortak nitelikleri ile idealdi. Onların ortak özelliklerinden ziyade bizi ilgilendiren faklılıklarıydı. Zira bu komutanlardan biriyle 5 yıl sürecek bir keşif seyahatine çıkacaktık ve bizim kararlarımızı kabul edebilecek nitelikte olmaları önemliydi. Ya da en azından ortak bir paydada buluşabilmeliydik. Biz bunu düşünürken çalan kapı ile bakışlarımız panodan kapıya kaydı.
" Giriniz."
Talimatımla kapı açıldığında içeri, görmeyi hiç beklemediğim Semih babam girdiğinde şaşkınlığımı gizleyemedim. Yine de bu şaşkınlığım uzun sürmedi ve hemen yerimden kalkıp boynuna sarıldım.
" Baba seni buraya hangi rüzgar attı?"
" Zor bir karar aşamasında olduğunuz için Lazo beni yardıma gönderdi."
Onun gülümseyerek söylediklerine Dupduru dudaklarını büzerek:
" Nedeeen bu listede sizin adınız yok komutanıım?" dediğinde babam sakin bir ifade ile masaya yanaşıp:
" Dupduru tatlım , öncelikle hala hazırda aktif bir görevdeyiz. Bunun dışında bu adamlar kadar uzun uzay yolculuğu deneyimimiz mevcut değil. Ve sanıyorum bir karar vermediniz." dedi. Herkes farklı şekillerde babama cevap verdiğinde güldü ve masaya bir sandalye ekleyip oturdu.
" O zaman size biraz yardım edeyim. Hale ve Ahser'i elemenizi öneririm. Savaş sırasında iç güdüleri mantıklarının önüne geçen komutanlardır ve bu da sizin verdiğiniz emirlerin dışına çıkmalarının muhtemel olduğunu gösterir. Hasan bu göreve gelse de geride bırakacağı ailesi olduğu için göreve kendini vermekte zorlanacaktır. Üstelik eşinin yanına atanmak için uğraşırken bu görev ona zulüm gelecektir. Doğan da dengeli bir adam değil. İyi bir komutan , güçlü ve inatçı ama bu görev için bu yeterli değil. Size geriye iki seçenek kalıyor ve bana göre ikisi de bu görev için biçilmiş kaftanlar."
Babam haklıydı ama seçenekleri ikiye indirgemek bize pek yardımcı olmuyordu. Ben bunu düşünürken uzun süredir birlikte çalıştığım arkadaşlarımın ilk defa bir konu üzerinde bu kadar zıtlaştıklarını fark ettim. Bir saat boyunca iki komutan üzerine tartıştık . Bu tartışmalar bazen sesimizi yükseltmemize neden olurken göz ucu ile babama baktım. Dirseğini masaya yaslamış , yüzü elinde hafiften gülümseyerek bizi izliyordu. Kaşlarım hafif çatılırken elimi hızla panele vurdum ve panelde oluşan tiz ses ile herkes sustu.
" Baba , yüzündeki sırıtış bana aklında bir şeyler olduğunu söylüyor yanılıyor muyum?"
" Aslında neden karar vermek zorunda olasınız ki."
" Anlamadım?"
Babam oturduğu sandalyede dikleşti ve bakışlarını hepimizde gezdirdikten sonra gülüşünü bozmadan konuşmaya başladı.
" Bakın bu listeyi biz hazırladık ve emin olun bunu hazırlayan ekip çok çalıştı. Bizler seçim yapmıştık ve atanmasını talep ettik. Zira bu adamlarla çalışma şansımız oldu ve eksilerini de artılarını da biliyorduk. Ama Lazo izin vermedi ve başkut olarak yetkisini kullanıp seçimi size bıraktı. Yine de müdahale etmeden duramadım zira bu komutanlarla yollarım en az bir defa kesişti. Bizler Elif ve Yıldırım komutanın birlikte göreve gitmesini düşündük. Zaten en uygun seçim de onlardı."
Anladığım şey beni rahatsız hissettirdiği için gözlerimi kapatıp sakinleşerek yanıt vermeye hazırlandığımda babam devam etti.
" Sizin 150 kişi seçmeniz gerek. Bunun 30 kişisi teknik ekip ve sizin seçmeniz imkansız. Zira bu iş için gereken ekibi Arim seçecek. Onlarla çalışacak baş mühendis Arim çünkü. Yakın koruma ekibi ise 20 kişiden oluşuyor, bu ekibi tabi ki siz seçeceksiniz. Etti size 50 kişi, geriye kalan ekip 100 kişi, bunun 30 u sizinle gelecek imamelerin ekibi ve geriye 70 kişi kalıyor. Elif'in de Yıldırımın da ekibi 35 kişiden oluşuyor. İkisini de seçerseniz ekibi yorulmadan tamamlamış olursunuz."
" Baba , saygısızlık etmek istemem ama bunu bizim seçmemiz gerekiyordu."
Babam sakince gülümserken dudaklarını birbirine bastırdı. Derin bir iç çekip:
" Doğru bebeğim ama unutma bu adamları en iyi biz tanıyoruz. Sizler sivilsiniz ve hiç onları savaş alanında görmediniz. Biraz bana güvenmeni istiyorum çok şey mi istiyorum acaba?" dediğinde haklı olması bir yana kendimi oyuna gelmiş gibi hissetmek canımı sıkıyordu. Ama Murat ben cevap vermeden konuya son noktayı koydu.
" Haklısınız Semih komutanım ama gene de baştan açıklasanız daha iyi olurdu. Yine de bu iş hallolduğuna göre bence uzatmadan devam edelim . Tek işimiz ekip seçmek değil sonuçta."
Ne kadar kızmış olsam da Murat haklıydı herkesin onayı ile devam ederken babama " Bunu sonra konuşacağız." Bakışı atıp işime döndüm. Uzun bir yolumuz ve az bir zamanımız vardı.