Melek, Ilgaz'dan da destek alınca,
kendinden daha da emin bir şekilde hayalinin peşine düştü.
Necla Hanım'ın tanıdığı bir butik sahibinin de yardımıyla kıyafet tasarlama yolunda ilk adımlarını attı.
Kadın butiğinde kendi tasarladığı kıyafetleri satıyordu.
Melek, için de çok iyi bir fırsat olmuştu.
Ilgaz, karısının heyecanlı ve mutlu haline gördükçe oda mutlu oluyordu.
Melek, sürekli çizimler yapıyor, Ilgaz, işten geldiği zaman da heyecanla ona gösteriyordu. Günleri böyle heyecanlı ve güzel geçiyordu.
Necla Hanım'ın modacısı Meleğin çizimlerini çok beğenmişti.
Başlarda sadece Necla Hanım'ı memnun etmek için kabul eden kadın. Meleğin çalışmalarını görünce daha da sahip çıktı Meleğe. Onun bu işte başarılı olacağını anlamıştı.
Bu yüzden Melek'le daha çok ilgilenmeye başladı.
Kendisi de yıllar önce böyle başlamıştı bu işe. Ona da yardım eden bir modacı sayesinde şimdi ülkenin sayılı modacılarından biri olmuştu.
Oda Meleğe yardım edecekti.
Ondaki ışığı görmüştü kadın.
Meleğin şansı ise zengin bir ailenin gelini olması ve Necla Hanım, gibi iyi bir kaynanaydı.
Kerem, günlerdir Perçem le bir şekilde görüşmenin yolunu arıyordu.
Osman Ağa, Perçem le yaptığı konuşmadan sonra Kerem'i aramış ve kızının söylediklerini anlatmıştı.
Kerem, Perçem in şartını çok merak etmişti. Ne yapmak istiyordu küçük cadı? Bir şekilde öğrenecekti tabi.
Aklınca Kerem'i peşinde süründürecekti.
Kerem'i henüz tanımıyordu bu kız.
Kerem, kolay kolay pes edecek bir adam değildi.
Hiç bir kadında Kerem'in cazibesine dayanamazdı. Her şekilde Perçem'de ona gelecekti.
Kerem, iki gün sonra Perçem ile buluşmak için hazırlanmaya başladı.
Perçem, dün akşam mesaj gönderip bir kafede buluşmak istediğini söylemişti. Kerem, mesajı aldıktan sonra da sabaha kadar uyuyamamıştı.
Kızın atın üstünde Kerem'e kafa tuttuğu anlar gözünün önünden bir bir geçmişti.
Bakalım vahşi kedinin derdi neydi?
Kerem'den ne isteyecekti?
Belki de oda Kerem'e tutulmuştu.
Kerem, bir taraftan düşünüp bir taraftan da hazırlandı. Daha sonra arabasının anahtarını alarak evden çıktı. Kısa süren araba yolculuğundan sonra Perçem in buluşmak istediği kafeye geldi.
Arabayı uygun bir yere park ederek kafenin içine girdi.
Kafe tıklım tıklım doluydu.
İnsanlar bugün havanın güzel olmasından yararlanıp kafeleri parkları doldurmuştu.
Kerem, cam kenarında bulduğu iki kişilik masaya hemen oturdu.
Kafeyi gözaltından şöyle bir taradı.
Perçem, henüz gelmemişti.
Buluşma saatine daha on dakika vardı. Bu yüzden Kerem, oturduğu masada dışarıyı izlemeye başladı.
İnsanlar telaş içinde bir o tarafa bir bu tarafa gidiyorlardı
Hepsinin başka bir derdi, başka bir yaşantısı vardı.
Herkes dünya telaşı ile mücadele ediyor, bir şekilde ayakta kalmaya çalışıyordu.
Kerem, saatine baktığında buluşma saatinin biraz geçtiğini gördü.
Perçem, adamı biraz bekleyecekti anlaşılan.
"Cadı ne olacak?" dedi kendi kendine.
Bir süre beklemekten bir şey olmazdı nasıl olsa.
Oda beklemeye devam etti.
Perçem, ise evden hala çıkmamıştı.
Buluşmaya gitmeyi de düşünmüyordu zaten. Kerem Gençoğlu, kızın gururunu çok kırmıştı.
Yaptığının söylediği sözlerin hesabını vermeliydi tabi.
Ah şu kalbi ona tutulmasaydı görürdü gününü Kerem Bey.
Ne yazık ki sevmişti bir kere.
Perçem, adamı gece gündüz akılından çıkaramıyordu.
Adamın bakışları kızın aklını başından almıştı. Onu gördüğü günden beri hep aklında Kerem, vardı. Bu yüzden kalkışmıştı bu işe.
Önce onu yaptıklarına pişman edecek.
Sonra da Kerem Gençoğlu'yla evlenecekti. Kerem, buluşma saatini bir saat geçmesine rağmen gelmeyen kıza öfkelenip kafeden ayrılmıştı.
Vahşi cadı yapacağını yapmış adamı kafede ağaç etmişti.
Kerem, artık emin olmuştu.
Bu kız kolay kolay yola gelmeyecekti.
Dua etsin Kerem, deli gibi âşık olmuştu ona.
Yoksa hiç bir güç Perçem i Kerem'in eline düşmekten kurtaramazdı.
Kerem, evine geldiği sırada telefonuna bir mesaj geldi.
Kapıyı açmadan önce telefonu çıkarıp mesaja baktı.
Mesaj Perçem den gelmişti.
"Çok acil bir işim çıktığı için gelemedim. Yarın aynı saatte aynı yerde. Gelirsen görüşebiliriz" yazıyordu.
Kerem, bu bahaneye inanmak istemese de belki doğrudur diye düşündü. Sonra da kıza kabul ettiğini
söyleyen bir mesaj atarak cevap verdi.
Mesajı gönderdikten sonra kapısını açıp evine girdi.
Kerem, karar vermişti artık.
Adana'da kalacak. Yalnızca Osman Ağa ve bir kaç ortağın daha kaldığı şirketi geliştirmek için elinden geleni yapacaktı.
Kimsenin gölgesi olmadan kendi başına bir şeyler başarmak istiyordu.
Şimdiye kadar amcası ve Ilgaz'ı bitirmek için plan yapmaktan başka bir şey yapmamışlardı.
Kerem, babasının hayallerinin peşinde koşmaktan, kendi için yaşayamamıştı. Bundan sonra sadece kendini ve geleceğini düşünecekti.
Babası dahi olsa kimsenin hedefi için kendini harcamayacaktı.
Bu Kerem'in hayatıydı.
Bu saatten sonra ne babası ne de başka biri için kılını bile kıpırdatmayacaktı.
Kerem, kendinden daha da emindi artık. Perçem’i ne olursa olsun ikna edip hayatına alacaktı.
Kerem'in bugünden sonra kendine ait amaçları olacaktı.
Perçem, onun ailesi olacaktı.
Bunu çok istiyordu Kerem.
Ertesi sabah Kerem yine heyecanla kalktı yatağından.
Bugün ne olursa olsun Perçem i görecekti. O vahşi cadı ne yaparsa yapsın Kerem'den kurtulamayacaktı.
Kerem, önce kahvaltısını yaptı.
Sonra da hazırlanıp evden çıktı.
Yine aynı kefeye geldi ve yine aynı masaya oturdu.
Bu sefer etrafı izlemek yerine telefonuyla sosyal medya hesaplarında donanmaya başladı.
Heyecanını yatıştırmak için bir şeyler yapmalıydı genç adam.
Kızı görmek için çıldırıyordu.
Dakikalar bir türlü geçmek bilmiyordu.
Ilgaz, bugün aklını aylardır kurcalayan bir şeyi öğrenmek istiyordu. Bu yüzden şirketten erkenden çıkarak yola koyuldu.
Aylardır sık sık aklına gelen çok merak ettiği bir konuydu bu.
Babasına defalarca sorduğu halde öğrenememişti gerçeği.
Çünkü ne babası nede annesi cevabı bilmiyordu. Bu yüzden birinci ağızdan öğrenmeliydi her şeyi.
Arabasıyla hızlı bir şekilde geldiği hastanenin otoparkına girdi önce.
Arabayı park ederek hemen arabadan indi. Mesai saati bitmek üzereydi.
Bu yüzden hızlı adımlarla hastaneye girdi. Aradığı kişinin kendi odasında olduğunu öğrenerek hemen oraya yöneldi.
Doktorun odasına gelerek hemen kapıyı tıklattı.
"Gir" sesini duyduktan sonra hiç beklemeden kapıyı açtı.
Ilgaz'ın doktoru Ilgaz'ı karşısında görünce çok şaşırmıştı.
Bugün randevusu falan yoktu.
Muayene günü de değildi.
Ilgaz'ın neden buraya geldiğini çok merak etmişti.
Ilgaz, "Nasılsınız hocam" diyerek söze başladı. Doktor Ilgaz'ın sorusuna,
"İyiyim Ilgaz Ağa'm, seni hangi rüzgâr attı buraya?
Randevumuz falan yoktu bildiğim kadarıyla." dedi.
"Evet doktor. Randevum yoktu.
Size bir şey sormaya geldim.
Ben bunu aylardır merak ediyorum.
Bir türlü sormaya fırsat olmadı."
"Ne soracaksın Ilgaz? Seni bu kadar merakta bırakan şey nedir?"
Doktor anlamıştı aslında Ilgaz'ın ne soracağını.
"Ne soracağımı tahmin ettiniz bence Doktor Bey. Bana böbreği kim verdi söyler misiniz? Bakın rica ediyorum. Adam söylememi istemedi falan demeyin. Babama da söylemediğinizi biliyorum. Ben bana hayat veren insan kim merak ediyorum.
Bunu bilmeye hakkım var sanırım.
Lütfen doktor. Lütfen bana söyleyin.
Böbreği bana kim verdi?"
Doktor Ilgaz'a ne cevap vereceğini bilemiyordu. Söz vermişti söylemeyeceğine. Bunu neden gizlediğini kendisi de bilmiyordu ama neyse. Böbreği veren bunun duyulmasını istememişti.
Doktor Ilgaz'a söyleyeceği cevabı düşünürken Ilgaz'ın telefonu çalmaya başladı. Ilgaz, ısrarla çalan telefona bakmak istemese de bir türlü susmayan telefona bakmak zorunda kaldı. Telefonu cebinden çıkarıp baktığında arayanın annesi olduğunu gördü. Annesi neden ısrarla arıyor merak eden Ilgaz, hemen aramayı cevapladı.
"Efendim anne" dedi sakin olmaya çalışarak. Ilgaz, doktorla konuşmasının bozulmasına biraz sinirlenmişti. Yine de annesini kırmak istemediği için sesini elinden geldiği kadar yumuşak tutmaya çalıştı.
Necla Hanım, telaşlı ses tonuyla konuşmaya başladı.
"Oğlum sana bir şey söyleyeceğim ama lütfen sakin ol olur mu?" dedi.
"Ne söyleyeceksin anne? Ne oldu çabuk söyle? Yoksa babama mı bir şey oldu?"
"Hayır, Ilgaz baban değil.
Melek, Melek az önce bayıldı.
Şimdi hastaneye gidiyoruz.
Sende hemen hastaneye gel oğlum."
Ilgaz, annesinden duyduklarından sonra cevap bile vermemişti.
Zira aldığı haberle donup kalmıştı.
Annesi telefonda oğlundan cevap bekliyordu. Ilgaz'ın telefon hala kulağında duruyor ama cevap veremiyordu. Ilgaz'ın donup kalmış halini gören doktor genç adamın yanına yaklaşarak, "İyi misin Ilgaz, ne oldu söylesene?" dedi.
Ilgaz, doktorun onu sarsmasıyla kendine gelerek.
"Ne oldu anne? Söylesene Meleğime ne oldu? Neden bayıldı?
O iyi değil mi anne? Bana doğru söyle Meleğim iyi değil mi?" Ilgaz'ın arka arkaya gelen sorularına Necla Hanım yetişememişti.
"Sakin ol oğlum. Hastaneye varmak üzereyiz zaten.
Bir şey olmayacak inşallah. Merak etme sen"
"Anne ben zaten hastanedeyim.
Sizi acilin kapısında bekleyeceğim" dedi ve telefonu kapattı.
Bakışlarını doktora çevirip,
"Benim gitmem lazım doktor.
Sonra konuşuruz" diyerek doktorun odasından çıkarak acilin girişine yöneldi. Ilgaz, acilin kapısına geldiğinde henüz babasının arabası gelmemişti. Genç adam telaşla volta atmaya başladı.
O sıra da doktoruda Ilgaz'ın arkasından gelmişti.
Ilgaz, doktorun geldiğini görünce hemen yanına gitti.
"Sizce neden bayılmış olabilir doktor bey. Siz doktorsunuz. Bir tahmininiz varmı?" Doktor, Ilgaz'ın sorusuna cevap veremeden hızla gelen araba ikisinin de dikkatini o yöne çekti.
Ilgaz, gelen arabanın babasının arabası olduğunu görünce hemen arabaya yöneldi.
Acilin kapısında sağlık görevlileri de bekliyordu. Onlarda hızla arabanın yanına geldiler.
Ilgaz, arka koltukta annesinin kucağında baygın yatan Meleğini görünce aklı başından gitti.
Hemen kapıyı açıp annesinin kucağından aldı sevdiğini.
Rengi solmuş dudakları bembeyazdı Meleğin.
Ilgaz, Meleğin ne kadar zayıf olduğunu daha da iyi anlamıştı.
Kollarında çocuk gibi kalmıştı Meleği.
Hemen kucağından sedyeye koydu.
Sonra da hemen elinden tuttu.
Hızlı bir şekilde acilin kapısından içeri girdiler. Doktorlar Meleği acil müdahale odasına alarak kapıyı kapattılar. Diğer sağlık çalışanlarıyla beraber Ilgaz'ın doktoru da girmişti acil müdahale odasına.
Ilgaz, kapının önünde perişan bir halde kalmıştı.
Ilgaz, duvara yaslanmış halde dururken Kenan Bey ve Necla Hanım, geldi yanına. Necla Hanım, hemen Ilgaz'ın elinden tutarak,
"Ne olduğunu anlayamadım oğlum.
Beraber kahve içtik.
Sonra Melek, yetiştirmesi gereken çizimi olduğunu söyledi.
Sedef Hanım, bugün yetiştir demiş ona. Tam yanımdan ayrılırken durdu ve başının döndüğünü söyledi.
Ben yanına yetişemeden de yere yığıldı. Allah tan baban evdeydi.
Çalışanlarında yardımıyla arabaya yatırıp hastaneye getirdik"
"Bir anda ne oldu anne?
Durduk yere bayılmaz ya bu kız.
Kaç gündür doğru dürüst bir şeyde yemiyor. Farkında değilim zannediyor ama çok zayıfladı Melek."
Ilgaz ve ailesi telaş içinde beklerken doktor çıktı odadan.
Ilgaz, hemen doktorun yanına gitti.
Doktordan Melek, hakkında bilgi alan Ilgaz, kendine gelmiş olan Meleği görmek için hemen yanına gitti.
Meleğin yanına geldiğinde kendi doktoru da oradaydı ve Meleğe bir şeyler söylüyordu.
Doktor Ilgaz'ın geldiğini görünce konuşmayı bıraktı.
"Gel Ilgaz. Melek, şuan çok iyi.
Kanları alındı bütün tahlil sonuçları kısa süre sonra belli olacak.
Doktor arkadaşım size bilgi verecek.
Şimdi benim gitmem lazım.
Yarın görüşürüz" dedi ve oradan ayrıldı. Ilgaz, hızla gidip hasta yatağında yatan Meleğine sıkıca sarıldı.
"Meleğim öyle korktum ki anlatamam.
Nefesim kesildi bir tanem.
Seni arabada o halde görünce nefesim kesildi. Ne oldu sana? Neden bayıldın?
Hasta olduğunu neden bana söylemedin. İşten hemen gelirdim.
Seni hastaneye getirirdim"
"Bende anlamadım Ilgaz.
Ben çok iyiydim. Yani hiçbir şeyim yoktu. Bana ne oldu, inan anlamadım.
Necla annemle kahve içtik.
Sonra ben yetiştirmem gereken işlerim olduğu için odamıza gidecektim.
Bir anda midem bulandı. Başım dönmeye başladı. Daha ne olduğunu anlayamadan yere yığıldım.
Sonrasını hatırlamıyorum."
"Şimdi iyisin ya bir tanem.
Önemli olan bu. Senin gözlerini açtığını gördüm ya başka ne isterim Meleğim." Ilgaz ve Melek, konuşurlarken doktor elinde tahlil sonuçlarıyla geldi.
"Geçmiş olsun Melek Hanım" dedi.
"Herkesi çok korkuttunuz. Ama şimdi iyisiniz."
"Gerçekten iyiyim doktor bey. Kendimi şimdi daha iyi hissediyorum."
"Tamam, o zaman. Şimdi sonuçlara beraber bakalım" diyerek.
Meleğin dosyasını açtı.
Ilgaz ve Meleğin meraklı bakışları arasında yazılanları okumaya başladı.
"Tam tahmin ettiğim gibi Melek Hanım. Üç haftalık hamilesiniz"
"Ne?" dedi Ilgaz, doktora bakarak.
"Karım hamile mi, hamile dediniz değil mi? Yanlış duymadım. Hamile dediniz."
Evet Ilgaz Bey Melek Hanım, hamile."
"Melek, bir doktora bir Ilgaz'a bakıyordu. Ilgaz, heyecanlı bir şekilde doktorla konuşurken Melek, olanları anlamaya çalışıyordu.
Ilgaz, bir anda gelip Meleğe sarıldı.
" Duydun mu Meleğim? Hamilesin.
Bizim bir bebeğimiz olacak.
İnanabiliyor musun sen anne olacaksın bende baba.
Meleğim benim. O kadar mutluyum ki. Böyle bir şey hayalimden bile öte"
"Bende inanamıyorum Ilgaz.
Nasıl olur bu? Ben. Ben anne olacağım. Aklımın ucundan geçmemişti böyle bir şey."
"İstemez misin Meleğim?
Sana benzeyen bir Meleğim daha olsun istemez misin? Ben çok isterim.
Sana benzeyen bir kızım olsun çok isterim."
"Ben de isterim Ilgaz. Neden istemeyecekmişim?
Sana benzeyen yakışıklı bir oğlum olsun."
"Evet Meleğim. Bizim mutluluğumuz katlanacak. Yuvamız daha da şenlenecek. Çok şükür Meleğim. Çok şükür"
"Aynen Ilgaz, çok şükür"
Bebeğinizin genel durumunu Ve Melek Hanım'ın dikkat etmesi gereken durumları kadın doğum uzmanı arkadaşımızla konuşacaksınız."
"Çok teşekkür ederim Doktor Bey,
Bize dünyanın en güzel haberini verdiniz."
Doktor çıktıktan sonra Kenan Bey ve Necla Hanım, girdi odaya.
Ilgaz'ın gülen yüzünü ve mutlulukla parlayan gözlerini gören Necla Hanım.
"Doğru değil mi. Tahminim doğru değil mi oğlum? Melek, hamile. Benim güzel gelinim hamile"
"Evet anne" dedi Ilgaz, sevinçle.
Melek, hamile.
Yakında babaanne olacaksın."
"Hayırlı evlat olsun inşallah oğlum" dedi Kenan Bey.
Ailesine vatanına milletine bağlı bir çocuk olsun. Çok mutlu oldum. Allahıma çok şükür bize bu günleri gösterdi. "
Herkes çok mutlu olmuştu.
Kenan Bey ve Necla Hanım'ın mutluluğu herkesten fazlaydı.
Canları oğulları evlenmişti. Sağlığına kavuşmuştu. Şimdi de baba olacaktı.
Başka ne isterdi anne ve babası?
Melek ve Ilgaz, o geceyi hastanede geçirdiler. Ertesi gün kadın doğum uzmanı geldi odalarına.
Meleği hazırlayıp ultrason odasına götürdüler.
Ultrason sonrası Ilgaz'ın duydukları ise Ilgaz'ı kahretmişti.Aylar önce:
Ilgaz, saatlerdir yoğun bakımda ölüm kalım mücadelesi veriyordu.
Kenan Bey ve Necla Hanım, oğullarını kaybetme korkusuyla ne yapacaklarını bilmiyorlardı.
Böyle olmamalıydı. Ilgaz, tam mutluluğu bulmuşken başına bunlar gelmemeliydi.
Kahroluyordu Kenan Bey. Oğlunu koruyamadığı için, mutlu olmasını sağlayamadığı için kahroluyordu.
O gün Melek, Cüneyt, Ebru ve Diyar, doktorun odasında Ilgaz'ın durumunu konuşuyorlardı.
Doktor hemen Ilgaz'a nakil yapılmalı diyordu. Oda da bulunan herkes böbreklerinin Ilgaz'a uygun olup olmadığını öğrenmek için sonuç bekliyordu. Cüneyt'in böbreği zaten uyumluydu. Onun önünde ki engel babası ve abisi Kerem’di.
Doktor Diyar'ın ve Ebru'nun da böbreğini verebileceğini haber vermişti. En son Meleğin böbreğinin de uyumlu olduğunu öğrenmişlerdi. Yıllardır defalarca başka insanlardan da böbrek bulunmuştu Ilgaz'a.
Ama hepsi de amcası tarafından bir şekilde engellenmişti.
Cüneyt, Ilgaz'a böbreğini vermeyi çok istiyordu ama babasının şiddetle karşı çıkması yüzünden çekimser duruyordu hep.
Ilgaz, Ebru'ya da yaşı küçük olduğu için karşı çıkmıştı hep.
Bu yüzden test yaptırmasına bile izin vermemişti.
Ebru, artık kendi kararını verecek yaştaydı. Artık Ilgaz'ı dinlemeyecekti tabi ki. Abisi için her şeyi yapmaya hazırdı genç kız
Böbreğini de verecekti hiç düşünmeden.
"Ben veririm" demişti Ebru.
"Abim için böbreğimi veririm.
On sekiz yaşımı çoktan geçtim.
Kendi kararımı kendim verebilirim. Abimin iyi olmasını, sağlığına kavuşmasını istiyorum artık" demişti.
Diyar, "Benim böbreğimde uyumlu. Bende verebilirim." dedi Ebru'nun konuşmasının ardından.
Diyar'da ne olursa olsun Ilgaz, için hiç çekinmeden böbreğini verirdi.
Bugüne kadar Kenan Bey'e öfkesi yüzünden test falan yaptırmamıştı.
Bir taraftan da Ilgaz'ın akrabası olmadığı için verebileceğini düşünmemişti.
Herkes Ilgaz'ın acısı son bulsun istiyordu. Onu kurtarmak sağlığına kavuşturmak istiyordu.
Orada bulunan herkes Ilgaz'ı çok seviyordu. Onun yaşaması için ellerinden ne gelirse yapmak istiyorlardı. Doktor hepsiyle konuştuktan sonra,
"Kararı yarın vereceğiz.
Şimdi acil hastam var. Gitmem lazım" diyerek odasından ayrıldı.
Girmesi gereken başka bir ameliyat vardı. Beş saat süren ameliyat sonrası dinlenmek için tekrar odasına döndü. Odasına girdiğinde ise onu bekleyen Meleği gördü. Doktor hemen odanın kapısını kapatarak masasına geçti.
Melek, "Sizi bekliyordum doktor bey" dedi. Doktora bakarak.
"Hayırdır Melek, bir şey mi söyleyecektin?"
"Evet, doktor bey. Ben size çok önemli bir şey söyleyeceğim.
Yalnız bu sadece ikimizin arasında kalacak"
"Nedir Melek? Aramızda kalacak olan çok önemli şey ne?"
"Doktor Bey, Ilgaz'a böbreği ben vereceğim"
"Sen mi vereceksin? Neden Melek?
Kardeşi vermek istiyor zaten.
Diyar'da var. Onlar sana göre daha güçlü. Sen kendinin farkında mısın?
Çok zayıfsın Melek."
"Bakın doktor bey, Ilgaz, benim kocam. Ben ona canımı bile veririm. Böbreğin lafımı olur?
Yalnız ne ailem. Ne Ilgaz, nede Ilgaz'ın ailesi bilsin istemiyorum.
Sebebi ise babam Ilgaz'la evliliğime zaten hep karşıydı.
Benim Ilgaz'a böbreğimi verdiğimi öğrenirse sorun çıkarabilir.
Ilgaz'a ve ailesine kızabilir.
Ailemle, Ilgaz ve ailesi arasında sorun çıksın istemiyorum.
Bir gün illaki öğrenecekler.
Ama aradan uzun zaman geçtikten sonra öğrensinler istiyorum."
"Melek, bunu söylediğim için kusura bakma ama sen ve Ilgaz, evlisiniz.
Ameliyat izini nasıl gizleyeceksin?"
"Ilgaz ın iyileşmesi zaman alacak.
O süre içinde benim ameliyat yaramda iyileşir. Sizinde doktor olarak yarayı daha çabuk kaybetme yöntemleriniz vardır.
Lütfen rica ediyorum doktor bey.
Bana yardım edin.
Siz Ilgaz'ın yıllardır doktorusunuz.
Onun iyileşmesini çok istiyorsunuz eminim. Yıllardır defalarca böbrek bulundu. Ama bir türlü kocama nakil yapılamadı. Bunun sebepleri şimdi önemli değil artık.
Şimdi ise çok şükür ona hayat vermek isteyen insanlar çoğaldı.
Ama bunu ben yapmak istiyorum.
Onunla iyi günde kötü günde beraber geçecek bir ömür için söz verdim.
Zor günlerimizde birbirimize destek olmamız gerekmez mi?
Bu benim en doğal hakkım değil mi?"
"Tabi ki senin hakkın. Ama yine de ben Diyar'ın veya Cüneyt'in vermesi taraftarıyım. Ha illa ben vereceğim dersen sen bilirsin.
Ilgaz'a senin böbreğini nakledeceğiz o zaman. İstediğin gibi de kimseye söylemeyeceğim.
Yalnız sende kendine çok iyi bakacaksın.
Ameliyat yarasına plastik cerrahi deki arkadaşlardan yardım alırız. Ameliyat yarasını kaybetmeye çalışırız"
Melek, ameliyat günü Ilgaz'ın ailesine de kendi ailesine de farklı bahaneler söyleyerek hastaneye gizlice geldi.
Gerekli bütün işlemler bittikten sonra ameliyata alındı.
Uyandığında ise ameliyatın üzerinden saatler geçmişti.
İki üç gün dinlendikten sonra Ilgaz'ın yanında aldı soluğu.
Ilgaz'ın ameliyatı da başarılı geçmişti.
Meleğin böbreği Ilgaz'a hayat olmuştu. Sonra ki günlerde Ilgaz'da da Melek'te de hiç bir sorun çıkmamıştı.
İki ay hastanede kaldıktan sonra taburcu olmuşlardı.
Meleğin ameliyat yarası plastik cerrahinin müdahalesiyle küçük bir kesik kadar kalmıştı.
Doktor Melek'le anlaştığı gibi kimseye bir şey söylememişti.
Kenan Bey, bir kaç defa doktoru sıkıştırsa da ağzından laf alamamıştı.
Sonradan başlarına gelen başka olaylar bu sorunun üstüne sünger çekmişti.
Şimdiki zaman:
Ilgaz, ultrason odasında duyduklarıyla beyninden vurulmuşa dönmüştü. Doktor Meleğin tek bir böbreğinin olduğunu ve böbrek ameliyatının üzerinden uzun zaman geçmediğini söylemişti.
Ayrıca Meleğin çok zayıf ve kan değerlerinin iyi olmadığını söylemişti.
Hamilelik çok riskli demişti doktor.
Annenin de hayatı tehlikeye girebilir demişti. Ilgaz, hiçbir şey söylemeden nefes bile almadan dinlemişti doktoru. O dakikadan sonra da tek kelime bile konuşmamıştı.
Melek'le beraber hastanede ki odalarına geldiklerinde ikisinin de ağzını bıçak açmıyordu.
Ne Ilgaz ne de Melek, böyle bir şey duymayı hiç beklemiyordu.
Ilgaz'ın doktoru söylemiş olmalıydı Meleğin böbreğinin birinin olmadığını. Doktor bu yüzden bu konunun üzerinde durmuştu.
Melek, hemşirenin de yardımıyla, yatağına uzandı.
Hemşire serumunu tekrar taktıktan sonra odadan çıktı.
O dakikaya kadar ağzını bile açmayan Ilgaz yatağa yaklaştı.
"Neden?" dedi Meleğin gözlerine bakarak.
"Neden verdin Melek?
Söylesene böbreğini bana neden verdin? Neden hayatını tehlikeye attın? Şimdi ne olacak Melek? Söylesene şimdi ne olacak?
Şimdi hamilesin bak. Çocuğu doğurman tehlikeli olabilir dedi doktor. Bana bu vicdan azabını yaşatmak için mi verdin böbreği?
Ben senden böyle bir şey istememiştim."
"Sen ne demek istiyorsun Ilgaz?
Ben böyle bir şey olacağını nereden bile bilebilirdim?
Farz et ki biliyorum, yine de senin için böbreğimi verirdim.
Senin için her şeyi yaparım ben.
Bunu sende yapardın Ilgaz Ağa. Benim canım tehlikeye girerse herkesten önce sen koşarsın yardıma.
Sen de her şeyi yapardın benim için."
Ilgaz, bakışlarını Meleğe çevirdi,"Bebeği aldır Melek" dedi birden. "Sana bir şey olmasına dayanamam ben. O bebeği aldır"
"Bebeğimi Ilgaz? O bebeği Öyle mi?
Bebeğimiz diyeceksin. Bizim bebeğimiz. O ikimizin bebeği.
Hem sen ne diyorsun Ilgaz ya?
Nasıl böyle bir şey söylersin?
Ben onu aldırmayı kesinlikle düşünmüyorum.
Hiç bir güç bunu bana yaptıramaz.
Kendime çok iyi bakarım.
Çok iyi beslenirim. Doktorun bütün söylediklerini yaparım.
Ne ona ne bana hiç bir şey olmadan dünyaya gelir bebeğim
Bebeğimizi aldırmam. Onu hiç bir şekilde aldırmam."
Ilgaz, Meleğin sözlerine daha da sinirlenmişti.
"Ben o bebeği istemiyorum Melek.
Sana zarar verecek hiçbir şeyi istemiyorum. Son kararım bu anladın mı? O bebeği aldıracaksın"
Meleğin Ilgaz'a böbreğini verdiğini ve şu anki durumunu kısa sürede herkes öğrenmişti. Meleğin babası ve annesi bu duruma çok üzülmüşlerdi.
Meleğin sevdiği adamın hayatını kurtarmak için bile olsa kendi hayatını riske atması ikisini de çok kızdırmıştı. Kenan Bey ve Necla Hanım, ise ne yapacaklarını bilememişlerdi.
Onlar Ilgaz'ın hayatı için diğer çocuklarından böbrek istemeye korkarken Meleğin hiç düşünmeden bunu yapması ikisini de tarif edilemez duyguların içine sürüklemişti. Gelinleri Ilgaz'ın hayatını kurtarmıştı. Ona ne kadar teşekkür etseler hakkını ödeyemezlerdi.
Şimdi torunlarına hamileydi Melek.
Ve hayatı tehlike altındaydı.
Ne yapacaklarını ne diyeceklerini şaşırmışlardı. Ilgaz'ın Meleğe davranışı ise Kenan Bey'i çok kızdırmıştı. Ilgaz'ı davranışlarını düzeltmesi konusunda defalarca uyarmıştı.
Melek, bir hafta daha hastanede kaldıktan sonra taburcu olmuştu.
Doktor Meleğe olabilecek riskleri anlatmıştı. Melek, ise bebeğini asla aldırmayacağını söylemişti.
Bunun üzerine doktor gerekli ilaçları yazdı. Dikkat etmesi gereken her şeyi söyledi.
Meleğe günlerini yatakta geçirmesini çok az hareket etmesini söyledi.
Melek, hastaneden çıktıktan sonra doktorun söylediklerini harfiyen yapmaya başladı.
Meleği üzen şey ise Ilgaz'ın davranışlarıydı.
Ilgaz, sürekli bir düşünce halindeydi.
Melek'le de fazla konuşmuyordu.
Melek, bazen onun aşk dolu hüzün dolu bakışlarını yakalıyordu.
Bazen de öfkeli ve kırgın.
Yüzü hiç gülmüyordu genç adamın.
Bebeği aldırma fikrinden de vazgeçmiyordu.
Meleğine her an bir şey olacak korkusu Ilgaz'ın nefesini kesiyordu.
Böyle korkuyla beklemeye dayanamıyordu.
Melek, yine yatağında uzanmış dinlenirken odaya Ilgaz, geldi.
Yine yüzünde aynı ifade ile Meleğin yanına oturdu.
"Ben buna dayanamıyorum Melek.
Hastaneden çıkalı bir haftadan fazla oldu ama ben daha fazla dayanamıyorum.
Sana bir şey olacak korkusundan uyuyamıyorum.
Lütfen aldıralım bebeği.
İlerde yine bebeğimiz olur.
Sen o zamana kadar iyileşirsin kan değerlerin düzelir.
Gel inat etme sevdam. Sana bir şey olmadan bu hamileliği sonlandır."
"Ben şuan bir canlı taşıyorum Ilgaz Ağa. Anladın mı beni? En az benim kadar senin kadar yaşamaya hakkı olan bir canlı.
Üstelik ikimizin kanından canından.
Sen nasıl böyle bir şey söylersin bana?
Doktor riskleri söylerken kesin olur demedi tamam mı?
Sadece olabilir dedi.
Hayatta hiçbirşeyin garantisi yok.
Ben tüm riskleri göze alıyorum çocuğum için.
Küçücükte olsa henüz nokta kadar da olsa o benim. Benim bebeğim.
Asla aldırmam onu.
Bana böyle bir istekle bir daha gelme sakın."
"Ben de her gün sana bir şey olacak korkusuyla yaşayamam Melek.
Beni anla. Ben buna dayanamam.
Bunu unutma tamam mı? Bak Melek, ya o bebeği aldırırsın. Ya da" dedi ve odadan çıkıp gitti.
Melek, Ilgaz'ın ardından baktı üzgün bir şekilde. Sonra da elini karnına koyarak bebeğiyle konuşmaya başladı.
"Baban öyle demek istemedi bebeğim.
Sakın üzülme olur mu? Baban ikimizi de çok seviyor. Bir gün senin ne kadar güçlü bir bebek olduğunu anlayacak ve seni çok sevecek.
Hatta şimdi bile seviyor. Sakın babana kırılma. Sadece beni kaybedeceğini zannediyor.
Ama ben inanıyorum. Seni sağ salim dünyaya getireceğim.
Allah’ım bana yardım edecek.
Baban seni sevgiyle bağrına basacak.
Seni çok sevecek inan bana.
Senin için sonuna kadar güçlü olacağım bebeğim.
Annene güven tamam mı?"
Ilgaz'ın davranışı Meleği çok üzmüştü.
Hele o sözleri kahretmişti kadını.
Zaten bebeğine bir zarar gelecek diye çok korkuyordu.
Bir de Ilgaz'ın davranışları daha da karamsarlığa itiyordu onu.
Yine de güçlü olacaktı Melek.
Ne olursa olsun bebeğini sağ salim dünyaya getirecekti.
Meleğin kafasında Ilgaz'ın son sözleri yankılanıyordu hep. Ya o bebeği aldır ya da. Ne demek istemişti Ilgaz?
Bebeği aldırmaz ise Melekten vaz mı geçecekti? Bunu düşünmek bile Meleği çok üzmüştü. Ama ne olursa olsun bebeğinden vaz geçmeyecekti. Ne olursa olsun asla vaz geçmeyecekti. Kafasına koymuştu bir kere. Melek, düşünceler içinde kıvranırken aklına kız kardeşini aramak geldi. Sonra da telefonunu çıkarıp Meyra'yı aradı.
Kardeşiyle telefonda uzun uzun konuştuktan sonra yataktan yavaş ve dikkatli bir şekilde kalktı.
Sonra da giyinme odasına giderek üzerini değiştirdi.
Kısa bir süre sonra da Meyra, geldi villaya. Yardımcı kadının açtığı kapıdan girdikten sonra hemen Meleğin odasına çıktı.
Ilgaz, Melek'le konuştuktan sonra acil bir toplantı için şirkete gitmişti.
Şuan ise toplantıya girmek üzereydi.
Ama aklında sadece Meleği vardı.
Başka bir şey düşünemiyordu genç adam. Ona bir şey olacak diye çok korkuyordu. Yüreği titriyordu.
Bu yüzden istiyordu bebeği aldırmasını. Yoksa Ilgaz'da çok istemişti bebeği olmasını.
Meleğin hamile olduğunu duyduğunda dünyalar Ilgaz'ın olmuştu. Sonra duydukları ise genç adamı kahretmişti.
Bebeği olsun elbet çok istiyordu.
Ama bu isteğinin Meleğe zarar verebileceğini bilmek nefesini kesiyordu.
Ilgaz, toplantı sonrası şirkette daha fazla duramadı.
Hemen eve gitmeli ve Meleğinin nasıl olduğunu görmeliydi.
Çok üzmüştü zaten tek sevdasını.
Ona bir hayat bağışlayan kadınını.
Şimdi ona başka bir dünya vermeye çalışıyordu Meleği.
Ilgaz'ın ise tek yaptığı onu üzmekti.
Ilgaz, şirketten çıkarak arabasına yöneldi. Hemen arabaya atlayıp yola koyuldu.
Yol boyunca yaşananlar gözünün önünden geçti.
Yaptığı hatalar yüzünden sevdiği kadından ayrı kaldığı günler geldi aklına. O zaman da yaptığı fevri hareketler yüzünden küstürmüştü Meleğini. Yine aynı şeyi yapıyordu.
Meleği ikisinin bebeği için mücadele verirken. Ilgaz, yine kolay olanı seçiyordu. Hemen mücadeleden vaz geçiyordu. Hayatı boyunca da öyle yapmıştı genç adam.
Ilgaz, için sadece anne ve babası mücadele etmişti yıllarca.
Ilgaz, çoğu zaman hayattan umudunu kesmişti.
Kendisi için mücadele etmekten vaz geçmişti hep.
Ama ne annesi nede babası onu asla bırakmamıştı.
Şimdi de aynı mücadeleyi Melek veriyordu.
Ona kendinden bir parça bir hayat verdiği yetmemiş gibi.
Bir de canına can hayatına başka bir anlam katacak bir evlat veriyordu.
Ilgaz, hızla villaya geldi.
Arabasını parka edip hemen Meleğine koştu. Eve girdiğinde salonda ailesi oturuyordu.
Annesi, babası ve kız kardeşleri.
Hepsi bir aradaydı.
Ilgaz'ın dikkatini çeken başka bir şey ise. Hepsinin yüz şekliydi. Hepsinin nedense yüzünden düşen bin parçaydı.
Ilgaz, onların neden bu halde olduğunu elbet merak ediyordu.
Ama önce Meleğini görmesi gerekiyordu.
Bu yüzden ailesine yaklaşarak,
"Merhaba sevgili ailem" dedi.
"Hoş geldin oğlum. Günün nasıl geçti?"
Annesinin sorduğu soruyla annesine yönelen Ilgaz.
Önce annesinin yanağından öptü.
Sonra da, "İyi geçti annem. Yalnız. Sizin gününüz pek iyi geçmemiş gibi.
Ne oldu. Kötü bir şey yok değil mi?"
"Şeyy, bak oğlum"
"Dur anne anlatma.
Önce Meleğimi görmem lazım.
Onu çok merak ettim.
Odamıza çıkayım önce.
Onu gördükten sonra konuşuruz" diyerek. Hemen merdivenlere yöneldi.
Annesinin ardından seslendiğini bile duymadı.
"Dur oğlum gitme" diye seslendi kadın.
Ama Ilgaz, o kadar merak etmişti ki karısını. Hiç beklemeden merdivenleri tırmandı.
Hemen odalarına gelerek Meleğini korkutmamak için kapıyı hafifçe tıklattı.
İçerden ses gelmemesi üzerine Meleğin uyuduğun düşündü.
Kapıyı yavaş bir şekilde açarak içeri girdi.
İçeri girdiğinde ise gördüğü Ilgaz'ı can evinden vurmuştu.