4.Bölüm "Yeni Ev"

2084 Kelimeler
4.Bölüm: “Yeni Ev” Sahra Aydemir… Sabah baya dinlenmiş olarak uyandım. Pansuman bileğimi rahatlatmıştı. Ağrı kesici içtiğim için güzel uyumuşum. Kalkıp hızlıca hazırlandım. İşten kaytarıyor gibi olmak istemiyorum çünkü ben çalışmayı çok seven ve çalışkan biriyim. Kimsenin beni yanlış tanımasını istemem. Pansiyondan çıkıp lokantaya geldim hızlıca. Sokaklarda hızlı yürümek gibi bi alışkanlığım var. İçeri girip “Günaydıııınn!” dedim. Mert sandalyeleri düzenliyordu. Bana döndü. “Günaydın Sahra ablamm benim... Ama gelmeseydin keşke bileğine dün dikiş atılmış. Ortaç Abim söyledi.” “İyiyim Mertciğim, teşekkür ederim.” Aysun Abla mutfak tarafından bana baktı. “Günaydın Sahra, kızım telefon numaranı vermemişsin bana, arayamadım seni. Bugün gelme dinlen diyecektim. Nasıl oldun ağrın var mı?” “Gayet iyiyim, merak etmeyin.” “Gel bakalım kahvaltı hazır. Hem kahvaltı edelim hem de bir konuşalım seninle.” “Tamam abla,” deyip o tarafa doğru yürüdüm. İçimden bir ses Ortaç Komutan işime taş koydu, bu kızı burada çalıştırma diye Aysun Ablayı gazladı dedi ama bakalım konuşunca ortaya çıkar… Montumu çantamı astım, telefonumu alıp masaya geçtim. Teyzem dün aramadı, ondan telefon bekliyorum. Mihri çay doldurup getirdi ve onlar da oturdu masaya. Aysun Abla “Sahra dün neden bahsetmedin yaralı olduğundan?” diye sordu. “Sürekli de ayakta kaldın kızım. Haberim olsaydı o kadar zorlamazdık seni. Aksi gibi dün de baya yoğundu.” “Yani abla ilk günden işten kaytardığımı düşünmeyin istedim. Ayrıca hafif ağrım vardı sadece, o da normal diye düşündüm.” “İşten kaytaracak biri olmadığın belli. Bak kızım, dün ben demeden servise de yardım ettin, bulaşığa da giriştin. Bana böyle ben demeden iş yapacak eleman lazım. Yaşının verdiği olgunluk da var. Ortamı güzel idare ediyorsun. Dün yoğun olan gündü. Yani her zaman o kadar olmuyor ama bazen de daha fazla yoğun olduğumuz da olur. Eğer kuaförlük düşünmüyorum bu iş bana uygun dersen şu 1 hafta deneme süresini iptal edip maaşı konuşalım.” “Yok abla kuaförlük düşünmüyorum. Burası bana iyi geldi. Ayrıca kuaförken daha yoğun olduğum günler olmuştu. Altından kalkarım yani merak etme.” “Anladım kızım, o zaman maaşını konuşalım. Kuaförlükten kazandığın kadarını veremem ama sigorta ve maaş konusunda seni üzmem.” “Abla sigorta bir dursa. Benim araştırmam gereken bir durum var sigorta ile ilgili. Onu bir sağa sola sorayım, sonra başlatırsın sigortayı. Maaş konusunda da ev kiram ve Sarıkamış şartlarında beni zorlamayacak bir miktar olursa sevinirim. Bu ilçenin durumunu sen daha iyi bilirsin abla. Ona göre karar ver.” Aysun Abla ile maaş konusunda da anlaştık. El sıkıştık. Kuaförlükten aldığım kadar olmayacaktı ama beklediğimden de fazlaydı. Mert “Esnaf lokantası deyip geçme Sahra Ablam, nerdeyse dedemin dükkan masrafını bile buradan karşılayacağız,” deyip güldürdü bizi. Aysun Ablama bakıp “Abla bugün biraz erken çıkıp ev baksam olur mu?” diye sordum. “Pansiyon buraya uzak ve daha fazla kalmak istemiyorum. Lokantaya yakın bir yerden ev bulsam aslında daha iyi olur.” Aysun Abladan önce Mert söze girdi: “Orhan Amcam evini kiraya verse, tam Sahra Ablama göre orası,” dedi. Aysun Abla da başıyla onayladı. “Kars'ın en sıcak evi. Çocuklar hasta anneleri için öyle bir ev yaptırdılar ki kadının ömrü uzadı resmen. Isı yalıtımı, ses yalıtımı, asansörü, balkonu.. Herşeyi ile dört dörtlük. Alt katı kiraya verdiler, eşyalıydı hem de. Ama kiracı sinir krizi geçirip bıçakla tüm mobilyaları haşat etmiş. Sonra kiracıyla birlikte o mobilyaları da attılar. Yeni eşya aldılar ama cesaret edemediler bir daha kiraya vermeye. İş çıkışı birlikte gidip konuşalım. Orası olmazsa sonra başka yerden ev aramaya başlarız. Biz de yardımcı oluruz merak etme.” “Ablaa ayy inşallah orası olur çünkü eşyalı ve sıcak evmiş.” “Tam sana göre 2+1 ev. Küçük olduğu için ısınması, temizliği daha kolay olur hem…” “Aynen abla evet,” deyip bu sohbet eşliğinde kahvaltımızı bitirdik. Mihri düne göre daha soğuk davrandı bana ama ergenlik deyip geçiştirdim. Mert ve Aysun Ablam yeterli. Dünkü gibi yoğunluk yoktu bugün. Yine meze ve tatlı bendeydi. Duruma göre servise, bulaşığa yardım ettim. Yoğunluk olmadığı ve beni sık sık oturttukları için bileğim acımamıştı. Yoğunluk yok diye erken kapattık lokantayı ve Aysun Ablamla ben Orhan Amca dedikleri adamın evine doğru yola çıktık. İkizler de biraz çarşıda takılıp eve geçeceklermiş. Sokağın başına gelince Aysun Abla “İşte burası ev, daha doğrusu apartman. Aile apartmanı,” dedi evi işaret ederek. “Dışardan çok güzel ve bakımlı görünüyor.” “İçerisi de aynı kızım merak etme. İnşallah ikna olurlar da sana verirler kiraya,” dedi ve eve doğru ilerledik. Üç katlı, dışı gri, beyaz bir binaydı. Bütün balkonları cam balkon ile kapatılmış. Karşılıklı dairelerle toplam 6 daire vardı ve en alt kattaki iki daire 2+1 miş. Kiraya verilecek olan daireler onlarmış. Asansörle en üst kata çıktık. Aysun Abla “Orçun umarım buradadır,” dedi. “Ev sahibin o olacak.” “Nerede ki normalde?” “Asker, daha doğrusu SAT Komandosu. Sürekli görevde olur. Babası da Asker, o da Binbaşı olmuştu en son. Daha sonra eşi böbrek hastası olunca emekli olup ayrıldı Askeriyeden.” “Yaaa böbrek hastası mı?” “Evet hiç anlamamış üstelik. Şimdi haftada iki gün diyalize giriyor. Çok üşür, o yüzden burdaki iki katlı eski evi yıktırıp yerine bu saray yavrusundan hallice aile apartmanını diktiler. Üç çocuk bir olup yaptırdı.” “Ne güzel, hayırlı evlatlarmış.” O sırada dairenin kapısının önüne gelmiştik. Aşağıdayken zile bastığımız için kapı açıktı ama kimse yoktu. Sorar gibi Aysun Ablanın gözüne baktım. “Eşi hasta ya, Orhan Abi onunla ilgileniyordur. Hadi geçelim biz, haberi var zaten,” deyip ayakkabısını çıkarınca ben de çıkarıp Aysun Ablanın peşinden içeri girdim. Gayet sade ve düzenli bir evdi. Odaya geçip oturduk direkt. Aslında böyle girip oturmak tuhaf geldi ama Aysun Ablaya ayak uydurmak zorunda kaldım. İki dakika sonra eşinin koluna girmiş, üzerinde pijamaları olan Aysun Abla yaşlarında bir bayan ve yaşına göre oldukça yakışıklı, bakımlı olan bir adam içeri girdi. “Merhaba bayanlar hoşgeldiniz,” dedi rahatsız olan kadın. Aysun Abla “Hoşbulduk Oyacığım, maşallah iyi gördüm seni,” dedi. “İyiyim şükür,” deyip karşımızdaki kanepeye yan yana oturdular. Göz göze gelince “Geçmiş olsun, Allah şifa versin. Ben Sahra,” diye konuşup kendimi tanıttım. Kadın “MaşaAllah Sahra, pek de güzelsin. Hoşgeldin kızım. Ev arıyormuşsun galiba?” dedi. “Evet efendim, yeni geldim buraya ve ev arıyorum.” Yanındaki Orhan dedikleri adam konuştu: “Aysun Hanımın yanında çalışıyormuşsun. Nerelisin kızım, nerden geldin buraya? Memur değilsin anladığım kadarıyla.” “Afyon'dan geldim Orhan bey. Memur değilim, asıl meleğim kuaförlük ama ara verdim. Bazı özel sebeplerden dolayı yer değiştirmem gerekti.” “Sen de Afyon'a en zıt ve uzak yer olarak Kars'ı seçtin?” “Öyle oldu evet. Planlı değildi. Neresi denk gelirse diye yola çıktım. Kars denk geldi.” Adam gülümsedi. “Ev benim değil oğlumun. Şansına şu an burada, görev için gelmişti ama bi aksilik oldu. Biraz daha kalacak gibi. Haber verdim yolda geliyor. O gelince onunla konuşursunuz. İkna olursa evi o zaman gezer görürsün.” “Tamam inşallah ikna olur, çünkü buraları bilmiyorum ve iş yerine yakın olsun istiyorum.” “Nasip kısmet artık. Bakalım belki de seni görünce ikna olur, verir evi,” dedi. O sırada kapı açılma sesi geldi. Oya hanım “Haah geldi oğlum,” dedi. Odanın kapısına baktık hepimiz ve içeri asker üniformalı iki kişi girdi. Biri Suskun dedikleri Ortaç Komutandı ama diğeri kim, hiçbir fikrim yok. Ortaç Komutan beni görünce “Senin ne işin var burada?” diye sordu. “Asıl senin ne işin var? Beni mi takip ediyorsun sen?” dediğimde odadaki herkes güldü. Ortaç ve ben hariç… Ortaç “Burası benim evim, annem, babam,” deyip kanepede oturan karı kocayı işaret etti. “Benim de evim sayılır, yani sayılacak. Alt kat için görüşmeye geldim.” “Asla söz konusu bile değil, vermiyorum o evi sana. Tutamazsın,” dedi Ortaç Komutan. Tam ağzımı açıp birşey diyecektim ki benden önce öteki Asker konuştu: “Yalnız daire sahibi benim abicim, sen değil,” deyip bana doğru adımladı. Ben de ayağa kalktığımda elini uzattı. “Merhaba ben Orçun, yeni ev sahibin.” “Memnun oldum, ben de Sahra.” “Tanıyorum ben seni, o gece Timde ben de vardım. Hani koşarak operasyona daldığın gece. Şakacı komutan sanmıştın abimi.” “Şeeyy anladım. Özür dilerim, isteyerek olmadı.” “Ayağın nasıl, gerçi iyi nişancıdır abim, sıyıracak şekilde vurdum demişti.” “Öyleymiş evet sıyırdı. İyi şu an ve artık sekmeden yürüyebiliyorum.” “Geçmiş olsun sevindim. Eve bakalım, beğenirsen kirayı sonra konuşuruz.” “Tamamdır,” dedim ama Ortaç Komutan “Gerek yok, baksa da tutmaz zaten,” dedi. “Neden?” diye sordum. “Çünkü ben de burada oturuyorum. Sürekli karşılaşma ihtimalimiz var ve bu konuda seni uyardığımı hatırlıyorum. Çok net bir dille üstelik.” “Ben de cevabınızı vermiştim komutan. Çok net bir dille üstelik,” deyince Orçun güldü. “Sahra, abimi hep böyle delirtme sözü ver, evde bedava otur,” deyince abisi tekme attı. Ben de boşta bulunup aniden “Vurma çocuğa,” diye çıkıştığımda Orçun daha çok güldü. “Evi veriyorum sana, hem de süresiz kontrat imzalayarak.” Ortaç komutan “Asla dedim, olmaz öyle şey,” diye sesini yükseltince anneleri Oya Hanım söze girdi. “Aaaaa yeter ama! Ortaç, otur bakayım sen şuraya. Başımı ağrıttın iyice. Sahra kızım sen de eve bir bak, beğenirsen Orçun'la konuşur anlaşırsın,” deyip ortalığı yatıştırdı. Ortaç Komutan annesinin dediği yere homurdanarak oturdu ama ne dediğini anlamadım. Ben de Orçun'la aşağı indim. Evi gezdikten sonra “Yaaaa bayıldım.. Harika bir ev, eşyalar filan süper. Orçun değil abini delirtmek, bu ev için onu sinir hastası bile yaparım söz,” dediğimde gülümsedi. “Yemin ederim sende o potansiyel var. Her karşılaştığınızda laf sok yeter. Hemen çıldırır zaten,” deyince kahkaha attık karşılıklı ve kira konusunu konuşup anlaştık. Gerçekten istediği kira bedeli eve göre azdı. Sanırım üstünü abisini sürekli sinir ederek ödeyecektim… Oturma odası, yatak odası ve boş bir oda daha vardı. Oturma odasına normal bir oturma grubu koymuşlar lacivert ve krem tonlarda. Yatak odası da normal standart çift kişilik yatak odası. Beyaz eşya olarak çamaşır makinesi, buzdolabı, ankastre set vardı ama bulaşık makinesi yoktu. Tek kişiyim çok bulaşığım olmaz deyip umursamadım. Tabak bardak gibi mutfak eşyaları yok,onları da kendim alıp hallederim. Evin tüm perdeleri stor perdeydi. Halılar ve yolluklar da hepsi aynı desen. Bundan iyisi Şam'da kayısı… Ev sahibimi de sevdim ama komutan sanki baş belası bir tip. Bakalım komşu olunca belki külüme muhtaç olur da iyi davranır bana… Yukarı çıktığımızda herkes kahve içiyordu. Komutan üzerini değiştirip gelmiş. Siyah tişört ve siyah kot pantolon vardı üzerinde. Onu tişörtle görünce ben üşüdüm. Tabi tişörtün kollarını zorlayan kasları görmezlikten geldim. Orhan Bey ve Oya Hanım ile de soru cevap şeklinde az biraz sohbet ettik. Cevaplarımı onlardan çok komutan can kulağı ile dinliyordu. Aysun Abla müsade istedi ve vedalaşıp çıktık. Tam bahçe kapısını açıp sokağa adım atmıştım ki “Sahraaa!” diye seslenen Ortaç Komutanın sesi ile durdum. Yanımıza geldi ve Aysun Ablaya bakıp “Ablam iki dakika müsade eder misin bize?” diyerek izin isteyince gayet de kibar olabildiğini göstermiş oldu. Aysun Abla “Ben yavaş yavaş yürüyorum kızım, gelirsin sen de,” deyip uzaklaşırken “Ben direkt pansiyona geçerim abla, sen benim yüzümden iyice gecikme. Soğuk zaten,” deyip tişört giyen komutana baktım istemsizce. Aysun Abla ilerleyince komutan konuşmaya başladı: “Bana bak kuaför, nasıl bir ailevi sorunun var bilmiyorum, ilgilenmiyorum da ama o sorun benim ailemin başına bela olursa sadece nezaretle kurtulamazsın elimden.” “Direkt vur öldür, sen de kurtul ben de kurtulayım. Nedir derdin benimle? Ne yaptım sana? Sürekli her gördüğün yerde teröristmişim gibi davranıyorsun. Mesleki deformasyon sendeki. Ayrıca andropoz belirtileri de var, benden söylemesi.” “Bana yaşlı mı demek istiyorsun?” “Demek istemiyorum direkt söylüyorum. Bu kadar şüphe bir yerden sonra erken bunamaya sebep olmuş belli.” “Sana yaşlı olmadığımı, genç ve diri olduğumu hatta çevrendeki tüm gençleri cebimden çıkarabileceğimi ispatlarım da işte sen dayanamazsın.” “Banane ki senin yaşlı veya genç olmandan. Benimle uğraşma yeter. Ayrıca neden dayanamazmışım?” “Belin kırılır,” deyince neyi ima ettiğini anladım. “Terbiyesiz, küstah… Lütfen beni gördüğünde görmezlikten gel ve yoluna, işine devam et. Sakın komşuculuk oynama benimle. Yok külüne muhtaç oldum, tuz bitti, şeker yok diye bahaneler bulup iki de bir kapımda bitme. Yanıma yöreme yaklaşma,” deyip yerleri döve döve yürümeye başladım. Arkamdan “Göreceğim Afyon kaymağı, kim kiminle komşuculuk oynayacak göreceğim,” dediğinde hiç dönüp bakmadan arkam dönük şekilde ilerleyip el salladım, çok beklersin der gibi… Adam ısrarla adımı söylemiyor, ya Afyon kaymağı ya kuaför diyor. Ben de acil ona bi lakap bulmalıyım.. Ama ne? Bu kadar kaba ve küstah birine nasıl bir lakap yakışır? İçimden Kars Ayısı diyorum ama dışımdan da söyleyebileceğim bir lakap bulmalıyım.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE