ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

4160 Kelimeler
"Benim düşünmem lazım Ilgaz" Melek, bu kelimeyi söyleyeli tam iki hafta olmuştu. Ilgaz, tam iki haftadır ayrıydı karısından. Bir iki haftanın her günü Meleğin ailesinin evine gitmişti. Her seferinde Meleği göremeden geri dönüyordu genç adam. Ama yine de Meleğin evine gitmekten vaz geçmiyordu. Melek, o gün den sonra, bir daha Ilgaz'la konuşmamıştı. Eve geldiği zamanlarda yanına bile gitmemişti. Ilgaz, haftalardır çok üzgündü. Ne yapacağını şaşırmıştı artık Bir hafta daha evde dinlenen Ilgaz, şirkete  gitmeye başlamıştı artık. Hasta olduğu zamanlarda da ara sıra şirkete giden Ilgaz. Sağlığına kavuştuktan sonra  çalışmaya hız vermişti. Babası, dayısının da yardımıyla bütün yükü omuzluyordu yıllardır. Artık Ilgaz'ın da onlara güç vermesi, destek olması gerekiyordu. Kemal Bey, Derman, İstanbul'a geldiğinden bu tarafa Adana'da ki işlerle daha çok ilgileniyordu. Adana, İstanbul, sürekli gidip geliyordu. Adana'da şu sıralarda işler ters gitmeye başlamıştı. Kazım Bey, Adana'daki şirketin başına Kerem'i geçirmek için çalışıyordu. Bu yüzden bütün ortakları yanlarına çekmeye çalışıyorlardı. Bu fikir kimden çıktı? Nasıl bir anda bu raddeye geldi bilmiyordu Kemal Bey, Kenan Bey, hem oğlunun sağlık sorunları hem de yaşadığı onca sıkıntıdan sonra bu olanlarla uğraşacak vakit bulamamıştı. Ilgaz, sağlığına kavuştuktan sonra, işlerle ilgilenmeye tekrar başlamıştı. Yaptırdığı araştırmadan sonra Kerem'in en büyük hissedarlardan birinin kızıyla evlilik planları kurduğunu öğrenmişti. Kerem'in evleneceği kızın babası başını çektiği grubun etkili bir üyesiydi. Kenan Bey, sıkıntılı zor zamanlar geçirirken, kardeşi ve yeğeni başka planlar peşindeydi anlaşılan. Kenan Bey'in  zor  zamanlarından faydalanıp şirketler grubunun başına geçmeyi planlıyorlardı. Kenan Bey'in onlardan zerre kadar çekincesi yoktu. Kenan Bey, için onlar küçük lokmaydı. Onları elbette bir şekilde dize getirecekti. Ama şuan ki tek sorun gelini ve oğlunun barışmasıydı. Gelini iki haftadır baba evinde kalıyordu. Oğlu ise iki haftadır perişandı. Ilgaz ın burnu sürtülsün istemişti Kenan Bey. Ama oğlunun daha fazla acı çekmesine de  dayanamayacaktı artık. Melek, baba evindeyken Kerem, tarafından bir kaç kez ziyaret edilmişti. Bunu da öğrenmişti Kenan Bey. Kerem, Meleği Ilgaz'a karşı doldurmaya çalışmıştı sürekli. Önce Ilgaz'ı zehirleyen Kerem, şimdi Meleğe kancayı takmıştı. Ünal Bey ve Zuhal Hanım'a da Ilgaz, hakkında hiç de iyi şeyler söylememişti. Melek, Kerem, eve geldiğinde Ilgaz'ın kuzeni olduğu için bir şey söylememişti. Ama, bir kaç gün önce Melek'ten Ilgaz'ı boşamasını istemişti. Eğer ondan boşanırsa ailesi ve ona istedikleri kadar para vereceğini söylemişti. Melek, o gün Kerem'e hiç bir cevap vermemiş sadece evden gitmesini istemişti. Bir kaç gündür de Kerem'in söyledikleri içini kemiriyordu. Kerem, Ilgaz'ın hiç de zannettikleri gibi iyi bir insan olmadığını söylemişti onlara. Ondan her tür kötülüğün gelebileceğini, bir an önce ondan kurtulmasını söylemişti. Melek, Kerem'in Ilgaz'dan ne kadar nefret ettiğini bilse de kafasında acabalar oluşmak üzereydi. İki haftadır Ilgaz'ın yanına gitmemesinin sebebi Kerem değildi elbette. Melek, birinin söylemesiyle Ilgaz'a sırtını dönmezdi zaten. Meleğin asıl derdi, Ilgaz'ın en küçük bir olayda bile Meleği dinlememesi. Elini hemen bırakmasıydı. Melek, Ilgaz'ın yalnızca Meleğe inanmasını istiyordu. Çünkü Melek, yalnızca Ilgaz'a güvenmiş ti. Yalnızca ona değer vermişti. Melek, için Ilgaz'ın sözü senetti. Kerem'in aklına soktuğu hiçbir acaba Meleği etkileyemeyecekti. Buna izin vermek istemiyordu kız. Ilgaz'da öğrenmişti Meleği ve ailesini Kerem'in ziyaret ettiğini. Meleği Ilgaz'a karşı dolduruyordu bunu biliyordu genç adam. Melek ve ailesi Kerem'i sadece Ilgaz'ın kuzeni olduğu için kabul ediyorlardı eve. Ünal Bey, bunu Kenan Bey'e söylemişti. Kerem'in Ilgaz, hakkında söylediklerini de ona bir bir anlatmıştı. Ünal Bey, kızı ve damadı arasında geçenleri Ilgaz'ın kendi ağzından öğrenmişti zaten. Kızının evine gitmemesi ve sürekli üzgün olması, Ünal Bey'in Ilgaz'ın yanına gitmesine neden olmuştu. Ilgaz, her şeyi olduğu gibi anlatmış. Ünal Bey'den de defalarca özür dilemişti. Ünal Bey, sadece Ilgaz'ı bir konuda haklı bulmuştu. Kızı o adamın olduğu yere gitmemeliydi. Diğer yaptıklarında ise tamamen kızını desteklemişti tabi ki. Ilgaz'a sadece bu seferlik karışmayacağını, eğer kızı kocasına dönmek isterse engel olmayacağını söylemişti Ilgaz'a. Eğer bir daha kızını üzerse de sokakta kalsalar  bile sessiz kalmayacağını eklemişti. Kerem, amacına ulaşmanın verdiği sahte başarının tadını çıkarıyordu. Ünal Bey, en son ziyaretlerine gittiğinde Kerem'i evden kovsa da Meleğin Villaya dönmemesi onu çok mutlu ediyordu. Demek ki Meleği ikna etmeyi başarmıştı. Kız Ilgaz'dan ayrılacaktı, buna inanıyordu Kerem. Ilgaz'da çok üzgündü, acı çekiyordu. Kerem'in istediği de buydu zaten. Her şey yolunda gidiyordu artık. Yakında Adana'daki şirketin başına da kendi geçecekti. Kenan Bey ve Ilgaz'ı köşeye sıkıştırmışlardı artık. Her şey Kerem'in istediği gibi ilerliyordu. Yıllardır Nefret etmişti Ilgaz'dan. Bütün ailesi hep Ilgaz'ı desteklemiş, hep onu sevmişlerdi. Kerem'in büyük olmasına rağmen. İşlerin başına hep Ilgaz'ın geçmesini istemişlerdi. Buda hep Ilgaz'dan nefret etmesine sebep olmuştu. En iyi eğitimi Kerem, almıştı oysaki. Yurt dışında okumuş. Ticaret alanında mastır yapmıştı. Kerem, artık kendi hakkı olan şeyi zorla alacaktı. İsteyerek verilmeyen tüm haklarını söke söke alacaktı onlardan. Ilgaz'ın özelliği neydi ki herkes Ilgaz'ı seviyordu. Yalnızca ona değer veriyorlardı. Kerem, bunu yıllardır anlayamamıştı. Melek, yine erkenden kalkmıştı son iki haftadır yaptığı gibi. Nedense hep saat beş, beş buçuk arası uyanıyordu. Sebebi ise sürekli Ilgaz'ı düşünmesiydi galiba. Hastane de kaldıkları günlerde Ilgaz, hep o saatlerde uyanır su içerdi. Sonra da Meleğin elinden tutarak uykuya tekrar dalardı. Melek, ellerine baktı öylece. Her sabah olduğu gibi. Ama ne Ilgaz, vardı. Nede onun kocaman elleri. Meleğin küçük elleri hep Ilgaz'ı güldürürdü. Avucunun içine aldığı zaman kaybolurdu hep. İşte o zaman Ilgaz, kahkahalarla gülerdi. "Meleğim ellerin öyle küçük ki. Bir gün avucumun içinde kırılacaklar diye çok korkuyorum" derdi Meleğe. Derin bir nefes aldı Melek. "Ilgaz" dedi. Ta kalbinin derinliklerinden gelen aşkla. "Yüreği yaralı sevdam. Ilgaz Dağı, kadar yüce gönüllü adamım. Neden tek bir saniye bile aklımdan çıkmıyorsun? Neden başka şeyler düşünemiyorum? Neden kalbimde ruhumda hep sen varsın? Ben Ilgaz, olmadan yaşayamam Allah’ım. Yine de korkuyorum. Onu kaybetmekten. Kalbimi kırmasından, beni daha çok yaralamasından korkuyorum. Ne yapacağım? Bir karar vermem lazım." Ilgaz, her gün defalarca kez telefonla arıyordu Meleği. Sürekli özür mesajları atıyordu. Ama hiç birine cevap vermemişti Melek. Korkuyordu çünkü. Ilgaz'ın tavrından davranışlarından korkuyordu. Yatağının üstünde oturmuş kara kara düşünüyordu. O sırada annesi geldi kızının yanına. Melek, annesini görünce yatakta biraz kaydı ve annesine oturması için yer açtı. Zuhal Hanım, gelip kızının tam yanına oturdu. Meleğin saçlarını okşadı öptü. Sonra da elini tutup gözlerinin içine baktı. "Melek, sana bir soru sorabilir miyim kızım?" dedi. "Tabi ki annem. Ne istersen sorabilirsin? Kötü bir şey yok değil mi?" "Meleğim, sen kocanı seviyor musun, sevmiyor musun? Bunu bana söyler misin?" "Neden böyle bir şey soruyorsun anne? Ilgaz'ı tabiki seviyorum. Hem de çok seviyorum" "Seven kadının yeri kocasının yanıdır Melek. Bunu da biliyorsundur umarım. Sen buraya geleli iki haftadan  fazla oldu. İlk gün hariç kocanla konuşmadın bile. Bunu yapma kızım. Seviyorsan bunu yapma. Çocuk hatasını kabul etti. Defalarca özür diledi senden. Artık bitir bu ayrılığı. Bu böyle devam edemez. Sen burada o orada böyle evlilik olmaz. Hem Ilgaz, gibi bir adamı boş bırakmazlar Meleğim. Onu kaybedersen üzülmeyecek misin? Onu başkası alırsa yıkılmayacak mısın? Ilgaz, seni çok seviyor kızım. Bunu ikinize de yapma. Buraya seni almak için her gelişinde umutla geliyor. Giderken yıkılmış bir halde gidiyor. Artık affet onu. Yeterince üzdün çocuğu" Melek, annesine hiç bir şey söylemedi. Onun aklı Ilgaz, gibi bir adamı boş bırakmazlar sözünde kalmıştı. Dünya yakışıklıydı Ilgaz'ı. Ameliyattan sonra biraz daha kilo almış, daha da yakışıklı olmuştu. Soluk renksiz görüntüsünden eser kalmamıştı. O halde bile çok yakışıklı bir erkekti zaten. Melek, ona bakmalara doyamıyordu. Sevmelere üç ömür yaşasa doymazdı. Zuhal Hanım, Melek'le konuştuktan sonra kocasının yanına gitmişti. Ünal Bey, göndermişti onu kızının ne düşündüğünü öğrenmek için. Kızı Ilgaz'ı çok seviyordu. Bunu biliyordu Ünal Bey. Yeterince süründürmüştü de Ilgaz'ı. Artık buna bir son vermesi gerekiyordu. Ünal Bey, karısıyla konuştuktan sonra işe gitmek için evden çıktı. Ilgaz, kahvaltısını yapmış şirkete gitmek için hazırlanıyordu. Kahvaltı da babasının durgun hali çok dikkatini çekmişti genç adamın. Odasında hazırlandıktan sonra tekrar salona geldi. Babasıyla beraber şirkete gitmek için villadan ayrıldılar. Ilgaz, babasının düşünceli haline daha fazla kayıtsız kalamadı. "Neden bu kadar düşüncelisin baba? Canını sıkan sorun ne söyler misin?" dedi. "Hiç bir sıkıntı yok oğlum. Kafana takma sen. Sadece işlerle alakalı sıradan sorunlar." "Yapma baba. Benim babamsın sen. Ben senin her halini çok iyi bilirim. Sıradan sorunlar seni bu kadar düşündürmez. Lütfen benden bir şey saklama artık." "Oğlum, seni bu sıkıntılardan uzak tutmaya çalışıyorum. Yine de uzak tutmak çok zor olacak. Amcan ve Kerem, Adana'daki şirketin hissedarlarını kendi yanına çekmeyi planlıyor. Bu yüzden Kerem, bizden sonra ki en büyük hissedar. Osman Ağa'nın kızıyla evlenecekmiş. O zaman Ağa, tabi ki Kerem'i destekler. Kemal Dayın, Osman'la konuşmuş onu ikna edememiş. Dün ben de aradım adamı. Bana ne dese beğenirsin?  Oğlun gelininden ayrı yaşıyormuş. Seni desteklememi istiyorsan, senin oğluna vereyim kızımı dedi. O zaman seni ve oğlunu desteklerim dedi. Ben böyle insanlarla iş yaptığıma inanamıyorum oğlum. Senin evli olduğunu bile bile Kerem'e vereceği kızı sana vermeyi teklif etti. Bir baba nasıl böyle olabilir? Kızını nasıl böyle bir şeye alet edebilir?" "Sen ne dedin baba?" "Ne dememi istersin Ilgaz. Melek'ten ayrılıp Osman Ağa'nın kızıyla evlenecek misin? Hem evlisin hem de Kerem, ne kadar pislik olsa da o kız kuzeninin nişanlısı." "Tabi ki hayır baba. Hiç bir güç beni karımdan ayıramaz. Ölsem bile ayrılmam ondan. Benim korkum, senin zor durumda kalmış olman. Sana yardım edememek beni çok üzüyor baba" "Aslında bana yardım edebilirsin oğlum. Benim gelinimi eve getir. Benim tek isteğim bu senden. Amcan ve diğerlerine gelince onlar için güzel bir sürpriz düşünüyorum merak etme sen. Şimdi dayın o işle meşgul. İnan bana oğlum. Amcan daha kardeşini tanımıyor. Babam neden onu değil de beni bütün işlerin başına getirdi bilmiyor. Ben her zaman amcandan bir kaç adım öndeyim anladın mı? Derman, amcanın bana ve özellikle sana ettiği kötülükleri öğrendikten sonra onu öylece kendi haline bırakmayacağımı bilmeliydi Kazım. Şimdi bana kazdığı kuyuya kendisi düşecek. Ben de oturup seyredeceğim sadece. Bir taraftan da bu yaptıkları beni çok üzüyor Ilgaz. O benim kardeşim. Onu ve oğullarını kendi ailemden hiç ayırmadım. Neden böyle yapıyor anlamıyorum?" "Üzülme babacım. Ben senin hep yanında olacağım. Bu zamana kadar sen benim için çok mücadele ettin. Artık sıra bende." Ilgaz ve Kenan Bey, sohbet ederek şirkete geldiler. Ilgaz, babasıyla beraber yönetici katına çıktı. Artık babasının sağ kolu. Güçlüoğlu şirketler grubunun en genç patronuydu. Kenan Bey, odasına girip hemen çalışma masasına oturdu. Daha kahvesini bile istemeden Kemal Bey'i aradı. Bir kaç çalıştan sonra telefonu açan Kemal Bey. Her şeyin hazır olduğunu. Kısa süre sonra yapılacak toplantıda harekete geçeceklerini söyledi. Ilgaz, ise odasına girer girmez hiç beklemeden çalışmaya başladı. Gözleri sık sık masasını süsleyen güzel karısının fotoğrafına gidiyordu tabi. Çok özlemişti akşam güneşini. Karanlık dünyasına doğan akşam güneşiydi Meleği. Ilgaz, onun ışığında aydınlanıyor. Onun ısısıyla ısınıyordu. İki haftadır kendine hasret bırakmıştı sevdası. İki haftadır aldığı nefese, kokusuna bile hasret kalmıştı Meleğinin. Ama sabırlıydı Ilgaz. Meleğine kavuşmak için sabrediyordu. Onsuz günler saatler geçmek bilmiyordu ama yine de sabrediyordu. Çünkü geri dönülemez bir aşkla bağlıydı Meleğine. Ölümüne âşıktı akşam güneşine. Ilgaz, saatler sonra işlerini bitirmişti nihayet. Bugün o kadar çok toplantıya girmişti ki kendi bile sayamamıştı. Babası her ne kadar kendini yormamasını istese de Ilgaz çok çalışıyordu. Sağlığına da dikkat ediyordu tabi ki. Çünkü Meleğiyle geçecek uzun bir hayat istiyordu genç adam. Meleğini doya doya sevmek. Onunla dolu bir ömür yaşamak istiyordu. Akşam saatleri yaklaşırken babasından önce şirketten çıktı. Çünkü iki haftadır her gün olduğu gibi Meleğin yanına gidecekti. Meleği yine gelmeyecekti yanına, bunu biliyordu Ilgaz. Yine de onun nefesinin olduğu yerde nefes almak istiyordu. Onun kokusunun sindiği evde kısa bir sürede olsa zaman geçirmek istiyordu. Hemen kendi arabasına atlayıp Meleğin, ailesinin evine sürdü. Kısa süre sonra evin önüne gelip arabasını park etti. Sonra da bahçe kapısını açıp içeri girdi. Evin kapısına gelmeden Meleğin erkek kardeşleri karşıladı onu. Ilgaz, salona geçtiğinde Ünal Bey ve Zuhal Hanım, karşılıklı oturmuş kahve içiyorlardı. Zuhal Hanım, Ilgaz'ı görünce hemen ayağa kalktı. "Hoş geldin Ilgaz, nasılsın evladım" dedi. Ilgaz, hemen yanlarına gidip ikisinin de elini öptü. "İyiyim anne. Asıl siz nasılsınız? Bir sıkıntınız yoktur umarım" dedi. Ilgaz, oturduktan sonra Ünal Bey'le koyu bir sohbete daldılar. Ilgaz'ın aklı ise hep meleğindeydi. Yine gelmemişti yanına. Ilgaz'a yine göstermemişti kendini. "Şey baba. Melek, nasıl, iyi değil mi? Onu çok merak ediyorum" dedi. Ünal Bey'e bakarak: "Ben onu görmek çok istiyorum. İnanın çok özledim onu. Ne yapmam gerek bilemiyorum. Günlerdir işlerime bile konsantre olamıyorum." Ilgaz, daha sözlerini tamamlayamadan kapıdan içeri elinde kahve tepsisiyle Melek, girdi. Ilgaz, Meleği görünce gözlerine inanamadı. Heyecandan ne yapacağını bilemedi. Meleği, güzel karısı kahve getirmişti Ilgaz'a. Güzel yüzünü nihayet göstermişti kocasına. Daha da zayıflamıştı Meleği. Gözleri çökmüştü sanki. Ama o kadar güzeldi ki. Hiçbir şey güzelliğine gölge düşüremiyordu. Melek'te Ilgaz’dan farklı değildi. O da çok özlemişti Ilgaz'ı. Hasretiyle yanmıştı genç kız. Adamın her zerresine âşıktı Melek. Mavi gözleriyle Meleğe bakınca Meleğin bacakları titremişti heyecandan. Kalbi delice çarpmış, nefesi kesilmişti. Melek, utanarak gözlerini kaçırdı Ilgaz'dan. Sonra yavaş yavaş genç adamın yanına yaklaştı. Önce, "Hoş geldin Ilgaz" dedi. Sonra da kahveyi uzattı adama. Ilgaz, Meleğe sesi titreyerek cevap verdi. "Hoş buldum Meleğim. Kahve için çok teşekkür ederim" dedi. Melek, kahveyi ikram ettikten sonra tepsiyi sehpanın üzerine koyarak Ilgaz'ın tam karşısında oturdu. Meyra, Ilgaz'ın geldiğini haber verdiğinde Melek, hemen üzerini değiştirip hazırlanmaya başladı. Ilgaz'ın her geldiğinde kahvesini Meyra, yapıyordu. Bu sefer Melek, kendi yapacaktı kocasının kahvesini. Haftalardır yaşadığı hasret yetecekti artık. Melek, Ilgaz'ı görecekti bu defa. Hiç kimseye kaptırmayacaktı kocasını. Ilgaz, Meleğin yâriydi. Melek'te Ilgaz'a  ait. Hiç kimsenin gücü yetmeyecekti onları ayırmaya. Ilgaz, kahvesini içerken Meleğin aklından bunlar geçiyordu. Ilgaz, kahvesini bitirdikten sonra Ünal Bey'den müsaade isteyerek ayağa kalktı. Daha sonra Meleğin yanına yaklaşarak elini kıza uzattı. "Meleğim evimize gidelim mi" dedi.Ilgaz, Meleğin onun için yaptığı kahvesini içtikten sonra ayağa kalktı. Ünal Bey'den ve Zuhal Hanım'dan izin isteyerek Meleğin yanına yaklaştı. Daha fazla ayrı kalmaya dayanamayacaktı artık. Ne olursa olsun şansını yine deneyecekti. "Meleğim lütfen evimize gidelim olur mu?" dedi titreyen sesiyle. Çok korkuyordu genç adam. Haftalar önce kendisi Meleğin uzattığı eli geri çevirmişti. Kızın uzattığı eli tutmamış ondan uzaklaşmıştı. O gece olanlar tekrar geldi aklına. Gözlerini kapattı sıkıca. Olacaklardan korktuğu için. Meleğini kaybedeceğinden korktuğu için kapatmıştı gözlerini. Meleğin vereceği tepkiden korkuyordu. Olacakları görmeye cesareti yoktu genç adamın. Melek, Ilgaz'ın kendisine uzanan eline baktı öylece. Sonra bakışlarını Ilgaz'ın gözlerine çevirdi. Gözleri kapalıydı adamın. Elleri de titriyordu sanki. Ilgaz'ın korktuğunu anlamıştı Melek. Reddedilmekten çok korktuğu belliydi genç adamın. Meleğe yaptıklarını, Melek de ona yapar diye korkmuştu. Uzattığı eli geri çevirir diye korkmuştu. Melek, ona kıyamazdı ki hiç. Onun üzülüp gururunun kırılmasına izin vermezdi. Kaç gündür yaşadıkları yeterdi artık. Ne kendini Nede onu üzmeyecekti. Melek, bakışlarını anne ve babasına çevirdi. Onlardan da onay almak istiyordu kız. Annesinin başını olumlu anlamda sallamasıyla bakışını tekrar Ilgaz'a çevirdi. Ilgaz, hala elini uzatmış bir şekilde bekliyordu karşısında. Melek, daha fazla bekletmeden elini tuttu kocasının. Sonra da gözlerine baktı gülümseyerek. Ilgaz, hemen gözlerini açtı ve Meleğin tuttuğu ellerine baktı. Meleği sevdası, birleştirmişti ellerini. Ilgaz'ın yapamadığını o yapmıştı. Ilgaz, ona sahip çıkamamıştı ama Melek, onun ellerini boş çevirmemişti. "Meleğim" dedi kalbinden gelen keşkelerle. Benim güzel kadınım. Hasretim. Her şeyim. Akşam güneşim. Seni öyle seviyorum ki. Ne yapsam da kalbimdeki aşkı sana gösterebilsem. Ne yapsam da haftalardır yaşadığım pişmanlıklarımı anlatabilsem. Benim kalbi temiz sevdam. Senin gibi bir kadını hak etmek için ne yaptım ben?" Ilgaz'ın söyledikleriyle utanan Melek hemen anne ve babasının olduğu tarafa çevirdi bakışlarını. Onlar çok tan salondan çıkmışlardı. Melek ve Ilgaz'dan başka kimse yoktu şuan. İki gencin kalp atışları vardı sadece. Birbirlerine bakarken gözlerinde ki aşk vardı. İnsan böyle sevmeliydi. Sevecekse Melek, gibi sevmeliydi. Kalbini ortaya koymalıydı ölümüne. Kırılınca kırmadan yaralamadan ders vermeliydi sevdiğine. Bir başkaydı Ilgaz'ın Meleği. Bir başkaydı dünya güzeli kadını. Sevdası başka, öfkesi başka, affetmesi bile başkaydı. Tam Ilgaz Ağa'ya uygun bir kadındı. Ilgaz Dağını dize getiren kadındı. Ilgaz, Meleğin elini sıkıca tuttu. Artık Meleğin eli, Ilgaz'ın elinden ayrılmayacaktı hiç. Ilgaz, bu saatten sonra buna asla izin vermeyecekti. Ilgaz, elinde Meleğinin eli, çıkış kapısına doğru yürümeye başladı. Melek, ise sessiz sedasız kocasının yanında yürüyordu. Evin kapısından çıktıktan sonra Melek, arkasına baktı usulca. Ailesi pencerelerden onlara el sallıyorlardı. Annesi sevinç gözyaşlarıyla uğurluyordu bu güzel çifti. Ilgaz, nefes bile almadan hızlı adımlarla bahçe kapısından çıktı. Hemen arabanın yanına geldi içindeki sessiz telaşla. Arabanın kapısını açıp Meleği ön koltuğa bindirdi. Kapıyı kapatıp hemen şoför koltuğuna yöneldi. Hemen koltuğa oturup kapıyı kapattı. Sonra da derin bir nefes alarak bakışlarını Meleğe çevirdi. Önce iki haftanın hasretiyle baktı baktı güzel karısına. Sonra da hızla kendine çekerek sıkıca sarıldı. "Özledim" diyebildi sadece boğuk sesiyle. "Özledim Meleğim. O kadar özledim ki" Meleğin kalbi eridi Ilgaz'ın sözleriyle. Delice atmaya başladı Ilgaz'a hasret yüreği. Etini delip dışarı çıkacaktı şimdi kalbi. Adamının ses tonu kızın nefesini kesmeye yetiyordu. "Ben de Ilgaz. Bende seni çok özledim" dedi ta yüreğinin derinliklerinden gelen bir aşkla. "Meleğim. Dünya güzeli karım. Sen varsan nefes alır Ilgaz. Yüreği rahatlar ciğerleri oksijen dolar. Sen yoksan yıkılır parçalanır. Hiç kimse toparlayamaz Ilgaz'ın. Ne olur bir daha beni bırakma. Beni senden mahrum etme." Meleğin boynuna burnunu koyup kokladı defalarca. "İşte hayat bu. Nefes almak bu. Oksijen bu. Senin kokun benim hayat kaynağım kadın. Senin kokun benim cennetim" Melek, ona sıkıca sarılan adama aynı duygularla karşılık verdi. Sonra da, "Ilgaz, hadi artık gidelim. Bütün mahalle bizi izliyor baksana" dedi utanarak. "Gidelim hatun. Artık gidelim. Gidelim çünkü seninle benim yapacak çok işimiz var" dedi Ilgaz ve hemen arabayı çalıştırdı. "Ilgaz, sen ne utanmaz adam oldun böyle" dedi Melek. Ilgaz'ın koluna vurup. "Beni bu hale koyan sensin Meleğim. İnan bende kendime şaşırıyorum. Bu delice âşık adam. Bir kadın için bütün dünyayı bile karşısına alacak kadar sevdalı adam ben miyim diyorum?" Ilgaz, hızla Meleğin mahallesinden çıkarak kendi evinin yolunu tuttu. Yol boyunca Meleğin elini de bırakmamıştı. Melek, her ne kadar, "Araba kullanıyorsun adam. Bırak elimi" dese de dinlememişti kızı. Villaya geldiklerinde ise hemen arabadan indi. Meleğin olduğu tarafa dolanıp onun kapısını açtı. Meleğin elinden tutarak arabadan indirdi. Sonra da kızın elini hiç bırakmadan yardımcı kadının açtığı kapıdan içeri girdiler. Salona geldiklerinde babası ve annesinin karşılıklı oturup sohbet ettiklerini gördüler. Melek ve Ilgaz, onlara doğru yürürken, Necla Hanım, gördü onları. Kadının yüzündeki gülümseme onları görünce daha da genişledi. Ilgaz ve Melek, hemen Kenan Bey ve Necla Hanım'ın yanına gittiler. Kenan Bey ve Necla Hanım, hemen ayağa kalkarak karşıladılar onları. Necla Hanım, yanına gelerek elini öpen Meleğe sarıldı sıkıca. "Evine hoş geldin güzel gelinim" dedi. Melek, Necla Hanım'dan sonra Kenan Bey'in elini öptü. Kenan Bey de gelinine sevgiyle sarıldıktan sonra kalktığı koltuğa tekrar oturdu. Necla Hanım, Meleğin elinden tutarak yanına oturttu. Sonra da gözlerine bakarak konuşmaya başladı. "Güzel kızım benim. Bir bilsen sen yokken Ilgaz'ım nasıl üzgündü. Yıkılmış terk edilmiş bir dağ gibi sessiz ve mahsundu. Bize ne kadar belli etmemeye çalışsa da, gözlerinden anlıyordum kalbindeki acıyı. Ben oğlumu çok iyi tanıyorum kızım. Ilgaz'ım sensiz yaşayamaz. Onun yaşam kaynağı sensin. Bir daha ayrılmayın olur mu? Siz böyle hep bir arada. Hep el ele olun. Sizi bu gün böyle gördüm ya, Ilgaz'ımı ve seni bir arada mutlu gördüm ya inanın çok mutluyum." Melek, Necla Hanımla konuşurken, Ilgaz da babasıyla koyu bir sohbet içindeydi. Bu arada da yardımcı kadın salona gelip valizlerin arabaya yerleştiğini her şeyin hazır olduğunu söyledi. Ilgaz, babasına baktı hemen. "Ne valizi baba, nereye gidiyorsunuz?" diye sordu merakla. Babası Ilgaz'ın sorusuna sakin bir şekilde cevap verdi. "Bir kaç günlüğüne Adana'ya gidiyoruz oğlum. Sabah konuştuğumuz konu hakkında görüşmeler yapmam lazım. Annen de memleketi özlemiş. Bir kaç gün memleket havası alsın. Derman ve Diyar, burada kalacak. Diyar, seninle şirkette çalışacak artık. Bir süre tehlikeli işlere bulaşmasını, kendini çok fazla yormasını istemiyorum. Ona uygun bir iş verirsin şirkette. Ayrıca kız kardeşlerinde sizinle kalacaklar. Bu gece halana gittiler. Bir kaç gün orada kalacaklar. Sonra tekrar eve dönerler. Bizim işimiz ise en fazla bir hafta sürer. Sonra hemen geri döneriz. Sen gelinime ve kızlarıma iyi bak. Sana güveniyorum oğlum" Kenan Bey, Ilgaz'a söyleyeceklerini bitirdikten sonra Necla Hanımla beraber villadan ayrıldı. Melek ve Ilgaz, koskoca villada tek başlarına kalmışlardı. Necla Hanım, gitmeden önce yardımcılara da izin vermişti. Kenan Bey ve Necla Hanım'ın ardından onlarda tek tek villadan ayrıldı. Melek, sessiz sedasız geçip salondaki koltuğa oturdu. Heyecana daha fazla kalbi dayanmıyordu kızın. Koskoca villada sadece ikisinin nefesi vardı. Adamın boğuk nefesi bile kızı heyecandan titretiyordu. Ilgaz'ın da durumu farklı değildi. Oda elini kolunu nereye koyacağını bilemiyordu. Bu yaşta bir erkeğin böyle olmaması gerektiğini biliyordu ama. Ya da, ya da tam da böyle olmalıydı. Aşk, sevgi, birini sevmek özen isterdi. Sevda sadece dokunmakla olmazdı ki. Önce gözler kalpler dokunmalıydı birbirine. Önce onlar yaşamalıydı tutkuyu arzuyu. Ilgaz'da Meleğin karşısında ki koltuğa oturdu. Bakışlarını bir saniye bile ayırmadan önce gözleri sonra kalbiyle sevdi öptü Meleğini. Rüya gibi güzel bir kadındı karısı. Ilgaz'ın gerçekleşen en güzel rüyası. Hayallerinin kadınıydı. Melek, ise Ilgaz'ın yakıcı bakışlarıyla eriyordu. Nasıl bir bakıştı öyle? Melek, aşkı tutkuyu ta yüreğinde hissediyordu. Kalbi öyle deli gibi atıyordu ki. Şuracıkta bayılıp düşmekten çok korkuyordu. Bir süre daha Meleğini uzaktan izleyen Ilgaz, daha sonra Meleğin oturduğu koltuğa geldi. Bakışlarını kızın gözlerine çevirdi. "Meleğim bir istediğin var mı? Akşam yemeği yemedin. İstersen beraber yemek.." Ilgaz, sözünü bitiremeden, "Sen aç mısın?" dedi kız. "Evet, Meleğim çok açım" "O zaman hemen sana yemek hazırla." "Hayır, hayır karıcığım. Bu öyle bir açlık değil. Ben sana açım. Senin kokuna" dedi boynuna bir öpücük bırakarak. "Dudaklarına" dedi Kızın dudaklarına tüy kadar yumuşak bir öpücük bırakarak. Daha doğrusu her zerrene açım." "Öyle şeyler söyleme be adam. Utanıyoruz burada anlamıyor musun? Baksana kıpkırmızı kaldım" "Bakayım" dedi Ilgaz, kıza iyice sokularak. Sonra alnına küçük bir öpücük bıraktı. Sonra kızaran yanaklarına. Ve en sonunda dudaklarına kapandı. Meleği koltuğa sert bir şekilde yatırıp delice öpmeye başladı. Melek, ise bu ani hareket karşısında ne yapacağını bilemedi. Oda çaresiz adama teslim etti kendini. Ilgaz, öpmelere doyamıyordu karısını. Onu özlemekten perişan olmuştu günlerdir. Bugün kimse elinden alamazdı Meleğini. Bir süre sonra Meleğin kurtulmaya çalıştığını hisseden Ilgaz, hemen kızın üstünden kalktı. "Ne oldu Meleğim canını mı yaktım. Özür dilerim. İstemiyorsan sorun değil inan" dedi. Melek, Ilgaz'ın sert öpücüklerinden şişen dudağını eliyle saklamaya çalışarak. "Şey odamıza çıkalım lütfen" dedi. Ilgaz, derin bir nefes aldı. Heyecanını bastırmaya çalışarak defalarca nefeslendi. Meleğin onu istemediğini söylemesinden çok korkmuştu. Hemen ayağa kalkarak, "Tamam Meleğim. Haklısın kendimi kaybettim ben. Hemen çıkalım odamıza" dedi. "Şey Ilgaz. Ben önce çıksam. Sen yarım saat sonra gelsen olur mu?" "Yarım saat mi, Neden Meleğim?" "Ya Ilgaz. Soru sormasana. Yarım saat sonra gel dedim işte. Ne var bunda? Yarım saat bekleyemedin mi be adam." "İnan Meleğim bir saniye bile sabredemeyeceğim. Ama seni kırmam tabiki. Dediğin gibi olsun. Yarım saati bir saniye bile geçirmem. Dalarım odaya haberin olsun." "Ilgaz, bazen seni tanıyamıyorum. Sen bu kadar açgözlü kuduruk bir adam değildin. Ne oldu sana böyle?" "Meleğim, güzel karım. Ben seni sevdim seveli böyleyim. Kendimi tutmaktan bıktım artık. Bundan sonra tutmayacağım. Seni her istediğimde..." "Tamam. Tamam. Daha fazla konuşma. Ben odaya gidiyorum. Yarım saat unutma. Daha önce gelmek yok." "Yok sultanım. Yok kadınım. Hadi artık bebeğim. Ölecek burada Ilgaz'ın. Çabuk git. Şu an süren başladı" Melek, Ilgaz a gülerek hemen merdivenlere yöneldi. Odasına çıktıktan sonra hemen duşa girdi. Hızlı bir duşun ardından giyinme odasına giderek dolabı açtı. Üzerini giyindikten sonra saçını makyajını da hızlı bir şekilde yaptı. Yarım saatin dolmasına bir kaç dakika kalınca işini bitirdi. Ilgaz, saniyeleri bile tek tek sayarak yarım saati geçirdi. Son bir kaç dakika kalınca hemen ayağa kalktı. Merdivenleri yavaş yavaş çıktı genç adam. Karısıyla kendisi için özenerek hazırladığı odasının kapısına gelince tekrar saatine baktı. Yarım saatin dolduğunu görünce hemen kapıyı tıklattı. İçerden hiç bir ses gelmeyince tekrar tıklattı. Yine ses gelmemişti. Nazmı yapıyordu Meleği acaba? "Ulan kadın. Ben var ya" dedi içinden. Ilgaz, bu sefer Meleğine seslenerek, "Geliyorum Meleğim haberin olsun" dedi ve kapının kolunu bastırıp açtı. Odaya girdiğinde hafif karanlık loş bir ortam karşıladı genç adamı. Ilgaz, hemen odaya girip kapıyı kapattı. Etrafına baktığında karısını göremedi. Demek yatak odasındaydı karısı. Derin bir nefes alıp kendini rahatlattı. Küçük salonlarından geçerek yatak odasına geldi. Kapıyı açıp girdiğinde aynı loş ortamın yatak odasında da olduğunu gördü. Biraz ilerlediğinde yatağın üzerinde oturan Meleğini gördü. Görür görmez de gözleri kocaman açıldı. Gördüğü rüya mıydı acaba? Yatağın üzerinde oturan Ilgaz'ın gelini miydi? "Meleğim. Meleğim benim. Güzel karım. Şu an o kadar güzelsin ki. Gözlerim şenlendi seni böyle görünce. Benim için mi hazırlandın sen?" "Tabi ki senin için Ilgaz. Benim kocam geleceğim. Çocuklarımın babası. Herşeyim sensin. Herşeyim sensin Ilgaz." Melek, gelinliğin içinde rüya gibi olmuştu. Odasına geldiğinde hızla duş alarak giyinme odasına geçmişti. Sonra da hızla gelinliği giyerek saçını makyajını yapmıştı. Sonra da yüzünü duvakla kapatarak yatağın üstüne oturmuştu. Ilgaz, odaya girdiğinde gördüklerine inanamamıştı. Böyle bir şey beklemiyordu genç adam. Şu an rüyada gibiydi. Ilgaz, yüzü duvakla örtülü Meleğine yaklaştı usulca. Meleğim böyle bir şeyi hayal bile edemezdim. Odaya çıktığında böyle bir şey yapacağını düşünmemiştim. Beni istemediğini bile düşünecektim nerdeyse. Evlendiğimiz gece gelinliğini çıkarıp hemen hastaneye gitmek zorunda kalmamız beni çok üzmüştü. Ama bu gece beni o kadar mutlu ettin ki güzelim. Güzel gelinim. Benim Meleğim. Meleğini gelinlik içinde gören Ilgaz'ın aklına ona aldığı hediye geldi. Hemen dolabın çekmecesinde aylardır sakladığı kutuyu alıp tekrar Meleğin yanına geldi. "Madem benim güzel karım, benim için tekrar gelinlik giymiş. Ben de ona yüz görümlüğü takarım" dedi. Sonra da kutudan çıkardığı kolyeyi Meleğin duvağının altından taktı. Sonra da duvağı kaldırıp alnından öptü. "Benimsin Meleğim. Artık tamamen benimsin" dedi. Ilgaz, daha fazla beklemeden Meleğin elinden tutarak yatağın üzerine oturttu. Titreyen elleriyle Meleğin duvağını çıkardı yavaş bir şekilde. Sonra da gelinliğin bu sefer biraz gevşek bağlanmış olan iplerini çözmeye başladı. İpler çözüldükçe Meleğin kar gibi beyaz teni Ilgaz'ın gözünün önündeydi. Gelinliği yavaşça kızın üzerinden çıkarırken heyecandan elleri titriyordu. Gelinlik tamamen yerle buluşunca Meleği kucağına alıp yatağa uzandırdı. Sonra da kızın öpüşmekten şişen dudaklarını tekrar esir aldı. Bundan sonrası ikisi içinde rüya gibi bir geceydi. Ilgaz'ın hayalinin gerçek olduğu bir geceydi. Ilgaz ve Meleğin bir bütün olduğu bir geceydi. Çok mutluydu iki sevgili. Sabah olacaklardan habersiz. Çok mutluydu Melek ve Ilgaz.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE