3

1650 Kelimeler
"Ben Kutay Alavaris. Ölümünün sebebi olacak kişi..." İsmi... İsmi bir cehennemin giriş sözleri gibi döküldü dudaklarından. İşte. Dedi şeytanlarımdan biri. Ve devam etti. Senin ecelin olacak adam bu Esila. Sanki şeytan, kulağıma bir günah fısıldıyordu. Ve o günah, bu karanlık adamın ismiydi. Bozuk zihnim, çarklarını tekrar çevirmeye başladı. Düşüncelerim, ruhumun karanlık girdaplarını yokladı. Bu karanlık gözler... Bana çok tanıdık ama bir o kadar da uzaktı. Kehribarları, üzerimde gezindi. Elindeki çakıyı biliyordum. Silahlarla ve keskin maddelerle aram iyiydi. Ender bulunan ve satışı yasaklanmış bir çakıydı elindeki. Ucuna zehir koymuş olabilirdi. Ve tenimi kestiği an, o zehrin kanıma karışmasını sağlayıp beni öldürebilirdi. "Bir söz vardır bilir misin?" Ateşi yüreğimde hissettim. İçime infilak eden korku, beni titretiyordu. Sesi... Sesi çok... Ürperticiydi. "Ben sözlerden anlamam." Her zerresi tehlike kokan bu adam,usul usul salladı başını. Ve kusursuz yüzünü süsleyen dolgun dudaklarını açıp her konuşmaya başladığında ölüme bir adım daha yaklaştırıyordu beni. "Anlamaman normal. Çünkü senin işin dolandırıcılık Elisa." "İsmim Esila. Elisa değil." Düzeltmem onu etkilemedi. Sadist bir tebessüm dudaklarının ucunda belirdi. "Ben ne dersem o olur. Burası benim dünyam ve sen benim piyonumsun." Bu yabancı, beni ve şeytanlarımı sinirlendirmişti. "Burası senin dünyan olabilir. Ama ben kimsenin piyonu olmam." "Nesin sen?" Sorusunu düşünmeden yanıtladım. "Bir taş olacaksam, en değerlisi olurum. Yani vezir." "Rezil." Aşağılayıcı sözleri kalbimi kırmadı. Benim bir kalbim yoktu. Somutluklar önemsizdi. Çünkü benim dünyam, soyutlardan ibaretti. Benim kalbim yoktu, duygularım yoktu, derinliklerim yoktu. Hislerim zehirli, zihnim bozuktu. "Sen bir piyon bile olamazsın Elisa. Rezillikten ötesi değilsin." Güldüm. "Ve sen o rezile mağlup olmuş bir vezirsin." Sözlerim onu sinirlendirdi. Kehribarları, siyaha evrildi. Ve elindeki keskin bıçak, yavaşça boğazıma değdi. Değdiği an boğazımdan dökülen kırmızı sıvıyı hissettim. Bıçağın ucu keskindi, alta doğru basınç uygulamamasına rağmen değdiği an kan akıtacak kadar keskin bir çakıydı elindeki. "Derler ki, oyunun bir galibi olur. Kaybedenler sonsuzluğa boğulur, çaresizlikle sınanıp ölümde kaybolur." Sözünü algılamam zaman aldı. Zihnimin çarkları tekrar dönmeye başladı. Bozuk zihnim ve şeytanlarım bu karanlık adamdan korkuyordu. Ama ben korkmuyordum. Ben ateştim, o cehennemdi. Ateş cehennemden korkmazdı, ateş cehenneme aitti. Ama ben bu adama ait değildim. "Öyle bir söz yok." Belirsizlikle sınanmış bir özgüvendi içimdeki. Umarım başıma iş açmazdım, zira şuan tek dileğim bundan ibaretti. "Bak Elisa..." Sözüne devam etmesine izin vermedim. "Esila! Elisa değil, Esila!" Boynumdaki soğuk bıçak, şiddetini arttırdığında ağzımdan tekrar bir inilti koptu. Lanet olsun! Tenim resmen onun oyuncağı olmuştu. "Şuan benim yer altı dünyamdasın. Burada benim kurallarım işler. Çarklar, benim etrafımda döner. Benim haberim olmadan nefes dahi alamazsın." Bıçak usul usul tenimde gezinmeye devam etti. Kan kokusu... Kendi kanımın kokusu burnuma doluyordu ama lanet olsun ki ben hiçbir şey yapamıyordum! "Duydun mu küçük aptal?" Sözleri beni etkilemedi. Ben kimseye boyun eğmezdim, onlar bana boyun eğmeliydi. "Sana karşı gelirsem ne olur?" Güldü. Kusursuz yüz hatlarını süsleyen dolgun dudaklarından bir cevap dökülmesini istedim ama o susmuştu. Sanki bana verdiği cevaplar, bana bahşedilen bir ödülmüş gibi davranıyordu. Ben egolu bir insandım, benden başka egolu insana tahammülüm yoktu. Dünya benim etrafımda dönmeliydi, gün ve gece benim için doğmalıydı. Ay da benimdi, güneş de benimdi. Şeytanlar, kulağıma fısıldamalıydı, Ve onlar... Sadece bana ait olmalı, benim sözümü dinlemeli, bana itaat etmeliydi. Ama şeytanlarım, hayatım boyunca ilk kez sözümden çıkıp bu adama itaat etmek istiyordu. Kendinize gelin! Siz bana aitsiniz! "Sana soru sordum Alavaris! Yaparsam ne olur?" Yine sustu. Ve bıçağın soğuk yüzünü, tenimin derinliklerine usulca işlemeye devam etti. Canım acıyordu ama şeytanlarım beni susturmuştu. Konuşmama izin vermiyorlardı çünkü bu adamdan korkmuşlardı. "Bak küçük aptal..." "Kes sesini piç!" Öfkeyle bağırdım. Bana hakaret etmesine dayanamıyordum ve ben, kimseye hakkımı yedirmezdim. Değil bana tek kelime hakaret etmek, bana karşı gelmesine, üstünlük taslamasına dahi tahammülüm yoktu. Ama bir his vardı içimde... Aşinası olmadığım bir his, damarlarımda akan kana kadar her zerremi yokluyordu. Neydi bu? Şeytanlarımın suçu. İlk defa onlarla zıt düşmüştük. Ben bu adamdan nefret ediyordum ama onlar, bu karanlık kehribarları sevmişti. Ona ait olmak istiyordu. Kendinize gelin aptallar! Onlara aptal dememeliydim, kızmışlardı. Ama umrumda değildi. Onlar bana aitti, kimseye vermezdim. Öfkeli gözleri üzerimde gezdirdi. Ve bıçağını çekmeden tenimde gezdirmeye başladı. "Âh! Ââh! AH! DUR!" Çığlıklarım bile onu durdurmamıştı. Kusursuz hatlara sahip yüzü, karanlığın her tonunu içine işlemişti. Tehlike, tehlike, tehlike... Bu adam beyaz tenindeki aydınlığa rağmen karanlık, ışıkta parlayan kehribarlarına rağmen korkutucuydu. Ve insanı günaha davet edecek kadar da kusursuz... Şeytanlarım onu çok sevmişti. Ama ben... Ben her zerremle ondan nefret ediyordum. "Bana karşı gelmen demek, sonunu kendine kendi ellerinle getirmen demek. Sus ve dinle çünkü sessizliğin sana anlatacakları var Elisa." Elisa... Bu sefer onu düzeltmedim. Hayır, ismim Esila demedim. Çünkü boynumdan kayan bıçak sadece tenimi değil, sözcüklerimi de kesmişti. Konuşmaya mecalim vardı ama bu adam karşısında cesaretim kırıktı. Ben bu değildim. Ben Esila Balanis'im. Ben kötüyüm. Şeytanlarımla hareket eden, onları hakimiyeti altına alan bir kötüydüm. Ben acımasızdım, acımazdım. Herkesten güçlüydüm ve egomun altını her zaman doldururdum. Ama şimdi... Bu adam... İliklerime kadar ona karşı hissettiğim nefreti ören bu adam... Bende neyi değiştirmişti? Eğer ona şeytanlarımı verirsem... Kendimi vermiş olurdum. Buna izin veremezdim. Vermeyecektim. "Siktir git Alavaris! Soyadınla birlikte sahip olduğun cehenneme git! Gidiş tarzının bir önemi yok, yeter ki git!" Boşta kalan ellerimle ayağının altına girdim ve kendi özel dövüş taktiklerimi kullanarak onu alt etmeye çalıştım. Üstümden çekildi ve ben kaçmaya çalıştım ama sarı tutamlarımı tekrar kavradı ve bu sefer, eskisinden daha sert şekiyordu saçlarımı. "Bana karşı gelme Elisa." Saçımı tutan ellerini kavradım. "Gelirsen ne olur, ne yaparsın? Tanrı'nın cezası! Sana inat dediklerini yapma- Âhh!" Sözlerimi, az önce tenimi kestiği bıçak gibi kesti. Çünkü lanet olası güçlü elleri, saçımdan tutup sürüklemeye başlamıştı beni. Canımı öylesine acıtıyordu ki... "BIRAK! SİKTİĞİMİN PUŞTU! ÂH! BIRAK! OROSPU ÇOCUĞU!" Dayanamamıştım. Dolgun ve narin gibi gözüken dudaklarıma asla yakışmayacak küfürler teker teker döküldü. O çektikçe öyle güçlü, öyle hoyrat bir çığlık koptu ki ağzımdan.. Duvarlar titredi, yer sarsıldı. Kulak zarım, kendi çığlığımın titreşimiyle parçalandı. Ama hiçbir şey, bu lanet adamı durdurmadı. Saçımdan tutup dakikalarca sürüklemeye devam etti. Çığlıklarım, onun acımasız ve cehennem gibi yanan kalbini etkilemedi. Boynumdan akıp tenime karışan kan damlalarının soğukluğu kalbimi titretti. Ama burası cehennemdi, burada üşüyemezdim. Eğer üşürsem seytanlarım bedelini ödetirdi. Hoş, başıma ne geldiyse şeytanlarım yüzünden gelmişti. "O küfürlerin... Hepsini ödeyeceksin. Acı bir şekilde ödeyeceksin küçük aptal." Bir kapının önünde durdu. Tehlikeli sesi, beni korkuttu ve kırılan cesaretim, onun ellerinde parçalandı. Ben sustum. Ama şeytanlarım, bozuk zihnimin içinde konuşmaya devam etti. O sırada kapıyı açtı, beni fırlatırcasına içine attı. Ardından kilitledi. Bir değil, iki değil... Tam beş kere kilit vurdu kapıya. Bunu yaparken bile saçlarımı bırakmamıştı. Güçlü parmak boğumları, kökünden kavramış, saç köklerimi hissetmemi engelleyecek kadar acıtmıştı canımı. Ve ben o anki acımı, acı içinde unutmaya çalıştım. Çünkü acı güçsüzlüktü. Buz mavisi gözlerim, etrafı süzmeye başladı. Büyük bir odaydı burası. Az önce geçtiğimiz kan ve küf kokan karanlık duvarların aksine, burası lüks ve şatafat kokan bir odaydı. Oldukça büyük, yuvarlak bir yatak... Üstü kapalı ve... Ve yatağın üstünde dört kelepçe var. Duvarlarda asılı kırbaçlar... Masada dağılmış bıçaklar... Dev ama karışık durmayan son model kablolar, ipler, silahlar... Burası işkence odasıydı. Ya da fantezi odası... Bu karanlık kehribar gözlü manyağım sağı solu belli olmazdı. Üstümüze düşen mor ve kırmızı ışık, ortama loş bir hâl verdi. Başka zaman olsa burayı severdim ama şimdi... Sevmemiştim. Ama hayatımda ilk kez bugün, bana karşı gelen şeytanlarım burayı sevdiğini söylüyordu. Onlarla ters düşmek istemiyordum. Sevmiş gibi yaptım. Ama onlar ikna olmadılar. Hâlâ, ısrarla kendimi bu adama teslim etmemi istiyorlardı. Aptallar! Kesin sesinizi... "Neden buradayım?" Bağırmadım, küfür etmedim. Çünkü sınırımı aştığımı biliyordum. Ve eğer biraz daha sınırımı aşarsam... Bu karanlık adam, fantezi odasındaki her şeyi teker teker üstümde deneyecekti. "Ölüm öncesi işkence." Tek cümle. Üç kelime. Ama içimi sarsan yoğun bir sancı... Sözlerini algılamıştım, yine de üzerinde düşünmeye başladım. "Yat yatağa!" Bana... Taciz mi edecekti? "Orospu çocuğu!" Sesim, odanın duvarlarını sarsacak kadar şiddetliydi. Ve dilimin ucundaki zehir, sözlerimden dökülüyordu. Sözlerim de kalbim gibi zehirli, bozuk zihnimden geçenler gibi edepsizdi. "Eğer bana dokunursan yemin ederim ki bütün bu zevk aletlerini senin sikine sokarım!" Lafımı bitirdiğim an boğazımdan tuttuğu gibi sertçe duvara yapıştırdı beni. Kehribar gözlerinde cehennem ateşi vardı. Öyle alev alev yanıyordu ki şeytanlarım, onun ateşine itaat etti. Bu karanlık, beni de kendisiyle yaktı; aleviyle tutuşturdu. Ve sırtım, öyle hoyrat bir şekilde duvarla buluşmuştu ki kaburgalarıma kadar her zerrem titredi. "Eğer bir daha bana tek kelime hakaret edersen bütün bu zevk aletlerini senin amında parçalarım!" Ölüm kokan nefesinden dökülen ve edepsiz sözcüklerle karışmış tehdidi, beni etkilemedi. Ama yine de nefesini derinliklerimde hissettim. "Denesene." dedim üstüne giderken. "Bana, benim iznim olmadan dokunmayı denesene. Bak gör o kusursuz yüzün nasıl kana boğuluyor! Boynumu kestiğin gibi parçalarım seni!" Boşta kalan ellerimle saçından tuttum ve geri çektim. Ama anında beni tutup etkisiz hâle getirdi. "DUR ARTIK APTAL!" Durmadım. Bütün gücümle çırpınmaya, ondan kurtulmaya çalışmaya devam ettim. Bana taciz edemezdi, ben kendimi ezdirmezdim. Benim iznim olmadan kimse bana dokunamazdı! Ben güçlüydüm, gerekirse tek başıma koca bir cehennemi kendimle birlikte ateşe verirdi. Durmazdım, durdurulamazdım. Şiddetli bir ihtilal, günaha dönüştü. Kaos seven şeytanlarım fısıltıyla gülmeye başladı. Gülüşleri alaycı değil, kışkırtıcıydı. Beni bu adama karşı güçlü kılmak istiyorlardı. Ve başarmışlardı. Ondan kurtulup hızlıca masaya doğru ilerledim. Rastgele bir silahı kavradı, bir kıza göre fazla güçlü ellerim. Ve silahı, cehennem gibi yanan kehribar gözlü adama doğrulttum. "Bana bulaşmayacaktın. Benim iznim olmadan bana dokunmaya çalışmayacaktın! Seni tek kurşunda öldüreceğim Alavaris." Ona doğru bir adım attım. Kıpırdamadı, cevap vermedi. Beni durdurmaya çalışmadı. Şeytanlarım onun bu hâline hunharca güldü. Ben de onlarla güldüm. Dolgun dudaklarımdan art arda kahkahalar firar ediyordu. Ve ben böyle hunharca gülerken karşımdaki kehribarlar, ifadesiz gözlerle beni izledi. Ruhum, sadistlikle sınandı. Ama galip geldi. Bu adamı gözümü kırpmadan öldürecektim. Hem de tek kurşunla. Güç artık ben ve şeytanlarımın elindeydi. "Son sözünü söyle Alavaris." İfadesiz yüzü, alayla karışık bir öfkeye evrildi. Son sözünü söylemek için açtığını sandığım dolgun dudakları, bana müstehzi bir şekilde gülüyordu. Bu gülüş şeytanlarımın hoşuna gitmedi. "Aptal kız." Aşağılayıcı sözleri bozuk zihnimin çarklarını çevirdi. O sırada tetiği çektim ve tam ateş edecekken ani bir refleksle pantolonun arkasından kendine ait silahı çıkardı. Siktir! O da bana silah doğrultmuştu... Cehennem gibi bir oda. İki silah. İki düşman. Biri ölecek. Biri yaşayacak. Peki biraz sonra son nefesini verecek olan kişi... Kim olacak? ⌛
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE