ON BEŞİNCİ BÖLÜM

4297 Kelimeler
Melek, "Ilgaz, fotoğrafını attığım arabanın yanında ki  adamlar Ebru'yu götürüyor. Ben de Ebru'ya yardım etmek  için gidiyordum" Yazdı ve Ilgaz a gönderdi. Sonra da hemen saklandığı yerden çıkarak kızı götüren arabanın yanına doğru koştu. "Bırakın onu!" diyerek bağıran ve onlara doğru koşan kızı gören adamlar Ebru'yu sıkıca tutarak gelen kızı beklemeye başladılar. Bir taraftan da her biri etrafı kolaçan ediyordu. Melek, adamların yanına kadar geldi. "Bıraksanıza onu" dedi tekrar. Sonra da aralarından uzanıp Ebru'nun kolundan tuttu ve çekmeye başladı. "Bırakın kızı. Ne istiyorsunuz ondan?" dedi. Adamlar tek başına onca adama diklenen kıza bakıp güldüler. "Kimsin lan sen? Yürek mi yedin kızım? Hiç korkmuyor musun bu kadar adamın içine gelmeye?" "Onu bırakın dedim size. Ondan ne istiyorsunuz? Polisler şimdi burada olur. Bırakın gidin onu kendinizi kurtarın" "Hakikaten şuan çok komiksin" dedi adamlardan biri. Bak kızım. Aklın varsa hemen buradan git. Yoksa olacaklardan biz sorumlu olmayız" "Ben bu kızın kardeşinin eşiyim. Buradan da gitmeye hiç niyetim yok" "Ya Öyle mi, kardeşinin eşi ha? Bir taşla iki kuş. Ne dersiniz çocuklar" Adamlar Meleğe gülüp alay ederken onlara doğru koşarak gelen silahlı adamları gördüler. Adamlar hemen Ebru'nun kolunu Melek'ten kurtarıp sürükleyerek arabaya götürdüler. Melek, vazgeçmeyerek adamlardan birinin sırtına atladı. Adamlardan bir diğeri  Meleği adamın üstünden çekerek önce yüzüne sonra da karnına yumruk attı. Karnına  gelen sert yumrukla  iki büklüm  olan Melek, sert bir şekilde yere düşürdü. Meleğin bu halini gören Ebru, "Melek, git buradan. Git kendini kurtar diye bağırdı. Korumalar yetişmek üzereydi. Melek, son bir çaba ile adamın bacağına sarıldı. Meleğin bu hareketine öfkelenen adam. "Bunu da alın hemen" dedi. Hiç bir şey sorgulamayan adamlar hemen gelerek Meleğin kollarından tuttular. Sonra da arabaya tıkıp kapıyı kapattılar. O sırada gelen Korumalar silahlı çatışmaya giren diğer adamları beklemeden gaza bastılar. Ebru, Meleğin ağzından burnundan gelen kanı görünce çok korktu. Hem bağırıp hem de ağlamaya başladı. "Melek, Melek, affet beni lütfen. Çok büyük hata yaptım affet" Melek, ise zorla Ebru'nun gözlerine baktı. " İyiyim ben" diyebildi sadece. Sonra da aldığı darbelerin etkisiyle kendinden geçti. Ilgaz, ise uçakta kapattığı telefonunu yere inince hemen açtı. Telefonu açar açmaz gelen art arda mesajlara baktı. Melek'ten gelen mesajları gördüğünde deliye döndü genç adam. "O kadar koruma ne yapıyor lan?" diye bağırdı havaalanının ortasında. Ilgaz'ın sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki havaalanında bulunan herkes dönüp bakmıştı genç adamın öfkeli haline. Ilgaz, hiç beklemeden güvenlik şirketini aradı. Adamdan öğrendikleri çıldırtmıştı Ilgaz'ı. Meleğin fotoğrafını attığı arabadaki adamlar hem Meleği hem Ebru'yu almışlardı. "Neden lan?" diye bağırdı tekrar. "Neden?  Neden mutlu olamıyorum ben? Neden ha, neden? Meleğim, Ebru'm, Allah’ım ne oldu onlara? Nereye götürdüler onları?" Ilgaz, hızlı bir şekilde havaalanından çıktı. Şirketten onu almak için gelen arabaya binerek hemen villaya doğru yola çıktı. Bu arada Diyar'da öğrenmişti olanları. Ebru'nun kaçırıldığını duyunca çıldırmıştı genç adam. Babası bile durduramamıştı onu. Yumruğunu defalarca duvara geçirmişti. Parmakları yaralanmış kan revan içinde kalmıştı. Babasının sessiz haline bakarak, "Baba hala konuşmayacak mısın? Sen adamların kim olduğunu biliyorsun değil mi? Tabi ki biliyorsun baba. Bundan eminim. Konuş artık lütfen  konuş" "Diyar, sen ne diyorsun oğlum? Nerden bileceğim ben? Beraber arıyoruz işte. Benim senden fazla bildiğim bir şey yok." "Yapma Derman Reis, sen dün akşamdan beri aramıyorsun bile. Sanki Kenan Bey'in ve karısının yerini biliyorsun. Ben seni iyi tanıyorum baba. Durum neyse anlat bana." O sıra da Diyar'a gelen telefon konuşmalarını böldü. Arayan Ilgaz'dı. Diyar, hiç beklemeden açtı telefonu. "Diyar, babanla beraber hemen eve gelin" dedi Ilgaz. Diyar, telefonu kapatıp,  "Ilgaz, bizi evde bekliyor" dedi. "Sen git oğlum. Benim uğramam gereken bir kaç yer daha var. Ben sana yetişirim." "Baba karşında beş yaşında çocuk yok senin. Beni kandırmaya çalışma. Adamlar sana ulaştı değil mi? Saklamaya çalıştığın bu değil mi? Neden korkuyorsun baba? Adamlar ne dediyse söyle? Beraber bir çözüm bulalım. Ebrum. Benim Ebrum, onların elinde. Şuan aldığım nefes boğazımı yakıyor. Yüreğim kapkara benim. İçim alev alev baba. İçim alev alev yanıyor. Eğer ona bir şey olursa bu ateş beni de herkesi de yakar. Ben Ebru, için ölürüm. Hem de öldürürüm. Dünyayı yakarım. Gerekirse onu bulmak için canımı veririm. Seni düşündüren her neyse söyle bana. Çok geç olmadan söyle." Derman, oğlunun haline baktı. Oğlunun kalbinde yanan ateşi gözlerinde okudu adam. Delicesine âşıktı oğlu. Tıpkı yıllar önce kendisinin âşık olduğu gibi. Yıllar önce bir kadın uğruna kendine bir sürü düşman edinip yeni bir hayat kurduğu gibi. Babasının oğluydu Diyar. Eninde sonunda istediğini alacaktı. Ebru'yla evlenecekti belki. Oğlunun da sevdiği kadını kaybetmesini istemiyordu. Mutlu olmalıydı oğlu. En az Derman ve Derya, kadar mutlu olmalıydı. Ve sonları onlara benzememeliydi. Derman, hemen saatine baktı. "Çabuk ol Diyar, hemen villaya gidelim. Orada her şeyi anlatacağım. Vaktimiz çok kısıtlı" dedi. Allah tan şuan villaya çok yakınlardı. Adamların söylediği saate çok az kalmıştı. Bir an önce hem Ilgaz a hem oğluna her şeyi anlatmalıydı. Diyar, babasının acele ettiğini görünce daha da emin oldu bir şeyler bildiğinden. Hemen arabaya atlayıp yola çıktılar. Ilgaz, Meleğin gönderdiği fotoğrafları polise de göstermişti. Villaya gelen polisler hem villada araştırmalar yapmış hem de Ilgaz'ın verdiği bilgileri almışlardı. Hemen arabanın plakasını araştırmaya başlamışlardı. Melek ve Ebru'yu kaçıran adamlarla çatışmaya giren korumalardan çoğu yaralanmıştı. Ilgaz'ı tek teselli eden durum. En azından ölen kimse yoktu. Hiç bir adamda  hayati tehlike yoktu. Polisler villadan gittikten sonra, Derman ve Diyar, girdi kapıdan. Ilgaz, onlara işaret ederek hemen çalışma odasına yöneldi. Bu sırada Meyra ve Elif, olacakları korkuyla izliyorlardı. Meleğin kaçırıldığını öğrenince Ilgaz, Cüneyt'i de aramıştı. Cüneyt, Ilgaz'dan daha önce gelmişti villaya. Kızlara olan biteni anlatmıştı. Hem Meyra, hem de Elif, dakikalarca gözyaşı dökmüşlerdi. Meyra, ailesine haber vermek istese de Cüneyt, tarafından engellenmişti. "Önce Ilgaz, gelsin ona göre bir şeyle yapacağız Meyra. Lütfen üzülme olur mu? Ablanı ve Ebru'yu mutlaka kurtaracağız" demişti. Kızın sürekli ağlaması Cüneyt'i çok üzmüştü. Kalbi paramparça olmuştu. Günlerdir kızdan uzak durmaya çalışıyordu genç adam. Yine de kader bir şekilde onları karşılaştırıyordu. Ilgaz, çalışma odasına geldi hemen. Arkasından Diyar ve Derman. Sonra da Cüneyt, geldi oda ya. Ilgaz,  perişan haldeydi. Öfkesi kini volkan gibiydi. Elleri bütün vücudu titriyordu acıdan. Meleği kardeşi kim bilir ne haldeydi? Her yerde karısı ve kardeşini götüren araba aranıyordu. Polisler den henüz bir haber gelmemişti. "Ne yapacağız Derman Amca?" dedi Ilgaz. Ne yapacağız bilmiyorum artık. Adamların aramadığı yer kalmadı. Dayım, hala Adana'daki akrabalar ve babamın adamlarıyla birlikte  aramalara devam ediyor. İğneyle kuyu kazmak gibi bir şey yaptığımız. Sen bir akıl ver bize. Sen daha tecrübelisin her konuda. Babam beni her şeyden uzak tuttu. Beni korumak için hiçbir zorlukla karşılaşmama izin vermedi. Ama benim de bir şeyler yapmam lazım. Ailemi karımı o adamların elinden nasıl kurtaracağım? Adamların derdi para değil. Bu belli oldu artık" "Ilgaz, bak evladım. Ben bunu senden hatta oğlumdan bile sakladım. Tek başıma halletmek istedim. Ama işin boyutu değişti. Ebru ve Meleği de almaları tek başıma bu işin içinden çıkamayacağıma inandırdı beni." "Ne demek istiyorsun açık konuşur musun?" dedi Ilgaz adama bakarak. "Adamlar beni telefonla aradılar. Sanırım Ebru'ya da aynı adamlar mesaj atmışlar. Neden ben diye düşünüyordum. Ama şimdi neden Ebru ve ben diyorum? Ebru'dan ne istiyorlar? Aklıma gelen tek şey. Bu adamların derdi annen ve babanla değil. Bu adamların istediği Ebru ve benim. Ben bu yüzden beni bekledikleri yere gideceğim. Adamların derdi ne öğreneceğim." "Sen ne diyorsun baba? Adamların seninle ve Ebru'yla ne derdi olabilir?" "Eğer tahminim doğru ise evlat. Ebru' kızımı iki yıl önce istemişlerdi. Kenan Bey, kızının evlenmesi için  henüz erken  olduğunu söylemişti. Ayrıca kızı kimi isterse onunla evleneceğini, bir daha kızını istemeye gelmemelerini söylemişti. O adam arkası çok güçlü bir adamdı. Adamın söylediğine göre tek oğlu varmış. Oğlu Ebru'yu çok seviyormuş" "Öldürürüm lan onları. Ebru ya göz koyanı öldürürüm. Nefeslerini keserim onların." Ilgaz, Diyar'ın söylediklerine hiç şaşırmamıştı. Çünkü Diyar'ın kardeşini yıllardır sevdiğini biliyordu. Kardeşinin de diyarı sevdiğinden emindi genç adam. Bu yüzden ses çıkarmadı Diyar'ın tavrına. Ama olanlardan haberi olmayan Cüneyt söze girdi. "Sana ne oluyor Diyar? Burada onun abileri varken. Sana kalmadı Ebru'yu korumak" "Bak Cüneyt. Benim şimdiye kadar her şeyi içimde tuttuğum yeter. Ben Kenan Bey'e olan kızgınlığım yüzünden Ebru’dan uzak durdum hep. Ama artık hiç bir şey bana engel olamaz. Ben Ebruyu seviyorum. Çocukluğumdan beri yalnızca onu seviyorum. Çok direndim. Çok mücadele ettim. Aramızda ki sınıf farkını babasına olan öfkemi. Onu mutlu edip edemeyeceğimi. Her şeyi çok düşündüm. Ama ben Ebru'yu unutamadım. Unutamam da. Onun için ölüme giderim anladın mı Cüneyt? Onun için ölüme giderim. Ilgaz, lütfen sende kusura bakma. Sana söylemedim. Söyleyemedim bir türlü. İnan bana asla kötü bir niyetim yoktu. Kardeşine asla kötü gözle bakmadım. Bunu düşünmem bile. Ebru, benim canımdan bile değerli. Ebru, benim hayatım, hayalim, dünyam,  herşeyim Ilgaz. O benim sevdam. O benim rüyam" Diyar'ın söylediklerini dikkatle dinleyen Cüneyt. Diyar'ın aşkına sahip çıkmak için verdiği mücadeleye, Ebru, için her şeyi göze almasına şaşırıp kalmıştı. Kendisi o kadar cesaretli olamamıştı. Annesi ve babasından çekindiği için günlerdir Meyra'yı unutmaya çalışıyordu. "Üzülme kardeşim. Sana kızgın falan değilim" dedi Ilgaz. Benim gerçek aşka her zaman saygım vardır. Kardeşimde seni seviyor. Bu çok belli. Ve emin ol kardeşim için senden daha iyi bir eş olamaz." "Şimdi ne yapacağımızı düşünelim. Bir karar vermemiz lazım. Elimiz kolumuz bağlı oturamayız burada. Polisler her yerde arıyor. Adamlar da bir taraftan arıyor. Biz de elimizi taşın altına sokacağız" Cüneyt'in söylediklerine hak vermişti hepsi de. Ilgaz'ın içi yanıyordu. Kalbinin her zerresi can çekişiyordu. Canlarını, canlarını kaybetmekten çok korkuyordu. Annesi, babası, kardeşi ve  Meleği.Dünya güzeli karısı. Hayattaki tek aşkı, ölümüne sevdiği sevdası o adamların elindeydi. Hem Ilgaz, hem de Diyar, öfkeliydi. Sevdiklerini ellerinden almaya çalışan adamlara çok öfkeliydi. Saatler sonra beklenen misafir gelmişti. Kenan Bey ve Necla Hanım'ın tutulduğu kulübenin önüne araba gelip durmuştu. Kenan Bey, anlamıştı kızını getirdiklerini. Bir kaç tane adam hemen dışarı çıktı. Arabadan kızları indirip hemen içeri getirdiler. Kenan Bey, sadece kızını beklerken adamların sürükleyerek getirdikleri gelinini görünce bir defa daha yıkıldı. Ebru, içeri girer girmez etrafa bakmaya başladı. Babasını görünce de adamların elinden kurtularak babasının yanına koştu. "Baba, babam beni affet. Benim yüzümden başınıza neler geldi" dedi ağlayarak. Kenan Bey, kızına baktı üzgün gözlerle, " Ağlama bir tanem. Senin hiç bir suçun yok. Onlar, kurdurmuş birer köpek. Kime çattıklarından haberleri yok. Kimi karşılarına aldıklarını bilmiyorlar" dedi. "Hala mı Kenan Bey? Halamı kabadayılık peşinde sin. Bak elin ayağın bağlı. Kızın bizim elimizde. Gelinin bizim elimizde" "Melek, Meleğin nesi var" diye bağırdı Necla Hanım. "Ona ne yaptınız? Haysiyetsiz adamlar. Satılmış köpekler" dedi. Necla Hanım'ın söyledikleriyle deliye dönen adam hızla gelip kadına tekme vurup yere düşürdü. "Öldürürüm lan. Öldürürüm seni. Sen kim oluyorsun da karıma vuruyorsun? Sen bittin oğlum. Seni bu saatten sonra kimse benim elimden kurtaramaz" diye bağırdı Kenan Bey. "Meleğin nesi var, Ona ne oldu söyleyin?" diyerek düştüğü yerden kalmaya çalıştı Necla Hanım. Ama aldığı darbe çok sert olduğu için kadın kalkmayı başaramamıştı. "Anne, anne iyi misin?" diyerek Ebru, annesine doğru koştu. Annesini düştüğü yerden kaldırıp sandalyeye tekrar oturttu. "Bırakın onları. Ben dediklerinizi yaptım. Söz verdiğiniz gibi annemi, babamı ve Meleği bırakın" "Önce oğlum gelip seni alacak. Sonra ikiniz beraber yurt dışına çıkacaksınız. Tabi birde Derman, denilen adam buraya gelecek. Ondan sonra biz onları bırakacağız." O sırada koltuğun üzerine baygın halde bıraktıkları Melek, yavaş yavaş kendine gelmeye başladı. Meleğin inleyerek uyandığını gören Ebru, bu sefer Meleğin yanına koştu telaşla, "Melek, iyi misin canım? Kendini nasıl hissediyorsun?" dedi. Meleğin yüzü gözü morarmış gözleri zar zor açılıyordu. Akan kan burnunda ve dudağında kurumuştu. Kendini toparlamaya çalışarak konuşan Ebru ya baktı. "Neredeyiz Ebru? Sen nasılsın, sana bir şey yaptı mı o adamlar?" Melek, daha sözünü bitiremeden Necla Hanım'ın sesini duydu. "Melek, iyi misin kızım? Ne oldu sana böyle?" dedi ağlayarak. "Merak etme sevgili  kaynanası gelinin gayet iyi. Kendini Zeyna zannetmiş bizim adamlara saldırmış. Onlar da dersini vermişler" "Siz asıl Ilgaz, onu bu halde gördüğü zaman ne yapacaksınız onu düşünün?" dedi Necla Hanım. "Şu senin hasta oğlan değil mi Ilgaz dediğin? Onun kendine hayrı yok Necla Hanım." "Kes sesini!!" diye bağırdı Melek. "Sen kimsin de, benim kocamın adını ağzına alıyorsun. O hasta dediğin adam. Senin gibi bin tane ciğersizi cebinden çıkarır. Sakın bir daha onun hakkında yorum yapma" "O gelin hanım, bakıyorum da kocana toz kondurmuyorsun" "Bakın lütfen ailemi bırakın. Ne isterseniz yapacağım dedim. Neden anlamıyorsunuz?" "O sırada kulübenin önüne bir araba daha gelip durdu. Arabadan inen adamlar kolundan tuttukları adamı hemen kulübeye soktular. Derman, kulübeye getirildiğinde gördüklerine inanamamıştı. Melek, Necla Hanım, perişan haldeydi. Kenan Bey, sandalyede bağlı bir şekilde oturuyordu. Ebru'nun ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuştu. İşler nasıl bu hale gelmişti bir anda? "O Derman Amca. Seninle görüşmeyeli uzun zaman oldu. Nasılsın bakalım?" dedi adam. Derman, bakışlarını hemen konuşan adama çevirdi. "Gördüğüm kadarıyla paça düzgün. Paralı yere kapak atmışsın. Sen orada kendini kurtarmış halde rahat yaşarken, benim babamı öldürdü o aşağılık adamlar. Sen şimdi babama yaptıklarının bedelini ödeyeceksin" "Sen" dedi Derman. Konuşan adama bakarak. "Evet, ben Derman Aksu. Küçük yaşta babasız bıraktığın. Küçük yaşta o kadar acılar yaşamasına  neden olduğun. Arkadaşın Talat'ın oğlu Saruhan Yüksel." "Saruhan sen ha? Ben senin öldüğünü zannediyordum." "Keşke ölseydim be Derman Amca. O yaşadıklarımı yaşamaktansa keşke ölseydim" "Senin ne kadar zor günler yaşadığını anlayan biliyorum Saruhan. İnan bana bende çok zor günler yaşadım." "Sen ne yaşadın ha? Baban gözlerinin önünde öldürüldü mü? Anneni alıp götürdüler mi? Sokaklarda aç kaldın mı? Sen ne yaşadın söyle? Babam senin yüzünden öldü. Sen kaçtın kurtuldun. Babam onların eline düştü. Sana yapamadıklarını babama yaptılar" Onlar konuşurken kulübenin önüne Ebru'yu götürecek araba geldi. İçeri giren genç adamı gören Ebru, gözlerine inanamadı. Bu adam  aynı sınıfta okuduğu Kutay Altuğ'du. "Sen miydin Kutay? Bu nasıl olur ya, sen benim arkadaşım değil miydin? Bunu nasıl yaparsın?" "Ben ilk gördüğüm andan beri seni seviyorum Ebru" dedi kızın yanına yaklaşan Kutay. "Ondan uzak dur. Kızımdan uzak dur" Kenan Bey'in bağırmasıyla bütün gözler ona döndü. Kutay, bakışlarını tekrar Ebru'ya çevirip. Benim son şansım buydu Ebru. Ben sensiz olamazdım. Sen ise asla benimle evlenmezdin. Yine de şansımı denedim. Seni babandan istedim. Ama baban vermedi. Sende kendi rızanla beni istemezdin. Senin aklın kalbin başkasında bunu biliyorum. Seni unutmaya çok çalıştım. Kendimle çok mücadele ettim. Yapamadım Ebru. Seni unutmayı başaramadım" "Ne yapacaksın Kutay? Beni yurt dışına kaçırınca ne olacak? Seni sevecek miyim zannediyorsun? Seni kabul eder miyim zannediyorsun? Asla anladın mı?  Kendimi öldürürüm. Yine de seninle evlenmem.""Sen kendini hep yanlış bilgilerle doldurmuşsun Saruhan. Yanlış yola girmiş, yanlış kişiyi düşman beklemişsin. Ben babanı asla yarı yolda bırakmadım. Ayrıca babanın başına gelenler  benim yüzümden değildi. Aslında ben babanın yüzünden o karanlık dünyanın içine girdim. Benim hayatımı karartan da kendi hayatını karartan da senin babandı." "Bana yalan söyleme. Benim babam dürüst bir adamdı. Kimseye yanlış yapmazdı. Asıl sizler onu harcadınız. Sen kaçtın kurtuldun onlardan. Babam kaldı o dünyanın içinde. Ona senin yüzünden çok işkence ettiler. Bunu senin yanına bırakmayacağım." "Sorunun benimle ise neden Kenan Bey'i ve eşini kaçırdın? Onları neden bu işe alet ettin?" "Sana yardım ettiği için cezasını vermem gerekiyordu. Ayrıca onda arkadaşımın da alacağı bir emanet vardı." "Siz kendinizi ne zannediyorsunuz lan!" diye bağırdı Derman. "Şimdi beni iyi dinle Saruhan. Senin baban ciğeri beş para etmez bir adamdı. Babanın asıl öldürülme sebebi ne biliyor musun? O evinde kendi karısı dururken başka kadınlara göz koyan bir pislikti." "Ne diyorsun lan? Babama iftira atma. Sen o kirli ağzınla babamın adını da kirletme. Benim babam her zaman anneme sadıktı" "Sadıktı Öyle mi? Sen öyle zannediyorsun. Annen bile biliyordu bunları. Sadece sen varsın diye baban olacak adamın kahrını çekiyordu zavallı kadın. Baban başka kadınlarla yetinmedi ayrıca kendi patronunun karısına göz dikti. Patron da bunu öğrendi. Ben onlardan ayrılmasam bile babanın ölüm emri çıkmıştı. Onu zaten bir şekilde öldüreceklerdi." "Yalan söylüyorsun lan. Yalan söylüyorsun sana inanmıyorum" "Kendin bilirsin Saruhan. Ben gerçekleri söylüyorum. İnanıp inanmamak senin elinde." "Peki, babam neden ölürken her şeyin senin yüzünden olduğunu söyledi. Ölmek üzere olan insan neden yalan söylesin?" "Çünkü baban beni hep kıskandı. Onların dünyasına ondan sonra girip ondan daha başarılı olmamı ve ondan daha çok değer görmemi hazmedemedi. Bir de annenle benim karım çok iyi arkadaştı. Annen, karımla beraber yemeğe gittikleri bir gün babanı başka bir kadınla birlikte görmüş. Bu yüzden baban  hep beni suçladı. Benim bilerek karımı ve anneni oraya gönderdiğimi düşündü. Baban o günden sonra sürekli bana savaş açtı. Sürekli örgüte benim hakkımda olmadık şeyler söyledi. Onlara ihanet ettiğimi söyledi. Ben senin babanın yüzünden karımı kaybettim. Örgütten ayrılmama rağmen peşimi bırakmadılar. Benim oğlum da senin baban yüzünden annesiz öksüz büyüdü. Sadece acı çeken sen değildin Saruhan. Senin acı çekmene sebep olan da ben değilim. Sen kendi baban yüzünden o acıları yaşadın." Derman ve Saruhan konuşurken gelen adamlar her şeyin hazır olduğunu gidebileceklerini söylediler. Kutay, hemen Ebru'nun elinden tutarak çıkışa yürüdü. "Bırak onu bırak" diye bağırdı Necla Hanım. "Bırak kızımı ne olur bırak." Melek, oturduğu koltuktan zorla olsa da kalkarak Ebru'nun ardından koştu. Derman, onu tutan adamlardan kurtularak Ebru'ya doğru hamle yaptı. Ama kıza ulaşamadan başına gelen darbeyle yere yığıldı. Ebru'yu götüren adamlar Meleği de yere fırlatmışlardı. Kutay, Ebru'nun elini bırakmadan arabaya kadar getirdi. Sonra da arka koltuğa bindirip kapıları kilitledi. Yanına hiç bir adam almadan oradan ayrıldı. Ebru, arka koltukta gözyaşlarına boğulmuştu. Kutay, nereye götürüyordu onu? Ya ailesi, ailesine ne olacaktı? O dağ başında onları kim kurtaracaktı? "Ağlama sakın" dedi Kutay. "Sana bir zarar vermeyeceğim. İkimiz beraber yurt dışına çıkacağız. Yarım saat sonra babamın özel uçağı bizi kimsenin bulamayacağı yerlere uçuracak. Orada ikimiz çok mutlu olacağız. Ben seni çok seviyorum Ebru. Sende beni seveceksin zamanla. İkimiz beraber güzel bir aile olacağız" "Olmayacak Kutay. Senin dediklerinin hiçbiri olmayacak. Ben seni sevmiyorum. Asla da sevmeyeceğim. Çünkü benim kalbim zaten dolu. Orada başka kimseye yer yok. Lütfen beni bırak. Babana söyle ailemi de bıraksın. Onlara bir zarar vermesin. Bu iş olmaz Kutay. O kadar yıl arkadaş olduk. Aynı sınıfta güldük eğlendik. O günlerin hatırına söyle babana bıraksın onları." "Biz evlendiğimiz zaman babam onları bırakacak. Onlara zarar vermeyecek korkma. Önce bizim yurt dışına çıkıp evlenmemiz lazım. Sen kimi seviyorsan unutacaksın Ebru. Kalbinde sende benimsin artık." "Baban onları bırakmaz. Bırakmayacak öyle değil mi? Çünkü hemen polise gideceklerini bilirler. Bu yüzden bırakmayacaklar. Bana yalan söylüyorsun sen. Ayrıca asla sana ait olmayacağım. Bunu aklından çıkar Kutay." "Sen bilirsin Ebru. Ama her şey sana bağlı unutma.  Herkese benimle isteyerek evlendiğini söylersen polislik bir şey olmaz. Ailende dünürünü polise bildirmez öyle değil mi?" "Sen kafayı yemişsin. Anladın mı? Hepiniz kafayı yemişsiniz." Ilgaz ve Diyar, Derman'la konuştuktan sonra polislerle işbirliği yapmıştı. Tek başlarına bu işin altından kalkamayacaklardı.  Derman'a dinleme cihazı yerleştirmiş ve adamların istediği yere göndermişlerdi. Plana göre Derman'ı üç ayrı koldan takip edeceklerdi. Ilgaz, adamları şüphelendirmeden ailesini kurtarmak istiyordu. Derman, adamların istediği yere geldiğinde hiç kimsenin olmadığını gördü. Bir süre etrafı kolaçan eden Derman, adamların gelmeyeceklerini düşünmeye başlamıştı. Ilgaz, Diyar ve Cüneyt nefes bile almıyorlardı. Adamlar bir şeylerden şüphe etmesini istemiyorlardı Bir süre sonra Derman, adamların vaz geçtiğini düşünerek geldiği yöne doğru yürümeye başladı. O sırada bir kamyonet  Derman'ın yanında durdu. Kamyonetin sürücüsü Derman'a bakıp, "Atla çabuk" dedi. Derman, hiç beklemeden adamın açtığı kapıdan arabaya bindi. Adam da aynı hızla gaza bastı. Son hız giden kamyonetin içinde Derman, konuşmaya başladı. Derman, sürekli konuşuyordu ama adamdan çıt çıkmıyordu. Ilgaz, Cüneyt le beraber başka bir yoldan ilerlerken Diyar, Kamyoneti uzaktan takip ediyordu Adam hızla şehirden çıkarken Diyar, hem adama görünmemek için hem de kamyoneti kaybetmemek için büyük mücadele veriyordu. Melek, düştüğü yerden hala kalkamamıştı. Derman, ise baygın bir halde yerde yatıyordu. Kenan Bey, eli kolu bağlı kimseye yardım edememenin üzüntüsü ile dişlerini sıkarak sakin kalmaya çalışıyordu. Necla Hanım, ağlamaktan perişan halde olacakları bekliyordu. Diyar, Ilgaz ve Cüneyt'ten önce gelmişti Babasının ardından. Arabayı uzakta bırakarak eski eve yaklaştı. Eski evin önünde birçok araba vardı. Böyle bir yerde bunca lüks araba ne yapıyordu. Kimlere bulaşmıştı babası. Diyar, saklandığı kayanın ardında bunları düşünüyordu. O sıra da kulübenin kapısı açıldı. Diyar, görünmemek için dikkat ederek baktı çıkanlara. Gördükleriyle de deliye döndü genç adam. Genç bir adam Ebru'yu sürükleyerek arabaya bindiriyordu. Adam kızı zorla arabaya bindirdi. Sonra da arabayı çalıştırıp hemen oradan ayrıldı. Diyar, hemen arabanın peşinden gitmek için kendi arabasını bıraktığı yere koştu. Arabanın yanına geldi ve hiç beklemeden giden arabanın peşine düştü. Aralarındaki mesafe çoktu ama Diyar'ın elinden kurtulması imkânsızdı. Diyar, yolda Ilgaz ve Cüneyt'i de arayarak olanları anlattı. Kendisinin Ebru'yu sağ salim getireceğini onların adamların bulunduğu eski eve gitmesini istedi. Ilgaz, kardeşini nereye götürdüklerini düşünmekten kafayı yemek üzereydi. Diyar'ın onu mutlaka kurtaracağından emindi. Onun da gidip Meleğini kurtarması lazımdı. Babası ve annesi kim bilir ne haldeydi. Onları bir an önce bulmaları kurtarmaları lazımdı. Polisler çok yakında onlardan haber bekliyorlardı. Ilgaz ve Cüneyt, adamların onları fark  edebileceklerini düşünerek temkinli davranıyorlardı. Sinyalin geldiği yere iyice yaklaşırken arabayı korunaklı, kimsenin görünmeyeceği bir yere gizlediler. Hemen arabadan inip yürüyerek eve yaklaştılar. Gizlendikleri yerden baktıklarında evin önündeki arabaları gördüler. İçerden sesler geliyordu ama tam olarak ne konuştuklarını anlayamıyorlardı. Ilgaz, biraz daha yaklaşmak istese de Cüneyt, tehlikeli olacağını düşünerek izin vermemişti. Polisi arayıp hemen gelmelerini söyledikten sonra kulübeyi izlemeye devam ettiler. Derman, dakikalar sonra kendine gelmeye başlamıştı. Gözlerini açıp baktığında  Saruhan'ın öfkeyle ona baktığını gördü. "Nihayet kendine geldin. Konuşmamız yarım kalmıştı Derman. Sen babama iftira atmıştın en son. Bu düşüncelerin hala devam etmiyordur umarım" dedi Derman, zorla da olsa evin yıkık dökük duvarına yaslandı. Saruhan'a bakarak konuşmaya başladı. "Benim düşüncelerimin değişip değişmediği sana bir şey kazandırmaz Saruhan. Ben sana yalan söylemedim. Suçlu olan senin babandı. Bunu herkes biliyor. Senin annen, benim karım, baban yüzünden öldü. Sen baban yüzünden o kadar acı yaşadın. Eğer senin yaşadığını bilseydim. Her şeye rağmen sana yardım ederdim. Seni korur kollardım. Annenin hatırına yapardım bunu. Bana senin öldüğünü söylediler. Babanla beraber senin de öldüğünü söylediler." "Keşke ölseydim. Keşke. Ölmek için Allah'a çok yalvardım. Ama ölemedim bir türlü. Defalarca denedim ölmeyi. Ölüp bu dünyadan silinmeyi, defalarca denedim. Ama olmadı. Olmadı. Kahretsin ki olmadı. Bende bunları yaşamamıza sebep olandan yani senden intikam almaya karar verdim." "Beni öldür Saruhan. Bana ne yaparsan yap umrumda değil. Ama Kenan Bey'i ve eşini bırak. Ilgaz'ın eşini bırak. Onların kimseye bir zararı dokunmaz." "Onlar benim sorumluluğumda değil Derman. Benim istediğim sendin. Şimdi beraber bir yolculuğa çıkacağız. Sana yıllarca yardım eden adamı kurtaramayacaksın. Bunu unut. Onların kaderini arkadaşım ve oğlu belirleyecek." Saruhan, konuşmasını bitirdikten sonra adamlarına işaret verdi. Adamlar Derman'ın kolundan tutup ayağa kaldırdılar. Sonra da kapıya doğru yürüdüler. Tam dışarı çıkacakken Saruhan, adamlarına beklemelerini söyledi. Sonra, Derman'ın yanına geldi. "Son kez Kenan Bey'ine veda edebilirsin. Buna izin veriyorum" dedi. Derman, elleri bağlı Kenan Bey'e baktı üzgün gözlerle. "Hakkınızı ödeyemem efendim. Bana yaptığınız iyiliğin karşılığı ödenemez. Sizi bu durumlara düşürdüğüm için de affedin. Hakkınızı helal edin" dedi. "Derman, dostum" dedi Kenan Bey. Sonra da Saruhan'a çevirdi bakışlarını. "Bunu yapma. Onun bir suçu yok. O da çok acı çekti. Suçlu senin baban. Bunu anla Saruhan. Onu bırak. Pişman olacağın şeyler yapma" "Artık çok geç Kenan Bey. Her şey için çok geç." Adamlar Derman'ı çıkarıp hemen arabaya koydular. Saruhan ve diğerleri arabaya atlayıp hareket edecekleri sırada polisler etraflarını çevirdi. Polislerin durun ihtarına uymayan Saruhan, Derman ve kendisinin olduğu arabayı polislerin üzerine sürdü. Polis araçlarına çarparak yoldan çıkardı. Sonra da gaza basarak uzaklaşmaya başladı. Cüneyt, Ilgaz'a ailesiyle ilgilenmesini söyleyerek arabanın yanına koştu. Sonra da giden aracı takip etmeye başladı. Peşinden gelen iki polis aracıyla beraber Saruhan'ın peşinden gittiler. O sıra da eski evden silah sesleri gelmeye başladı. Ilgaz, silah sesini duyar duymaz hemen eve doğru yöneldi. İçerdeki adamlar sürekli ateş ediyor polislerin yaklaşmasını engellemeye çalışıyordu. Polisler evin etrafını çevirmiş gelecek emirleri bekliyorlardı. Komiser önce teslim olmaya ikna etmeye çalışacaktı. "İçerdekiler teslim olun. Kimse zarar görmeden bu işi bitirelim. Etrafınız sarıldı. Buradan kaçmanız imkânsız. Bunca insanın vebalini üzerine almayın" Polisin sözlerinden sonra Kenan Bey, adama bakarak, "Teslim ol. Daha büyük sorunlar olmadan. Dönüşü olmayan yola girmeden teslim ol" dedi. "Teslim olmayacağım Kenan Bey. Teslim olursam adam kaçırmaktan kaç yıl yerim biliyor musun? Sizi kalkan yaparak kurtulacağım buradan. Sonra da yurt dışına kaçacağım. Oğlum çok tan uçağa binmiştir." O sırada Kenan Bey, Ilgaz'ın sesini duydu dışardan. "Baba" diye bağırıyordu oğlu. Sonra polislerin, "Durun Ilgaz Bey, yaklaşmayın" dediğini duydu. Oğlu ne yapmaya çalışıyordu. Neden kendini tehlikeye atıyordu. Şu an daha da çok korkuyordu yaşlı adam. Bütün ailesi tehlike altındaydı. Şimdi de oğlu gelmişti buraya. Oğlunun başına bir şey gelecek korkusu  adamı kahrediyordu. Melek, de duymuştu Ilgaz'ın bağırışını. Buraya oda  gelmişti demek. Ailesi ve Melek, için hayatını tehlikeye atıyordu. Melek, çok korkmuştu Ilgaz, için. Ona bir şey olacak diye kalbi yerinden çıkacaktı. Ilgaz, yaşasın diyerek çok acılara katlanmıştı. Hem Melek, hem anne ve babası. Melek, Kenan Bey'e baktı hüzünle. Necla Hanım'ın perişan haline baktı. Yüreği yanıyordu kızın. Kendi perişan haldeyken bile tek düşündüğü Ilgaz'dı. Ilgaz, eski evden gelen silah seslerini duyunca eve girmek istemişti ama  Polisler tarafından engellenmişti. İçi içine sığmıyordu genç adamın. Meleği, babası ve annesi. Kim bilir ne haldeydi sevdikleri. Ilgaz, saklanarak operasyondan sorumlu komiserin yanına gitti. "Ne yapacağız komiserim? Adamlar kolay pes edeceğe benzemiyor. Onları nasıl kurtaracağız. Ailem kim bilir ne halde. Belki de öldürdüler onları." "Ben öyle düşünmüyorum Ilgaz Bey. Lütfen sakin olun. Hepsi de yaşıyor, bundan emin olun. Ani yaptığınız hareketler onlara zarar verebilir. Onları kurtaracağız.  Nasıl olsa pes edecekler. Buradan çıkışları olmadığını kendileri de biliyorlar. Onların çabaları boşuna bunu anlayacaklar." "Ben sizin kadar sakin kalamıyorum. Adamlar her şeyi göze almışlar. Bu kadar plan kurup adam kaçıran insanlardan her şey beklenir." "O sırada Meleğin sesi geldi Ilgaz'ın kulağına. Sesi kesik ve cılızdı. Bir şey mi yapılmışlardı Meleğine. Canını mı yakmışlardı acaba. Küçük kadınının sesi neden bu kadar kötü geliyordu." Diyar, hala arabayla Ebru ve Kutay'ı takip ediyordu. Arabayı o kadar hızlı kullanmıştı ki kıza sürede yetişmişti onlara. Şehre yaklaştıkları bir sırada Diyar, gaza yüklenerek Kutay'ın kullandığı arabanın önünü kesti. Önlerine aniden çıkan arabayla ne yapacağını şaşıran Kutay. Hemen frene basarak arabayı durdurdu. Önlerinde duran arabanın içi siyah camdan görünmüyordu. Kutay, hemen silahını çıkarıp arabadan aşağı indi. Temkinli adımlarla önlerindeki arabaya yaklaştı. Arabanın sürücü tarafına dolanarak sürücünün kim olduğunu görmeye çalıştı. O sıra da sert bir şekilde açılan kapı Kutay'a çarptı. Çarpmanın etkisiyle dengeyi sağlayamayan Kutay, hızla yere düştü. Elindeki silah başka bir yöne fırladı. Kutay, daha toparlanamadan arabanın içinden Diyar, indi. Diyar, hızla gidip Kutay'a bir tekme vurdu ve tekrar yere düşürdü. Arabanın içinde henüz olanların farkına varmayan Ebru, duyduğu sesle hemen arka kapıyı açıp arabadan indi. Kutay'ı yerde iki büklüm kıvranırken gördü. Tepesinde de öfkeyle ellerini yumruk yapmış olarak bekleyen Diyar'ı. Diyar'ı karşısında gördüğünde ise dünyalar onun oldu. "Diyar!!" diye bağırdı. Diyar, ona seslenen kıza dönüp baktı. Ebru'nun ağlamaktan kıpkırmızı olan gözlerini görünce ise öfkesi ikiye katladı. O dakikadan sonra onu kimse tutamazdı. Kutay'ın nefes bile almasına izin vermeden yumruklamaya başladı. Ağzı burnu kan revan içinde kalan Kutay, kurtulmak için hiç bir şey yapamıyordu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE