Ruhuna hapsolmuş siyahlığın içinde fark edemeden varoldu.
Gözleri ruhunu yansıtacak kadar derin ve mavi.
Kum saatindeki tanecikler kadar sessiz.
Uzayın derinlikleri kadar çekici.
Cesareti kadar deli.
Adı gibi yalnız olmaya mahkum...
Kurt gibi...
O ismini taşıyan ama o olmayan biri.
O herkese benzeyip kimse gibi olmayan...
İsteği yere sızabilir, istediği kişi olabilir ama o yalnızca Kurt olmayı seçti.
Belki de kaderi seçti.
Şimdi ise zorlu görevine çıkmak üzere geri sayıyor...
Peki ya Yalnız Kurt yenilirse...
Peki ya bu görevden sonra onun kalbinden geriye hiçbir şey kalmazsa...
................................................................
Ruhuna hapsolmuş siyahlığın içinde fark edemeden var oldu.
Gözleri ruhunu yansıtacak kadar derin ve mavi.
Kum saatindeki tanecikler kadar sessiz.
Uzayın derinlikleri kadar çekici.
Cesareti kadar deli.
Adı gibi yalnız olmaya mahkûm...
Kurt gibi...
O ismini taşıyan ama o olmayan biri.
O herkese benzeyip kimse gibi olmayan...
İsteği yere sızabilir, istediği kişi olabilir ama o yalnızca Kurt olmayı seçti.
Belki de kaderi seçti.
Şimdi ise zorlu görevine çıkmak üzere geri sayıyor...
Peki ya yalnız kurt yenilirse...
Peki ya bu görevden sonra onun kalbinden geriye hiçbir şey kalmazsa. ...
●●●●●●●
#YALNIZ KURT#
Genç adam omuzlarını hareket ettirdiğinde karşısındaki kadına gülümsedi. Ortamın ışıkları gözünü alırken bardağında kalan şampanyanın son damlalarını yudumladı ve kadına dönüp erkeksi bir şekilde gülümseyerek sordu.
"Terasa çıkalım mı? Burada sıkıldım, çok göz önündeyiz." dediğinde kadın cilveyle gülümsedi. Kadınları hiçbir zaman anlamıyorum diye düşündü. Ellerini hafif kahverengi saçlarının arasında gezindirdi, bu hareket onu karşısındaki kadına göre daha da çekici yapmıştı. Bilerek yaptığı ise su götürmez bir gerçekti. Elinde boşta kalan bardağı garsonun tepsisine bıraktı ve yenisi almak için uzandığı sırada uzun boylu bir kadın, garsona çarparak garsonun elindekileri genç adamın üzerine boca etmesine neden oldu.
"Allah kahretsin!" diye homurdandı. Onu daha da ciddi gösteren gece karası takım elbisesi şampanya olmuştu. Garsonun dökmesine yol açan kadına dönüp sinirle baktığında kadın elinde taşıdığı tablet bilgisayarla ve yere döktüğü dosyaları toplamaya çalışırken hafiften sarhoş olduğunu anlamıştı. Hafif yalpalıyordu. Kolundaki kadına bakıp sordu.
"Bu kadın kim?" kadın paniklemiş eli ayağına dolaşmıştı. Yalan söylediğini anlamıştı, bu onun için normal bir hal almıştı. Göz bebekleri vücuduna yayılan adrenalinden dolayı büyümüştü. Adam gülümsedi ve kolunu kadından hızla çekti.
"Ah o mu? Şirket yöneticisinin asistanı baksana şuna kokteyl de bile iş yapıyor ne kadar da kötü." diye dosyaları toplamaya çalışan kadını kötüledi. Yaptığı hatayı fark edemezken genç adam fark ederek gözlerine baktı.
"Yöneticinin asistanı hani sendin?" diye sorduğunda adamın bu kadar dikkatli olmasına lanet etti ve olayı toplamaya çalışarak gülümsedi. Çaresiz bir gülümsemeydi bu, olayı kurtaramayacağını o da çok iyi biliyordu.
"Tabi ya yine aynı numara, yine aynı sıkıcılık." diyerek kadının yanından ayrılıp yerde dosyaları toplamaya çalışan kadına yöneldi ve camı kırılan tableti ve uzağa gitmiş olan birkaç sayfa kâğıtları toplayarak gözlerini göremediği kadına uzattı. Bu onun en önemli özelliğiydi, hipnoz edecek kadar mavi gözleri okyanusu andırırken içindeki dipsiz kuyuyu gizliyordu, hüzün vardı aslında o bakışlarda karşısındaki hüzünle hipnotize ederdi. Belki de acı ile yapıyordu. Yerdeki kâğıtları toplayıp çantasına tıkıştırdığı anda başını kaldırıp delici mavi gözlerle buluştu. Gözleri birleştiği anda planını kurmuştu bile. Bu işi yarım bırakamam diye düşünerek kadına yaklaşması gerektiğini biliyordu.
Gülümseyerek karşısındaki adama baktığında elmacık kemikleri ortaya çıktı ve kaşlarını kaldırdı. Kadın parlak pembe dudaklarını ıslatarak eşsiz gülümsemesini sergiledi. Karşılıklı çarpışan iki okyanus Cebeli Tarık Boğazı'nda ki sular ile Atlas Okyanusunu canlandırdı kısa bir süreliğine. Birbirine karışmayan ve karışamayacak olan iki sunun birleşmesi gibiydi kısa süren o eşsiz bakışma. Genç kadının kalbi tekledi. Vücuduna elektrik verilmiş gibi ürperdi, tüyleri dikeldi.
"Teşekkür ederim ama tabletin artık pek de işe yarayacağını sanmıyorum." diyerek paytak adımlarla oradan ayrılmak için hareketlendi. Adam kadının ardından bakarken erkeksi bir şekilde gülümsedi. Avına adım adım yaklaşan Kurdu canlandırıyordu. Kurtlar ceylan avlar mıydı belirsizdi ama planını kafasında kurdu ve hatalı olan yerleri çıkartarak odaklandı.
Elini cebine sokarak adeta mankenleri kıskandıracak şekilde kadının peşinden gittiğinde tam da ihtiyacım olan yer diye düşünerek terasa çıktı, uzun tırabzanlara kalçasını yasladı ve iki elini de cebine yerleştirdi. Uzun boyu ile dikkatleri her zaman kendine toplardı, aynı şimdi olduğu gibi.
"Aslına bakarsanız teknolojik aletlerden anlarım isterseniz sizin için eski haline getirebilirim." dediğinde delici mavi gözleri karşısındaki maviliklerle çarpıştı. Genç kadın sarhoşluğun verdiği etkiyle gülümsedi ve konuşmaya başladı.
"Aslına bakarsanız buraya o tableti yapmaya geldiğinizi sanmıyorum." Fazlasıyla akıllı olduğunu kanıtlamıştı ama Kurt kolay kolay pes etmezdi. Görevini tamamlamadan işini de sonlandırmayı hiç sevmezdi.
"Buraya neden geldiğim sizin için önemli mi?" diye delici mavi gözleri ile sorusu karşısında kadın hafifçe ürperdi. Genç kadın karşısında ürpermesine karşılık dudaklarının kenarı kıvrıldı ama operasyonu batırmamak adını tekrar ciddi bir ifadeye büründü.
"Böyle güzel bir bayanı burada yalnız bırakmak acımasızca olur." dediğinde karşısındaki kadın kaşlarını çattı. Genç adam ortamı yumuşatmak için elini uzattı ve ismini söyledi.
"Ben Onur Kurt ama sizin gibi güzel bir bayanın Kurt diye seslenmesi hoşuma giderdi." dediğinde gözleri delicesine parladı. Kadın bu kadar nazik ve kibar bir adam ile karşılaştığı için şaşırmış ama bunu belli etmemişti. Onur'a kimse adıyla hitap etmezdi. Herkes ona Kurt derdi. Yeri geldiğinde Yalnız Kurt dedikleri bile olurdu. Kendini göreve adamış bir adamdı. Bu durumdan kendisi de hoşnuttu. Yalnız olmayı seviyordu. Ona Dost'u yeterdi. Aklına Sibirya Kurdu gelince gülümsedi. Herkes ona yalnız dese de Dost'u vardı. Yalnız değildi aslında ama insanları önemsemediğinden dolayı hayatı boş vermiş durumdaydı.
"Sanırım yanlış zamanda yanlış yerde bulunuyorsunuz Onur Bey." Genç adam ellerini cebinden çıkararak kollarını birleştirdi ve kadına tek kaşını kaldırarak bakmaya başladı. Kollarını birleştirmesi ile gerilen kol kasları simsiyah takım elbisesinden bile belli olabiliyordu.
"Şu anda adımın daha da güzel olduğunun farkına vardım." dediğinde kadın dönen başının elverdiğince çantasında taşıdığı ekranı kırılmış olan tableti adama uzattı. Kurt'un fark ettiği bir ayrıntı vardı. Kimse ona şimdiye kadar adıyla seslenmemişti. Az önce kurduğu cümle gerçek cümlesiydi aslında. Herhangi bir kur yapma amacı ile söylememişti cümlesini. Gerçekten ona herkes Kurt dediği için adını duyduğunda kısa bir süre yadırgadı. Benim adım mı bu diye düşünmeden edemedi. Belki de genç kadın büyülü sözler ile söylemiştir diye düşündü aklına ne kadar saçma gelse de. Aslında büyü ile söylenen sözler değildi. Duygu ile söylenen sözlerdi. Kurt'un donmuş kalbini eritecek kelimeydi kendi adı, ama sadece karşısındaki genç kadın söylediği zaman olacaktı bu.
"Yapmak istediğiniz şey tableti tamir etmekse buyurun." Diyerek elindeki tableti adama doğru salladı ve adam tableti alınca konuşmaya başladı.
"Bana isminizi bahşedecek misiniz güzel bayan?" Dediğinde kadın ayağında yüksek topuklu ayakkabıları çıkararak eline aldı. Şimdi yanındaki adam ile aralarında fark edilir bir boy farkı olduğu su götürmez bir gerçek olarak yüzüne çarptı. O kadar uzundu ki o boynunu kaldırmaktan yorulmuştu ama adamın tepeden bakarken eğlenen bir ifadesi vardı. Genç adamın söylediği cümleyi duyunca kahkaha atmaya başladı.
"Siz kendinizi 19.yüzyılın Londra'sın da hissediyorsunuz sanırım ama burası gerçek dünya, her ne kadar benim dünyam dönüyor olsa da burası gerçek dünya." Adam başını eğerek kadına baktı ardından tablete art arda hızlıca dokunup kadına doğru çevirdi ve gülümsedi. Eli hızlıydı, teknolojide üstüne yoktu. Kendi yaptığı takip cihazları varken yüzünden pek de anlaşılmıyordu bir teknoloji uzamanı olduğu. Daha çok bir şirketin yöneticisi gibi göründüğünü biliyor ara sıra evde aklına gelince kendi kendine kahkahalara gömülüyordu.
"Teknolojiden anlıyor olabilirsiniz ama ben ne yazık ki teknolojik bir alet değilim. İzninizle." diyerek adamın elinden tableti aldığı sırada ayrılmak isterken elini kadının omzuna koyarak durdurdu. Omzuna dokunmuş olması onu korkutabilirdi, yaptığı hatayı fark edince kendine lanet savurdu.
"Hafif sarhoş olmuş birine göre gayet iyi düşünüyorsunuz hanım efendi." Genç kadın kaşlarını kaldırarak adama baktı. Kadınlara karşı her zaman saygılı olmuştu. Tanımadığı bir bayana hiçbir zaman saygısızca davranmazdı. Kadınlar ona göre yeri geldiğinde dünyayı kurtaracak olan kahramanlardı. Kadınlara karşı herhangi bir saygısızlık gördüğü anda orada biter her kimse ona ağzının payını vererek olayı sonlandırırdı. Duygusuz olabilirdi ama saygısız asla. Hele de kadınlara...
"Sarhoşum aptal değil." dediğinde teras kapısının önünden geçen garsondan iki kadeh şampanya alıp ağır ağır karşısında duran bayanı etkilemek ve ağzından laf almak için daha da sarhoş etmek onun planına dâhil olmuştu. Bu plan için karşısında bayanı kullanmak zorundaydı ama kullanmak kelimesi çok adice geliyordu. Onun sayesinde birçok insanın hayatı kurtulacağını düşündüğünde yapmak zorunda olduğunun farkına vardı. Bazı kadınlar ise onun dış görünüşünden etkilenip onunla olmak isterdi, işte onların ağızlarından laf almak daha kolaydı, bu onun işine de gelirdi sonuç olarak istediği şeyi elde ederdi; bilgiyi. Onun bu hayatta istediği tek şey bilgiydi. Düşmanını bilgiyle alaşağı ederdi. Bu her zaman onun bir numaralı kuralı olmuştu.
Çekici olmasını ona Tanrı tarafından bahşedilen bir ödül olarak görürdü. Onun için önemli tek şey vardı; görevi.
"Sizce de sıkıcı bir kokteyl değil mi?" Kadın adamın elindeki şampanya bardağını alarak bardağın yarısına kadar yudumladı.
"Biraz hızlı gitmiyor musunuz?" Diye gözlerini açarak sordu adam. Hızlı gitmesi adamın yararına olsa da hemen sızarsa bilgi alamayacak olması görevin hüsranla sonuçlanmasına neden olabilirdi. Yavaş adımlar atmak düşünmesine zaman verirdi. Hata yapamazdı.
"Şampayı getiren sizdiniz içen kişi ise benim, doğal olarak karar da benim." Diye diklenerek konuştu. Kurt hafifçe gülümsedi. Kadınların bu kadar hızlı içki içmesinin pek çok nedeni olmazdı. Birinci seçenek; kesinlikle mutsuz olmasıydı, zaten bu seçeneği söyledikten sonra geri kalanları önemsiz bir hal alıyordu.
"Bu kokteylde mutsuz olan bir biz varız sanırım." Yavaş yavaş şampanyasını yudumlamaya başlayınca yüzünü ekşitti ve birayı daha çok sevdiğini fark etti ama dayanmalıydı gece evine vardığında kendine bira ısmarlamayı aklının köşesine yazdı.
"Aslında mutlu olabilirdim ama aptal patronum elime bu gereksiz dosyaları tutuşturmasından önce." Diyerek yakındı. Sinirlenmiş ve sarhoş olmuş hali adamın hoşuna gitmişti. Kahkaha atacaktı ama her zaman düşündüğü kural aklına geldi; görevi berbat etme.
"Bende patronlardan hoşlanmam. Patronunu sevmiyorsunuz öyle değil mi? " doğru ona verilen emirlerden hoşlanmazdı yaptığı işi emir almak için değil insanların huzuru ve mutluluğu için yapardı. O ve onun gibiler perdenin görünmeyen tarafıydı.
Genç kadın kafasını sağa sola sallayarak soğuk sıvıyı midesine gönderdi ardından yanındaki adamın elinden aldığı bardaktakini de içip terasın soğuk yerine oturdu. Adam şaşırmış bir o kadar da etkilemişti düşüncelerini fark eder etmez kafasını sağa sola sallayarak nerede olduğunu tekrar tekrar kendine hatırlayıp görevine geri döndü. Görevi; karşısında sarhoş olmuş kadını konuşturup ağzından laf almaktı. Bunu insanların iyiliği için yapmak zorundaydı. Aynı onun gibi yere oturdu, kapının önünden geçen garsona işaret edip büyük bir şişe getirmesini söyledi.
Garsonun elinden aldığı şişeyi açtı ve bayanlar önden diyerek önceliği ona verdi.
"Bana hala ismini söylemedin ben sana söyleyeli çok oldu adaletsizlik seziyorum." Dediğinde kadının elinden aldığı şişeyi dikti. Kokteyllerden ve şampanyalardan nefret ediyorum diye düşündü.
"Ovv ne zaman da sen olduk bay teknoloji? "
"Lütfen bana öyle seslenme kalbimi kıracaksın." Diyerek yapmacık bir şekilde elini kalbine götürüp üzülmüş gibi yaptı.
"Çok sıkıcı bir hayatım olduğunu söylemiş miydim?" Diyerek içkiyi diklendi. Hayatının sıkıcı olduğunu zaten anlamıştı ama kendi hayatının da aksiyon filmlerinden kalır yanı yoktu. Her köşeden Hollywood yıldızları çıkacak diye ödü kopmuyor değildi ama eksik bir yer vardı. Aksiyon filmleri durağanlaşarak biterdi, onunki ise bitmiyordu.
"Şu anki yüz ifadenden belli oluyor. Aslına bakarsan benimde mutlu olduğum söylenemez çalıştığım şirket gezici olarak beni bu kokteyle yolladı. Sen şu sıkıcı patronun asistanı olduğuna göre adamın donuna kadar biliyorsundur." diyerek kahkaha attı ve kadının elindeki şişeyi aldı. Dikkatli baktığında daha da sarhoş olduğunu anladı. Hal ve hareketleri bunu belli ediyordu ama mantıklı, elle tutulur ve tutarlı konuşuyordu. Sarhoş olup saçma sapan konuşanlardan değildi en azından.
"Ben şahsen çalıştığım şirketin batmasını isterdim. Yüksek mevkidekilere kahkaha atmak onların zarara girdiğini görmek bir hayli hoş olurdu." Diyerek görevin temelini atmaya başladı.
"O zaman işsiz kalırdınız ve çevrenizdekilerde size kahkaha atardı ki bu hiç hoş olmazdı." Kadına baktığında sarhoş olmuş olmasına rağmen gayet de mantıklı konuştuğunun farkına vardı. Daha önce böylesiyle hiç karşılaşmamıştı, içip içip deliren görmüştü ama sarhoş oldukça mantıklı konuşana rastlamış ve karşılaştığı bu durum onu şaşkına çevirmiş ama yine de sakinliğini koruyordu.
En önemli silah soğukkanlı olmaktı.
Saçma bir heyecan tüm görevi batırabilir, deşifre olmasını sağlayabilirdi. Deşifre olmaktansa ölmeyi tercih ederdi.
"Peki, sen, sen onların kötü insan olduğunu anlasan ne yapardın?" Diye sordu. Kadının ağzından çıkacak her önemli kelime altın niteliğindeydi. Asıl göreve adım adım ilerliyordu. Dikkatini genç kadına vererek dinlemeye başladı.
"Kötü insan olmuş olsalardı şimdiye kadar mutlaka fark ederim dediğin gibi adamın donuna kadar biliyorum." Diyerek kahkaha atmaya başladı. Demek ki bilmiyorsun küçük hanım diye düşündü. Adamın donunu bilmen zaten işime yaramazdı diye düşünürken bir yandan da sinirlendi neden öfkelendiğini anlamayarak.
"Olasılık konuşuyoruz şurada öyle değil mi? Sende o adamların kıçına tekmeyi basabilecek olduğu hissine kapılıyorum sen ne dersin?"
"Polis değilim dedektif değilim ajan değilim haliyle bunların hiç birini yapamazdım. Arada sırada içime doğan deli cesaretim olsa da elimden bir şey gelmez. Aynı annemi kurtaramadığım gibi." Diyerek sarhoş olsa da hüzünlendi. Olayı bu yönden saptırmalıyım diye düşündü. Eğer olay hüzne giderse dikkati dağılabilirdi. Hüzün her zaman olmasa da dikkat dağıtıcı olmuştu. En azından ona göre.
Hızlı hareket etmeliyim diye düşündü ama nasıl hızlanabilirdi ki? Önemli kelimeleri almak uğraştırıcı olabilir ona zaman kaybettirici olabilirdi. Yakasına yerleştirdiği eski usul dinleme cihazı ile ortakları onu dinliyordu. Kendi yaptığı dinleme cihazlarını takmak isterdi. Nedense Savaş'ın kahkaha attığını duyamasa da hissedebiliyordu. Diğerleri metanetle bu günlük işlerinin son bulacağı anı beklediğini biliyordu, hızlı davranmak ona hata yaptırtabilirdi. 'Savaş dostum biraz daha kahkaha atman gerek' diye düşünüp işine odaklandı.
"Önemli olan polis, dedektif veya ajan olmak değildir ki. Onların suçlu olduğunu bilsem batmış oldukları bataklıkta tamamen boğardım, sen öyle yapmaz mıydın? " diye sordu. 'Hadi, hadi açık ver' diye içinden geçirdi.
"Sanırım yapardım. Biliyor musun bir kaç gün önce asistanı olduğum o adam" diye tükürürcesine konuştu. "Masasından alacak olduğum dosyaları alacakken bağırdı, durum şu ki dosyaları her zaman bana yük eden adam dosyaları aldım diye bağırmış olması tuhafıma gitti." Diyerek beklediği kelimeleri ona vermişti. 'işte bu' diye düşündü. O dosyalarda bir şey olduğu kesindi. Kendi asistanının görmesini istemediği bir şeyler vardı.
İstemsizce gülümsedi. İşte bu kadar diye düşünüp sıradaki planı için düşünmeye başladı. O dosyaları bir şekilde elde edecek olması onu sevindirmişti. Ya da dosyalar ile ilgilenmeyip bilgisayar veri tabanına sızıp bilgileri elde edebilirdi. Dosyaları imha etmek kolaydı ama bilgisayara kaydettiği ise aşikârdı. Her ne kadar karşındaki güzel bayanı sarhoş etmiş olsa da önemli bir görevi vardı. Kadın elindeki şişeyle gözlerini kapatıp başını duvara yaslayınca genç adam adeta nefes bile almayarak bekledi. Karşısındaki güzel bayanı burada bırakmak zor olacaktı ama görev daha önemliydi.
Kadının sızdığını anladığında son olarak çantasını karıştırdı elle tutulur bir delil bulamayınca tekrar kadına baktı.
"Lanet olsun!" diyerek ayağa kalktı ve yerde sızmış ama güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş olan kadını kucağına aldı. Eşsiz kokusu ruhu kadar siyah olan takım elbisesine işledi. Mendil yakasına doğru eğilerek onu adım adım dinleyen ve takip eden ekip arkadaşlarına seslendi.
"Bir daha bu tür görevi benim üzerime yıkarsanız bende sizi yıkarım duydunuz mu?" Diyerek kokteylin düzenlendiği yerin arka kapısına doğru kucağında genç bayanla ilerledi.
****************************************