BEKLENEN GÜN

1447 Kelimeler
ZEYNEP KAYA "Hadi Zeynep, kalk artık gızım. " Annemin sesi kulaklarımda yankılanırken gözlerimi araladım. “Tamam anne, kalkıyorum,” dedim isteksizce. Ağır adımlarla doğruldum yataktan, her sabahki gibi önce pencereye yöneldim. Camı araladığım anda içeriye dolan Artvin’in o mis gibi, serin sabah havası ciğerlerimi doldurdu. Toprağın, sabah çiğinin ve uzaktan gelen tandır kokusunun birbirine karıştığı o eşsiz koku bir an içimde tarifsiz bir huzur uyandırdı. Dışarıdan gelen ışık, perde aralığından odama süzülüyor, kuş sesleri sabahın sessizliğini boğarcasına neşeyle ötüyordu. Ama bu neşe, içimde büyüyen tuhaf boşluğu doldurmaya yetmiyordu. Her sabah olduğu gibi yine sokaktaki sedirlere oturmuş dedikoducu teyzelerin gürültülü sesleri yankılanıyordu. Bıkkın ama alışılmış seslerdi bunlar; fakat bu sabah söyledikleri her zamankinden farklıydı. Göz ucuyla baktım, hepsi başlarını bir yana eğmiş, fısıltıyla ama heyecanla konuşuyorlardı. Kahvaltımı zoraki birkaç lokmayla geçiştirdikten sonra kapının önüne çıktım, içimde anlamlandıramadığım bir duygu vardı. Ne yapacağımı bilemezken kulaklarım, teyzelerin konuşmalarına istemsizce takıldı. “Sancaktar’ın oğlu Baran geri dönmüş,” dedi biri. Kalbim bir an duracak gibi oldu. Bir diğeri hemen lafa karıştı: “Çakıroğulları bu çocuğu sağ bırakmaz. Keşke dönmeseydi…” O an bir uğultu çöktü kulaklarıma. Baran mı? Benim Baran’ım mı dönmüştü? Damarlarımda donmuş gibi akan kanım bir anda alevlendi. Ayaklarım yerinde duramıyordu. Kalbim, adını duyunca yeniden onun için atıyordu. Tüm benliğimle koştum Barangil’in eski evine. O evi ezbere biliyordum, sanki her taşını avucumun içi gibi hatırlıyordum. Sokağın başında eski bir incir ağacı hâlâ duruyordu, altında bir zamanlar oturup hayaller kurduğumuz yer gibi… Baran gerçekten dönmüş müydü? Gözlerim yaşardı. İsmini duymak, içimde bastırmaya çalıştığım her duyguyu yeniden gün yüzüne çıkarmıştı. Acı, özlem, öfke, sevda… Hepsi bir aradaydı. Onu görmeden hiçbir şey inanılır gibi değildi. Kalbim ağzımdan çıkacak gibiydi. Belki de bu geri dönüş, bir şeylerin başlangıcı ya da sonuydu… Tam tahmin ettiğim gibiydi . Baran, yıllar önce terk edilmiş gibi duran o eski evin içinde, eşyaları toparlamaya çalışıyordu. Tozlu kapı aralığından içeriyi izlerken, elindeki sandalyeyi dışarı çıkardığını gördüm. Tam adım atacakken mata takıldım, sendeledim. Ve tam o an, Baran’ın terden sırılsıklam olmuş tişörtünü çıkarmasıyla zaman durdu sanki. Gözlerim karşımdaki manzaraya kilitlendi. Kaslı kolları, güneş ışığında parlayan bembeyaz teni, yıllar geçtikçe daha da erkekleşmiş ve olgunlaşmış vücudu. Her şeyiyle büyüleyiciydi. Nefesim kesildi. İçimde bastırmaya çalıştığım duyguların tamamı bir anda, kontrolsüzce yüzeye çıktı. Duygularımı bastırmak istiyordum çünkü ben üniversiteden geldikten sonra baran ile iletişimimiz cok azalmış bana birşey'ini anlatmaz olmuştu. Kırgın ve tripliydim davranışından ötürü ama bu adamı sevmemek mümkün müydü? Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi. İçimde çırpınan heyecanla titreyen ellerimi saklamaya çalışarak yanına doğru yürüdüm. Ayak seslerimden mi, yoksa kalbimin çığlığından mı duydu bilmiyorum ama bir anda arkasını döndü. Göz göze geldiğimizde, o bakışlarda yılların özlemi vardı. Dudaklarında beliren o tanıdık, içten gülümseme .Beni gördüğü andaki şaşkınlığı, ardından gözlerine dolan o mutluluk, içimi ısıttı. Dayanamadım, boynuna sarıldım. Kokusu... Yıllardır hafızamdan silinmeyen o koku, şimdi yeniden içime doluyordu. Teni, sıcaklığı, varlığı hepsi gerçekti. Sanki geçen onca yıl hiç yaşanmamış, biz hiç ayrılmamıştık. Kader ne kadar uğraşsa da, kalplerimiz birbirinden hiç vazgeçmemişti. Baran, o an beni dudaklarıyla selamlamak istedi ama kendimi geriye çektim. Gözlerimin içine bakarak neden diye sorduğunda, fısıltıyla konuştum: “Beni babamdan isteyeceksin baran bey” Sözlerimle bir yemin ettim sanki. Gülümsedi ve gözlerimin içine bakarak kararlılıkla fısıldadı: “Yarın akşam hazır ol Zeyneb’im…” Kalbim hızla çarpmaya başladı. Sanki yılların boşluğunu, tek bir cümleyle doldurmuştu. Beş yıldır ortalarda yoktu bunun hesabını ayrı soracaktım . Herşeyi bir bir anlatacaktı . Ayaklarım yere basmadan, kalbim göğsümden dışarı fırlayacakmış gibi, koşar adımlarla eve döndüm. İçimde bir çocuk gibi sevinçli, bir kadın gibi kararlıydım. Baran dönmüştü… Bir an önce hazırlıklara başlamalıydım. Bu defa bizi hiçbir şey ayıramazdı. Daha biraz önce kalbim göğsümden dışarı fırlayacak gibiydi, şimdi ise içine çökmüş, sıkışmıştı. Sevincimin uzun süreceğini zaten beklememiştim ama bu kadar çabuk gölgelenmesine de hazır değildim. Karşıdan yaklaşan o siyah araba, içimde uğursuz bir his uyandırmıştı. Plakayı görmemle birlikte, o his ete kemiğe büründü. Bu araba... Emir ihsan'a aitti. Kalbim hızla çarpmaya başladı ama bu kez heyecandan değil, tiksintiyle karışık bir korkudan. Emir ihsan, yıllardır peşimi bırakmayan karanlık bir gölge gibiydi. Onun için ben, ulaşılmaz bir kadındım belki; o yüzden vazgeçememişti. Oysa ben, onun gözlerine bile bakmak istemiyordum. Diğer kadınlar ona istediklerini veriyor, o da onları bir mendil gibi kullanıp atıyordu. Ama ben onun gözünde bir gurur meselesi, bir “elde edilemeyen”dim. Bu yüzden yıllarca kimse beni istemeye cesaret edememişti? Herkes ondan korkuyordu. Daha çok baran'ı beklemekten ziyade bu yaşa kadar bekar kalmamın sebebiydi. Benimde işime gelmişti. Emir ihsan sadece bir adam değildi; Çakıroğulları'nın zenginliği, kirli gücü, tehditleri ve karanlık işleriyle birleşmiş, gölgelerin arasında hükmeden bir tehlikeydi. Araba yavaşça yanıma yaklaştı. Sanki her bir adımında içimdeki Baran'a dair hayallerin üzerine çamur sıçrıyordu. Kapı açıldı. Sert bir edayla indi arabadan. Üzerime yürürken gözlerinde tanıdık ama mide bulandırıcı bir parıltı vardı. “Ne yapıyorsun Zeyneb’im?” dedi. O kelime “Zeyneb’im.” Dudaklarım gerildi, içimde bir şey kırıldı o anda. Hızla bir adım geri çekildim. “Çek elini üstümden!” dedim sertçe. “Ben senin Zeyneb’in falan değilim!” Yüzüme bakan gözleri bir anlığına öfkeyle karardı. Ama hemen ardından arsızca yaklaştı, elini uzattı yeniden. “Seni gelip isteyeceğim. Çok az kaldı biliyorsun değil mi ?” dedi iğrenç bir öz güvenle. Midem bulandı. “Çek elini üstümden!” Sözlerim titremiyordu artık. Öfkem, korkumu bastırmıştı. “Çekil yolumdan! Yoksa avazım çıktığı kadar bağırırım!” dedim ve hızla uzaklaştım oradan. Arkadan seslenmeye devam ediyordu, ama kulaklarımı tıkadım. Onun varlığını zihnimden silmek ister gibi koşuyordum. Ayaklarım beni eve taşırken, içimde karmaşık bir duygu fırtınası kopuyordu. Hem sevincim, hem öfkem, hem de yıllarca yaşadığım bastırılmış korkular bir anda üzerime çullanmıştı. Ama artık ne kaçacaktım, ne de susacaktım. Kalbim Baran için çarpıyordu ve onunla kuracağım gelecek için her engeli, her gölgeyi, her tehditi yok edecektim. Eve girer girmez derin bir nefes aldım. İlk iş Aslı 'ya haber vermeliydim belki de. O benim her şeyim, sırdaşım, kardeşim gibiydi. Bu hazırlıkları onunla birlikte yapmalıydım. Baran gelmeden önce her şey eksiksiz olmalıydı. Çünkü artık hayatımda geri adım yoktu. Ne Emir ihsan, ne korkularım… Ben, kalbimle verdiğim karara yürüyecektim. Baran, beni ailesiyle değil, dayısı Cevdet’i yollayarak isteyecekti. Çünkü onun annesi de babası da yıllar önce vefat etmişti. Bu yüzden, ailede en büyük olarak dayısı Cevdet kalmıştı. Aslında o yüzden de istemeye gelecekleri akşam biraz erken organize olmuştu. O gün hava ne kadar sıcak olsa da içimde tarifsiz bir telaş vardı. Babam her zamanki gibi evdeydi; çalışmıyordu, yaş aldıkça işlerden elini eteğini çekmişti. Tam lokmayı ağzıma atacakken, babamın telefonu çalmaya başladı. Usulca ceketinin cebinden çıkardı, numaraya baktı. Sonra o tanıdık ciddiyetiyle açtı. “ Buyurun kimsiniz ? Kim! Aslan bey... Buyurun gelin tabii ki, başımız gözümüz üstüne.” O cümleyi duymamla birlikte içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Sanki babam, bu gelişin ne anlama geldiğini biliyordu. Telefonda konuştuğu kişi, Çakıroğulları'nın başı Aslan Bey’di. Kalenin en korkulan, en sözünden dönmeyen adamı. Babam telefonu kapatırken, ben yerimde duramıyordum. “Baba, kimdi o? Ne oldu?” diye sordum arka arkaya. Ama babam sustu. Derin bir iç çekti önce. Sonra biraz düşünerek, ağır ağır konuşmaya başladı. “Kızum Çakıroğulları’nın Aslan Bey’u gelecek. Hayır bir iş için deduler ama...” O an ayağa fırladım. Kalbim deli gibi atıyordu. O ismin geçtiği her cümle, tüylerimi diken diken ediyordu. Babam bana bakıyordu, gözlerinde merak vardı, kaygı vardı... Tepkimi izliyordu. Ben ise hem öfkeliydim hem endişeli. Kendimi kaybedercesine konuştum: “E buba! Ne giyeceğum ben? giyeceğum bir şey yok ki! Onların önüne böyle perperişan mı çıkayum?” Hiçbir cevabını beklemeden, başımdaki eşarbı sıyırır gibi çektim, eteğimi toplayıp ayakkabılarımı bile tam giymeden dışarı fırladım. Koşarak Baran’ın evine gittim. Adımlarım sokak taşlarına vura vura yankılanıyordu. İçimdeki korku, öfke ve çaresizlik birbirine karışmıştı. Yıllardır Emir ihsan'ın gölgesi üzerimizde dolaşırken, şimdi bir de Aslan Bey’in gelişi ne anlama geliyordu? Baran’a anlatmam gerekiyordu her şeyi, hemen, şimdi. Evlerinin avlusuna vardığımda o çoktan beni bekliyormuş gibi dışarı çıktı. Göz göze geldiğimizde, yüzümdeki tedirginliği hemen fark etti. Hızla yanına gidip olup biteni bir solukta anlattım. Aslan Bey’in geleceğini, babamın şüpheli davranışlarını, içime düşen sıkıntıyı... Her şeyi tek tek söyledim. Baran başını öne eğdi, bir süre sustu. Sonra gözlerini gözlerime dikerek, sakin ama kararlı bir sesle konuştu: “Başka yolumuz yok, Zeynebim. Biliyorum, senin için zor. Ama kaçmalıyız. " Gözlerim doldu. Sesi ne kadar güçlü çıksa da, içinde bir burukluk vardı. Ellerini tuttum, sımsıkı. “Ben senden ayrılamam Baran’ım, Nereye olursa olsun gerekirse gidelum, ama sensiz bir hayata sığamam.” Baran derin bir nefes aldı. Dudaklarında yumuşak ama yaralı bir gülümseme vardı. “Sen şimdi eve git .Hiçbir şeyi belli etme. Aslı’yla sana haber yollayacağım. Ne yapacağımızı konuşacağız. Ama bu gece , Sessiz kal. Bizim için.” Başımı usulca salladım. Kalbim parça parça ama yüzümde kararlı bir ifade vardı. Gözlerimden yaşlar süzülürken bile, içimde bir ışık yanmıştı. Çünkü ne olursa olsun, bu defa yalnız değildim. Bu defa el eleydik. Ve bu sevda, kimsenin gölgesinde ezilip gitmeyecekti.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE