Bölüm 1

2655 Kelimeler
Toprak iki elini de yumruk yapmış okulun bahçesinde oturuyordu. Sinirlerine hakim olmalıydı yoksa hepsini dövüp annesinin üzülmesine sebep olacaktı. "Evlatlık" diye bağıran sesler kulaklarında çınladığında gözlerini kapatıp babasının öğrettiği gibi burnundan nefes alıp ağzından verdi. On defa aynı işlemi tekrarladığında biraz daha iyi hissediyordu. Yanına birinin oturduğunu hissederek gözlerini açtığında Duru'yu görmeyi beklemiyordu. Bankta yanına oturmuş iki eliyle bankı kavrarken ayaklarını boşlukta sallayarak sessizce oturuyordu. Toprak "Niye derse girmedin?" diye sorduğunda Duru omuz silkerek "Pencereden senin burada olduğunu görünce yanına gelmek istedim" dedi. "Duru annem ikimize de kızacak daha birinci sınıfsın sen derse girmelisin" diyen Toprak'a gözlerini kısarak bakan Duru "Bir ay sonra iki olacağım, üstelik sende derse girmelisin. Hem annem bize kızmadan önce o çocuklara kızsın. Sen onlar yüzünden derse girmiyorsun" dedi. Toprak oflarken "Sen nereden duydun? Hem neden bu kadar inatçısın ki" dedi. Duru'nun aşırı inadı bazen onu çileden çıkartıyordu. "Toprak onların dediklerine inanmamalısın. Annemle babam seni çok seviyorlar. Asla yetimhaneye geri göndermezler. Onlar senin de annen baban." Duru aklı ermeye başladığından beri Toprak'ın öz abisi olmadığını biliyordu. Toprak okuldan birçok defa kavga etmiş bir şekilde geldiğinde onu Efe ve Berfin ile konuşurken duymuş sonra da annesine sormuştu. Küçüklüğünden beri zaten ona hiç abi diye seslenmek istememişti. O Topraktı. Onun her şeyiydi. Toprak, Duru'ya dönerken "Peki ya sen Duru, sen beni seviyor musun?" dediğinde Duru'nun henüz adlandıramadığı hislerinden dolayı yanakları kızarmış ona dönüp sırıtarak "Hem de çok" demişti. "O zaman bana neden abi demiyorsun Duru? Sen bana Toprak dediğin için çoğu bununla dalga geçiyor." Bu cümleler Duru'nun üç yaşında beri tekrarladığı cümleleri tekrarlamasına sebep olmuştu. "Ama Toprak sen benim abim değilsin ki sen benim her şeyimsin" "Al işte beni sevdiğini söylüyorsun ama bana abi demeyi bile layık görmüyorsun. Hep senin yüzünden benimle dalga geçiyorlar Duru." Diye bağıran Toprak, yerinden sinirle kalkmış ve okula doğru ilerlemeye başlamıştı. Biraz gitmişti ki arkasından yükselen hıçkırık sesini duyduğunda ayaklarını yere sertçe vurarak durdu. Duru'ya haksızlık yapmıştı. Çocuklar onunla sürekli dalga geçiyorlardı. Aslında Duru ona abi dese de dalga geçerlerdi. Her zaman dalga geçecek bir sebep buluyorlardı. Duru'yu ağlattığı için kendine kızarak geri döndü. Duru'nun yanına geldiğinde Duru kafasını yere eğmiş siyah saçları yüzünü kapatmıştı. Toprak onun iç çekişlerini duyarak ona biraz daha yaklaştı. Duru, Toprak'ın ayakkabılarını gördüğünde dudaklarını büzerek kafasını kaldırdı. Toprak onun kızarmış yüzüne bakarak "Özür dilerim minik tavşan senin bir suçun yok onlar her zaman dalga geçecek bir konu buluyorlar" dedi. Duru "Seni affettim ki" diyerek gülümsediğinde tavşan dişleri dudaklarının arasından görünmüştü. Toprak da ona gülerken Duru kollarını ona sarıp Toprak'ı kendine çekti. Bankta oturuyor olduğu için kafasını Toprak'ın karnına yasladığında onun acıkan karnı guruldayınca gülerek geri çekilip kafasını kaldırarak "Toprak acıkmışsın" dedi. Toprak "Evet" diye onu onayladıktan sonra geri çekilip Duru'ya elini uzatarak "Hadi gidip yiyecek alalım" dediğinde Duru banktan atlayarak kalkıp Toprak'ın elini tuttu. Birlikte kafeteryaya giderken Duru'dan mutlusu yoktu. Okul çıkışı çocuklar servis beklerken, okulun bahçesine giren büyük siyah araba dikkat çekiciydi. Tamer "Babamın arabasına benziyor" derken Toprak "hayır plaka bizimkilerden değil" dedi. Araba önlerinde durduğunda ise hepsi içinden kimin ineceğini merakla bekliyorlardı. Şoför inip onlardan tarafa dolanarak kapıyı açtığında yaşlı bir adam indi. Zayıf adamın boyu çok uzundu. Hafif kambur duruyordu. İnce yüzünü kaplayan büyük bir burnu vardı. Deniz "Gargamel gibi" dediğinde hepsi kıkırdadı. Adam Efe'nin karşısında durduğunda Efe adama bakabilmek için boynunu geriye attı. "Merhaba Efe" diyen adamın sesi gür ve kalındı. Efe kaşlarını çatarak "Sizi tanımıyorum" dediğinde adam ince uzun parmaklı elini uzatarak "Benim adım Haluk Şimşek, senin dedenim" dedi. Efe kaşlarını daha çok çatınca onun yerine Tamer cevap vermişti. "Efe'nin bir tane dedesi var o da benim babam" dediğinde Deniz abisinin yanına gelerek adama bakıp "Yalan söylemek çok ayıp, bizim diğer dedemiz de cennette" dedi. Yaşlı adam gülümseyerek Deniz'e dönerken "Ben senin deden değilim zaten kızım" dedikten sonra cebinden çıkartıp kartını Efe'ye uzatarak "Bunu annenle babana ver, onlar bana ulaşacaktır" dedi. Arkasına dönüp arabasına gitmeden önce Efe'nin saçlarını okşadığında Efe kafasını çekerek elinden kurtulmuştu. Adam arabasına binip araba uzaklaştığında Toprak "Bu kimdi şimdi?" dedi. Efe "Bilmiyorum, babama söylediğimde öğreniriz" dese de küçükken yaşadığı anıları zihninde canlanmaya başlamıştı. Bazı şeyleri parça parçada olsa hatırlıyordu. Efe eve geldiğinde Koray daha gelmediği için Deniz ile birlikte odalarına çıktılar. Efe üstünü değiştirdikten sonra ödevini yapmak için masasına oturmuştu ki Deniz içeri girdi. Efe "Deniz, artık kapı çalmayı öğrenmen gerekiyor" dediğinde Deniz, onun uyarısını duymazdan gelerek yanına gelip "Sence o adam kimdi?" dedi. Adamın tipinden korkmuştu Deniz. Gerçekten Gargamele benziyordu ve Gargamel hep şirinlere kötü şeyler yapıyordu. Adamın abisine zarar vermesini istemiyordu. Efe oflarken "Nereden bilebilirim Deniz" dedi. Açtığı kitabını kapatarak ellerini üstüne yerleştirip kafasını da ellerinin üstüne koymuştu. "Ama o seni tanıyordu. Hem ben senin dedenim dedi. Ama bizim dedemiz yok deyince senin deden değilim dedi. Neden öyle dedi ki. Senin deden benim dedem olmuyor mu? Tamer dede, Tamer hariç hepimizin dedesi değil mi?..." Deniz sorularına devam ediyordu ki Efe "Deniz nefes al" dediğinde susarak gözlerini abisine dikti. Badem şeklindeki gözleri kocaman açılmış sorularının cevabını bekliyordu. "O adam beni nereden tanıyor bilmiyorum abicim. Babam geldiğinde adamın kartını verirken sorarız tamam mı?" "Tamam ama..." diyen Deniz yeni sorularını sıralayacakken Efe kafasını kaldırarak "Deniz ders çalışmam lazım. Dışarı çıkar mısın?" dedi. Deniz abisinin onu kovmasıyla suratını asarken ayaklarını sürüyerek dışarı doğru ilerledi. Kapıyı arkasından kapatarak dışarı çıktığında Barış'ın yanına gitmek için koridorun diğer tarafındaki ara kapıya gitti. Bu kapı Barışların üst katına açılıyordu. İçeri girdiğinde kısa koridoru geçip Barış'ın odasının yanına açılan kapıyı açtı. Onların evine girer girmez geldiğini belli etmek için "Barış" diye seslenirken onun odasının kapısına gitmişti ki Barış "Mutfaktayım" diye bağırdı. Deniz mutfağa gittiğinde Barış mutfak tezgâhının önüne yerleştirdiği sandalyeye çıkmış elindeki bıçakla domates doğramaya çalışıyordu. İşini bitirdikten sonra daha önce hazırladığı ekmeği alarak içine domates ve peynir koydu. Deniz iki eliyle tezgâhı kavrayıp görebilmek için kafasını sündürürken Barış "Sende ister misin?" dedi. Tezgâhın üstünde birbirine karışmış domates ve peynirin görüntüsü Deniz'in hoşuna gitmezken yüzünü buruşturarak "Hayır, teşekkür ederim" diyerek geri çekilip masanın önündeki sandalyelerden birine oturdu. Barış da ekmeğini eline alıp sandalyeden indikten sonra onun yanına gelip oturdu. Ekmeğini yerken Deniz'e uzatarak "Bir kere ısır, gerçekten güzel" dediğinde Deniz omuz silkerken "Ayşe teyze az sonra yemeği hazırlar, hem sen neden kendin yapıyorsun ki" dedi. "Çünkü kendim yapabiliyorum." Diyen Barış ekmeğini yemeye devam etti. Deniz "Ya elini kesersen" dediğinde Barış umursamaz bir şekilde "Henüz kesmedim" dedi. "Yemeğini kendin hazırladığından Evren amcanın haberi var mı?" diyen Deniz sorularıyla Barış'ı bunaltmaya başlamıştı. Barış "Evren amcan Nil ile mutlu bir şekilde tatilde beni düşünecek halde değil" dedikten sonra "Hem sen neden bu kadar çok soru soruyorsun?" dedi. "Merak ediyorum. Neden herkes merak ettiğim için beni suçluyor. Abim de kovdu zaten" Deniz sitem ederek ellerini göğsünde bağladığında Barış ekmeğinin son lokmasını da ağzına atıp ellerini çırptı. Çiğnedikten sonra yutkunduğunda "Siz kızlar hemen surat asıyorsunuz. Duru da sende aynısınız. Berfin desen o zaten suratsız" dediğinde Deniz kıkırdadı. "Berfin erkek gibi." Dedikten sonra "Abim ona aşıkmış, sence aşk ne Barış" dedi. "Ne bileyim kızım ben. Büyükler evleniyor ya işte onun için aşık olmaları gerekiyormuş. Babam Nil'e aşık. Koray amca Su teyzeye aşık. Bora amca halama aşık. Tamer dede, Gülden neneye aşık. Sonrada bizi yapıyorlar işte" Deniz kaşlarını çatarken "Bizi nasıl yapıyorlar ki" dediğinde Barış omuz silkerek "Henüz öğrenmedim, öğrenince sana da söylerim" dedi. "Neyse" diyen Deniz sandalyeden inmiş eve gitmek için kapıya yönelmişti ki durup irice açılmış gözleriyle Barış'a dönerek "Ne yani büyüyünce Berfin ile abim de evlenecek ve bebek mi yapacaklar" demişti. "Sanırım" diyen Barış'ın cevabından sonra Deniz'in gözleri daha iri açılmış ve "Abiiii" diye bağırarak koşmaya başlamıştı. Hızla merdivenleri tırmanıp ara kapıdan kendi evlerine geçerken hala "Abii" diye bağırıyordu. Onun sesini mutfaktan duyan Ayşe Hanım ile Koray koşarak yukarı çıkarken Efe de odasından çıkmış Deniz ile koridorda çarpışmıştı. Efe "Ne oldu Deniz" derken Deniz nefes nefese "Abi sen Berfin ile evlenip bebek mi yapacaksın" demiş o sıra merdiveni telaşla çıkan Ayşe Hanım ile Koray onu duymuştu. Koray korkuyla çıktığı merdivenlerin başında kahkahayı basarken Ayşe Hanım da elini ağzına kapatarak gülmemeye çalışıyordu. Efe utanarak kızarırken "Nereden çıkartıyorsun bunu Deniz" diye bağırdı. Deniz "Ben çıkartmıyorum ki sen yatağının altındaki deftere Berfin'e aşık olduğunu yazmışsın. Barış dedi ki aşık olanlar büyünce evlenip çocuk yapıyor dedi. Sen demişsin işte" diyerek el kol hareketleriyle anlatmaya çalışırken Efe "Sen benim günlüğümü mü okudun" diye bağırdı. Deniz yakalandığını anlayarak dudağını büzerken Koray "Deniz sen okumayı biliyor musun?" dediğinde ise asıl şimdi yakalanmıştı. Efe, Deniz'e olan siniriyle "Evet baba biliyor, sizi onunla daha çok ilgilenmeniz için kandırıyor" diyerek kardeşini ispiyonladı. Ayşe Hanım durumun ciddiyetini anlayarak Koray'ı çocuklarla yalnız bırakmak için aşağı indiğinde Koray onların yanına geldi. İç çekerek "Hanginizin odası" dediğinde Efe, Deniz'i Deniz, Efe'yi göstermişti. Yaramazlık yaptıklarında her zaman birinin odasında azar yiyorlardı. İkisi de kendi odasında azarlanmak istemiyordu. "O zaman tek tek" diyen Koray ellerini beline yerleştirirken "Odalarınıza" dedi. İkisi de koşarak odalarına dağıldığında Koray kafasını iki yana sallayarak gülümsedi. Bu çocuklarla çekeceği vardı. İlk başta Deniz'in odasına girdiğinde Deniz kollarını göğsünde bağlamış, kafasını da yere eğmiş onu bekliyordu. Yatağına oturmuş ayak parmaklarını kapatıp açarken Koray onun her sinirlendiğinde bunu yaptığını biliyordu. Kızının karşısına geçtiğinde yere bağdaş kurarak onun kumral saçlarını eliyle yüzünden çekip "Göster bana bakalım badem gözlerini" dedi. Deniz hemen gülümseyerek kafasını kaldırırken "Bana kızmadın değil mi? Ben kötü bir şey yapmadım ki zaten. Annem bazen benim için okula gelmek zorunda kalıyordu ya ben onu görüyordum baba. O yüzden yaptım. Yoksa kötü bir şey yapmadım ki. Bazen akşamları da annem benimle ders çalışıyordu. Hem sende benimle çalışıyordun. Ben o zaman mutlu oluyordum. Bu suç değil, değil mi baba?" dedi. Koray o nefes nefese konuşurken öylece kızını izledi. Ona gülümserken "Bu suç değil ama yalan söylemek suç kızım. Sen bizimle vakit geçirmek istediğini söylesen biz seninle yine de vakit geçirirdik." Dedi. "Ama baba, abim sürekli istiyor, annem hiç gelmiyor. O yüzden bende böyle yaptım" diyen Deniz yine dudaklarını büzmüştü. "Bunu annenle konuşacağım. Yardıma ihtiyacı olan insanlara yardım ettiği için size vakit ayıramıyor ama bundan sonra öyle olmayacak. Ama sana asıl kızdığım konu başka" Deniz "Yaa neye kızdın?" derken ellerini sıkıca kavramış babasının çok kızmamış olmasını umut ediyordu. "Abinin özel eşyalarını karıştırman çok ayıp. Eğer abin öğrenmemizi isteseydi herkesin görebileceği açık bir yere yazardı değil mi? Hem bunu öğrendikten sonra söylemende çok ayıp. Sakın bunu Berfin veya diğerlerinin yanında söyleyip abini utandırma tamam mı?" "Tamam baba özür dilerim." "Benden değil abinden özür dileyeceksin küçük hanım. Şimdi onun yanına gidiyorum. Sana seslendiğimde abinin odasına gidip özür dile tamam mı?" Deniz "Tamam" dediğinde Koray Efe'nin odasına gitmek için ayağa kalkmıştı. Kapıyı açıp koridora çıkıyordu ki Deniz "Baba" diyerek onu durdurdu. "Efendim kızım" diyen Koray kapıdan ona bakarken Deniz "Abim annem ilk yüzme yarışına gitmediği için çok üzgün ona fazla kızma tamam mı?" dedi. Koray üzgün bir halde "Tamam kızım" dedikten sonra Efe'nin odasına gitmek için kapıyı arkasından kapattı. Karşı odaya geçerken "Ah Su" diye söyleniyordu. Efe'nin odasına girdiğinde Efe yatağında uzanmış tabletinden video izliyordu. Koray'ı görünce tabletini yatağa bırakıp doğrularak "Ben bir şey yapmadım neden azar yiyorum" dedi. Koray onun yanına otururken "Kardeşinin okuyabildiğini bizden sakladın, ona bağırdın" dedi. Efe bağdaş kurarken "Evet sakladım çünkü o bu sayede istediğine ulaşabiliyordu. Neden yaptığını biliyordum. Yalan söylemesi iyi olmasa da kötü bir niyeti yoktu. Bağırdığım için de üzgünüm. Ondan özür dilerim" dedi. Koray "Ne kadar iyi niyetli olsa da yalan söylemek birilerini kandırmak hoş değil Efe" dediğinde Efe hemen sinirle parlayan gözlerini babasına çevirip "Ama annem hep bizi kandırıyor" dedi. Koray iki çocuğunda Su yüzünden farklı şeyler yaptığını gördüğünde sinirle ayağa kalktı. Artık buna bir dur deme zaman gelmişti. "Annenle konuşacağım" diyerek kapıya ilerlediğinde Efe "Baba bir dakika sana bir şey vermem gerek" dedi. Koray durduğunda Efe yatağından inip çalışmam masasının üstüne bıraktığı kartı alarak Koray'a uzattı. "Bu adam bugün okula geldi. Benim dedem olduğunu söyledi. Kartı size verirsem siz ona ulaşacakmışsınız." Koray'ın karta uzanan eli Efe'nin sözleriyle donmuştu. Parmakları kasılırken bir anda Efe'nin elinden kartı alıp üstünü okudu. Haluk Şimşek adını gördüğünde sessiz bir küfür savurdu. Kerem ortaya çıktığında onun tüm ailesini araştırmıştı. Haluk Bey'i araştırmalarından biliyordu. Adamın şimdiye kadar ortaya çıkmaması şaşırtıcıydı. Kerem'in hala yurt dışında olduğunu biliyordu. Ahu ile boşanmışlardı ve Ahu da hala tedavi görüyordu. "Tamam, oğlum ben bununla ilgileneceğim" diyen Koray arkasını dönüp odadan çıkar çıkmaz Su'yu aradı. Su ilk başta meşgule aldığında Koray daha da öfkelendi. Toplantıdayım. Diyen otomatik mesaj ise sinirlerini gerdi. Israrla tekrar aradığında Su'nun kısık sesi "Koray çocuklara bir şey mi oldu" derken duyuldu. Koray "Hayır ama hemen eve gelmelisin. Önemli" dediğinde Su "Koray önemli bir..." diye başlamıştı ki Koray "Su, hemen eve gel dedim" diye bağırarak telefonu kapattı. Salonda öfkeyle ileri geri yürürken Su'nun gelmesini endişeyle beklemek yerine Haluk Bey'i aramaya karar verdi. Koray adamın "Efendim" diyen gür sesini duyduğunda "Haluk Bey, ben Koray" diyerek kendini tanıttı. Adam gülerken "Merhaba Koray Bey bende sizin aramanızı bekliyordum" dedikten sonra "Efe size söyledi mi kim olduğumu" dedi. Koray dişlerini sıkarken "Kim olduğunuzu Efe'den öğrenmeye ihtiyacım yok, zaten biliyorum. Ama sizinde çocuğun karşısına çıkıp ben senin dedenim diyerek aklını karıştırmanıza gerek yoktu. Keşke önce bana ulaşsaydınız" dedi. "Sizin torunumu yıllarca benden saklamanıza hakkınız vardı ama benim kim olduğumu söylemeye hakkım yoktu öyle mi? Deli gelinim bir yolunu bularak bana ulaşıp neden hastanede olduğunu anlatana kadar Efe'den haberdar bile değildim" Adamın son sözleriyle Koray az önce aklından geçenlerin cevabını almıştı. "Bizim sizden torununuzu sakladığımız yok Haluk Bey. Oğlunuzun başından beri Efe'den haberi vardı. O tercihini yaparak Efe'yi istemedi. Şimdi çocuğun karşısına geçip onun aklını bulandıramazsınız. Efe benim oğlum ve gerekirse onu korumak için her şeyi yaparım." "Kendi kanınız olmayan bir çocuğu bu kadar sahiplenmeniz takdire şayan Koray Bey. Saldırgan tutumunuzu bu zamana kadar torunuma iyi baktığınız için görmezden geliyorum. Benim istediğim kavga değil. Eğer ki kavga isterseniz kozlarımızı mahkeme salonunda karşılaştırabiliriz. Benim bir korkum yok. Sahte evrakla babası olmadığım bir çocuğa kimlik çıkartan ben değilim." Koray elini yumruk yaparken dişlerini sıktı. Sinirlerini sakinleştirmek için bir süre susarken Haluk Bey "Bakın sizi anlıyorum. Bende olsam bu durumu hoş karşılamazdım ama yaşlı bir adamım ve hayırsız oğlumun bir çocuğu olduğunu öğrendim. Tek istediğim Efe ile biraz vakit geçirmek. Biliyorsunuz Kerem benim tek oğlum. Efe de tek torunum. Dolayısıyla tek varisim. Bu durum sizinde yaranıza olabilir" dedi. "Sizin paranıza ihtiyacım yok." diyen Koray hala dişlerini sıkıyordu. "İhtiyacınız olmadığını biliyorum Koray Bey ama belki Su yapacağı yeni evler için ek gelire ihtiyaç duyar. Bunu bir düşünün. Dediğim gibi Efe benim tek varisim onu hakkım olduğu gibi görmek istiyorum. Bu konuda bana yardımcı olursanız sevinirim. Sizden haber bekliyorum." Su eve geldiğinde Koray ona olan biteni anlattı. Su ufak çaplı bir sinir krizi geçirirken en çok adamın Efe'nin üzerinde hak iddia etmesine öfkelenmişti. "Ne hakkından bahsediyor ha. Ne hakkı. Efe benim oğlum. Onlar hiçbir hakka sahip değil. Yıllar önce oğlu yüzüme bir avuç para çarparken o hakkını kaybetti. Asla izin vermem. Efe'nin yanına yaklaşmalarına asla izin vermem." Su bağırarak bunları söylerken Koray da onun Efe benim oğlum demesine öfkelenmişti. "Evet, Efe sadece senin oğlun" diye homurdandığında Su saçlarını eliyle arkaya atıp ona dönerek "Koray alınganlık yapma. Öyle demek istemediğimi biliyorsun" dedi. Koray oturduğu yerden ayağa kalkarken "Alınganlık yapmıyorum. Yıllardır Efe'nin her şeyiyle ben ilgileniyorum. Bir hak iddia etmesi gereken biri varsa o benim. Ama Efe hak iddia edeceğimiz bir mal değil. O daha bir çocuk ve senin bu tavrınla o adamın birden Efe'nin karşısına çıkması yüzünden Allah bilir oğlum nasıl etkilenecek. Ben bunları düşünüyorum. Senin ilgisizliğin yüzünden çocuk yeterince üzülüyor bir de buna ihtiyacımız yoktu" diye bağırdı. "Koray her seferinde aynı yere geliyoruz. Kendin söylüyorsun neden yetemediğimi biliyorsun işte. Bende istiyorum onlarla daha çok vakit geçirmek, bu bana acı vermiyor mu sanıyorsun. Bu konuda beni ilk destekleyen sen değil miydin? Neden böyle yapıyorsun şimdi." "Lanet olsun verdiğim desteğe, kendini kaybettin farkında değilsin Su. Ama yeter bundan sonra çalışma hayatına bir sınır getiriyorsun. Eğer bu şekilde devam edeceksen artık ben yokum." Koray son sözlerinden sonra öfkeyle evden çıkmış ve kapıyı arkasından çarparak kapatmıştı. Su hıçkırarak arkasındaki koltuğa çökerken merdivenin başında el ele tutuşmuş onları dinleyen Efe ile Deniz de ağlıyordu. Deniz burnunu çekerken "Hep o adam yüzünden" dediğinde Efe "Hayır, hep annem yüzünden" diyerek sinirle arkasını dönüp odasına koştu. Annesi onlara daha çok vakit ayırsa babasıyla bu derece kavga etmeyeceklerdi. Her şey onun yüzünden oluyordu. Ve böylece Haluk Şimşek, Efe'nin hayatına girmişti.    
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE