1-DELİ KURT

1549 Kelimeler
Tayinim güneydoğuda küçük bir ilçeye çıkmıştı. Aylarca ders çalıştıktan ve onca stresten sonra atanmayı başarmıştım ama gideceğim yerin uzaklığı ve zor bir coğrafyada olması sevincimi biraz gölgelemişti. İlk defa yalnız başıma kalacak ve kültürünü bilmediğim bir yerde yaşamaya çalışacaktım. Yine de şımarıklık yapmak bana göre değildi. Birçok kişi şuan benim yerimde olmak için can atıyordu ve bu düşünceyle atanmış olmaya şükrederek kendimi teselli ediyordum. Atandığım yere beni babam götürüyordu. O da emekli bir öğretmendi ve birçok şeyi bildiği için yanımda olmasına şükrediyordum. Sıcak bir gündü ve şehre yaklaştıkça heyecanım artıyordu. Okuluma gidip kendimi tanıtacak, yaşayacağım bir ev bulmaya çalışacak ve zaruri ihtiyaçlarımı halledecektim. Sonrasında babam beni bırakıp dönecek ve yeni hayatıma tek başıma giriş yapmış olacaktım. İlk etapta tüm bunlar gözüme korkutucu görünse de babam kısa süre içinde duruma alışacağımı söyleyip beni teselli ediyordu. O da vaktinde ücra köylerde çalışmış ve çeşitli zorluklar yaşamıştı. ‘’Siz şimdi çok şanslısınız; ulaşım kolay, terör azaldı ve elinizde her yerde çeken kameralı telefonlar var. Biz aylarca köyde mahsur kalır, insan yüzü göremezdik kızım. Şehre inmek için araç bulamamak mı dersin, hasta olunca ilaç bulamamak mı dersin, akmayan, donan sular mı, elektriksiz geçen günler mi dersin, daha birçok sorun yaşardık. Artık koşullar epey düzeldi çoğu yerde ama elbette yine yaşayacağın zorluklar olabilir. Zaten bizim Ferit Albay’ın yeğeni de karakol komutanıymış orada. Yanına uğrar biraz bilgi alırız şehirle ilgili. Ferit Bey sağ olsun aramış, uğrayacağımızı haber vermiş. Başın sıkışırsa tanıdık birileri olur ben gelene kadar.’’ ‘’İnşallah başım sıkışmaz, kolaylıkla alışırım. Küçük bir yermiş zaten, insanları nasıl acaba?’’ ‘’Öğreniriz, zaten annenle geliriz biz de ara sıra ziyaretine. Bir başla da gerisi Allah kerim.’’ Akşama doğru dağların arasında küçük bir ilçeye vardık. Kırsal sayılabilecek bir yerdi. Benim gibi yeşile aşık biri için biraz hayal kırıklığı olmuştu. İlçenin yakınından bir ırmak akıyordu ve neyse ki yer yer ağaçlıklı yerler görünüyordu. Ancak yüksek dağların arasında iç sıkıcı görünüyordu ilçe. En yakın büyük şehir 45 dakika mesafedeydi. Burada bulamayacağım şeyler için şehre gidip gelmem gerekecekti muhtemelen. İlk işimiz pek büyük sayılmayan öğretmenevine gidip yerleşmek oldu. Mütevazi bir binaydı ama otel aramaktan iyiydi sonuçta. Odalarımıza girip duş aldıktan sonra yemeğimizi yedik. Babam çalışanlardan okulumla ve çevreyle ilgili biraz bilgi alırken ben de yaşayacağım şeyler üzere hayallere bıraktım kendimi. Ertesi sabah kahvaltıdan sonra çalışacağım liseye gidip müdürle tanıştım. Az sayıdaki lojmanlar dolu olduğu için mecburen kiralık ev bakmam gerekecekti. Müdür Bey bana yardımcı olmak için elinden geleni yapacağını söyledi ve okuldaki görüşmemiz bitince ayrıldık oradan. Öğle yemeğini yerken babam Ferit Albay’ı ve sonrasında da karakol komutanı olan yeğenini arayıp kendisini ziyaret edeceğimizi söyledi. Çocukluğumdan beri ilk defa bir karakola girecektim. Ben küçükken babam beni çalıştığı köyün yakınındaki karakola götürürdü ve oradaki asker abiler benimle oynar, askeri araçlara bindirirlerdi ama tabii bunun üzerinden yıllar geçmişti. Artık 28 yaşında genç bir kadındım ve biraz da utangaç bir yapıya sahiptim. Karakolun kapısına geldiğimizde kontrol noktasında durdurulduk. Babam karakol komutanını ziyarete geldiğimizi söyleyip kendisini tanıtırken bir askerde aracın altını kontrol eden bir cihazla çevremizde dolaştı ve temiz olduğunu belirtince geçmemize izin verildi. ‘’Buralarda böyle, her an tetikte olmak zorundalar.’’ dedi babam aracını uygun bir tarafa park ederken. Araçtan inip karakola girdik ve bir asker bize komutanın odasına kadar eşlik etti. İçeri girdiğimizde ben hala biraz gergindim. İnsan polis veya askerle dolu bir yerde kendisini ister istemez biraz gergin hissediyordu sanırım. Üstelik dostane bir ziyaret olsa bile. Karşımızdaki masada oturan üniformalı ( babamın dediğine göre yüzbaşıymış )genç adam bizi görünce ayağa kalktı ve, ‘’Hocam hoş geldiniz.’’ deyip sırayla ikimizin de elini sıktı. Güler yüzlü, uzun boylu ve yakışıklı bir adamdı. Babam onun da evli olduğunu ve eşinin öğretmen olduğunu söylediği için fiziksel özelliklerine yüzeysel olarak dikkat ettim. ‘’Hoş bulduk Gürkan Yüzbaşım. Amcan sağ olsun bizi buraya yönlendirdi, uğrayıp çayını içmemizi söyledi. Rahatsız etmedik inşallah?’’ Gürkan Yüzbaşı gülümsedi ve, ‘’Estağfurullah hocam, olur mu öyle şey. Bilakis sevindim, yardımcı olabileceğim ne varsa elimden geleni yaparım.’’ ‘’Sağ olasın. Kızım Bahar burada bir liseye beden eğitimi öğretmeni olarak atandı. Sabah gidip okulu gördük ve bir de sana uğrayıp yöre ve halk hakkında bilgi alalım istedim.’’ ‘’Hangi liseye atandınız Bahar Hocam?’’ dedi soruyu direk bana yönelterek. ‘’Gür Dere Lisesi.’’ ‘’Öyle mi? Benim eşim de orada edebiyat öğretmeni. Duyunca sevinecektir.’’ Birden ben de biraz daha rahatladım ve gülümsedim. ‘’Ben de sevindim açıkçası. Yani ilk görev yerim ve haliyle kimseyi tanımıyorum henüz. Umarım eşinizle en kısa sürede tanışırım.’’ ‘’Akşam yemekte tanışırsınız. Geleceğinizi haber verdim, yemeği birlikte yiyelim istedim.’’ ‘’Keşke zahmet vermeseydik.’’ diyecek oldum ama eliyle sözümü bölüp, ‘’Zahmeti yok. O da sıkılmış durumda. Pek arkadaşı yok burada ve benim yüzümden tatili de uzatamadı. Sizinle arkadaşlık kurmak eşime de iyi gelecek diye umut ediyorum. Tabii siz de isterseniz. Buralarda asker eşi olmak da zor, yalnız bir hanım olmak da. Yöre halkı ile iletişim kursak da ister istemez kendi kültürümüze yakın birilerini arıyor gözümüz.’’ ‘’Haklısınız. Bahar’ın annesi de sıkılırdı ben köyde çalışırken. Köy hanımlarıyla zaman geçirse de bazen farklılıklar yüzünden alışamaz ve memleketi özlerdi.’’ ‘’Eh bizler buralarda geçiciyiz, onlar kalıcı. İster istemez geldiğimiz yerleri özlüyoruz hocam. Bazen eşimi de peşim sıra sürükledim diye vicdanen kendimi sorguluyorum ama sağ olsun o da beni yalnız bırakmaya yanaşmadı. Gelebileceği her yere geldi benimle. Bir de küçük kızımız var, onunla oyalanıyor.’’ ‘’Öyle mi? Allah bağışlasın. Kaç yaşında?’’ dedim ufaklığı merak ederek. ‘’3 yaşında.’’ ‘’Maşallah, ömrü uzun ve güzel olsun.’’ Biraz sohbetten sonra akşam yemeğinde dönmek üzere izin istedik. Gürkan Yüzbaşı söylediğine göre ailesiyle karakolun lojmanında kalıyordu. Yani akşam yeniden buraya gelecektik ama öncesinde hem biraz şehri görmek hem de boş bir ev bulabilir miyiz diye bakınacaktık. Tabii Gürkan Yüzbaşı da tanıdık birkaç kişiye uygun ev var mı diye sormaya söz vermişti ama babam dönmeden ev işini halletmek istiyordum ve kendimiz de araştıralım istedim. Gürkan Yüzbaşı bizi kapıya kadar yolcu etmek için bizimle karakolun kapısına geldi. Tam ayaküstü vedalaşırken karakolun bahçesine zırhlı bir araç girdi. Toprak rengi büyük araç bize yakın bir yere park ederken Gürkan Yüzbaşı’nın yüzü aydınlandı. ‘’Deli Kurt dağdan inmeye karar vermiş.’’ dedi gelen kişinin ziyaretinden oldukça memnun bir ses tonuyla. ‘’Deli Kurt mu?’’ dedim boş bulunup arabadan inecek kişiye daha fazla merak duyarak. ‘’Buralarda ona öyle deriz.’’ Gürkan Yüzbaşı’ya bakmak isterdim ama aracın kapısı açılıp da içinden Gürkan Yüzbaşı’dan bile daha uzun ve iri bir adamın kamuflajlar içinde ve kendinden oldukça emin bir edayla indiğini görünce elimde olmadan dikkatimi ona verdim. Adam hiç istifini bozmadan bize doğru yürürken bir an göz göze geldik. Sadece bir an birbirimize bakmanın ötesinde, birbirimizi gördük. Adam yakışıklı tanımının ötesinde, çok karizmatik, kelimesinin vücut bulmuş haliydi resmen. Kısa kesilmiş saçları, iri vücut hatlarına rağmen oldukça estetik yürüyüşü ve kendinden emin erkeksi yüz hatları ilgi çekmeyecek gibi değildi. Üniforma erkeğe çok yakışan bir giysiydi kuşkusuz ama giydiği şey bu adama yakışmanın ötesine geçmiş, adeta bu adam için dikilmişti. Tepeden tırnağa erkeklik, erillik akıyordu adamdan. Bedenimdeki tüm dişil enerji ve duygular alarm vermeye başlamıştı resmen. Artık bize epey yaklaşmıştı ve bakışlarını daha fazla üzerimde tutmayıp Gürkan Yüzbaşı’ya çevirdi, ‘’Yüzbaşım?’’ dedi selam verir bir tonda. Sesi içimi titretti. Sesinden de görüntüsüne uygun şekilde erkekliğe dair onlarca renk damlıyordu. Sert, tok ve güçlü. Aynı zamanda kulak tırmalamayan akıcı bir ton. ‘’Cihan Astsubayım, hoş geldin. Bu ne sürpriz?’’ Adı Cihan’dı demek. Cihan. İki merdiven çıkan asker önümüzdeydi artık. Babam ve bana kısa bir göz attı tekrar ve, ‘’Müsait miydiniz?’’ dedi. ‘’Misafirlerimi yolcu ediyordum. Bahar Hocam, bizim Aynur’la aynı okulda çalışacak, buraya yeni atandı. Yusuf Hocam da babası. Ferit amcamın çok yakın bir dostu.’’ ‘’Hoş geldiniz,’’ babama selam verip bu kez bana dönerek, ‘’Hayırlı olsun Bahar Hanım.’’ dedi biraz daha yumuşayan ama otoritesinden hiçbir şey kaybetmeyen sesiyle. O an yine göz göze geldik. Güneş ışığında ılık ılık parlayan ela gözlerini daha yakından görüyordum şimdi. Bana dikkatle ama mesafeli bir ilgiyle bakan o tehlikeli ama aynı zamanda sanki bir o kadar da güvenilir bir sıcaklık yayan gözleri. Bir kurdun bakışlarına sahip gözleri. ‘’Hoş buldum. Teşekkür ederim.’’ dedim içimde ansızın beliren heyecanı saklamaya gayret ederek. ‘’Hocam akşam 6 gibi evde olurum. Lojman arka tarafta, nöbetçi askere söylerim, yardımcı olur size.’’ Gürkan Yüzbaşı araya girince kendisine veda edip aracımıza yürüdük ama sanki aklım ve kalbimdeki bir parça o merdivenlerin başında durduğum yerde kalmıştı. Araca binerken çaktırmadan karakolun kapısına baktım. Gürkan Yüzbaşı ve Deli Kurt ayaküstü bir şey konuşuyorlardı. Onu göz ucuyla da olsa tekrar görünce az sonra buradan uzaklaşıp hiç tanımadığım, evli olup olmadığını bile bilmediğim bu adamı geride bırakacak olmanın garip hüznünü yaşarken buldum kendimi. Etkilenmiştim, hem de ilk kez bir adamdan ilk görüşte etkilenmiştim. Bana bakışları, yürüyüşü ve yaydığı güçlü erkeklik enerjisinin bana etkisi nasıl böyle kuvvetli olmuştu anlamaya bile fırsatım olmamıştı ve işte şimdi buradan uzaklaşıp belki bir daha hiç göremeyeceğim bu adamı geride bırakacaktım. Tam yüzümü çevirip araca binmek için kapıyı açarken onun da bir anlığına bana baktığını gördüm. Evet, kısa bir an o da dönüp tekrar bana bakmıştı. Acaba o da benim gibi etkilenmiş miydi? O da az sonra kaybolup gidecek bu kadına bir şey hissetmiş miydi? Yoksa sadece bir askerin mahrumiyet bölgesinde uzun zaman sonra kadın görmekten dolayı hissettiği hormonsal bir şey miydi ilgisi? Bunu hiç öğrenemeyecektim muhtemelen ve bu düşünce kalbimi yakıyordu. Buraya gelme amacımı bile bir an unutmuş, bu adamın varlığına odaklanmıştım tüm bilincimle ve kendi kendime veda ediyordum şimdi belki birbirimizi tanıma fırsatımız olsa hayatımın anlamı olacak kişiye. Elveda Deli Kurt..
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE