ON DOKUZUNCU BÖLÜM

4700 Kelimeler
Hastanenin kadın doğum servisinden gelen bebek ağlaması ortalığı sevince boğmuştu. Sonrasında yaşanan sıkıntı ve üzüntü de atlatılmıştı çok şükür. Azmin zaferi miydi bu yaşanan. Yoksa bu kadar yaşanan sıkıntının bir ödülü mü. Bunu kimse bilmiyordu. Şu an herkes doğum yatağında onlara gülümseyerek bakan kadını ve bebeğini izliyorlardı. Dokuz ayın çoğunu yatağında geçiren. Bebeği için her türlü riski göze alan bu güzel kadını izliyorlardı. Çok zor günler yaşamıştı genç kadın. Ama şuan bütün bu yaşananlara değmişti. Kucağına bebeği verildiği an ise dünyada ondan mutlu başka kimse yoktu. Onunla aylardır ilgilenen kadın doğum uzmanı doktoru. Ve ona her konuda yardımcı olan. Hem abla hem iyi bir dost olan Sevilay Hanım'da vardı. Tabi kardeşi her şeyi Meyra'sı da karşısındaydı şuan. "Melek, canım benim. Kızın çok tatlı bir bebek. Tebrik ederim. Allah analı babalı büyütsün" dedi. Melek, ise ta yüreğinin derinliklerinden gelen âminlerle cevap verdi kadına. "Sağolasın ablacığım. Âmin. Ayrıca çok teşekkür ederim. Sen ve Ceyda, olmasa çok tan pes ederdim belki. Bugünlere gelmemde sizin katkınız çok büyük. Tabi canım kardeşim. Ablasının bir tanesi  Meyra'mı da unutamam" Meyra, ablasının sözlerinden sonra hemen yatağın yanına giderek  bebeği kucağına aldı. "Teyzesi kurban olsun onu verene. Ay abla. Maşallah çok güzel bir kız. Ayrıca gözlerini fark ettiniz mi? Tıpkı eniştemin gözleri gibi. Mavinin en güzel tonunda." Melek, derin bir nefes aldı. Çünkü Ilgaz'ın adı bile geçince nefesi kesiliyordu genç kadının. Ilgaz'dan ayrı kalmak onu çok yaralamıştı. Ondan ayrı geçen günlerin her dakikasında aklında hep Ilgaz, vardı. Bebeği ve Ilgaz, tek yaşama nedeniydi Meleğin. Melek, o gün kardeşi Meyra'yı arayıp gelip onu almasını istemişti. Kendisi de kardeşi gelinceye kadar üzerini değiştirip hazırlanmıştı. Meyra'nın gelişiyle de hazırladığı çantasını alarak kardeşiyle beraber evden ayrılmak için  merdivenlerden inmişti. Kenan Bey'e ve Necla Hanım, ikna edememişti Meleği. Ona ne kadar gitmemesini söyleseler de Melek, kararından geri dönmemişti. Daha önce  kendinden bir parçayı sevdiği adama hiç düşünmeden veren kız.  Şimdi de bebeği için başka bir mücadeleye giriyordu. Ilgaz'ın bebeği aldır sözleri çok üzmüştü genç kadını. Ilgaz, Melek, için korkuyordu bunu biliyordu genç kadın. Ama o bir anneydi. Doğmamış da olsa bir canlıydı bebeği. Meleğin canıydı bebeğiydi. Kenan Bey ve Necla Hanım'dan özür dileyerek gitmişti evden. Bir parçasını da orada bırakarak gitmişti. Belki çok büyük bir hata yapmıştı belki de cahillik. Ama bebeği için razı olmuştu bu kadere. Ailesinin yaşadığı eve de gitmemişti Melek. Babası ve annesi ne kadar ısrar etseler de Meleği eve gelmeye ikna edememişlerdi. Melek, Meyra’yla beraber Sevilay Hanım'ın evine gitmişti. Sevilay, daha Melek'le yeni tanışmasına rağmen ona bir kardeş bir dost kadar yakın olmuştu. Sevilay’ın evine gelince yaşadıklarını anlatmıştı ona. Sevilay, her ne kadar Necla Hanım'ın arkadaşı ve modacısı olsa da Ilgaz'ın davranışlarına çok üzülmüştü. Bu yüzden de Meleğe her konuda yardım etmeye karar vermişti. İlk önce yapmaları gereken buralardan uzaklaşmaktı. Sevilay, Karadeniz'in küçük bir şehrinden gelmişti İstanbul'a. Bir süre Melek'le beraber memleketine gidebilirlerdi. Orada temiz hava ve güzel bir doğa onları bekliyordu. Meleğin hamileliği risk taşıdığı için kendi lüks arabasıyla yavaş ve bol dinlenmeli bir yolculuk yapmaya karar vermişlerdi. Sevilay ve Melek ikisi birlikte uzun bir o kadar da rahat bir yolculuktan sonra memlekete gelmişlerdi. Çünkü Melek için kuş tüyü yataktaymış gibi konforlu bir yolculuk olmuştu. Sevilay’ın ailesi yemyeşil Karadeniz şehrinde küçük sevimli bir evde yaşıyorlardı. Melek'te çok sevmişti burayı. Huzur dolu oksijen dolu tertemiz havası olan bir yerdi. Meleğin tek nefesi Ilgaz'dı aslında. Nefes alma sebebi de Ilgaz'dı. Yine de şuan sadece doğacak çocuğunu düşünmeliydi. Bu yüzden kendini üzmemeliydi. Bebeğine ve kendine zarar verecek hiç bir şey yapmamalıydı. Bebeği için Ilgaz'ı bile geride bırakmıştı. Onu sağlıklı bir şekilde dünyaya getirip Ilgaz'ın karşısına öyle çıkacaktı. Sevilay’ın ailesi Meleği kendi kızları gibi bağırlarına basmıştı. Bu küçük şehirde yalnız yaşayan yaşlı çift kızlarının ve Meleğin buraya gelmesiyle yeniden neşeye kavuşmuşlardı. Sevilay, işlerinin yoğunluğu yüzünden sık gelemiyordu ailesinin yanına. Ailesi de İstanbul'a gelmek istemiyordu. Kendi memleketlerinden evlerinden ayrılmak istemiyorlardı. Sevilay da Melek, sayesinde yıllardan beri uzak kaldığı memleketinde bol bol zaman geçiriyordu. Meleğin ailesi de kızlarını merak ettikleri için bir kaç defa gelmişlerdi bu küçük şehre. Hem Meleği görmüşlerdi. Hem de Sevilay'ın ailesinin Meleği nasıl sahiplendiklerini anlayınca da içleri rahat bir şekilde dönmüşlerdi İstanbul'a. Melek, günlerini yatakta dinlenerek çizimler yaparak geçiriyordu. Mide bulantıları çok fazlaydı. İştahı hiç yoktu. Bazen başaramayacağını bile düşünüyordu. Çocuğunu dünyaya getiremeyeceğinden korkuyordu. Yine de bırakmıyordu kendini. Bütün bu zorluklara ve kusmalarına rağmen düzenli beslenmek için elinden geleni yapıyordu. Sevilay’ın arkadaşı Ceyda' da hastanede kadın doğum doktoruydu. Onunda yardımıyla Melek daha da güvende hissediyordu kendini. Doktor iki üç günde bir Meleği evde ziyaret ediyor. Kontrollerini yapıyordu. Melek, Doktor Ceyda Hanım'ın da sayesinde hastaneye kadar yorulmuyordu. Herkes Meleğin etrafında pervaneydi. Bir dediğini iki etmiyorlardı. Meleğin bazı günleri çok sıkıntılı bazı günleri ise rahat geçiyordu. Bir taraftan da Ilgaz'a olan özlemi kızın nefesini kesiyordu. Her gece rüyasında Ilgaz'ı vardı. Her gece rüyasında kocasının mavilerini görüyor, mavilerinde kayboluyordu. Bakmalara doyamıyordu dünya yakışıklısı kocasına. Nasıl bırakmıştı onu hala inanamıyordu. Dünyada hiç bir güç Meleğe bunu yaptıramazdı aslında. Sadece evladı için katlanıyordu bu ayrılığa. Doğacak bebeği için katlanıyordu okyanus gözlü adamdan ayrı kalmaya. Ilgaz, Meleğin yüzüne bile bakmıyordu rüyasında. Melek, ise bebeğini Ilgaz'ın kucağına vermeye çalışıyordu. Ilgaz, bebeği ne alıyor nede bir kere olsun bebeğine dönüp bakıyordu. Meleğin ve bebeğinin varlığı umurunda değildi sanki. İkisini de orada öylece bırakıp gidiyordu. Melek, bu rüyayı gördüğü günün sabahında saatlerce kendine gelememişti. Bazen Ilgaz'ın yanından ayrıldığı için pişmanlıklar yaşıyordu. Çoğu zaman, "Keşke hiç evimden ayrılmalıydım" diyordu. Ilgaz'ın davranışları aklına geldiğinde ise en doğrusunu yaptığını düşünüyordu. Böyle çok üzgün olduğu zamanlarda Sevilay, ona hem anne, hem abla, hem de iyi bir dost oluyordu. Melek'le saatlerce konuşuyor. Onun yüzü gülünceye kadar dil döküyordu. Günler hızla geçip giderken Meleğin hamileliği de iyice ilerlemişti. Bu küçük şehirde ki herkes Meleğe her konuda yardımcı oluyordu. Sevilay ve ailesinin komşusu kadınlar ve genç kızlar. Sevilay’ın açtığı küçük bir atölyede Meleğin tasarladığı kıyafetleri dikiyorlardı. Sevilay, da sık sık atölyeye gidip yapılan işi kontrol ediyordu. Sevilay, özellikle yalnızca Meleğin tasarımlarını hazırlatıyordu. Meleğin doğumdan sonra moda dünyasına girmesini istiyordu. Genç kadının tasarladığı kıyafetler ve yarattığı tarzla iyi bir yerlere geleceğini biliyordu. Meyra'da sık sık ablasının yanına geliyordu. Her geldiğinde ablasının sayısız fotoğraflarını çekiyor. Telefonuna konuşmalarını kaydediyordu. Bu bir alışkanlık olmuştu kızda. Son zamanlarda da daha sık gelmeye başlamıştı. Meleğin yanında olmak için hiç bir fırsatı kaçırmıyordu. Her hafta sonu  mutlaka ablasının yanına geliyordu. Doğum yaklaştıkça Melek için günler daha zor geçmeye başlamıştı. Şiddetli bel ağrıları yaşıyordu bu yüzden ayakta fazla kalamıyordu. Hamilelik de kilo artışı yaşamıştı ama yine de doktorun istediği kiloya ulaşamamıştı. Sürekli vitamin takviyeleri alıyor, elinden geldiği kadar beslenmeye çalışıyordu. Melek, için aylarını yatakta geçirmek çok az hareket etmek çok zor olmuştu. Nihayet dokuz ay dolmuş doğum için gün alınmıştı. Melek'in ailesi kızlarının doğumunu İstanbul'da yapmasını istese de bu pek mümkün görünmüyordu. İstanbul'a yolculuk yapması tehlikeli olduğu için doktoru buna izin vermemişti. Bu yüzden Melek, burada Karadeniz'in bu küçük şehrinde yapacaktı doğumunu. Doktorunun Meleğe inancı tamdı. Nerede olursa olsun Allah’ında izniyle Melek, bebeğini sağ salim dünyaya getirecekti. Ceyda, hastanede ki tüm imkânları Melek için kullanacaktı tabi ki. Ayrıca İstanbul'dan yine kendisi gibi kadın doğum uzmanı arkadaşını da çağırmıştı Meleğin doğumuna. Arkadaşıyla ikisi beraber gireceklerdi doğuma. Melek, o sabah erkenden uyanmıştı. Bebeğini kucağına alacağı için o kadar heyecanlıydı ki sabaha  kadar doğru dürüst uyuyamamıştı. Doğum için İstanbul'dan  ailesi de  gelmişti. Sevilay ve Meleğin ailesi bebek için gerekli olan bütün hazırlıkları  tamamladılar. Sonra da  hastaneye doğru yola çıktılar. Meleğin ailesi Sevilay’ın arabasıyla giderken. Melek, Doktor Ceyda ve Ceyda'nın doktor arkadaşıyla beraber ambulans la gidiyorlardı. Hastaneye vardıklarında Meleği ambulanstan yavaş bir şekilde sedyeye aldılar. Sonra da doğum servisine götürdüler. Meleğin doğumu için hastanede her şey hazırdı. Ceyda, Melek, için sezaryen doğuma karar vermişti. Melek, için normal doğum çok daha riskli olabilirdi. Melek, doğum odasına alınmadan önce tek tek ailesine sarıldı. Ailesi kızlarını sevinç gözyaşları içinde göndermişlerdi doğuma. Melek, doğum odasına giderken tek düşündüğü Ilgaz ve birazdan doğacak bebeğiydi. Aylardır Ilgaz'dan uzakta yaşamanın acısı kalbini yakıyordu. Hayali bir dakika olsun gözünün önünden gitmiyordu. Doğacak çocuğu için uzaklaşmıştı ondan. Ilgaz, her gün Meleği kaybedeceğini düşünerek korku içinde yaşamasın acı çekmesin diye uzaklaşmıştı ondan. Bazen çok pişmanlıklar da yaşamıştı. Evini bırakmasaydı. Ilgaz'dan uzaklaşmasaydı nasıl olurdu diye de çok düşünmüştü. Belki her şey çok farklı olurdu o zaman. Tüm yaşadığı sıkıntıları Ilgaz'ın desteğiyle aşmayı çok isterdi genç kadın. Belki Ilgaz'dan ayrılmakla hata yapmıştı. Belki hayatının en büyük hatasını yaşamıştı aylarca. Tek tesellisi ise biraz sonra kucağına alacağı bebeğiydi. Doğum odasına girdiğinde  ise tarif bile edemediği  duygular içine girmişti. Biraz korku biraz heyecan ne olduğunu kendi de tarif edemiyordu. Doktorlar hazırlıkları bitip narkozu verdiklerinde ise dualarla kapattı gözlerini. Doğum yarım saatten biraz fazla sürmüştü. Meleğin bebeği sağ salim doğmuştu. Melek, ise saatlerdir kendine gelememişti. Doktorlar Meleği doğumdan sonra hemen yoğun bakıma almışlardı. Doğumun sorunsuz geçmesine rağmen Meleğin bir türlü kendine gelememesi herkesi çok üzmüştü. Ailesi yoğun bakım ünitesinin önünden hiç bir yere ayrılmıyorlardı. Ünal Bey, kızının yaşadıkları karşısında ne yapacağını bilememişti. Bir türlü yüzünü güldürememişti ilk göz ağrısının. Annesi de sürekli gözyaşı döküyordu kızı için. Torunlarını bile görmeye gitmemişlerdi. Meleği uyansın istiyorlardı önce. Uyansın ki torunlarını onun kucağında görmek istiyorlardı. Meyra ve Sevilay, küvezde yatan bebeğe bakıyorlardı sevgiyle. Biliyordu Meyra. Hatta emindi. Ablası kısa süre sonra uyanacaktı. Ne olursa olsun mutlaka uyanacaktı. Melek, asla mücadeleden vaz geçmeyecekti. Bebeğini doğurabilmek için sevdiği adamdan ayrı yaşıyordu aylardır. Bu kadar çaba boşa gitmeyecekti. Melek, uyanıp bebeğini kucağına mutlaka alacaktı. Sevilay ve Meyra, bebeği gördükten sonra tekrar Meleğin olduğu yoğun bakım ünitesine geldiler. Ünal Bey ve Zuhal Hanım. Yan yana oturmuş kızlarından gelecek güzel bir haber bekliyorlardı. Yanlarında Kenan Bey ve Necla Hanım'da vardı. Saatler sonra duaları kabul olmuştu. Nihayet Melek, uyanmıştı. Gözlerini yeniden açmıştı. İlk sorduğu ise bebeği olmuştu. Doktor Ceyda, sevinç gözyaşlarına boğulmuştu. Meleğin gözlerini açmasıyla dünyalar onun olmuştu. Melek, onun için bir hastadan çok daha fazlası olmuştu. Tek çocuktu Ceyda. Hiç kardeşi olmamıştı. Melek, onun küçük kardeşi gibi olmuştu aylardır. Aylardır Meleğin hem doktoru hem ablası olmuştu. Onunla sürekli  ilgilenmişti. Meleğin en ufak ağrısında bile hemen arabasına atlayıp kızın yanında almıştı soluğu. Meleğin doğumdan sonra böyle bir reaksiyon göstereceğini tahmin bile etmiyordu. Son zamanlarda fazla sıkıntısı olmamıştı. Her şey yolunda gitmişti oysaki. Meleğin doğumdan sonra uyanmadığı için çok korkmuştu Ceyda. Saatlerdir yoğun bakım ünitesinde kızın uyanmasını bekliyordu. Melek, uyanınca da dünyalar onun olmuştu. Melek, gözyaşlarına boğulan Ceyda ya baktı telaşla. "Bebeğime bir şey mi oldu Ceyda" dedi korkuyla. "Söyle lütfen bebeğim iyi değil mi?" "Ta tabi ki iyi Melek. Sakin ol lütfen. Bebeğin gayet iyi ve çok sağlıklı." "Çok sevindim Ceyda. Şükürler olsun. Senin ağladığını görünce çok korktum. Bebeğime bir şey oldu zannettim. Şükürler olsun bebeğim iyi" "Sen de bizi çok korkuttun Melek. Saatlerdir senin uyanmanı bekliyoruz. Annen baban, herkes, hepimiz perişan olduk. Neden bu kadar beklettin bizi Söylesene Melek. Bizi neden bu kadar beklettin" "Özür dilerim Ceyda. İnan bana bekletmek istemedim. Sizi üzmek hiç  istemedim. Neden böyle oldu hiç bilmiyorum. Sanki boyut değiştirmiş gibiyim." "Kendine geldin ya canım. Önemli olan bu" "Ceyda, bebeğimi görebilir miyim acaba? Onu çok merak ediyorum. Cinsiyetini hiç öğrenmek istememiştim. Sağlıklı olması önemliydi benim için. Şimdi çok merak ediyorum. Söylesene oğlum mu oldu. Yoksa kızım mı?" "Öncelikle bebeğini görmek için önce normal odaya alınman lazım. Diğer soruna gelince de çok güzel bir kızın oldu Melek. Nur topu gibi bir kızın oldu. Bir görsen o kadar tatlı ki. Tıpkı senin gibi. Sana çok benzemiş. Gözleri hariç. Gözleri Mavi. Hem öyle güzel bir mavi ki." "Ilgaz'ım gibi desene. Kızımın gözleri babasına benzemiş Ceyda." "Evet, tıpkı babasının gözleri gibi. Neyse Melek, sen dinlen. Ben ailene uyandığını haber vereyim. Annen ve baban saatlerdi yoğun bakımın önünde gözyaşı döküyorlar. Uyandığını haber vereyim de artık üzüntüleri bitsin." "Tamam Ceyda. Acele et lütfen. Beni bir an önce normal odaya al. Kızımı çok görmek istiyorum" Ceyda, yoğun bakımdan çıkıp Meleğin ailesinin yanına gitti. Onlara Meleğin uyandığını ve durumunun çok iyi olduğunu söyledi. Sonra da Meleğin normal odaya alınması için personeli çağırdı. Melek, odasında kızının kucağına gelmesi için sabırsızca bekliyordu. Öyle ki heyecandan elleri titriyordu kızın. Bir süre sonra Ceyda'nın kucağında  minik kızı geldi odaya. Melek, hemen kollarını açarak kucağına aldı yavrusunu. Hayatında gördüğü en güzel bebekti kızı. Önce mis kokusunu içine çekti defalarca. Sonra öptü küçük ellerinden yanaklarından. Sanki dünyaya yeniden gelmişti. Melek, kızıyla sarmaş dolaşırken Meyra, telefonunu çıkarmış bu anı video ya kaydediyordu. Ablasının mutluluğu yeğeni öyle güzeldi bir tabloydu ki. Dakikalarca onların fotoğraflarını çekti. Melek, kucağına gelir gelmez uyuyan kızına gözünü bile kırpmadan bakıyordu. Oda da bulunan herkes de bu güzel anneye ve bebeğine bakıyorlardı. Kenan Bey ve Necla Hanım, doğumun bugün olacağını Ünal Bey ve Zuhal Hanım'dan öğrenmişlerdi. Duyar duymaz da İstanbul’dan hemen ayrılıp buraya Meleğin yanına gelmişlerdi. Doğuma yetişememişlerdi ama Melek yoğun bakımda uyurken Meleğin anne ve babasına çok destek olmuşlardı. Bir kaç gün sonra Melek, bebeğiyle beraber hastaneden taburcu olmuştu. Nihayet aylardır süren hasret bitecekti. Melek, önce İstanbul'a sonra da canının yarısı kocasına gidecekti. Tabi ki kucağında bebeğiyle beraber.Ilgaz, şirketten geldiğinde anne ve babasıyla kısa bir konuşma yaparak hemen odasına çıkmıştı. Anne ve babasının bir sıkıntısı vardı ama önce karısının yanına gitmek istemişti genç adam. Meleğe artık bebeği aldırmasını istemeyeceğini söyleyecekti. Bebeklerine kavuşuncaya kadar her konuda ona yardımcı olacağını  bir dediğini iki etmeyeceğini söyleyecekti. Her sıkıntısında elinden geldiğince destek olmaya çalışacağını söyleyecekti. Odanın kapısına geldiğinde biraz sakinleşmek için bekledi. Bir an heyecanlanmıştı Ilgaz. Günlerdir karısını üzüyordu zaten. Birde onu korkutmak istemiyordu. O yüzden biraz sakinleşip öyle girecekti odaya. Bir süre kapının önünde öylece  bekledikten sonra kapıyı tıklattı. İçerden bir ses gelmeyince Meleğin uyuduğunu düşünerek kapıyı yavaşça  açtı. İçeri girdiğinde ise çok şaşırmıştı. Odanın içi bomboştu. Ilgaz, hemen yatak odasına gitti. Melek yatağında da yoktu. Sadece yastığın üstünde bir zarf vardı. Ilgaz, önce olanlara bir anlam veremedi. Melek, nerede olabilir diye düşündü. Soyunma odasına banyoya ve diğer her yeri aradı. Melek hiç bir yerde yoktu. Daha iki üç saat olmuştu şirkete gideli. Ilgaz'ın gittiğinde Melek yatağında dinleniyordu Ne ara gitmişti evden. Ilgaz, hemen yatağın yanına geldi. Yastığın üzerindeki zarfı aldı. Hemen yırtıp açtı ve içindeki kâğıtta yazılanları okumaya başladı. Okudukları ise genç adamı delirtmeye yetmişti. "Ilgaz, hayatımın erkeği" diye başlamıştı Melek. "Belki şuan hayatımın hatasını yapıyorum ama başka ne yapabilirim bilemedim. Sen bana bebeği aldır diyorsun.  Sana bir şey olmasına dayanamam diyorsun. Benden seçim yapmamı istiyorsun. Ben ise. Ben ise bir anneyim Ilgaz. Bebeğimin doğmasını istiyorum. Benim için riskli olsa bile o bebeği istiyorum. Dünyada ki bütün anneler de benim gibi yapardı eminim. Onlarda ne olursa olsun bebekleri dünyaya gelsin isterlerdi. Bu benim en büyük hakkım Ilgaz. Bana kızacaksın belki. Belki de affetmeyeceksin. Ben bebeğim doğuncaya kadar buradan gitmeye karar verdim. Senden kaçmıyorum Ilgaz. Sadece her gün bana bir şey olacak korkusuyla yaşamanı istemiyorum. Bu durum ikimizi de çok üzer. Lütfen bana kızma olur mu? Seni çok seviyorum. Lütfen biz geri dönünceye kadar kendine iyi bak. Biz diyorum. Çünkü kucağımda bebeğimle döneceğim." Ilgaz, Meleğin mektubunu okurken öfkesi kat kat artmıştı. "Çok saçma Melek!" diye bağırdı. "Bahanen çok saçma. Her zamanki  gibi kolay yolu yani kaçmayı seçiyorsun. Yine beni bırakmayı seçiyorsun.  Biraz daha bekleyemedin değil mi? Tek düşünebildiğin bumuydu ha? Tek düşünebildiğin evden gitmek, beni bırakmak mıydı? Seni  affetmeyeceğim. Bundan sonra yalnızsın Melek. Bundan sonra Ilgaz yok artık. Ilgaz'ın isyanını ve söylemelerini annesi ve babası odanın dışından üzülerek dinliyorlardı. Oğulları bu sözleri öfkesinden söylüyordu. Bunu çok iyi biliyorlardı. Ilgaz, Melek'ten asla vaz geçemez di bunu da biliyorlardı. Hangisi haklı onlarda karar verememişti. Ilgaz'ın Meleğe bebeği aldır demesinin sebebi Meleğe zarar geleceğinden korkmasıyken. Meleğin sebebi ise bebeğini korumaktı. Bu işte suçlu yoktu. Cahilce  acemice ve fevri verilmiş kararlar vardı. Bu kararlar iki genci bu noktaya getirmişti. Ilgaz, sonra ki günlerde bir şey yokmuş gibi işe gitmeye devam etti. Sanki hayatında hiç bir şey değişmemiş gibiydi. Sanki Melek, hayatında yokmuş gibi. Şirkete gitmeye devama ediyordu. Ne babasına nede annesine hiç bir şey söylemiyordu. Ailesi de  o geceki öfkesinden sonra Ilgaz'a bir şey soramıyorlardı. Günler böyle akıp giderken Ilgaz'ın öfkesi yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. Öfkesinin yerini kırgınlık terk edilmişlik almıştı ki.. Bu Ilgaz'ı daha çok üzüyordu. Meleğin böyle bir şey yapacağı aklının ucundan bile geçmemişti. Ilgaz, kendi suçunu da  biliyordu tabi ki. Meleğin bu konuda hassas olduğunu bildiği halde onun üstüne çok gitmişti. Sürekli bebeği aldırması konusunda ısrar etmişti. Böbreğini verdiği için bile kızı suçlamıştı. Oysa Ilgaz'da Melek, için aynı şeyleri yapardı. Dünyadaki herkes Meleğe yardım etmek istese bile. Sadece Ilgaz tutardı elinden. Sadece Ilgaz korurdu Meleğini. Bu konuda da haksızlık yapmıştı karısına. Yine de çok kırılmıştı Ilgaz. Melek, asla bunu yapmalıydı. Ilgaz'ı yalnız bırakıp gitmemeliydi. Zorluklara birlikte göğüs germeliydiler. Kenan Bey  ve Necla Hanım, Meleğin evden ayrıldığından itibaren nerede olduğunu ne yaptığını hep biliyordu. Melek, yaptığı her şeyi arayıp onlara anlatıyordu. Meleğin Sevilay’ın yanında olduğunu ilk günden beri biliyorlardı. Kenan Bey ve Necla Hanım, Meleğin rahat bir hamilelik dönem geçirmesi için buradan uzaklaşarak Sevilay'ın Memleketine gitmeleri konusunda anlaşmışlardı. Ilgaz'ın da her şeyden haberi vardı tabi ki. Ailesi ona Melek, hakkında her şeyi söylüyorlardı. Her ne kadar umursamaz gibi davransa da Meleğin sağlığı ve ne yaptığını öğrenmek iyi geliyordu adama. Meleğe çok kırgındı ama çok da özlemişti. Onu görmek için deli oluyordu. Karısının yanına gitmek istese de gururu buna izin vermiyordu. Melek, madem böyle olmasını istiyordu Ilgaz'da ondan uzak duracaktı. Melek, gideli dört ay olduğunda Ilgaz meraktan ölmek üzereydi. Karısından ayrı yaşamaya daha fazla dayanamayacaktı. Annesinden Meyra'nın sık sık ablasının yanına gittiğini öğrenmişti. Bir yolunu bulup karısını mutlaka görmeliydi. Bu yüzden Meyra'yı görmek için kızın okuluna gitti. Ondan Meleğin yanına gittiğinde onu fotoğraflarını getirmesini istedi. Meyra, o günden sonra Ilgaz'ın istediklerini yapmaya başladı. Meleğin yanına her gittiğinde kızın sayısız fotoğrafını videosunu ses kaydını Ilgaz'a gönderdi. Ilgaz'da özlemini Meleğin  fotoğraflarıyla gidermeye çalışıyordu. Meleğin iyi olduğunu bilmek genç  adama çok iyi geliyor güç veriyordu. Küçük karısının yaptığı  hatada kendi suçu da vardı, bunu biliyordu Ilgaz. Melek, ise her defasında çözümü Ilgaz'dan kaçmakta buluyordu. Sorunlarına birlikte çözüm bulmak varken evden gitmesi Ilgaz'ı çok yaralamıştı. Özellikle karnında Ilgaz'ın da canından bir parça taşırken. Çocuğunu annesinin karnında büyüdüğünü görememek Meleğin yaşadığı sıkıntılarında yanında olamamak Ilgaz'ı daha çok üzüyordu. Meleğin gidişinin yedinci ayında Ilgaz'ın sabrı bitmişti artık. Kararını vermişti bundan sonra ne olursa olsun Melek'ten uzak durmayacaktı. Ailesine Adana'ya gideceğini söyleyerek Meleğin yaşadığı küçük şehirde almıştı soluğu. Yaşadığı sokağı evi zaten çok iyi biliyordu. Meyra, her şeyi her yeri ayrıntılı olarak anlatmıştı eniştesine. Ayrıca sayısız fotoğraflarda göndermişti. Ilgaz, Meleğin yaşadığı evin yakınına gelince onu nasıl göreceğini düşünmeye başlamıştı. Bir süre düşündü ve  burada daha uzun kalacağı için aynı mahallede bir ev kiralamaya karar verdi. Meleğin evine de yakın olan bir ev kiralayan Ilgaz, Meleği görmek için fırsat kollamaya başladı. Kenan Bey, oğlunun Adana'ya değil Meleğin olduğu şehre gittiğini kısa sürede öğrenmişti. Karısı Necla Hanım'ın kardeşi Kemal Bey, Ilgaz'ın Adana'ya gelmediğini söylemişti. Kenan Bey, o zaman anlamıştı Ilgaz'ın Meleğin yanına gittiğini. Bu Kenan Bey'i biraz olsun rahatlatmıştı. Ilgaz'ın Melek'ten vaz geçeceğinden korkuyordu. Yine eski mutsuz günlerine döneceğinden endişe ediyordu. Bu durum onlar için bir süreçti. İkisi de hayatta ve evlilikte tecrübesizdi. Bu yüzden bazen kolay yolu seçiyor mücadeleden kaçıyorlardı. Evlilikleri sürekli inişli çıkışlı olmuştu. İki genç bir türlü huzur bulamamıştı. Yine de  bir gün mutlaka orta yolu bulacak ve mutlaka düzenlerini oturtacaklardı. O zamana kadar Kenan Bey ve Necla Hanım, oğlu ve gelini için her şeyi yapacaktı. Kenan Bey'in emin olduğu bir şeyde oğlu ve gelini birbirini çok seviyordu. Ilgaz, tuttuğu evin camından sürekli Meleğin kaldığı evi izliyordu. Meleğin gölgesine bile hasret kalmıştı. Sevgili küçük cadısı Ilgaz'a en büyük cezayı kesmişti. Ondan uzaklaşarak genç adamı çok üzmüştü. Ilgaz'da çok istiyordu Meleğin hamileliği boyunca yanında olmayı. Ona zorlandığı zamanlarda yardım etmeyi. Canı bir şeyler çektiği zaman, gece yarısı bile olsa gidip almayı. Ilgaz, düşüncelere dalmışken evin kapısı açıldı. Sevilay, anne ve babasıyla beraber evden çıktı. Ilgaz'ın anladığı kadarıyla Melek, şuan evde tek başınaydı. Ilgaz, hemen evden çıkarak Meleğin kaldığı eve doğru yürümeye başladı. Evin kapısına iyice yaklaşınca etrafı kolaçan etti. Kimsenin olmadığını görünce  de hemen bahçe kapısını açarak içeri girdi. Evin giriş kapısına yaklaşınca açık olan pencere dikkatini çekti. Kapının yanından ayrılıp pencereye yaklaştı. Açık olan pencereden kimseye görünmemeye çalışarak içeri baktı. Görmek istediği kişi tamda oradaydı. Uzanmış olduğu yatakta elinde  kitabıyla uyuyup kalmıştı. Ilgaz, bir süre izledi Meleğini. Koskoca Gençoğlu ailesinin Ilgaz Ağa'sı ne durumlara düşmüştü. Meleğe âşık olduğundan beri yapmam dediği çok şeyi yapmıştı. Şimdi de Meleğin peşinden ta buralara kadar gelmiş. Onu bir kere görebilmek için gizli saklı başkalarının evine girmişti. Ilgaz bir süre Meleği izledikten sonra istemeyerek te olsa evden ayrıldı. Kendi evine geri döndükten sonra Cüneyt ve Diyar'ı aradı. Bir süre şirkete gelemeyeceğini. O dönünceye kadar babasına yardım etmelerini istedi. Geçen bu yedi ay içinde Diyar ve Ebru'da nişanlanmışlardı. Ebru, bir türlü babasıyla konuşamayan Diyar'a resti çekmişti. "Sana son bir fırsat tanıyorum Diyar. Ya babamla konuşursun. Ya da beni ilk istemeye gelenle evlenirim haberin olsun demişti. Ebru'nun bu sözleri üzerine Diyar, delirmişti. Ebru'nun sözleri bitmeden kızın dudaklarına yapışmış. Nefes bile almasına izin vermeden dakikalarca öpmüştü. Sonra da gidip Kenan Bey'e Ebru'yu sevdiğini, eğer izni olursa onunla evlenmek  istediğini söylemişti. Kenan Bey ise kızını sevdiği her halinden belli olan bu gence bir süre cevap vermemişti. Diyar, Kenan Bey'in bir şey söylememesi üzerine. Ebru'yu vermeyeceğini düşünerek odadan çıkmak üzereyken, "Kenan Bey'in yarın akşam kızımı istemeye gelebilirsiniz" sözüyle dünyalar onun olmuştu. Ertesi günün akşamı ise babasıyla beraber gelip Ebru'yu istemişlerdi. Derman, oğluyla gurur duyuyordu. Diyar, gerçekleri öğrendikten sonra tamamen değişmişti. Artık Derman'ın istediği gibi  bir delikanlı olmuştu. Derman oğluna, gururla istemişti Kenan Ağa'nın kızını. Çünkü biliyordu ki Diyar, Ebru'yu çok mutlu edecekti. Derman'ın yüzünü yere eğdirmeyecekti. Kenan Bey'de kızını içi çok rahat bir şekilde verdi Diyar'a. Ilgaz, Diyar'ın yıllardır Ebru'yu nasıl sevdiğini anlatmıştı babasına. Ilgaz, zaten onayı çok tan vermişti. Kardeşi için Diyar'dan daha iyi bir eş olamazdı. Diyar, Kenan Bey'den olumlu cevap aldıktan sonra  Ebru, için özel olarak yaptırdığı yüzüğü kızın parmağına taktı. Aile arasına da yapılan küçük bir törenle de nişanlarını ilan ettiler. Cüneyt ve Meyra'nın ilişkisi de birçok badire atlatmıştı. Cüneyt'in babası Meyra'yı kabul etmemişti. Cüneyt, annesinden de aynı tepkiyi alınca evden ayrılıp kendine bir daire satın almıştı. Bundan sonra başkalarının istediği gibi değil kendi istediği gibi yaşayacaktı. Yıllardır babasının baskısı canından bıktırmıştı genç adamı. Belki de babası yüzünden her şey böyle karmakarışık hale gelmişti. Zamanında Cüneyt'in Ilgaz'a böbreğini vermesine karşı çıkmasaydı... Ya da diğer böbrek verecek insanlara engel olmasaydı. Şuan Melek ve Ilgaz mutlu bir şekilde bebeklerinin doğumunu bekliyor olabilirlerdi. Her şey babasının yüzünden bu noktaya gelmişti. Cüneyt, şaşırtıcı bir şekilde Kerem abisinden kötü bir tepki almamıştı. Aksine Kerem, Cüneyt'e aşkının peşinden gitmesini ve sevdiği kızı kim olursa olsun ister zengin ister fakir. Her şartta bırakmamasını söylemişti. Cüneyt, bu yaşına kadar Kerem'in desteğini hiç görmemişti. Yıllardır kerem, babasıyla bir olup Cüneyt'i hep dışlamıştı. Tek sebebi ise Cüneyt'in  amcasına ve Ilgaz'a olan bağlılığıydı. Bu defa öyle olmamıştı. Kerem, Cüneyt'e her zaman yanında olduğunu söylemişti. Ayrıca bugüne kadar yaptıkları için özür dilemişti kardeşinden. Cüneyt, abisinden ve amcasından da aldığı destekle daha sıkı sarılmıştı Meyra'ya. Onunla bir gelecek kurma hayali daha da güçlenmişti. Cüneyt o kadar çok seviyordu ki Meyra'yı. Meyra, kabul etse hemen evlenirdi onunla. Ilgaz, evinde oturmuş Meleğini düşünüyordu. Şu an yalnızca Meleğin bir zarar görmeden bebeklerini doğurmasını istiyordu. Melek, onu bırakıp gitse bile Ilgaz'ın korkusu geçmemişti. Ona kötü bir şey olacak diye hala çok korkuyordu. Ilgaz'ın korkusu  artık ikiye katlanmıştı. Meleğin karnını büyüdüğünü fark ettiği günden beri hem Melek, hem de bebeği için çok korkuyordu. Bebeği bir an önce sağ salim dünyaya gelsin istiyordu. Hem bebeği hem Meleği iyi olsun istiyordu. Bu yüzden Meleğin sağlığını daha yakından ve  sürekli takip etmeye başladı. Doktorun gelip Melek'le ve bebeğini kontrol ettiği zamanlarda bir yolunu bulup neler olduğunu Meleğin hamileliğinin nasıl gittiğini öğreniyordu. Ilgaz'ın burada geçirdiği  son ayları ise bir İstanbul, bir Karadeniz gidip gelmek le geçmişti. Meleğin doğumu İstanbul'da değil de bu küçük şehirde yapacağını öğrendiğinde çok sinirlenmiş hem de korkmuştu. Bu küçük şehir hastanesindeki imkânlar yeterli olacak mıydı? Hastanede yeterli donanım var mıydı? Bütün bunlar Ilgaz'ın korkusunu artırıyordu. Ilgaz, doktorun yolculuk riskli olur sözünden sonra bir şey söylememişti. Yine de bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyordu genç adam. Bu yüzden İstanbul’dan kendi ailesinin de ortak olduğu özel hastanelerinde çalışan, kadın doğum uzmanlarından birini Meleğin doğumu için çağırmıştı. Aynı zaman da Ceyda’nın da arkadaşı olan Doktor Ceyda’nında ricasıyla gelmişti buraya. Meleğin doğumunda ikisi beraber olacaklardı. Melek, hariç herkes Ilgaz'ın sürekli Meleğin sağlığıyla ilgilendiğini biliyordu. Meyra'nın da yardımı çok olmuştu. Eniştesinin her istediğini yerine getirmişti. Her hafta sonu ablasının yanına gelerek videolarını fotoğraflarını ve ses kayıtlarını eniştesine göndermişti. Doğumun burada olacağı kesinleştikten sonra bütün hazırlıklar tamamlandı. O sabah Ilgaz'da hem heyecan hem korku bütün duygular karışmıştı. Bir an önce her şey olup bitsin. Meleği sağlık bir şekilde doğumunu yapsın istiyordu. Ne Meleğe nede bebeklerine bir zarar gelmesin istiyordu. Melek, hastaneye götürülürken oda hemen hastanenin yolunu tutmuştu. Melek, doğum odasına giderken uzaktan izlemişti sevdiği kadını. Yanına gidip sarılmamak için kendini zor tutmuştu. Bebeğinin doğduğunu Meyra'dan öğrendiğinde sevinç gözyaşları dökmüştü. Doğumdan sonra Meleğin uyanmaması ve yoğun bakıma alınması Ilgaz'ı kahretmişti. Saatlerdir uyanmayan karısının acısına daha fazla dayanamayarak yoğun bakımın kapısına atmıştı kendini. Meleğin ailesi ve kendi ailesi gözyaşları içinde  Meleğin uyanmasını bekliyorlardı. Ilgaz, babasının yanına giderek ona sıkıca sarıldı. "Tamda bu yüzden baba. Tamda bu yüzden istemedim o bebeği. Meleğin hayatı tehlikeye girmesin diye istemiştim bebeği aldırmasını. Meleğim uyanmıyor baba. Korktuğum başıma geldi bak. Meleğim uyanmıyor." "Ilgaz oğlum sakin ol. Allahtan ümit kesilmez. Melek, uyanacak tabiki. İnan bana. Gelinim pes etmeyecek. Bebeği için. Onun hayatı için senden ayrı yaşamaya bile razı oldu. Eminim ben. Bebeğini ve seni bırakmayacak" Ilgaz, bir süre orada bekledikten sonra. Hemen doktorun yanına gitti. Yoğun bakıma girmek istiyordu. Meleğini görmek istiyordu. Yanında olduğunu bilmesini istiyordu. Melek, Ilgaz'ı bıraksa da Ilgaz, Meleğin hep yanında olacaktı. Bunu bilsin istiyordu. Saatlerdir yoğun bakımda Meleği bekleyen Ceyda, Ilgaz'ın isteğini kabul etti. Meleğin uyanmasında belki Ilgaz'ın etkisi olabilirdi. Ilgaz, hızla hazırlanıp yoğun bakıma Meleğinin yanına girdi. Koskoca yatağın içinde küçücük kalmıştı Meleği. Bütün vücudu cihazlarla doluydu. Ilgaz, Meleğin yattığı yatağa yaklaştı. Rengi solmuş dudakları kupkuru olmuş bir halde yatan karısına baktı. Gözyaşlarını tutamadı genç adam. Hemen yatağın yanına diz çöküp otururdu. Karısının buz gibi olmuş elinden tuttu. Dudaklarına götürüp öptü özlemle. Boğazı düğümlendi konuşamadı bir süre. Nereden nereye gelmişlerdi. Daha dün bu dünyadan tek başına kimseyi sevmeden göçeceğini... Hiç âşık olamadan öleceğini düşünürken. Hayatına giren bu küçük kadın, ona hayatının en güzel günlerini yaşatmıştı. Şimdiye kadar kimsenin kimseyi sevemeyeceği kadar çok sevmişti Meleğini. Meleği ona bir hayat, bir dünya, yaşamak için bir sebep vermişti. Ilgaz, üzülmesin diyerek Ilgaz'ı bırakan kadın. Ilgaz'ın Meleği. Karısı her şeyi. Yakışıyor muydu o yatakta ölü gibi yatmak? Karanlık gecesinin güneşine. "Meleğim" dedi kalbinin en derin acısıyla. "Beni üzmemek için beni bırakan kadınım. Bana canından bir parça verip hayata döndüren. Bebeğimiz için hayatını hiçe sayan kadınım. Sen bana seninle geçireceğim ayları çok gördün. Belki de, belki de doğrusunu yaptın bilmiyorum Meleğim. Ben, ben düşünemiyorum beynim durdu. Nefesim kesildi Meleğim. Seni burada bu halde gördüm öldüm Meleğim. İnatçı hatunum. Küçük sevgilim. İstediğin oldu. Bak bebeğimiz dünyaya geldi. Uyan ki bütün bu yaptıklarına deysin. Uyan ki beni bıraktığına, ayrı geçen günlerimize, çektiğimiz sıkıntılara deysin. Bunu bana borçlusun Melek. Eğer bizi bırakırsan seni asla affetmem. Bunu sakın yapma Melek. Sakın. Lütfen Meleğim. Lütfen uyan artık." Bir süre daha Meleğin yanında durduktan sonra doktorun uyarmasıyla yoğun bakımdan dışarı çıktı. Dışarıda herkesle beraber beklemeye devam etti. Bir kaç saat sonra  Ceyda'nın getirdiği haberle de dünya yeniden dönmeye başladı. Ilgaz, yeniden yaşamaya yeniden nefes almaya başladı. Karısı uyanmıştı. Bırakmamıştı onları. İnatçıydı Ilgaz'ın yâri. Başaramayacağı hiçbir şey yoktu. Şükretti Ilgaz. Rabbine, binlerce kez şükretti. Meleğini Ilgaz'a bağışladığı için şükretti. Ilgaz, bebeğini görmeye gitmemişti şimdiye kadar. Meleğin üzüntüsü ağır gelmişti. Artık Melek, uyandığına göre kızını görebilirdi. Hemen gidip bebeğini görmeli onunla konuşmalıydı. Öyle de yaptı genç adam. Hemen bebeğinin olduğu yeni doğan servisine gitti. Hemşireden aldığı izinle kızının yanına yaklaştı. Bebek Güçlüoğlu, yazıyordu kolunda. Ilgaz'ın ve Meleğin bebeği. Onların canı kanı her şeyi. Ilgaz, kızının minik ellerinden tutarak öptü kokladı. Affet beni bebeğim. Senin doğmanı engellemeye çalıştığım için kızma olur mu küçüğüm? Annene bir şey olacak diye çok korktum. Yoksa senin doğmanı ne kadar çok istedim bilemezsin. Annen seni dünyaya getirebilmek için benden bile kaçtı kızım.  Ama baban hep sizin yanınızdaydı. Sizi asla bırakmadı. Seni de ilk ben gördüm bak. Buda annene kapak olsun. Sizi seviyorum. Sizi çok seviyorum. Ilgaz, bebeğiyle konuşurken Ceyda, geldi bebeği almaya. Ilgaz'ı kızının yanında görünce çok şaşırdı. Çok ta sevindi. Meleğin harika bir adamla evli olduğunu bir kez daha anladı. Kaç aydır karısına bir şey olacak korkusuyla yaşayan adamı çok takdir etmişti. Hem Meleğin yanında olan, hem de uzak durmaya çalışan adama hayran olmuştu. Ceyda, Meleğin Ilgaz'ı bırakmakla hata yaptığını bir kez daha anlamıştı. "Bebeğinizi annesine götüreceğim Ilgaz Bey, Sizde gelin benimle" dedi. Ilgaz, Ceyda'nın kucağındaki kızına baktı gülümseyerek. "Hayır, Ceyda Hanım. Melek, kendi gitti benim yanımdan. Yine kendisi dönsün " dedi. Ben İstanbul'a dönüyordum. Lütfen Meleğe hiç bir şey söylemeyin "diyerek. Oradan ayrıldı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE